Bardağın yarısı boş mu, dolu mu?

Dünya göründüğü gibi siyah ve beyaz renklerden oluşmuyor. Arada grinin “elli tonu” var.

Abone ol

ÇEVRE KONULARINDA TOPLUMSAL DUYARLILIK HENÜZ YETERLİ DEĞİL

İskoçya’nın başkenti Glasgow’da iki hafta süren COP26 iklim değişikliği konferansı ülkemizde hak ettiği ilgiyi görmedi. Oysa iklim değişikliği hepimizi, özellikle yeni nesilleri çok yakından ilgilendiriyor. COP26, içeriğinden ziyade ülkemizde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın protokol ve güvenlik düzenlemelerini gerekçe göstererek katılmaması, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun ise önemli küresel metropol belediye başkanlarının katıldığı bir yan etkinlikte yaptığı konuşma sayesinde cılız şekilde manşetlerde yer bulabildi. 

Türkiye küresel ısınmadan en çok etkilenen ülkelerden biri olmasına rağmen, bu konu geçim derdiyle boğuşan geniş halk kesimleri için gündemin alt sıralarında yer alıyor. Gençlik de çok farklı bir yerde değil. Ders verdiğim uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerinin COP26 hakkında yeterince bilgi ve ilgi sahibi olmadığına tanıklık etmenin üzüntüsünü taşıyorum. Oysa iklim değişikliği konusuna en çok gençliğin duyarlılık göstermesi beklenir. Hele, bu yaz aylarında karşılaştığımız Marmara Denizi’ndeki müsilaj felaketi, Karadeniz başta olmak üzere birçok yerde can kaybına ve yıkıma yol açan seller ve ormanlarımızı yok eden yangınlardan sonra, başta gençlik olmak üzere, toplumda bu konulardaki duyarlılığın çok daha yükseklerde olması gerekirdi. Müsilaj sorunu iktidar tarafından geçmiş yönetimlerin kötü mirası olarak açıklandı, seller dere yataklarına inşaat yapan vatandaşların açgözlülüğüne ve takdiri ilahiye, orman yangınları da bölücü teröristlerin ve kaçak göçmenlerin sabotaj eylemlerine bağlandı. Kötü yönetimden, doğa katliamından, çevre sorunlarından, küresel ısınmadan hiç bahis yok.

Meselenin özünde sadece halkın gündeminin üst sıralarında kendi gailelerinin olması bulunmuyor. En az bu sorunlar kadar, toplumsal ataletin temelinde iktidarın antidemokratik baskı ve yıldırma siyaseti de var. İktidarın Gezi Direnişi’nden ve özellikle 15 Temmuz’dan sonra toplumsal hak arama eylemlerini caydırmak, kitleleri yıldırmak için elinden geleni ardına koymadığı bir gerçek. En basit bir protesto eylemi bile şiddetle bastırılırken sokaklara inmek hiç de kolay değil. Gezi eylemleri sırasında hayatını kaybeden gençler unutulmadı. Ama son yıllarda, kadın hareketinin, üniversitelerine “çökülmek” istenen öğrencilerin, çevrecilerin, ormanlarına, dereleri ve meralarına sahip çıkan köylülerin ortaya koydukları direnişler, 1970’lerde üniversite öğrenciliği yapmış benim gibilere umut veriyor. Bu yüzden yeise kapılmaya da gerek yok. Su yolunu bulacak.

