Beştaş: Merkez Bankası'nın rezervleri sizin babanızın malı mı?

HDP'li Beştaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Merkez Bankası'nın parasının nereye gittiği sorulur mu?” sözlerine yanıt verdi: “Merkez Bankası'nın rezervleri babanızın malı mı? Biz halk adına soruyoruz.”

Abone ol

DUVAR - TBMM'de basın toplantısı düzenleyen HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, gündemdeki konuları değerlendirdi.

Korona virüsü (Covid-19) salgını tedbirleri kapsamında uygulanan kapanmanın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın normalleşme döneminin başladığını söylediğini hatırlatan Beştaş, hükümetin salgın politikasını eleştirdi.

“Yaşadığımız iki Türkiye var. Biri Saray'ın Türkiye’si; bir diğeri yoksulun, işsizin, halkın yaşadığı Türkiye” diyen Beştaş, “Yüzde 1’lik şatafat lüks içinde yaşayanlar, bir de yüzde 95'i aşan yoksulluğun, işsizliğin, şiddetin her türlü istismarın muhatabı olan bir nüfus var ortada. Saray'ın Türkiye’sinde ilan edilen normalleşmede akşam saat 19.10’dan sonra Covid-19’un tavan yaptığını farz ediyor gerçekten. Bu hakikaten bir şaka olabilir. Türkiye’de yoksulluk işsizlik yokmuş gibi... Oysa halk ne tam olarak kapanabildi ne de açılabiliyor, normalleşebiliyor” ifadelerini kullandı.

'ONLARIN NORMALLEŞME DEDİĞİNE BİZ YOKSULLUK DİYORUZ'

Kapanma sürecinde halkın geçim sıkıntısı yaşadığını söyleyen Meral Danış Beştaş, “Şimdi normalleşme dedikleri süreçte ise işsiz sayısının 10 milyonun üzerine çıktığını, 20 milyon insanın açlık sınırında yaşadığını hepimiz biliyoruz. İktidar şunu çok iyi bilsin ki onların normalleşme dediğine biz işsizlik ve yoksulluk diyoruz. Onların ‘açılma’ dediğine de bizler açlık diyoruz” şeklinde konuştu.

'MİLYONLARCA ÖĞRENCİ OKULLARIN AÇILACAĞINI GECE SAATLERİNDE ÖĞRENDİ'

Normalleşme süreci için açıklanan uygulamaları beceriksizlik olarak nitelendiren Beştaş, şunları söyledi:

“En iyi niyetimle söyleyeyim bu açılmadaki ifadelere, tam anlamıyla bir basiretsizlik, öngörüsüzlük ve beceriksizlik tavan yapmış durumda. Okulları açtık dediler. Nasıl açmışlar bir bakalım. Kabine toplantısından sonra Milli Eğitim Bakanlığı, 31 Mayıs akşamı saat 21:18’de bir açıklama yayımladı ve şunu söyledi '1 Haziran’dan sonra okullarda haftada iki gün yüz yüze eğitim yapılacak.' Açıklama yapıldığı saatte 1 Haziran gününün başlamasına ne kadar var? Tam olarak 2 saat 42 dakika var. Bir hukuk devletinde böyle bir şey olabilir mi? Milyonlarca öğrenci ve veli okulların açılmasıyla ilgili çok önemli bir açıklamayı Bakan’dan akşam saatlerinde alıyor. 1 Haziran’ın başlamasına 2 saat 42 dakika kala alıyor. Nasıl bir beceriksizlik ve basiretsizlik, anlamak mümkün değil.”

17 Haziran'da yeni kapanmanın konuşulduğunu belirten Beştaş, “Bir de ortaokullar 7 Haziran'da ilköğretim 1 Haziran’da açılıyor, şimdiden 17 Haziran’da da kapanma konuşuluyor. Haftada iki gün iki saatten sadece 4 saat okullar açık olacak ve buradan maalesef yine koronavirüsün pik yaptığını izleyeceğiz. 17 günlük kapanma da büyük bir yalan olarak ortada duracak” dedi.

