Bolu’daki mülteciler anlatıyor: Bizi kovarsanız gidecek yerimiz yok

Belediye Başkanı Özcan'ın göçmen karşıtı söylemlerinden sonra Bolu'ya gittik. Ülkelerinden kaçan göçmenler tedirgin: Korkuyoruz. Kendimiz için bir şey istemiyoruz. Çocuklarımız insanca yaşasın.

Abone ol

BOLU - Mültecilere karşı CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın, “Yabancı uyruklu kim varsa  su fiyatları, katı atık ücretleri başta olmak üzere bazı ücretlerde 10 kat zam yapacağız” söylemlerinin ardından Bolu’dayız… Şehirde aslında çok az sayıda mülteci yaşıyor. Ancak belediye başkanının mültecilere karşı tutumu ve ırkçı söylemleri kentteki mülteci sayısının daha fazla olduğu izlenimi yaratıyor.

İlin nüfusu 2019 verilerine göre 311 bin 810. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2020 verilerine göre Bolu’da ikamet eden yabancı uyruklu sayısı ise 10 bin 651. İkametgahı olan Suriyeli sayısının yaklaşık 4 bin olduğu tahmin ediliyor. Bu sayı ise il nüfusunun yüzde 1’ine tekabül ediyor. Kentte en çok Suriyeli yaşıyor. Suriyelileri Iraklı ve Afganistanlılar takip ediyor. Yerel halk Afganistanlılardan şikayetçi değil. Anlattıklarına göre Afganlar ucuz işlerde çalışmayı kabul ediyor ama Suriyeliler kabul etmiyor.

Özcan’ın göçmen karşıtı söylemlerinin ardından kentteki yabancı uyruklularda tedirginlik hakim. Afganistanlılar, belediye başkanının bu sözlerinden geri adım atacağından umutluyken görüştüğümüz Suriyeliler şehri terk etmeye hazırlandıklarını söylüyor. Iraklılar ise gidişata göre karar vereceklerini ifade ediyor. Yabancı uyruklular parklarda oturmaya bile çekinir hale gelirken yerel halk, belediyenin bu adımıyla birlikte yabancıları daha da ötekileştirmeye başladı. 

BAŞKANIN SÖYLEMLERİNDEN SONRA HALK NE DİYOR?

Bolu'ya adım attığımız ilk an sokaklarda, kafelerde, parklarda yabancı uyruklu görmek neredeyse imkansız. Kentte görüştüğümüz yerli halk ise bunun sebebini, "Artık rahat davranamazlar, rahat gezemezler" diye açıklıyor. Bindiğimiz taksinin şoförü Afganları ayrı tutarken Suriyelilere karşı başta mülteci karşıtı siyasiler olmak üzere pek çok kişi tarafından dile getirilen göçmen karşıtı ifadeleri tekrar ediyor:

"Afganlar gariban insanlar. Köylerde çobanlık yapıyorlar. Ailelerine ayda bin lira gönderiyorlar, bu para onlara da ailelerine de yetiyor. Suriyeliler daha fazla para istiyor. Onlar çobanlık yapmayı kabul etmez. Zevk ve sefa insanları çünkü. Bolu şu an Suriyeliden geçilmiyor. Ama gitmeleri yakındır... Suriyelilerin giydiği elbiseler benim elbisemden daha pahalı. Savaş bittiğine göre neden gitmesinler ki?"

Esnaf Zafer Tuncer, Tanju Özcan'ın göçmen karşıtı tutumunu destekliyor.

Taksiden indikten sonra şehrin en kalabalık yerlerinden biri olan İzzet Baysal Caddesi’ndeyiz… Burada bir işletmecinin kapısını çalıyoruz. Zafer Tunçer adlı esnaf karşılıyor. Kendisiyle tanıştıktan sonra tüm mültecilere karşı olduğunu söylüyor. Sebebini soruyoruz. Söylem aynı: 

“Suriyelilerin misafirliği bitti. Kendi nüfusumuz bize yetmiyor mu? Çocuklarımız ne yapacak, ne yiyecek? Biz insanlık vazifemizi yaptık. Bu insanlara belirli bir süre baktık. Bayramlaşmaya da gidebildiklerine göre artık herkes kendi memleketine dönmeli.”

