Başlat: Yeni bir Transformers'dan daha fazlası…

Abone ol

DUVAR - Başlat filmi, artık çağımızın ayrılmaz bir parçası olan sanal dünya ve bu dünyanın gerçek hayatımızdaki yansımaları gibi konulara çok yeni bir pencere açmamakla beraber, büyük bir yönetmenin bu kadar eşelenmiş bir konudan birçok açıdan başarılı ve sürükleyici bir film çıkarabildiğinin ufak bir kanıtını vermekte…

Geleceğin dünyasında sanal oyunlar ve sanal gerçekçilik çok daha yaygın ve bağımlılık yaratan hale gelmiştir.  Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiş Wade Watts ( Tye Sheridan) sıkıcı hayatından kurtulmak için o zamanın en önemli ve inanılmaz fırsatlarını sunan Oasis adlı bir oyuna bağlanmaktadır. Oasis’in kurucusu Halliday (Mark Rylance) ölmeden önce bu sanal dünyanın içine bazı anahtarlar koyduğunu açıklar. Bu anahtarları bulan hem bu kurucunun kişisel servetini hem de oyunun kontrolünü ele geçirecektir. Tabii bu yarış sadece Wade’i değil aynı zamanda bütün önemli rakipleri heveslendirir. Başta o dönemin en önemli ve tehlikeli oyun şirketi İOİ olmak üzere…

SPIELBERG'DEN YENİ BİR KONU DEĞİL, YENİ BİR BAKIŞ AÇISI…

Bilindiği üzere sanal ortam giderek hayatımızda daha önemli bir yer kaplamaya başladı ve tabii sinema filmlerinin bu konuyu işlemesi kaçınılmazdı. Ancak bu konuya ilk el atan filmler artık biraz geride kaldı ve 90’lı yılların sonunda ve 2000’li yılların başında yükselme çağını yaşayan bu sanal ortam, günümüz sinemasında artık yeterince işlendi ve biraz demode hale geldi… Aklımıza gelen ilk örnekler olan The thirteenth floor (1999), ExistenZ (1999) ve Matrix üçlemesi gibi filmlerin bu sanal dünyanın her tarafını ele aldığı düşünülürse bu konuda yine ilginç bir film yapmak bizce hem zor hem de riskli bir iştir. Bu işe kalkışan Spielberg gibi önemli ve kariyeri ortada bir yönetmen bile olsa…

Spielberg sinemasının görsel gücüne, mesajlarına hayran olsak da veya filmlerini fazla ticari ve biraz da Amerikan yanlısı bulsak da (ki bazı filmleri bunu inceden yapar!), yönetmenin şaşırtıcı bir dünya yaratmaktaki başarısının ve görsel gücünün hakkını vermemiz gerekir. Başlat filmini izlerken de Spielberg’in güncel ve çok ele alınmış bir konuyu bir kez daha işlemekten ziyade bu konuyu demode olmadan ve tekrara düşmeden nasıl ilginç bir hale sokabilirim gayreti içinde olduğunu hissediyoruz.

YÖNETMENDEN HOŞ SELAMLAR…

Yönetmen gerçekten artık altın çağını yaşayan sanal dünyayı bize tanıtmıyor, bütün sinemasal becerisini, teknik imkanlarını sade ama sağlam bir bilimkurgu-macera filmi senaryosu omurgasına dayandırarak, ilginç, heyecanlı ve eğlenceli bir film yaratmayı beceriyor. Üstelik bunu yaparken hem kendi sinemasından ( Jurassic Park’tan kaçmış bir dinozor), hem zamanında koruması altında olan başka yönetmenlerin buluşlarından ( KingKong kanlı canlı karşımızda) hem de arkadaşı olan başka çok büyük yönetmenlerin filmlerinden ( filmdeki Shining sekansı) yararlanarak, özellikle yaşı çok genç olan izleyicilere bir macera-bilimkurgu kolajı sunuyor. Başka bir yönetmen bunu yapsaydı ve bu selam çakmalar düzensiz bir şekilde bir görsel efekt tufanı içinde yer alsalardı, her biri basit bir fars (farce) gibi görülebilirdi. Ancak Spielberg’in hem bu filmleri ve yönetmenleri yakından tanıması hem de filminin görsel gücüne tam olarak hakim olması bütün bunların gümbürtüye gitmesini engelliyor, aksine bu sekanslar filme güç katıyor, tempoyu hızlandırıyor.

