Cezasızlık sisteminde idam çığırtkanlığı

Bir mafya liderinin serbest bırakılması için yapılan bu kanun değişikliği siyasi sonuçlarını aldı. Bilinçli biçimde yaratılan "sabıkalılar toplumunun" ne kadar korkusuzlaştığı ise örneklerle ortada.

Abone ol

Esenyurt'taki cinayet görüntüleri toplumda yoğun bir empati uyandırdı. Buna benzer belki çok daha korkunç görüntüleri ne yazık ki Eylül 2022'de Bağcılar'da annesini öldüren S.A.'dan izlemiştik. Birkaç gün sonra, Ekim 2022'de ise müzisyen Onur Şener öldürülmüştü.

Şener cinayeti zanlılarının sözde güvenilir konum ve mesleklerde bulunan (bazılarının kamu görevlisi) kimseler olması Türkiye'de artık neyin güvenilir olduğunu, Bağcılar cinayeti de uyuşturucu pazarının ne kadar genişlediğini tartışmaya açmıştı. Esenyurt cinayeti ise elbette, yıllardır gevşetilen infaz sistemini.

15 Nisan 2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da önemli değişiklikler yapılmıştı.

48. maddeyle 5275 sayılı Kanunun 107. maddesinde yer alan "koşullu salıverilme" süresi üçte ikiden, yarı oranına indirilmiş, 30 Mart 2020'den önce işlenen bir kısım suçlarda 1 yıllık denetimli serbestlik süresi üç yıla çıkarılmıştı.

Bu durum, cezanın yarısının infaz kurumunda çekilmesi öngörülen, denetimli serbestlik süresi ise 3 yıl olan bir suç için verilen hapis cezasında 6 yılla dahi cezalandırılsanız, "yatarınızın olmadığı" trajikomik bir sonuç doğurmuştu. Tekrar etmekte fayda var, 6 yıl ceza alıyor, fakat ceza infaz kurumunda bir saat kadar geçiriyordunuz. Kapalı ceza infaz kurumunda geçirilecek süreyi, yani "yatarı" bu suçlar açısından basit bir formül haline getirirsek şu denkleme ulaşıyorduk; (6/2)-3=0. Birazdan değineceğimiz, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kuralını aşan küçük hapis cezaları da aynı şekilde, bu yolla cezasız bırakılmıştı.

Belki de tek bir mafya liderinin serbest bırakılması adına yapılan bu kanun değişikliği siyasi sonuçlarını aldı. Bilinçli biçimde yaratılan bu "sabıkalılar toplumunun" ne kadar korkusuzlaştığı ise örneklerle gözler önünde. Basit ya da nitelikli kasten yaralama, tehdit, hırsızlık gibi suçlar ve daha bir sürü şey "fiilen" cezasızlaştı. Sonu kötüye giden yol da işte burada başlamıştı. Türkiye Yüzyılı, böyle giderse bir "cezasızlık yüzyılı" olacak.

İktidarın "kendilerince" başarılı bu politik hamlesi son düzenlemeyle perçinlendi. Öyle görünüyor ki 29 Ekim'de düzenlenmesi beklenen genel afla taçlandırılacak.

15 Temmuz 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7456 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a Geçici 10'uncu madde eklendi. Bu hukukçular tarafından dahi anlaşılması oldukça güç ve karışık kanun metni temelinde 31/07/2023 tarihi itibariyle kapalı ceza infaz kurumlarında ve Covid-19 izninde bulunan hükümlülerin denetimli serbestlik sürelerini uzatıyor, yani tahliye ediyor.

Teknik açıdan ilk dikkat çekici husus, kanuni düzenlemeden 31/07/2023 tarihi itibariyle "hükümlü" sıfatını taşıyanların o günden sonra "hükümlü" sıfatını taşıyacaklara nazaran ayrı bir düzenlemeye tabi tutulması.

Kanun teklifinin yayınlanmasından çok daha önce cezaevlerinde söylentiler yayılmış, trajikomik bir (istinaf ya da) "temyizden feragat ederek karar kesinleştirme" süreci dahi başlamıştı.

Kabaca ilk olarak, 31/7/2023 tarihi itibarıyla Covid-19 izninde bulunan hükümlülerden denetimli serbestliğe ayrılmalarına 5 yıl veya daha az süre kalanlar, tekrar cezaevine dönmeyecekler.

31/07/2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlülerden, toplam hapis cezası; 10 yıldan az olanlardan 1 ayını, 10 yıl ve daha fazla olanlardan ise 3 ayını bu kurumlarda geçiren ve açık ceza infaz kurumlarına ayrılmasına 3 yıl veya daha az süre kalanlar, şartları oluştuğunda (İdare ve Gözlem Kurulu kararına göre) açık ceza infaz kurumlarına ayrılabilecekler.

Detaylı teknik incelemeler için Hukuki Haber ve Çetin Arslan sayfalarındaki yorumlara bakılabilir. 