Tunçer, Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın su, elektrik zammıyla ilgili açıklamalarından memnun: “10 kat değil, 100 kat zam yapsın. Başkan bunu kendi memleketi için yapıyor. Bu insanlar hastanelerde sıra bile beklemeden muayene olmadı mı? Ha bana sorsan başkanımız bu zammı da yapmayacak. Onları gönderme çabasını gösteriyor. Yani bu zamlar yürürlüğe girmez. Çünkü kendisi de biliyor, bu iş sadece bir belediye başkanının yapacağı iş değil. Söyleyecek son sözüm gitsinler artık.”

Tunçer’e yabancıların sıra beklemeden hastanede muayene olduğuna dair bilgileri nereden aldığını sorduğumuzda ise “Çevremden duydum” yanıtını veriyor. 

Buradan ayrıldıktan sonra başka bir Bolulu ile sohbet ediyoruz. Kentteki ev sahiplerinin bu durumu fırsata çevirdiklerini söyleyen bu kişinin tepkisi şöyle: “Bir evin kira bedeli 500 lirayken yabancılar 1500 lira ödüyor. Bu insanlığa sığmaz. Ev sahipleri uyanıklık yapıyor.  20 kişi bir evde kalıyor, çok kalabalık yaşıyorlar. Belki de güçleri yetmediği için… Kim ister ki böyle yaşamak… Fakat şöyle bir şey de var: Her insan memleketinde güzeldir.”

İL GÖÇ İDARESİNDEYİZ…

Sosyal yardımlarla ve mültecilerin ikamet sorunlarıyla ilgili bilgi almak için Bolu Valiliği İl Göç İdaresi’nin yolunu tutuyoruz. Kapıdaki güvenlik, uzun uğraşlarımız sonucunda yetkili bir isimle görüşebileceğimizi söyleyerek bizi üçüncü kata yönlendiriyor. Bu sırada bir mülteci bize, “Yardım için buraya mı başvurmam lazım” diye soruyor.

Kapıdaki, “Göç idaresi müdürlüğü tarafından hiçbir mali ve gıda yardımı yapılmamakta” yazısını görünce bu sorunun yanıtını veremeden yetkili isim bizi odasına davet ediyor. Yetkili isme, Başkan Özcan’ın açıklamalarından sonra ikamet değişikliği ya da ilden çıkış için bir hareketlilik olup olmadığını soruyoruz. Yetkili isim, “Her şey olağan devam ediyor. Bir hareketlilik yok. Çalışmalarımız aynen devam ediyor” diyerek daha fazla bilgi veremeyeceğini söylüyor. Kentteki mültecilere yapılan yardımlarda bir değişiklik var mı sorusuna ise bilgi almamız için dilekçe yazmamız gerektiği şeklinde yanıt veriyor. Yetkili kişiye, uzun yoldan geldiğimizi dilekçenin yanıtını bekleyecek kadar zamanımız olmadığını söylememize rağmen sorularımıza yanıt alamıyoruz. 

Bolu Belediyesi'nde Tanju Özcan dahil kimse yeni bir açıklama yapmak istemiyor.
BELEDİYE ‘HALKIN TALEBİ’ DİYOR

Buradan ayrıldıktan sonra Bolu Belediyesi’nin yolunu tutuyoruz. Belediye meclisindeki konuşmasından sonra birçok gazeteci Özcan’ı arayarak röportaj yapmak için adeta sıraya girmiş durumda. Özcan ise söyleşi tekliflerini geri çeviriyor. Biz de Özcan’a yakın bir isimden kendisine röportaj teklifimizi iletmesini istiyoruz. Yanıt alana kadar başkana yakın isimlerden biriyle sohbet ediyoruz: Şu ifadeleri kullanıyor: “Tanju Bey milletvekiliyken de aynı görüşlere sahipti. Şu an halkın yüzde 99'u başkanın söylediklerinin altına imza atıyor. İnsanlar, 'Birilerinin bunu söylemesi gerekiyordu' diyor. Bu talep halkın talebi...”

