Buçuk

Sahab’ta bana çevirmenlik yapan arkadaşa dönüp sordum, "Ne oluyor? Neden insanlar uzaylı görmüş gibi şaşkın bir şekilde bakıyorlardı?" dediğimde, o bana bu sefer Ürdünlülerin gözünden Çingeneleri anlattı. “Toplumun büyük bir çoğunluğu Çingenelere hırsız, pis kokan, ahlaksız bir topluluk gözüyle bakıyor” dedi.

Abone ol

Cevdet Acu*

Daha önce yine Gazete Duvar’da paylaşmıştım, ancak bu yazının genel arka planını oluşturmak adına kısaca tekrar etmekte fayda var diye düşünüyorum. 8 Mart 2020 tarihinden itibaren Ürdün’deyim ve buraya doktora çalışmam için, hemen hemen her toplumun içerisindeki “öteki”lerden biri olan mültecilerle görüşme yapmak için gelmiştim. Bu arada Ürdün’de ilk olarak Sahab adında bir yere gelmiştim. 2016’da yapılan nüfus sayımına göre 169 bin nüfusu olan küçük bir şehir, ancak şehirde bulunan iki tane organize sanayi bölgesinden dolayı çok fazla göçmen işçi ve mülteci çekmektedir. Bu yüzden nüfusunun yaklaşık yüzde 25’i Suriyeli mültecilerden oluşmaktadır, kısacası Sahab doktora konum için ideal bir şehirdi.

Geldiğim günden bu yana her ne kadar korona virüsü krizi bu süreci negatif olarak etkiliyor olsa da; hem üstte bahsettiğim görüşmeleri ayarlayabilmek hem de buradaki insanlarla sohbet edebilmek adına hemen hemen herkesle iletişim kurmaya çalışıyorum. Sahab’ta bulunduğum süreçte dil (Arapça) eksikliğimden dolayı, yanımda bana çevirmenlik yapan arkadaşım oluyordu genelde. Ancak hem farklı dilleri konuşmaya olan merakımdan hem de içinde yaşadığım toplumsal hayata bulaşabilmek için kendimce küçük de olsa Arapça konuşmaya çalışıyordum. Sahab şehrinde bulunduğum bir gün, şehrin merkezindeki bir markette market sahibiyle kırık Arapçam ile konuşmaya çalışırken müşterilerden biri  market sahibine bakarak hem Arapça bir şeyler söylüyor hem de bana bakıp gülüyordu. İçimden, kadim Arapça dilini konuşmaya çalışırken acaba kim bilir yine ne hatalar yapıyorumdur diyordum. Dil konusunda çekingen birisi olmadığım için Arapça konuşmaya devam ettim tabii, yine aynı müşteri bu sefer direkt bana karşı gülerek tamamen spontane bir şekilde Türkçe “ne diyor bu yaw” dedi. Önce kesin yine bir Ürdünlünün Türkiye dizilerinden öğrenmiş olduğu bir dizi repliğidir diye düşündüm. Bu noktada kısa ek bilgi: Ürdün’de Türkiye dizilerine karşı inanılmaz bir rağbet var, Türkiyeli olduğumu duyan insanlar hiç duymadığım dizi isimlerini sıralayıp duruyorlar sürekli.

Sonrasında hemen Türkçe bir şeyler söyledim kendisine, anında cevap veriyordu. Türkçesi benimkinden daha iyi olduğu için bu sefer daha fazla merak etmiştim, nasıl bu kadar iyi Türkçe konuşabiliyor diye. Osmanlı döneminde göç eden Türkmen Gurbetlerden olduğunu söyledi, “Ne zaman geldiğimizi bilmiyorum ama babamın dedeleri vakti zamanında buraya gelip yerleşmişler” dedi. Kısacası daha Ürdün diye bir ülke yokken Gurbetler bu coğrafyada yaşıyormuş. Kısaca Gurbet’in ne olduğunu ifade etmek gerekirse; Orta Doğu halkları arasında yine bu bölgelerde yaşayan Nawar, Zott, Ghajar, Bareke, Gaodari, Krismal, Qarabana, Karaçi, Abdal, Aşiret, Qurbet, Mıtrıp, Gewende Çingene, Dom, Tanjirliyah, Haddadin, Haciye, Arnavut, Halebi, Haramshe, Kaoli gibi isimlerle adlandırılan bir millet olduğunu söylemek mümkün. Adlandırmanın önemine ek olarak kullanılan kavramların altını nasıl doldurduğumuzun da önemli olduğunu düşünüyorum. İlgili literatürde Çingene/Roman kavramı üstte belirtilen tüm farklı adlandırmaları kapsayan bir kavram olduğu belirtildiği için bu yazıda Ürdün’deki Gurbetler için Çingene kavramını kullanacağım.

