C. Hakkı Zariç: Şair restleşmeli!

Şair C. Hakkı Zariç ile konuştuk. Zariç, "Kesin bir dille restleşmek için yazdığımı düşünüyorum. Fiyakalı olduğu kadar saçmalıklarla dolu bir hayatın özneleriyiz. Eşitsiz ve oportünist bir kuşatmada olduğumuzu kimse yadsıyamaz. Grevlerin devlet eliyle yasaklandığı ve hükümet edenlerin bundan övündüğü gerçeği karşımızda dururken, sınıf çelişkileri şairin gündemi değilse onunla da restleşmeli şiir" dedi.

Abone ol

C. Hakkı Zariç, ilk kitabını 1999 yılında yayımlayan bir şair. Ama aynı zamanda bir yazın emekçisi… Özgeçmişinde yer alan önemli bilgilerden biri de düşüncelerinden dolayı hapis yatmış olması… Zariç’in 2014’te yayımlanan “Sıfır” adlı son şiir kitabı, üçüncü baskısını yaptı. C. Hakkı Zariç gerek şiir, gerekse değişik yazın dallarında aldığı ödüllerle de adından söz ettiren bir şair… Son olarak geçen aylarda kendisine “BUYAZ 2017 Şiir Onur Ödülü” verildi. Şiirlerinde, özellikle son kitabı “Sıfır”da bireyin; modern bireyin, uygarlığın huzursuz bireyinin, yani nasıl derseniz deyin; dışsal ve içsel çatışmalarını sorun edinen ve sorunu çatışmanın kaynağında görüp, saptayıp “sıfır noktası”nda, “Sıfır” üzerinden tartışan C. Hakkı Zariç’le son kitabını, ödülleri, şiir, edebiyat, sanat ortamını ve geleceği konuştuk…

C. Hakkı Zariç’in şiir yolculuğu ne zaman, nasıl başladı diye soracağım, istersen bunu, seni şiire atan nedenler nelerdi diye anla…

Halk âşıklarının kasabadaki kahvelere gelip sazlı sözlü atışmaları, radyodaki arkası yarın programları ya da uzun kış gecelerinde dinlediğim masallar etkili oldu belki de. Bir arada yaşamanın bütün olanakları vardı sanki; kültürel ve siyasal ayrışmaları sezdiğimde, sorulara okuduğum şiirlerle yanıt verdiğimi fark ettim. Kendimce karalamalar yazdığım oldu ortaokul yıllarında, gizli saklı defterler nerededir, kim bilir?..

Bartın’daydım; benden önce nice şair ve yazar gelip geçmişti avludan ve ranzalardan. Onların izlerini sürüyordum koğuşlarda. Okumak ve düşünmek için zaman sınırsızdı zaten. Kitap var mıydı? Hâşâ! Kütüphaneden tırtıkladıklarımızla idare ediyorduk. 21 yaşın verdiği heyecan ve cesaretle, uzun voltalar ve uzun geceler boyu aldığım okuma notlarını şiire dönüştürmeye karar verdiğimi anımsıyorum. Devlete ve insana söylemek istediğim şeyler birikmişti kuşkusuz; “büyük bir ustalıkla” yazdığımı sanıyordum hatta. Zaten içerideydim ve Bartın’a sürekli yağmur yağıyordu 1993 yılının kışında. Her şey durağandı mekânda, kendimi kışkırttım ve yazdım.

.

Her şairin şiire yönelmesinde değişik nedenler rol oynar. Ama hemen hemen her şairde bir sorun daha çok ön plana çıkar. Şairi çoğunlukla uğraştıran; ağırlığı, ağrıyı oluşturan o sorundur denebilir. Senin şiirdeki sorunun nedir? Okur bu bağlamda bir sonuca varır elbette. Ama ondan öte ve ondan önce senin bu konudaki görüşün nedir. Paylaşmak ister misin?

Bunu şunları da düşünerek soruyorum: Yalnızca şiir yazmıyor, şiirin okurla buluşması için de uğraşıyorsun. Dergilerin yayımlanması sürecinde yer alıyor, emek veriyorsun. Son olarak “Yeni e” dergisinin, tabii oraya kadar birçok şiir, edebiyat, sanat dergisinin yayınında yer almış birisin… Ayrıca şiirle ilgili yazılar yazıyor, kitap tanıtımları, eleştirileri yapıyorsun. Kısaca şiir üzerine de düşünüyorsun…

Kesin bir dille restleşmek için yazdığımı düşünüyorum. Fiyakalı olduğu kadar saçmalıklarla dolu bir hayatın özneleriyiz. Eşitsiz ve oportünist bir kuşatmada olduğumuzu kimse yadsıyamaz. Grevlerin devlet eliyle yasaklandığı ve hükümet edenlerin bundan övündüğü gerçeği karşımızda dururken, sınıf çelişkileri şairin gündemi değilse onunla da restleşmeli şiir.