Sohbetimiz bitince Özcan’ın yardımcılarından birinden şu yanıtı alıyoruz: “Başkanımız ‘Söyleyeceklerim bu kadar. Söyleyecek her şeyi söyledim. Geldiğiniz için teşekkür ederiz’ dedi.” 

BAŞKANLA GÖRÜŞMEK İSTİYORLAR: KORKUYORUZ!

Belediyeden ayrıldıktan sonra kapıda üç yabancı uyrukluyla tanışıyoruz. Kendileri de başkanla görüşmeye gelmiş ancak ‘Toplantı var’ denilerek geri çevrilmişler. Aralarında bir kişi Türkçe konuşabiliyor. ‘Nerelisiniz’ diye sorunca kısık bir sesle, “Suriyeliyiz” yanıtını alıyoruz. Gazeteci olduğumuzu söyleyince hiçbir şekilde video, fotoğraf ve ses kaydı kabul etmeyeceklerini söylüyorlar. Nedenini sorduğumuzda, “Başımıza ne geleceğiz belli olmaz” diyorlar: “Başkanın sözlerini duyunca ilk başta inanmadık. Video kaydını görünce şaşırdık. Başkanın bizi sevmediğini biliyoruz ama bu kadar sert davranacağını tahmin etmiyorduk. Belediye başkanın her sözünden sonra kaldığımız evin sahipleri kiraları artırıyor. Bize farklı yaklaşıyorlar. Korkuyoruz… Biz de üç arkadaş olarak başkanla odasında görüşmek istedik. Ne yazık ki teklifimizi geri çevirdi. Keşke biraz da bizi dinlese. Bizler de insanız. Kim ister ki memleketini terk etsin? Gidecek başka yerimiz olsa gideriz ama başka yerimiz yok. Burada bir düzen kurduk. Eğer kararı uygularlarsa bu şehirde bize nefes aldırmazlar.” 

Veteriner olan Mehdi daha iyi bir hayat umuduyla Türkiye'ye gelmiş. Ancak şimdi geri dönmeyi planlıyor. 
VETERİNER MÜLTECİ: HAYVANLARI ÇOK SEVİYORSUNUZ… AMA İNSANLARI…

Iraklı Mehdi’yle tanışıyoruz… Kendisi Bağdat’ta veterinerlik yaparken bir yıl önce ablası ve eniştesiyle buraya gelmiş. Anlattığına göre burada bir hayat kurmak istemiş… Veterinerliği daha iyi yapacağını ve burada hayvan sevgisinin daha fazla olduğunu düşündüğü için Türkiye'ye geldiğini söyleyen Mehdi, düşlediği hayatla gerçeğin birbirinden çok farklı olduğunu söylüyor:

“Bağdat’ta çalışırken hep Türkiye’ye gelmek için hayal kurmuştum. Burada yaşayan halkın hayvan sevgisini okuyordum. Bu beni çok mutlu ediyordu. Özellikle kedileri çok seviyorsunuz… Tüm hayvanları çok seviyorsunuz… Ama insanları? Ben de hayvanları çok sevdiğim için buraya geldim. Anladım ki burada her şey para üzerine kurulu. İnsanlar parayı çok seviyor. Hayat çok pahalı. Memleketime döneceğim. En azından memleketimde daha rahat yaşarım. Burada yaşamak artık çok zorlaştı.”

Afganistan'dan kaçan Nasr ailesi günlerin neler getireceğini bilmiyor. Tek bildikleri Asla Afganistan'a dönmek istemedikleri...
AFGAN POLİS: DÖNEMEM... BENİ ÖLDÜRÜRLER

Mehdi’yle vedalaştıktan sonra biraz soluklanmak için Anıt Park’a doğru yürüyoruz… Çimlerde oturmuş bir ailenin hararetli tartışmalarına şahit olunca kendileriyle sohbet etmek için yanlarına oturuyoruz. İsteğimize, “Buyurun” yanıtını alınca tanışıyoruz. Ailenin en büyüğü Muhson Nasr. Afganistan’da polismiş. Taliban ve ABD savaşı bitmek bilmeyince buradan kaçmayı başarmış. “Bir daha da dönemem, beni öldürürler” diyor. Kendisi burada sebze halinde çalışıyor. Sabahın ilk ışıklarında sebze haline gidiyor, akşam saatlerinde de evine dönüyor.

