Çıkmaz…

Kaçakçılar Çarşısı’ndaki esnafın boğazından biraz da bende oluşuyor. Acıtıcı ve acı tat boğazımda düğümleniyor, ağladığımı görmesin diye kavurucu güneşin altında tenha bir yer arıyorum.

Abone ol

Emirhan Uysal *

Bugün 156’ıncı gün ve Şırnak halen sokağa çıkma yasağından dolayı kapalı. Dile kolay 156 gün… Gerek sosyal medyadan, gerek de gidip gören insanların anlatımlarından olsun şehirde koca koca iş makinaları, yaklaşık 100 gün süren çatışmalarda zarar görmüş ev ve iş yerlerini yıkıyorlar.

Güvenlik (!) nedeniyle sürmekte olan yıkımın sonucunda insanların ömürleri boyunca elde ettikleri varlık moloz olarak şehrin düzleştirilmesinde kullanılıyor. Şehrin alt yapısı kalmamış olduğu söylenmekte. İnanıyorum ki şehrin kendisi de kalmamış... Zaten il statüsünün yanında Şırnak ismi de alınmış, yerine Nuh! İsmi verilmiş. Kim vermiş bu ismi? Cumhuriyet’in ilk yıllarında yürütülen uluslaşma çalışmaları kapsamında Kürtçe olan yerleşim yerlerinin isimleri Türkçe olarak değiştirilmişti. 2002’den beri iktidarda bulunan AKP, iktidarı boyunca zaman zaman Kürtçe olan yer isimlerinin iadesiyle doğru işler yaptıysa da, söz konusu Torba Yasa kapsamında il statüsünün yanında bir de ismimizi de değiştirmekte. Oturduğunuz yerden hangi akla hizmet olduğunun da gerekçesi yok. Şehir de değil, öyle orta yerde Nuh. Nuh diye yerleşim yeri adı mı olur? Nuh Peygamber ismidir. Tamam, şehrimiz Nuh peygamberin şehri olarak biliniyor. Yoksa yok edip hurda demirlerinin ticaretini yaptığınız yerin artık şehir bile olamayacağı ve ismini bile duymak istemediğiniz için mi ismini değiştiriyorsunuz; koskoca Şırnak ismini, kime sordunuz, akıl hocanız kim ey AKP?

Bu kıyamın içinde düşünmekte bile zorlanırken İnsan Haklar Derneği olarak hem komşu hem de yıkılmış kent olan Nusaybin’e gittik. Şehrin girişinde çadırlarla geçici karakollar kurulmuş, girebilmek için kimlik, üst ve araç aramasından geçiyoruz. Şehre girebilmek için bekleyen uzun araç kuyruğundan sıra geldiği zaman tabi. Girişte sol taraftan başlayıp devam eden tel örgüyle kapatılmış mahalleler Fırat, Dicle, Yenişehir, Zeynel Abidin, Abdulkadirpaşa ve Kışla mahalleleri olarak sürüp gidiyor. Mahallelerden içeriye girmek yasak. Şehrin tam ortasında bulunan bir mahalleyi tel örgüler ikiye ayırmış, bir yanında insanlar normal yaşantılarında, diğer yanda tel örgülerin ardında ihaleyi alan firmanın iş makinaları insanların evlerini yıkıyor, molozların içerisinden demirleri alıp TIR’lara yükleyip götürüyor. Yağmalanan evlerin içlerinden insanların bir kaşık bile çıkarmalarına izin verilmemekte, bir de üstünde yıktıkları evlerin demirleri alınıp hurda niyetine fabrikalara götürülüyor. Yıkılmakta olan evlerin sahipleri olduğu bakınca belli olan insanlar, kimi yakın bir köyden, kimi yasaklı olmayan bir mahallede yaşayan akrabasının evinden kalkıp erkenden gelip yıkımı seyrediyor akşama kadar… Sonrası yasak, gece dışarıda kalmak ‘yasak’ olduğu için kalmakta olduğu yere gidip geceyi geçiriyor. Geçiriyor diyorum, çünkü mesai saatlerine göre yürütülen çalışmalarda varı yoğu molozların arasında kalan insanın bir de molozların içindeki demirlerin seçilip hurda niyetine götürüldüğünü seyreden hiçbir insanın gözüne uyku girer mi? 156 gündür evinden çıkartılmış bir halde yaşamak zorunda olan insanın ne uykusu gelir ne de yemek yiyebilir…

Bir iş hanına giriyoruz, iş yerleri tamiratla uğraşıyor. Meşhur Kaçakçılar Çarşısı yaralarını sarmakla meşgul. Çatışmaların olduğu yerde olmadığı halde taranıp zarar verilmiş çarşının esnafları kederli, gördükleri manzaranın karşısında öfke ve üzüntüyle karışık boğazlarında düğümle yaşıyorlar. İnsanlar fırsat buldukları her an ağlayabilir. Çünkü ertesi güne diğer esnaf arkadaşından daha çok satış yapma derdinden (doğal esnaf hali) yıkıntıların arasında, alt yapısı yerle bir olmuş, elektriği bile kalmamış çarşısında yaşam mücadelesi verme safhasında nefes alıp veriyor; gırtlağındaki acı tatla…

Şehrin girilemeyen yerlerinde gezerken istemsizce Şırnak-Nusaybin kıyaslaması yaptım: En yoğun olan yerleri şimdi molozdan başka bir şey olmayan Şırnak daha fazla yıkıma uğramış diyorum. Kaçakçılar Çarşısı’ndaki esnafın boğazından biraz da bende oluşuyor. Acıtıcı ve acı tat boğazımda düğümleniyor, ağladığımı görmesin diye kavurucu güneşin altında tenha bir yer arıyorum. Oysa herkes zaten benim gibi de o an düşünemiyorum bunu…

Şehirdeki gezimiz yarıda kaldı. Güvenlik(!) güçleri, basın emekçisi birkaç kişiyi almak isteyince programımızı kestik. Toparlanıp yaşamakta olduğum yere geri geldim. Malum, yasak var. Hem de can ve mal güvenliğimiz için(!) Şimdi bunları yazarken, aklımdan Şırnak üzerindeki yasağın bir gün kalkacağı fikri uyandı da kimsenin iyi olmadığını, çadırlarda yaşamak zorunda olan binlerce insanın koşulları zor yerlerde yaşamakta olduğunu da belirtmek istedim. Yaşanabilecek en zor şartlarda yaşanıyor çünkü. Bir gecede başlayan yoğun Êzidî göçünü bir anda kontrol altına alıp yaklaşık 60.000 insanı kucaklayan Şırnak halkından bahsediyorum. 156 gündür şehrimizden, evimizden-barkımızdan-işimizden uzağız. Diliyorum ve biliyorum ki bu zor şartlar geçecek.

* İnsan Hakları Derneği Şırnak Şube Başkanı