Black Widow: Devir teslim töreni

Ha geldi ha gelecek derken, pandemi nedeniyle gösterimi sürekli ertelenen “Black Widow” nihayet gösterimde. Film karakterlerine alan açarken, aksiyondan da taviz vermiyor. Kötü karakteri biraz karikatür düzeyinde kalsa da beklentiyi karşılıyor. Marvel’in yeni sinematik evrenine giriş yaparken bir yandan da devir teslim töreni işlevi görüyor yapım.

Şenay Aydemir sinesenay@gmail.com

“İlk Marvel Sinematik Evreni filmi ‘Iron Man’ (2008) olup imtiyazın birinci evresini başlattı, evre almaşık kurgu ‘Yenilmezler’ (2012) filmiyle sonuçlandı. İkinci evre ‘Iron Man 3’ (2013) filmiyle başlayıp 2015'te piyasaya çıkan almaşık kurgu ‘Yenilmezler: Ultron Çağı’ ve ardından çıkan ‘Karınca Adam’ ile tamamlandı. Üçüncü evre, ‘Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı'yla başladı ve ‘Örümcek-Adam: Evden Uzakta’ filmiyle sona erdi. Serinin ilk üç aşaması toplu olarak ‘The Infinity Saga’ olarak bilinmektedir. Dördüncü evrenin, ‘Black Widow’ (2021) filmiyle başlaması (…) planlanmaktadır.”(1)

Marvel Sinematik Evreni’ni özetlemek için bir iki girişimden sonra en doğru olanın Vikipedi’den yukarıdaki alıntıyı yapmak olduğunu düşündüm. Çünkü nasıl yaparsam yapayım bu biçimde toparlayamadım. Yalnız bir düzeltme yapalım. Alıntıda “Karınca Adam” diye anılan film “Ant- Man”. Bildiğim kadarıyla böyle bir Türkçe ad konulmadı filme.

Her neyse. Bu özetin sonunda müjdelenen ve pandemi nedeniyle vizyonu sürekli ertelenen “Black Widow”, 9 Temmuz Cuma günü itibarıyla tüm dünyada gösterime girdi. Bilindiği gibi seride Scarlett Johansson tarafından canlandırılan Natasha Romanoff, namı diğer Black Widow, çocukken ailesinden koparılmış ve bir suikastçı olarak yetiştirilmiştir. Ancak, bir süre sonra Dreykov tarafından yönetilen teşkilatına ihanet edip karşı tarafa geçer. Bu tercih ona Avengers’ın kapılarını da açar. Film, 1995 yılında Ohio’da başlıyor. Anne, baba ve iki kız kardeşten mürekkep bir ailenin apar topar evden çıkıp kaçışlarına şahitlik ediyoruz. Bu kaçışta anne (Melina) yaralanırken, buluşma noktasına vardıklarında baba (Alexei) önemli belgeleri Dreykov’a teslim ediyor. Aradan 21 yıl geçiyor. Yani Marvel Sinematik Evreni’nin “Captain America: Civil War” ile “Avengers: Infinity War” arasındaki zamanına geliyoruz. Yani Avengers ekibinin hem yasal sıkıntılar hem de meşruiyet sorunları yaşadığı ve bir süre kendi kabuklarına çekildikleri döneme.

İşte bu dönemde Natasha da Norveç’te doğa içinde sessiz sakin bir hayat kuruyor kendisine. Ancak, eline ulaşan bir paket bu huzuru bozuyor. Paketin içinden çıkan kimyasalı almak için eski teşkilatından gönderilen bir savaşçının elinden kurtulduktan sonra, Budapeşte’deki evine dönmek zorunda kalıyor. Burada onu bir sürpriz beklemektedir. Filmin giriş sahnesinde ayrılmak zorunda kaldığı kardeşi Yelena. Tabii girişteki ailenin aslında kan bağıyla birbirine bağlı olmadığını, kurmaca bir aile olduğunu da anlıyoruz. Yelana, Dreykov’un elinde bir Widow olarak yetiştirilmiş, bütün iradesini ona teslim etmek zorunda bırakılmıştır. Ancak, Natasha’ya gönderdiği kimyasal sayesinde bu etkiden kurtulmuştur. Şimdi bu antikoru bütün widowlara uygulamak ve tabii ki Dreykov’dan intikam almak istemektedir. İki kız kardeş bu amacı gerçekleştirebilmek için yardım arayışına çıktıklarında mecburi olarak Melina ve Alexei’ye başvururlar. Ama ikincisine ulaşmak biraz zor olacaktır çünkü Dreykov tarafından ihanete uğradığı için uzun yıllardır yüksek güvenlikli bir hapishanede tutulmaktadır Alexei. Ki, kendisinin aynı zamanda Sovyetler Birliği tarafından üretilmiş bir “Captain CCCP” olduğunu da öğreniriz. Yani “Kızıl Gardiyan” olarak adlandırılan özel bir projedir.