Kendisine Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın konuşmasından haberdar olup olmadığını soruyoruz: “Haberdarım” diyor ve ekliyor: “Biz de az önce onu tartışıyorduk. Ben her ay 85 lira elektrik parası, 50 lira su parası ve 750 lira kira ödüyorum. Yaşadığımız daire 2+1. İki çocuğum, eşim ve küçük kardeşimle yaşıyorum. Günlük yevmiyem 150 lira. Haftada en fazla 3-4 gün çalışıyorum. Belediye başkanı 10 kat zam yapsa ben ailemi nasıl geçindireceğim? Bolu’ya ilk geldiğim zaman günlük 35 lira alıyordum. Şükürler olsun ailemi muhtaç etmedim. Ama bundan sonra nasıl yapacağım, hiç bilmiyorum. Bize bunu yapmasınlar. Ben de bu şehre para kazandırıyorum. Çalışıyorum ve paramı bu şehirde harcıyorum. Bugüne kadar bize iyi davrandınız, bundan sonra bize saldırmayın…”

‘EŞİM VE ÇOCUKLARIM İÇİN BURADAYIM’

Nasr’a bugüne kadar valilikten ya da belediyeden herhangi bir yardım alıp almadıklarını soruyoruz: “Hiçbir yardım almadım, yardım da istemiyorum. Elim, ayağım tutuyor. Bize dokunmasınlar, ailemize bakarız.”

Bu sözlerin ardından Nasr’ın eşi Şikove Nasr, eşine bakarak, “Ben senin için buradayım. Eğer Afganistan’da kalsaydık sen bugün yaşamıyor olacaktın” diyor: “Ben çocuklarım ve eşim için yaşıyorum. Bir çocuğum burada doğdu. Burada okula gitmesini istiyorum, öğretmen olsun istiyorum. Allah herkesin rızkını verir. Biz kimsenin rızkını yemiyoruz. İki yıl boyunca hastanelerden yararlanmak için sigortamız vardı. Bir süredir sigortamız da artık yok. Şu an ayağım çok ağrıyor ve hastaneye gidemiyorum. Hastaneye gittiğim zaman hep sırada bekledim. Kendim için de sigorta istemiyorum. Sadece çocuklarım için istiyorum. Onlar insanca yaşasın. Bizi kovarsanız gidecek yerimiz yok.”

Bir işletmede erkek kuaförü olarak çalışan Nasr ailesinin ortancası Mehdi Nasr ise Afganistan’da 8 yıl okumuş. “Sonra baktım olmuyor, okulu bıraktım. Abimin yanına geldim Bolu’ya” diyor:  “Belediye başkanının sözlerini aileme ben tercüme ettim. Çok üzülüyordum. Aileme her cümlesini çevirdiğimde onların da üzüldüğünü gördüm. Ağabeyim bize hissettirmemeye çalışıyordu. Ama üzüldüğü her haliyle belli oluyordu. Eğer böyle bir karar alınırsa ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bildiğim tek şey var ağabeyimle, yengemle ve yeğenlerimle bir daha Afganistan’a gidemeyiz...”

PARKTA OTURMAK YASAKMIŞ! 

Nasr ailesiyle sohbetimiz son bulunca birer kahve içmek istedik. Bu sırada Anıt Park’taki bir görevli, kartını göstererek, “Çimlerde oturmanız, parkta durmanız yasak” dedi. Kendisine böyle bir yasağın olamayacağını, yazılı tebligat sunmasını istediğimizde, “Suriyeliler mevzusunu biliyorsunuz. Belediyeyi arayın sorun… Yabancılarla ilgili söylenenleri duymuşsunuzdur. Talimat geldi…” diyerek yanımızdan uzaklaştı. Nasr ailesine çay, kahve içebileceğimizi, bunun bir sorun olmayacağını söylememize rağmen, “Başımıza bela almayalım” yanıtını aldık.

6 kişilik Nasr ailesi, görevlinin bakışları arasından parktan uzaklaşarak evlerinin yolunu tuttu.