Son infaz düzenlemesinde başka ilgi çekici bir ayrıntı ise Erdoğan'ın 2018 yılında ve devamında da sarfettiği "devletin şahıslar arasında olan suçları affedemeyeceği" fikrinin çiğnenmiş olması ve kaba tabirle "devlete karşı işlenen suçların" gündeme dahi alınmadığı.

Erdoğan'a göre şahıslara karşı işlenen suçlarda af yetkisi devlette değil, ancak o şahısların yani "mazlum, mağdur insanların" ta kendisindeydi. Bu yetki göya iktidarın elinde olamazdı.

Fakat, Erdoğan'ın "sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle ceza hafifletme veya kaldırma" yetkisini kullandığı kişilerin suçlarına göz atmak her şey için yeterli olacaktır.

Öyle ya, Mehmet Akif Ersoy'un “Kenar-ı Diclede bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilâhi Ömer'den sorar onu!” dizelerine ne oldu?

Nihayet, Esenyurt cinayeti görüntülerinin ardından Cumhurbaşkanı danışmanı Oktay Saral bir "idam" tweeti attı. Gazeteci Evrim Kepenek plastik kelepçeyle gözaltına alınırken cinayeti gerçekleştiren kişinin bağsız oluşu içinden çıkılmaz bir ironiydi.

İdam, yani "kısas" istemek "şeriat istemenin" çok daha pratik bir yolu.

Peki ya idam cezası söz konusu edilirse bunla ilk hangi suçların muhatap olacağına şüphe var mı? Ayşen Şahin'in tweeti ne yazık ki bir ironi değil.

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KURALININ İPTALİ 

HAGB maratonunda ise sonuç, kuralın şimdilik bütünüyle iptali oldu.

Anayasa Mahkemesi, 01.08.2023 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan kararla "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını" düzenleyen CMK m. 231’in ilgili fıkralarını iptal etti. Fakat iptal kararı, bir yıl sonra yürürlüğe girecek.

Anayasa Mahkemesi Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin başvurusu üzerine 23 Eylül 2022'de Resmi Gazete'de yayımlanan kararla HAGB kararlarının da usûli bir itiraza değil, esaslı bir itiraz yoluna ihtiyacı olduğunu belirterek CMK m. 231. maddesinin (12). fıkrasını iptal etmişti.

28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı İcra ve İflas Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 21. maddesi ile “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz mercii, karar ve hükmü inceler; usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılık tespit ettiği takdirde, gerekçesini göstererek karar ve hükmü kaldırır ve gereğinin yapılması için dosyayı mahkemesine gönderir.” şeklinde yeniden düzenlenmişti fakat bu da yetersizdi.

Şimdi ise kuralın bütünüyle iptali için Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesinin başvuru gerekçesi "HAGB kararı verilmesinin mağdurlar açısından yeterli giderim sağlamadığı, faillerin cezadan muaf tutulmasına yol açtığı ve devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme şeklindeki yükümlülüğünü yerine getiremediği"ydi.

Anayasa Mahkemesi, kararında özetle HAGB'nin bir ceza tehdidi olarak kalmaktan öteye gidemediği ve aslında "cezasızlık" sonucu doğurduğundan bahsetti. Karşıoyda; kamu görevlilerinin failliği, yaş, cinsiyet, eylemin şiddeti ve süresi gibi sınırlandırmalar getirilebileceğine dikkat çekiliyor ki en yerinde düzenleme, HAGB'ye "suçlar açısından" bir sınır çizmek olacaktır.

HAGB özetle, daha önce HAGB kararı almamış ya da bütünüyle sabıkasız kimselerin iki yılın altında hapis cezasını gerektiren ilk suçlarının, eylemleri sabit görülse dahi bir hüküm doğurmamasıydı. Beş yıl içerisinde bir suç daha işlenir ve aleyhte hüküm kurulursa bu kez ilk HAGB de açıklanıyordu. Beş yıl içerisinde hiçbir suç işlenmezse HAGB hükmü, düşme kararıyla zaten var olmamış bütün sonuçlarıyla ortadan kalkıyor, HAGB adli sicil sabıka kaydına işlenmiyor ve kişiye hiçbir başka hukuki engel doğurmuyordu.

Avukatların, mahkemelerin dosya yüklerini azaltmak ve bazen sebepsiz yere inisiyatif almamak adına esaslı yargılama yapmak yerine HAGB kararına başvurdukları eleştirisi yerden göğe kadar haklı olsa da Türkiye'de maalesef hiçbir karara salt hukuk aklıyla bakmamak gerekir.

HAGB bütün bu olumsuzlukların yanı sıra bir "düşünce özgürlüğü kalkanıydı." Yapılacak yeni düzenleme karşıoyda az önce bahsettiğimiz gibi bir suç sınırlamasına tabi olur ve örneğin "Cumhurbaşkanına Hakaret" suçu HAGB kapsamından çıkartılırsa ne olacak?

Rahatlıkla söylenebilir ki iktidar, daha önceki icraatleri (7418 sayılı Kanun) gibi bunu da bir otoriterleştirme aracı olarak kullanacaktır.

 twitter.com/utkucanakyol