‘Bize her şey retro’

Ortalıktaki devasa afişlere bakıyorum. Mimiksiz, plastik suratların sırıtışa büküldüğü, gözlerin boşluğa baktığı ürpertici resimlere. Siyasetçilerin gülen, ağlayan, dalga geçen, kavga edenleri cezaevlerinde tutsak. Gerçeği anlatmaya yeminli gazeteci ve hukuk mücadelesi vermeye azimli avukatlarla beraber.

Karin Karakaşlı yazar@gazeteduvar.com.tr

Oldu bitti kimi o çok fütursuzca kullandığımız büyük büyük kavramlar güldürür beni. Aydınlanma da onlardan biri. Daha ziyade gözümün önüne çizgi film karakterlerinin çeşitli yanar döner ışıklar ve harelerle çevrelendikleri o bir şeylere ayma anlarındaki görüntüleri gelir. Benimki de işte tam böyle bir aydınlanma.

Büyük siyasi analizlere, felsefi çözümlemelere hacet yok. Meğer bir değil dört koca gezegen kesişimli olarak retroymuş. Geri gitmek anlamındaki ‘retrograde’ kelimesinden gelen retro hareketin ne demeye geldiğini Dr. Astrolog Şenay Yangel şöyle açıklıyor: “Güneş sistemi içerisinde her şeyin ekliptik düzlem üzerinde ileri doğru hareket ettiğini biliyoruz. ‘Retrograde gezegenler’ bu hareketi aniden terse çevirip geri gitmezler boylamsal hareketleri hızla düşer. Daha doğrusu durağanlaşır ve biz Dünya’dan gözlemlediğimizde geri gidiyormuş gibi gözlemleriz. Bir gezegen ‘retrograde’ ise onun temsil ettiği konularda yavaşlamaları beraberinde getirir. Dünya güneş sisteminin merkezi olmadığı için, diğer tüm gezegenlerin yön değiştirip yörüngelerinde tam aksi istikamette ilerliyormuş gibi göründükleri zamanlar vardır. Bu geri hareket, Dünya’nın ve diğer gezegenlerin Güneş etrafındaki yörüngelerine bağlı olarak ortaya çıkan bir yanılsamadır. “

KİBİRLİ GEZEGEN DÜNYA

Sizin anlayacağınız kendini her koşulda merkeze koyan kımıl gezegenimiz Güneş sisteminde yer alan diğer gezegenlerin hareketini geriye gidiyormuş gibi algılar. Ancak işin acıklı kısmı şu ki, bu geri gidişler sırasında da onların simgelediği enerjilerin teklemesine, yavaşlamasına koşut olarak zaten biz insanlığın en parlak konuları olan iletişim, aşk, denge, girişim gibi başlıklarda çuvallamaya başlar.

11 Nisan tarihli beni de yakinen ilgilendiren Terazi burcunda yaşanan dolunayı, ikişer ikişer yuttuğum ağrı kesicilere direnen feci bir baş ağrısıyla tamamladım. Oysa daha ziyade bana baş ağrısı olan kişi ve durumlara karşı saldırıya geçen bir kurt kadına dönüşmeyi ve “Her şey gezegenlerin suçu sayın Hakim. Akli melekeleri kaybetmiştim” cinsinden bir savunma yapmayı hayal etmiştim.

Kendimizi bitmez tükenmez bir geçmişi yeniden yaşama döngüsü içinde bulduğumuz kutsal retro zamanları bu kez 11 Nisan - 4 Mayıs Merkür retrosu, 5 Mart - 16 Nisan Venüs retrosu, 7 Şubat - 10 Haziran Jüpiter retrosu ve 7 Nisan - 26 Ağustos Satürn retrosu olmak üzere birbiri üzerine binen dörtlü voltran oluşturmuş. Yani bize birbirini doğrusundan anlamak, iş halletmek, sevmek, sevilmek haram. Ayrıntıları en hınzırından güzelim bir üslup içerisinde okumak için lütfen Kaos GL sitesinde 10 Nisan’da yayınlanan Mert Güzel’in ‘Dolunayın madiliçesi: 11 Nisan Terazi dolunayı’ yazısına bakınız efendim.

İLERİ DEMOKRASİ

Bu konuları hararetle anlattığım arkadaşım “Amaan, boş ver. Bize her şey retro” deyince, bir anda o anime halli aydınlanma sürecimi tamamladım. Doğru ya, bütün değerlerin alt üst olduğu bir düzeni mantığa oturtmaya çalışmak epey acıklı bir durum. Neresinden tutsan elinde kalan bir hayatta çılgınlar gibi bir anlam ve mücadele gerekçesi bulma çabasında bir an için başımı kaldırıp belki de Dünya’nın bütün galaktik sisteme yönelik bir haddini bildirme operasyonuna giriştiğini ve bizimki gibi kimi coğrafyaların da bu süreçte en önde yer aldığını düşündüm. Retro öyle değil böyle olur şiarlı operasyonun kod adı da İleri Demokrasi olmalıydı. Allahım, aydınlanma nasıl da nurlu bir an!

Şimdi çıkıp bu noktada zaten hep birlikte yaşamakta olduğumuz devasa retro halinin dökümünü yapmak istemem. Yine aydınlanma anında fark ettim ki bütün yazı külliyatım bu retro halin izini sürmekle, kaydını tutmakla geçmiş.

Sadece hesapta evet ve hayır adlı iki seçenek arasında eşdeğer gitmesi gereken referandumda hayır’ın eşleştirildiği o vatan hainliği yaftasını ve fiili duruma meşru kılıf giydirerek halihazırdaki hukuksuz bir totaliter yapıyı demokrasi kisvesine büründürme debelenmelerini hatırlatmak isterim giderayak. Öyle ya ne olacağımız belli değil. Bütün cümleler artık giderayak.

Ortalıktaki devasa afişlere bakıyorum. Mimiksiz, plastik suratların sırıtışa büküldüğü, gözlerin boşluğa baktığı ürpertici resimlere. Siyasetçilerin gülen, ağlayan, dalga geçen, kavga edenleri cezaevlerinde tutsak. Gerçeği anlatmaya yeminli gazeteci ve hukuk mücadelesi vermeye azimli avukatlarla beraber. Sivil toplum kuruluşları, dernekler kapatılmış. Herkes elinde kalan kadarıyla birlikte aynen roketatar saldırısı sonrasında yıkıntılardan bir şeyler çıkarmaya, ortalığı temizlemeye çalışan insanlar gibi birbirine el vererek doğrulmakla, hayatta ve ayakta kalmakla meşgul.

Yani buralarda günlük hayatın kendisi çabalı. Siyasi mahkûmlar ölüm sınırına dayanmış süresiz dönüşümsüz açlık grevleri, hadi adını doğru koyalım ölüm oruçlarıyla, insan onuruna saygılı, tecrit ve işkence dayatmayan bir hayatın mücadelesini veriyor. Biz de oy kullanıyoruz.

Ne güzel söylemiş arkadaşım. “Bize her şey retro”. Ama işte, mesele buna rağmen yürümeye devam etmekte. Hayatları uğruna mücadele verenlere ve kendimize borcumuz bu. Gerisi hikâye.

Tüm yazılarını göster