Bu girişten sonra, gelişmeler şu minval üzere: Dörtlünün geçmişe dair hesaplaşması, hesabın kapatılması… Ayrışmalar ve iş birliği… Kötüye karşı amansız bir mücadele… Yüksek dozda aksiyon ve mutlu son… Hakkını yemeyelim “Black Widow” bütün bunları hakkıyla yapmayı başarıyor. Bir Marvel filminden beklenmeyecek kadar karakter odaklı olmaya, yalnızca Natasha’yı değil diğerlerini de (hatta yer yer Yelena’ya daha çok alan açıyor) ete kemiğe büründürmeye çalışıyor senaryo.

"Tepetaklak", "Savaşın Gölgesinde" ve "Berlin Sendromu" filmleriyle tanıdığımız Avustralya doğumlu yönetmen Cate Shortland, karakterlerini birer ‘kahraman’ olmaktan sıyırıp normalleştiriyor. Evet, büyük bütçeli bir Hollywood filminden bekleneceği üzere aile vurgusu öne çıkarılıyor ama birçoğunda olduğu gibi vıcık vıcık bir anlatıya mahal vermiyor yönetmen. Üstelik aile olmak için kan bağının gerekli olmadığına vurgu yapıyor bir kez daha. Ve son olarak karakter odaklı anlatısına rağmen aksiyon açısından da ilgilisini tatmin edecek gibi görsel atmosfer inşa etmeyi başarıyor.

Bütün bunlara rağmen, filmin kötü karakterinin motivasyonu konusunda sıkıntılı olduğunu söylemeden geçmeyelim. “Avengers”ta Thanos’un bile evrenin yarısını yok etmeye kalkışırken kendince bir motivasyonu vardı. Kalanları kurtarmak! Ancak Dreykov’un bu kadar kötü olmaktaki muradının ne olduğu konusunda filmin yeterince net olduğunu söylemek zor. Aslında Hollywood’un Sovyetler Birliği sonrası Rus kötüler konusunda yaşadığı temel bir sıkıntı bu. Soğuk Savaş döneminde ‘şeytani ideolojileri’ için her türlü kötülüğü yapmaya muktedir olan kötüler, küreselleşme çağında bir türlü yeni bir kimliğe büründürülemediler. Rus kötü Hollywood’un çok sevdiği bir klişe ama nedendir bilinmez 30 yıldır bu karakterler tek boyutlu olarak tarif edilmekten kurtulamadı. Sosyalizm olmayınca kötüye anlam bulamıyorlarsa demek! Nihayetinde filmin bu ayağı biraz eskimiş kalıyor. En nihayetinde bugünün süper kahraman filmlerinin belirleyici özelliklerinden birisi kötülerin motivasyonlarının da gayet iyi çiziliyor olması. Hatta, ‘iyinin içindeki kötü’nün ortaya çıkması vb. Bu biçimiyle Dreykov karikatür olarak kalıyor. Diğer karakterlere bu kadar alan açılmamış olsaydı, belki göz ardı edilebilirdi ama onlar derinleştikçe, Dreykov yüzeyde kalıyor maalesef. Benzer bir durumun Natasha tarafından mağdur edilen Dreykov’un kızı Antonia için de söz konusu olduğunu belirtelim. Ki bu rolde Olga Kurylenko’nun da hakkının verildiğini söylemek güç.

Hazır oyunculardan bahsetmişken yazıyı öyle bağlayalım. Scarlett Johansson Natasha rolüye öylesine özdeşleşti ki, başkasını düşünmek neredeyse imkansız hale geldi. Rachel Weisz, Melina karakterinde idare ederken, “Stranger Things” ve “Hellboy”dan tanıdık David Harbour filmin neşeli unsuru olarak parlıyor Alexei’de. "Lady Macbeth", "Ritüel" ve "Küçük Kadınlar" ile giderek büyüyen Florence Pugh, Yelena karakterindeki başarısıyla starlar ligine çıkıyor.

Film bir yandan son Avengers filminde ölen Natasha’ya saygı duruşunda bulunurken, asıl olarak bir devir teslim törenine dönüşüyor. Natasha’nın Marvel evreninin anahtarlarını Yelena’ya teslim ettiği bir tören aynı zamanda “Black Widow”. Uzun bir aranın ardından sinema salonlarını özleyenler için, iyi bir başlangıç seçeneği…

  1. https://tr.wikipedia.org/wiki/Marvel_Sinematik_Evreni
Tüm yazılarını göster