Boşverin epistemolojiyi!

Bir ülke düşünsenize. Tüm kesimleri aynı ya da değişik zamanlarda “verilecek bir müjdeye kilitleniyor!” O müjde ise aslında bayağı yine hükümetin yarattığı ekonomik ya da başka alanlardaki sorunlara ilişkin. Patlat dövizi, uçur maliyetleri ve enflasyonu. Herkesin geliri ve satın alma gücü erisin. Yoksulluk artsın. Sonra aldığını geri ver! Sırala müjdeleri, sonra da kap oyları! Çalışır mı?

Oğuz Demir ooguzdemir@gmail.com

Yine aynı şey olmuş. Bu kez Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Mahmut Gürcan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çiftçiler için sürprizler açıklayacağını duyurmuş, "Çiftçimize köylümüze destek veriyoruz" demiş.

Müjdeye muhtaç memleketimiz işte!

İki haftada bir, genellikle pazartesi günleri Cumhurbaşkanı Erdoğan bakanlarını topluyor. Birtakım kararlar alınıyor ve ardından başlıyoruz izlemeye.

Belirli dönemlerde izlenme oranı iyice artıyor. Ne zaman?

Mesela asgari ücretin iyice eridiği dönemlerde. Hatırlayın geçtiğimiz Nisan ayından itibaren hemen hemen her toplantıdan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan acaba asgari ücrette bir düzenleme pardon müjde açıklayacak mı diye milyonlar ekrana kilitleniyordu.

Neyi bekliyor milyonlar?

Geçtiğimiz üç ayda kaybettiklerini geri alabileceklerinin müjdesini! Müjde gibi müjde yani anlayacağınız.

Ya da mesela öğrencilerin, mezunların dişiyle, tırnağıyla yürüttüğü Kredi Yurtlar Kurumu borçları ile ilgili kampanya sürecinde yine 5 milyona yakın borçlu merak içinde toplantıları takip etti. Neyi bekledi milyonlar!

Her yerde düşük faiz diyen Hükümetin gençlerine uyguladığı fahiş faizin silinmesi müjdesini!

Saymakla bitmez…

Emeklilikte Yaşa Takılanlar zaten sürekli beklenti halinde.

Bazen çiftçiler, bazen esnaflar, bazen memurlar.

Hatta ve hatta zenginler, iş insanları!

Neden yazıyorum bunu?

Bir ülke düşünsenize. Tüm kesimleri aynı ya da değişik zamanlarda “verilecek bir müjdeye kilitleniyor!” O müjde ise aslında bayağı yine hükümetin yarattığı ekonomik ya da başka alanlardaki sorunlara ilişkin.

Ne güzel ekonomi politikası ve siyaset yapma biçimi değil mi?

Hani anlatıyorlar ya Türkiye Ekonomi Modeli diye! Faiz düşecek, yatırımlar artacak, istihdam ve üretim patlayacak, ihracat artacak, cari açık kapanacak!

Aslında model bu değil… Öyle olsa yatırım artar.

Var mı yatırımlarda artış. Öyle belirgin bir yatırım artışına şahit değiliz.

İstihdamda bir artış var mı?

TÜİK’e göre var! Geçtiğimiz yıl Ağustos’ta 28,7 milyon olan istihdam, bu yıl aynı dönemde 31 milyona çıkmış. 3,9 milyon olan işsiz sayısı da 3,3 milyona düşmüş.

Elbette güzel. Güzel de işin bir de şu kısmına bakalım. Büyüme verilerine baktığınızda ekonomi uçuyor. Ama uçan ekonomide çalışan sayısındaki bu artışa rağmen çalışanların milli gelirden aldığı pay hızla düşüyor.

İki veriye birlikte bakarsak ne görürüz?

Göreceli olarak çalışanın ücretinin gerilediğini… İstihdam artıyor artmasına da veriler oldukça düşük ücrete mahkûm bir istihdam artışına işaret ediyor.

Yani asgari ücret civarına.

Hal böyle olunca da çalışanlar da toplumun diğer tüm kesimleri gibi sürekli müjde bekler duruma geliyor.

Bunları görünce Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin anlattığı Türkiye Ekonomi Modeli ile benim anladığım farklılaşıyor.

Bence model tam anlamıyla şöyle işlesin isteniyor…

Patlat dövizi, uçur maliyetleri ve enflasyonu. Herkesin geliri ve satın alma gücü erisin. Yoksulluk artsın. Sonra aldığını geri ver! Sırala müjdeleri, sonra da kap oyları!

Çalışır mı?

Şurada 6-7 aya kadar seçim var. Hep birlikte göreceğiz.

Ama bildiğim şu var ki ülkede olan her şey bayağı bilinçli olarak yapılıyor. Bizzat Hazine ve Maliye Bakanı, kendisine geçtiğimiz haftanın gündemi olan epistemoloji, heteredoksi ve nöroekonomi kavramları ile ilgili soru sorulduğunda şöyle yanıt veriyor:

“Vatandaş bunlara bakmaz. Vatandaş filedeki domatesin sayısına bakar. Vatandaş özgürlüğüne bakar!”

O zaman ey halk…

Boşver epistemolojiyi…

Bak bakalım filende kaç domates kalmış?

Bak bakalım ne kadar özgürsün?

Tüm yazılarını göster