Servet-i Fünun’dan Küllük’e, Yeryüzü’nden a’ya, yeni a’dan Papirüs’e, Yeni Dergi’den Evrensel Kültür’e uzanan birikimi temsil ettiğini düşüyorum Yeni e’nin. Zamanın aynasını yüzüne tutan bir dergi aynı zamanda. Tevfik Fikret’i daha çok okumalıyız bu günlerde, Bekir Yıldız’ı, Suat Derviş’i… Muhafazakâr edebiyata karşı yeni bir cephe açmalı ve orada mücadele etmeliyiz. Genç şair ve yazarlar için olanaklar oluşturmalı, sayfalar açmalıyız. Edebiyat tarihimizi şimdiki zamanda yeniden tartışmalı ve bir perspektif oluşturmalıyız diye yola çıktık Yeni e’de.

Benim kişisel olarak gazetelerde ve dergilerde yazdıklarım bundan bağımsız değil. Kolektif bir aklın ve paradigmanın yansıması olarak okunabilir hatta.

Şiirin odak olduğu ortamlarda tartışması hiç bitmeyen iki konu var. Hem gündem olarak hem de sorun olarak varlığını sürdürüyor. Ödüller ve antolojilerle ilgili tartışmalar hiç bitmiyor… Bu nedenle de sorun diyorum. Öte yandan tartışmalar eleştiriler de genellikle bir yere varmıyor. Ancak genç kuşaklar üzerinde de bir hayli etkili oluyor bu “gündemin en önemli konusu haline getirilen” sorunlar ve tartışmalar. Senin bu konudaki düşüncelerin neler?

C. Hakkı Zariç, Sıfır, Yasak Meyve.

İnkâr ve görmezden gelmek üzerine kurulu devlet geleneğinin etkisi edebiyatımızda da etkisini gösteriyor. Garip şiirleri antolojilerini karıştırdığımızda Garbis Cancikyan ve Haygazun Kalutsyan adına rastlıyor muyuz? Hayır! İnanılmaz güzel bir manifestoyla yayımladıkları “Balkıs” Garip şiirini temsil etmiyor mu? Mevzuyu uzatmayalım; antolojilerin ideolojik olduğuna hiç kuşkum yok; farkında olmasak da devletin inkâr geleneği belleğimizin gizli köşelerinde hükmünü sürdürüyor.

Görmezden gelerek yokmuş gibi davranamayız. Kürt ya da Ezidi şiirine dair en ufak bir fikrimiz bile yok. Uzağa gitmeye gerek yok, günümüzden başlayarak soralım Arjen Arî ya da Berken Bereh şiiri okuyan kaç şair var Türkiye’de? Bu yüzden Mem û Zîn bir fantezi değil; İsveç ya da Çin şiiri hakkında sempozyumlar bile yapılabilir bu memlekette, ne güzel olur hatta, ama Ermeni, Kürt, Süryani ya da Ezidi şiiri hakkında cümle kurabilecek şair bir elin parmaklarını geçmez. Kendimizi kandırmayalım. Liberal konfor antoloji hazırladığı sürece bu gerçeğin değişeceğini düşünmüyorum. Bir imaj olarak şair olmakla uzlaşmaz çelişkiler üzerinden dünyayı yorumlamak ve estetik bir çabayla onu duyulur kılmak farklı şeylerdir çünkü.

Ödül meselesi daha çetrefilli bir konu doğrusu. Olumlu şeyler düşündüğümü iddia edemem. Bazen yıkıcı bazen ölümcül bir lezzeti var ödülün. Mahmut Temizyürek, Altın Portakal Şiir Ödülü’nü aldığında, Akif Kurtuluş’un ona söylediği bir sözü ödünç alarak cümleyi bağlayalım: Her şair bir gün ödülü tadacaktır!

Evrensel Kültür dergisi bir gece yarısı kararnamesiyle kapatıldığında, aslında bunun siyasal iktidarın uzun süredir hazırlandığı kültürel, sanatsal ablukanın ilk adımı olduğu yorumları yapıldı. Çağına karşı sorumluluk duyan şair, kültür, sanat, edebiyat yazarı ve yayın etkinliği içerisinde yer alan biri olarak bu siyasal ablukayı, dahası siyasetin bu kültürel iktidar mücadelesini nasıl değerlendiriyorsun?