Beştaş'ın açıklamasından satır başları şöyle:

AKP İÇİN UYUYAN TÜRKİYE EN ÇOK SEVDİKLERİ TÜRKİYE'DİR: Aylarca işsiz kalan evine ekmek götüremeyen lokanta ve restoran sahiplerine müjde veriliyormuş. Neymiş? Akşam saat 21.00’e kadar müşteri alabilirsiniz. Dışarıda 3 kişi içeride de 2 kişilik masalarda hizmet verebilirsiniz diyorlar. Yani şunu söylüyor aslında; sizin şikayetleriniz ve söyledikleriniz bizim umurumuzda değil. “Siz talep ettiniz, biz açtık, gerisini nasıl yaparsanız yapın” diyorlar. Yani vatandaşa da aslında şunu söylüyorlar; illa dışarıda mı yemek yemek istiyorsun, tamam dışarıda ye ama sakın ha masada çok oyalanma, sohbet etme, zaman geçirme, bu yemeği hızlıca ye ve sonra git evine uyu. Çünkü AKP için uyuyan Türkiye en çok sevdikleri Türkiye'dir. Uyanık bir Türkiye, uyanık bir nüfus onların en tehlikeli gördükleri kitledir.

MÜZİSYENLER AÇLIKTAN VE YOKSULLUKTAN ÖLDÜ: Yaşamını müzik yaparak idame ettiren müzisyenler açlıktan ve yoksulluktan öldü bu ülkede. Müzisyenler bas bas bağırıyor. Ama iktidarın umurunda değil. Ne de olsa onlar otel sahipleri değiller, 5’li çeteden değiller, yandaş müzisyen ekibinden de değiller.

SİNEMALAR DÜN AÇILDI, BUGÜN KAPATILDI: Sinemalarda çok ilginç bir gelişme yaşandı. Dün yayımlanan genelge ile sinemaların açıldığı duyuruldu. Bugün yayımlanan genelge ile sinemalar kapatıldı. Yani basiretsizlik yetmiyor, başka bir kavram kullanmak istemiyorum. 'Yönetemiyorsunuz' tespiti de yetmiyor. Bu nasıl bir öngörüsüzlük, nasıl bir çelişkidir! Gece açıyorlar, sabah kapatıyorlar. AKP aslında şunu söylüyor tabii ki: “Vizyondaki en iyi film biziz bizi izleyin”. Sinemayı bu şekilde kapatıyor. “Sinemaya gitmeyin en iyi filmi biz çeviriyoruz” diyorlar ama kesinlikle doğru değil. Halk onları izlemek istemiyor artık.

DÜN AKŞAM ERDOĞAN HERKESE HAKARET ETTİ: Dün akşam Erdoğan, TV programı yaptı ve herkese hakaret etti. Vatandaşa, esnafa, çalışanlara hakaret etti. Ne dedi? Uygun maliyetli kredilerin toplamının 315 milyar lirayı aştığını, borçların ertelendiğini, yapılandırıldığını söyledi ve ardından da ‘nankörler’ diye hakaret etti. “Nankörlüğün boyutu yok” dedi. AKP iktidarının normalleşmesi bu işte: Hakaret etmek, aşağılamak ve tehdit etmek. Yardım diye üç kuruş verdikleri insanların başına kakıyorlar. Nankörlük diye yaklaşıyorlar ama yandaşlarına vergi affı üzerine af getiriyorlar, borçlarını erteliyorlar, yapılandırma yapıyorlar. Bunun özeti, halkı maraba kendisini de köyün ağası olarak görmektir.

HALKA AİT PARAYI SORUYORUZ, SORMAYA DEVAM EDECEĞİZ: AKP Genel Başkanı dün garip bir şey daha söyledi. '128 milyar dolar?' nerede sorusuna cevaben, “Merkez Bankası'nın harcamaları sorulur mu” dedi. Merkez Bankası'nın rezervleri sizin babanızın malı mı? Biz halk adına soruyoruz. Kimse size “Maaşınızı nerede harcıyorsunuz” diye sormuyor tabii ki. Bizler herkes gibi halkın parasını ne yaptınız diye soruyoruz. Halka ait parayı soruyoruz ve sormaya devam edeceğiz.