Marketteki asıl konuya dönecek olursak, gayet keyifli bir sohbet çoktan başlamıştı. 25 yaşında bir gençti. “Biz aile içerisinde hep Türkçe konuşuruz, bir de arada sırada Türkiye’deki akrabalarımızı/arkadaşlarımızı ziyarete gideriz” diyordu. Birbirimize sohbetin derecesini arttıran sorular sormaya başlamıştık bile. Ben ona niçin Ürdün’e geldiğimi ve burada ne yaptığımı anlatıyordum. O da bana insanların kendilerine karşı sürekli uyguladıkları negatif ayrımcılıktan bahsediyordu. Kimliği olmadığı için okula gidemediğini ve bu yüzden de Arapça okuma yazma bilmediğini belirtiyordu. Sokaklarda seyyar satıcılık yapıyor, tespih ve kemer satarak hayatını idame ettiriyormuş. O anlattıkça Ürdün’deki Çingenelerin hayatını ve toplumla olan ilişkilerini daha fazla merak ediyordum. Kendisi gibi binlerce Çingene'nin Sahab’ta yaşadığını söylüyordu. “Buradaki Gurbetlerin doğru düzgün sabit bir işi yok, hemen hemen herkes benim gibi sokaklarda belli eşyaları satarak hayatını sürdürmeye çalışıyor” dedi. Ürdün’de toplumdaki çoğunluktan şikâyet ediyor; “Sırf çadırda yaşıyor ve onlardan farklı düşünüyoruz diye bizi kendilerinden görmüyorlar” diyordu. Kısacası bir millet, yaşadığı topluluğun içerisinde sırf çoğunluktan daha farklı giyiniyor, farklı şekilde yaşıyor, farklı şekilde eğleniyor diye “öteki”leştirilmiş durumda. Hem markette fazla tutmamak hem de vaktini almamak için daha fazla tutmak istemiyorum seni, ama telefon numaran varsa seninle uygun olduğun bir vakitte iletişim kurmak isterim, demiştim. Telefon numaramı verdikten sonra uygun bir zamanda lütfen konuşalım deyip, vedalaştık. Buraya kadar her şey gayet normal, asıl mesele ben Çingene arkadaşla konuştuğum esnada gerçekleşiyordu. Ben onunla Türkçe konuştukça etrafımızda biriken insan sayısı artıyordu, hatta bir ara marketteki herkesin tüm işini bırakıp sadece bizim sohbetimizi takip ettiğine şahit oldum. Ben markette tek kaldığımda etrafta biriken ve bana bakan insanlara bir açıklama yapma ihtiyacım varmış gibi hissettiğimde direkt “Ana Noori” (Arapça: Ben Çingeneyim) dediğimde önce kısa süreli bir sessizlik sonrasında hemen “estağfurullah, hâşâ, hâşâ” gibi tepkiler aldım. Onların bakış açısına göre ben Çingene olamazdım yani.

Sonra Sahab’ta bana çevirmenlik yapan arkadaşa dönüp sordum, "Ne oluyor? Neden insanlar uzaylı görmüş gibi şaşkın bir şekilde bakıyorlardı?" dediğimde, o bana bu sefer Ürdünlülerin gözünden Çingeneleri anlattı. “Toplumun büyük bir çoğunluğu Çingenelere hırsız, pis kokan, ahlaksız bir topluluk gözüyle bakıyor” dedi. Hatta Amman’ın (ülkenin başkenti) batısında yaşayan “elit tabaka” Çingenelere görüntü kirliliği gözüyle baktığı için Çingenelerin o taraflarda çadır kurmasına izin verilmiyormuş, o yüzden daha ağırlıkta Amman’ın güneyinde hayatlarını sürdürüyorlarmış. Daha Çingene arkadaşla sohbet esnasında etrafımdaki gacoların (çingene olmayan) tamamen dışlayıcı önyargılarla bize farklı bir gezegenden gelen yaratıklarmışız gibi bakmasından Çingenelerin topluma entegre olmasının engellendiğini görebiliyordum. Ürdün’e toplumun içerisindeki “öteki”lerden biri olan mültecilerle mülakat yapmak için gelmişken, o esnada toplumun içerisinde yer alan ötekinin ötekisi ile tanışmış oldum bu şekilde. Kısacası, Çingeneler, dünyanın başka bir bölgesinde de toplumsal hayattan tamamen koparılmış ve bir nevi toplumda selam dahi verilmeyen bir grup olarak yaşamını sürdürmek zorunda bırakılmışlardı. Evet maalesef dünyanın birçok bölgesinde Çingenelere karşı çok derin negatif ayrımcılık uygulanıyor.