Hayatın her alanında olduğu gibi sanat ve edebiyatta da gericiliğin hüküm sürmesini isteyen bir devlet iktidarı var nicedir. Her şeyi yapıp ettiklerini, ama sanat ve edebiyatta başarılı olamadıklarını ilk ağızdan ve çekinmeden açıkladılar zaten. Transfer ettikleri türkücülerin ezan ya da ilahi okuması tesadüf olabilir mi? Resim deyince akıllarına sadece hat sanatı geliyor.

Kendilerinden olmayana yaşama olanağı tanımayan iktidar, başarısız olduğu alana da tahammül edemiyor görüldüğü üzere.

Evrensel Kültür’ün 25 yıllık birikimine de tahammül edememesi anlaşılabilir buradan bakınca. Kapatılmayan yayınevi ve dergilerin uzlaştığını iddia etmiyorum kesinlikle. AyrıntıDergi’nin Evrensel Kültür’ün içeriğine dokunmadan, matbaada kalan Kasım 2016 sayısını, özel sayı olarak çıkarması, edebiyat tarihimizde vicdanlı ve içten bir karşı gelmenin temsili olarak yer almaktadır. Dayanışmanın bütün ağlarını örmeli ve daha fazla bir araya gelmeliyiz.

Edebiyat ve sanat bizim dinamik muhalefet araçlarımızdır. İktidarın bundan rahatsız olması, yandaşların abudik gubidik şeyler yazması, çevremizdekilerin havuza girme çabaları, ekonomik sebeplerle birlikte korkunun görünür olduğunu da açıklıyor bize.

Edebiyatsızlaşmamızı istiyor devlet, cephaneliğimizin farkında, başımızın üstünde keşif için insansız hava araçları dolaştırması bundan. Korkmamalı, üstüne gitmeliyiz hatta. Birikimi ve tarihi olmayan biz değiliz çünkü!

YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

15. yılında Yasakmeyve Şiirleri

Yasakmeyve yayınları 15. yılında, yayınevinden çıkan şiir kitaplarından hazırlanan bir seçki yayımladı. Yayınevinin 15. yıl armağanı olarak okura sunduğu seçki “Yasakmeyve Şiirleri” adıyla yayımlandı. Yayınevinin koordinatörlüğünü de yapan Saime Akat’ın hazırladığı seçkide, 15 yıl süresince Yasakmeyve etiketiyle kitapları yayımlanan şairlerin yapıtlarından seçilen birer şiir yer alıyor. Yayınevinin yönetmeni Enver Ercan seçkiye yazdığı önsözde Yasakmeyve’nin güven ve işbirliğine dayalı bir yayın anlayışı sürdürdüğünü belirtiyor. Ercan, seçkinin 15 yıllık süreçte yasakmeyve’den çıkan kitaplar aracılığıyla şiirin gelişim çizgisinin de takip edilebileceğini savunuyor.

Seçkide şiirlerine yer verilen şairler doğum tarihlerine göre sıralanıyor. Bu sıralamaya göre seçkinin ilk ismi 1923 doğumlu Zeki Kuruca (1988), son ismi ise 1997 doğumlu Ali Ekber Sayın olmuş. “Yasakmeyve Şiirleri” seçkisi, şairlerle ilgili doğum tarihleri dışında bir bilgiye yer verilmemesi, örneğin yayımlanan kitaplarının isimlerinin yer almaması, seçilen şiirlerin hangi yapıtlarından olduğunun belirtilmemesi gibi bazı eksiklikler taşıyor. Yapılırsa sonraki baskılarında giderilebilecek eksikliklerine karşın seçkinin bir şiir yayını olarak önemli bir çalışma olduğunu belirtelim. Enver Ercan’ın da sözünü ettiği gibi son 15 yılın şiirindeki gelişmeyi izlemeye dönük kaynaklardan biri olarak değerlendirilebilir.

BU AYIN DERGİLERİ…

Varlık’ta bu ayın şairleri

Varlık dergisinin haziran 2017 tarihli sayısı yayımlandı. Derginin bu sayısında şiirleriyle şu isimler yer alıyor: Mustafa Köz, Oya Uysal, Atilla Birkiye, Sadık Yaşar, Arife Kalender, Hakan Güzeldere, Önder Çolakoğlu, Gökhan Bakar ve Yunus Aydın

Yeni e dergisi Haziran 2017

Yeni e dergisi Haziran 2017 tarihli son sayısında Sennur Sezer, baht, Gülsüm Cengiz, Levent Karataş, Altay Ömer Erdoğan, Yaprak Damla Yıldırım, Önder Karataş, Ziya Boz, Zeliha Cenkci, Çağın Özbilgi, Asım Gönen, Salih Çınar Han ve Can Acer’in şiirlerine yer veriyor.