128 KEZ YALAN SÖYLEDİLER, DOĞRUYA BİR TÜRLÜ GELEMEDİLER: Başka ne demişti? "Yatırımlara, depremlere harcadık" dedi, bir başka seferinde "Pandemide kullanıldı" dedi, başka bir açıklamasında "Halkın cebinde" dedi. Yani 128 kez yalan söylediler ama doğruya bir türlü gelmediler. 128 milyar doları gerçekten depremlere harcadıysanız, deprem paraları nerede? Onun da cevabını alamadık. Deprem paraları da pandemi için toplanan yardımlar da 15 Temmuz bağışları da iktidarın yandaşlarına 5’li çetelere gitti, şatafata ve lükse gitti. Kurdukları Kürşatlar düzenine bu paralar aktı. Yani bunun cevabını vermemek ya da 128 ayrı cevapla cevap vermemeyi denemek ancak size yakışır.

MAFYADAN MAAŞ ALAN SİYASETÇİ İDDİASINA YANIT VERMEDİLER: Yurt dışından bir mafya lideri açıklamalar yapıyor, milyonlarca izleniyor. Anketler yapılıyor kime inanıyorsunuz, iktidara mı Peker'e mi diye. Bir hesaplaşma var, güç ve iktidar kavgası var. Karşımızda mafya ile işbirliği içinde paramiliter yapılar kuran, yöneten, para transfer eden, bu karanlık birimlere suç işleten, kıtalar arası uyuşturucu trafiğini organize eden, kara para aklayan ve katledilmiş kadınların katillerini koruyan bir çeteler ittifakı var. Mafya lideri İçişleri Bakanı ile işbirliği içinde olduğunu söylüyor. Mafya liderinden maaş aldığı iddia edilen siyasetçi iddiası orta yerde duruyor. Hala cevap verilmedi dün de sorduk buna cevap vermediler.

CEZA ALMAK YA DA DAVA AÇILMASI İÇİN AKP'YE KARŞI OLMAK YETİYOR: Bu siyasetçiye ilişkin hiçbir açıklama yapmayan akıl ne yapıyor? Önceki dönem Van Milletvekilimiz ile DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in başlarına 10 milyon TL ödül koyuyor. İçişleri Bakanlığının talebi ve uygulamasıyla kırmızı bültene almışlar. Gerekçe elimde, yine bir kumpas davası, tamamen demokratik siyaseti kriminalize eden, suçmuş gibi gösteren muhalefeti kriminalize etme çabasının bir sonucu. Neymiş efendim? Nadir Yıldırım’a bir e-mail gelmiş de, bu email örgütten gelmiş de, yok kepenk kapattırmışlar da. Kamuran Yüksek için gerekçe neymiş? Ceza almışmış. İnsaf yahu! Bu ülkede ceza almak için ve hakkında dava açılması için sadece AKP’ye karşı olmak yetiyor. Başka hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Onlara ödül koymayı bırakın da 10 bin dolar maaş alan siyasetçiyi açıklayın bakalım. Hangisi büyük suç, onu görelim.

SADAT ÜZERİNDEN SİLAH GÖNDERİLİYOR: SADAT meselesinde dün araştırma önergesi verdik, maalesef araştırma önergemiz yine reddedildi. SADAT’a ilişkin -yeni de değil bu son açıklamalarla ilgisi yok- biz eskiden beri SADAT’ın silah ticareti yaptığını bunun araştırılması gerektiğini ve sorularımıza cevap verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Ama tık yok. Sonra en son açıklama ile bir kez daha ortaya çıktı. Kime gönderiyorlar? El-Kaide, El-Nusra ve IŞİD çeteleri. İçerideki çetelere, mafyalara uyuşturucu ve kara para trafiği koridoru açtılar. Dışarıdaki IŞİD ve El Nusra çetelerine de silah koridoru oluşturdular. Bunu da SADAT üzerinden yaptıklarını biliyoruz. Bu silah ticaretini yaptıklarını da bütün dünya alem biliyor.