Çok uzun bir zaman önce değil, daha yaklaşık üç hafta önce Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İstanbul İl Müdür Yardımcısı N.A. adlı kişi, “Romanların ağzından "Evde nasıl kalalım, çocuklarım aç şeklinde" video paylaşımında bulunan Özgür Adam adlı bir Twitter kullanıcısına verdiği cevapla, toplumun içindeki çoğunluğun Çingenelere karşı bakış açısını tek kelime ile gayet kısa ve net bir şekilde özetlemişti. Üstte bahsettiğim videoyu izlediğinizde, videodaki Roman/Çingene kadının tamamen insani gayelerle korona virüsü önlemlerinin eksikliklerini ve bundan kaynaklı ortaya çıkan ekonomik sorununu yetkili kişilere duyurmak istediğini göreceksiniz. Bu kadar masumane bir haykırışa N.A. adlı kişi kendi Twitter hesabından üstte belirttiğim paylaşıma sadece “Geber” diye bir cevap vermişti. Bu arada toplumda yüz kızartıcı bir suç işlendiğinde, kitle medya araçları genelde o suçu işleyen kişinin sadece isim ve soy isminin ilk harflerini paylaşır. Ben de tamamen o bilinçle, bu kişinin sadece isim ve soy isim baş harflerini paylaşıyorum. Evet, nefret suçu yüz kızartıcı bir suçtur, hukuki olarak gerekli cezai yaptırım uygulanmalıdır. Bu yazıyı okuyan kimi insanlar bunun sadece münferit bir vaka olduğunu düşünüp benim çok abarttığımı düşünebilir. Böyle düşünen insanlar varsa aşağıda kaynakça kısmında paylaştığım linklerden birisinde Çingenelere karşı kullanılan ve kullanılmaya devam edilen “öteki”leştirici deyiş, deyim, ve atasözlerine bakabilirler.

Evet belki siz farkında değilsiniz veya inanmak istemiyor olabilirsiniz ama bu durum yeryüzünde toplumsal hayattan dışlanan ve bu yüzden de kendi temel insani ihtiyaçlarını gidermekte zorlanan milyonların olmadığı anlamına gelmez. Çingeneler bu dışlanan grupların başında geliyor. Her şeyden önce her insana hak temelli yaklaşmalı ve insanları muhtelif nedenlerden dolayı toplumsal hayattan dışlamamak gerekir. Çingenelerin çadır kurmasını değil içinizdeki negatif önyargıları durdurun. Kimileriniz ya sen de çok naif çıktın, bu dünyanın düzeni böyle diyebilir, onlara Nazım Hikmet’in bir dörtlüğüyle cevap verip yazımı sonlandırmak isterim.

Büyük insanlığın toprağında gölge yok

sokağında fener

penceresinde cam

ama umudu var büyük insanlığın

umutsuz yaşanmıyor.

Son olarak: Tüm emekçilerin özellikle de Çingene işçilerin 1 Mayıs’ı kutlu olsun.

Bijî yekê Gulanê.

Ek not ve Kaynakça:

Buçuk kavramı ilk olarak kim tarafından kullanıldığı belli olmamakla birlikte, dünyanın yetmiş iki milletten oluştuğu ve bunun yanında Çingenelerin de yetmiş iki buçuğuncu milleti oluşturduğu söylenegelmiştir. O yüzden yazının başlığı ironi amaçlı atılmıştır. Bu konuda daha fazla detay için; aşağıdaki kaynakçalardan bazılarına bakabilirsiniz. Bir diğer nokta, konuştuğum kişinin ismini biliyorum elbette, ancak kişinin özel hayatını koruma ilkesiyle ismini paylaşmayı doğru bulmuyorum.

Hikmet, Nazım. Büyük İnsanlık - Kendi Sesinden Şiirler, Yapı Kredi Yayınları, İlk baskı yılı: 2011.

Bir “Buçuk” Hikâyesi, (2014, 1 Ocak),

Suriyeli Dom Göçmenler: En Alttakiler, Yoksulluk ve Ayrımcılık Arasında Göç Yollarında (Son erişim tarihi: 29 Nisan 2020)

Romanlara Karşı Kullanılan Ayrımcı 34 Deyiş, Deyim ve Atasözü (2015, 26 Haziran),

'Geber' diyen bürokrat: Yaşlılara da 'ısınamamış'tı, (2020, 9 Nisan),

Çingeneler zamanı ya da buçuk millet (2015, 12 Temmuz),

Sahab Municipality, (Son erişim tarihi: 28 Nisan 2020),

*Doktora öğrencisi, Exeter Üniversitesi Ekonomi bölümü