Başlat filmindeki ana karakterler kadar onların sanal dünyadaki tezahürleriyle de haşır neşir oluyoruz. Bunların her biri Oasis’in içinde birer süper kahraman, süper güçleri olan robotlar gibi varlıklar. Bazı robot çarpışma sahneleri görsel açıdan ister istemez Transformers  (2007) serisini hatırlatıyor. Seriyi beğenen seyircilere tabii ki sözümüz olamaz ama bizce bu filmdeki çarpışmalar Transformers’daki gibi basit bir iyi robot-kötü robot kapışmasından çok daha farklı ve derin. Çünkü ilk olarak sanal dünyadaki bu çarpışmaların, karakterlerin gerçek hayatlarına etkileri çok daha şiddetli oluyor. Aynı şekilde basit ‘bir kim kazanacak’ sorusundan ziyade bu sanal kahramanların gerçek dünyadaki kişiliklerinden ne kadar farklı oldukları gibi çok daha derin ve katmanlı bir soruya odaklanıyoruz.

AKSİYON SAHNELERİ EFEKT BOMBARDIMANI ALTINDA BOĞULMUYOR!

Filmdeki aksiyon sahnelerinin ne kadar başarılı olduğundan bahsetmeye bilmem gerek var mı? Spielberg gerek baştaki baş döndürücü yarış sahnesi olsun ( ki biz bunu post-modern bir Ben Hur araba yarışı sahnesi gibi görüyoruz!), gerek kahramanların içinde kayboldukları Shining dünyası sekansı olsun, gerekse de devasa bir gece kulübündeki buluşma ve sonrasındaki İOİ adamlarıyla çarpışma sekansı olsun bu sahnelerin hepsi gerçekten heyecan katsayısı yüksek, belli bir ustalık gerektiren ve dozunda bir görsel efekt kullanılmış, kısacası çok iyi kotarılmış sekanslar gibi duruyor. Spielberg’in bir başarısı da bu aksiyon dalgaları arasında kalan daha durağan, diyaloglu sahnelerde de asla filmini elinden kaçırmaması. Birçok yönetmen, hem kendisinin, hem de seyircisinin nefes alması için bu sahneleri biraz başıboş bırakır, çok önemli olmayan hatta fuzuli konuşmalara tanık oluruz ve dikkatimiz ister istemez biraz dağılır. Yönetmen bunu asla yapmıyor, ya konuşmalar uzayınca onları iyi bir şekilde şaşırtıcı bir gelişmeye bağlıyor ya da sonrasında gelecek aksiyon sahnesinin altyapısını hazırlayacak bir ortam sunuyor. Bu sahnelerin böyle akmasının ardında belki bir deha ürünü olmayan ancak filme uyan, boş alan bırakmayan ve başarılı bir gizem içeren sağlam bir senaryo yatıyor.

Başrollerdeki Tye Sheridan ve Olivia Cooke gerçekten iyiler. Hem canlandırdıkları karakterlere bir derinlik katıyorlar hem de aralarındaki kimyanın tuttuğunu söylememiz gerekiyor. Filmin kötü adamı Sorrento’da Ben Mendelsohn da etkileyici bir performans sergiliyor.  Onun kapitalist bir dünyanın gelecekteki en sinsi temsilcisi gibi bir duruşu var. Son olarak Oasis’in kurucusu Halliday rolündeki ve Spielberg’in Bridge of spies (2015) filmiyle dünyaya tanıttığı usta oyuncu Mark Rylance da karakterinin gerektirdiği gizemi ve tutukluğu çok başarılı bir şekilde izleyiciye hissettiriyor.

Başlat, senaryosu iyi örülmüş, heyecanlı, aksiyon seven sinemaseverleri fazlasıyla memnun edecek ancak bu türe meraklı olmayan seyircilerin de ilgisini ayakta tutacak bir yapım. Değindiğimiz gibi konusu biraz modası geçmiş gibi durabilir ama dümende Spielberg varsa ölüyü bile mezarından çıkarabilir!

Yönetmen: Steven Spielberg

Oyuncular: Tye Sheridan, Olivia Cooke, Ben Mendelsohn, Lena Waithe, Simon Pegg, Mark Rylance, T.J Miller, Hannah John-Kamen…

Ülke: ABD