KÜRT SORUNUNU ÇÖZEMEDİLER AMA ÜLKEYİ ÇÖZDÜLER: Şu parlamentoda bütün taleplerimize rağmen bir barış yasası çıkmadı ya. Bir hakikat yasası, bir yüzleşme yasası, bir hakikatin araştırılması önergesi kabul edilmedi ama çetelere, mafyaya af yasası çıkartıldı. Kürt sorununu çözemediler ama ülkeyi çözdüler. Türkiye’yi çözdüler. Çözümü engellemeye devam ediyorlar. Bunun bir yolu da İmralı’da Öcalan’a yönelik tecridi ağırlaştırmak. Şunu söylüyoruz, biliyoruz ve inanıyoruz, Türkiye yurttaşları adına söylüyorum: Çözümü engellediğiniz sürece bu mafyatik yapılardan Türkiye kurtulamayacaktır. Çözüm masası devrildikten sonra, Kürt sorununu çözecek iradeyi tecrit ediyorsunuz.

PUDRA ŞEKERİNDEN SONRA BADEM ŞEKERİ İŞİNE GİRDİLER: Son olarak bu Venezuela meselesini herkes biliyor. Maske ve kit dağıtımı. Yalan o kadar büyük ki maske kurtarmıyor. Abdulkadir Selvi gocuğunun cebine koymuş demiş neredeyse. Buna baktılar kimse inanmıyor, dün Venezuela Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı ve AKP İstanbul Milletvekili Serkan Bayram ilginç bir şey söyledi. Yıldırım’ın kendi imkanlarıyla gezmek için heyete katıldığını söyledi. “Bir iki koli maske ve kit vardı” demiş. “Toplasan iki koli etmez, badem şekeri götürdük, baklava götürdük onu da mı anlatalım” diye bir açıklama yaptı. Pudra şekerinden sonra badem şekeri işine girdiler. İşi sulandırmaya çalışıyorlar. Mesele Venezuela’ya ne götürdüğünüz değil, ne getirdiğinizdir. Biz başından beri bunu soruyoruz, ne taşıdınız Venezuela’dan Türkiye’ye? Şimdi iyi ki Venezuela’nın dezenfektana ihtiyacı yokmuş. Yoksa onu da Ruhsar Pekcan’dan alıp götürürlerdi herhalde.

HASTA TUTSAK ÖZKAN, AİLESİ İLE VEDALAŞMA HAKKINI KULLANSIN: Hasta tutsaklardan Mehmet Emin Özkan’ı Diyarbakır Cezaevinde ziyaret ettim. Onun gibi yüzlerce mahpus var. Ölümle yüz yüzeler, an be an ölüme yaklaşıyorlar. Hasta mahpuslarla ilgili taleplerimiz tamamen vicdani ve insani temeldedir. Mafyaları, çeteleri cezaevinden çıkaran, onları beş yıldızlı otel standardında ağırlayan iktidar, insanları cezaevinde ölüme gönderiyor. Mehmet Emin Özkan 83 yaşında, 10 gün içinde yedi defa hastaneye kaldırıldı. Şimdi hastanede ve hala serbest bırakılmadı. Ailesi ile vedalaşma hakkını kullanmasını bir de burada söyleyelim.

ERDOĞAN KONUŞUYOR TL DEĞER KAYBEDİYOR: Biliyorsunuz dolar fırladı ve 9 TL’ye yaklaştı. Erdoğan TRT 1’de konuşuyordu ya o konuştukça dolar arttı. Şaka gibi. Baştaki bir soruya cevaben sistemi bir ‘istikrar sistemi’ olarak tanımladı. Tam o sırada TL dolar karşısında 1 lira değer kaybetti. Bu ne demek yahu! Bir cümleyle Türkiye’nin borcu 135 milyar lira artı. Sadece 3 saatte bir karanlığa gömüldü Türkiye. Türkiye’de herhangi bir kurumun özerkliğinin de bağımsızlığının da söz konusu olmadığını bir kez daha gördük. (HABER MERKEZİ)