DÜNYADA ÇEVRE DUYARLILIĞI VE DEMOKRASİNİN ÖNEMİ

Çevre konuları, duyarlılıkları yüksek bazı kesimler dışında henüz Türkiye’de geniş kesimler tarafından yeterince dillendirilmezken batıda çok farklı bir manzara var. Örneğin COP26’nın arifesinde, Almanya’da seçim kampanyalarının sürdüğü dönemde genç göstericiler siyasi partilerin galibiyetleri veya liderlerin ikballeri için değil, iklim değişikliği konusunda siyasetçilere baskı yapmak için sokakları doldurmuşlardı. COP26 sırasında sadece Glasgow’da değil, dünyanın her yerinde kitlesel gösteriler yapıldı. O yüzden konferansa giden liderlerin bir gözü başkentlerinin sokaklarındaydı. Greta Thunberg’in liderlik yaptığı ortaokul-lise öğrencilerinin taleplerine duyarsız kalmak mümkün mü? İşte demokrasinin, gösteri, toplantı ve yürüyüş özgürlüğünün önemi burada. Benim çağımda Demirel’i çok eleştirirdik. Hâlâ da eleştiririm. Türkiye’nin bu halde olmasında vebali çoktur. Ama “yollar yürümekle aşınmaz” erdemi de Demirel’e aittir. Yollar yürümekle aşınmaz ama yollarında yürünmeyen uluslar çok değerli yıllarını, çok değerli gençlerini kaybederler. Bırakın hak arayanlar, gençler, kadınlar, işçiler, çevreciler yürüsünler ve bu ülkenin standartları yükselsin.

COP26 ANLAŞMASI

COP26’nın sonuçları çok eleştirildi. Konferansta iklim değişikliğine yol açan seragazı salımlarının önlenmesi konusunda somut ve acil önlemler kabul edilmekte yetersiz kalındığı, çevreyi en çok kirleten ülkelerin kendilerini bağlayan somut taahhütler altına girmekten kaçındıkları, az gelişmiş ülkelere gereksinim duydukları mali kaynakların sağlanması için bir fon oluşturulamadığı gibi haklı eleştiriler yapıldı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres “gezegenimizin (her an kopabilecek) bir ipe tutunduğunu; hâlâ bir iklim felaketinin kapısını yumruklamaya devam ettiğimizi” vurgulayarak uyarı görevini yaptı. Özellikle küçük ada ülkeleri temsilcileri büyük sanayi ülkelerinin kendilerini sular altında ölüme mahkûm ettiklerini çarpıcı yöntemlerle vurgulayarak, yaklaşan soruna karşı bir an önce etkili çözümler bulunmasını istediler.

197 ülkenin ve çok sayıda baskı grubunun katıldığı COP26’dan mucizevi çözümler çıkmasını kimse beklemiyordu. Konferansın resmî olarak kapanışından sonra bir gün daha süren yoğun müzakereler neticesinde imzalanan 97 maddelik anlaşma taraflar arasında bir uzlaşı metni. BM Genel Sekreteri’nin dediği gibi bu metin dünyada bugünkü çıkarları, çelişkileri ve siyasi isteğin durumunu yansıtıyor.

BARDAĞIN DOLU TARAFI

Ben bardağın boş olan yarısının değil, dolu olan yarısının görülmesi taraftarıyım. COP26 anlaşması her şeyden önce yüzyılın sonuna kadar global ısınmanın sanayileşme dönemi öncesine (1880’ler öncesi) göre 1,5 derecede tutulmasını karar altına almış bulunuyor. Artık kimse Paris İklim Sözleşmesi’nde yer alan 2 veya daha yüksek derece artışlarından söz etmiyor. Ancak şimdiki önlemlerle 1,5 derece hedefini tutturmak mümkün değil. Bugünkü şartlarda yeni ve etkili önlemler alınmazsa global ısınmanın 2,4 derece ve ötesine yükselmesi kaçınılmaz. Böyle bir senaryoyu kimse aklına getirmek dahi istemiyor. Şu anda gezegenimiz endüstrileşme dönemi öncesine göre 1,2 derece ısınmış bulunuyor. 1,2 derecelik bir artış bile seller, yangınlar, kuraklık, kasırgalar gibi dünyada ciddi felaket ve yıkımlara yol açıyor. Hedeflenen 1,5 derecelik artışta felaketler iyice çoğalacak ama bu bile insanlığın idame edebilmesi için kabul edilebiliyor. Buna karşılık 2 derece ve üstü sıcaklık artışlarında gezegenimiz yaşanamaz hale gelecek.

COP26 anlaşmasında 1,5 derece artış hedefine ulaşmak, fosil yakıtlardan kaynaklanan seragazı salımlarının sıfırlanması, (2030 yılına kadar yüzde 45 oranında azaltılması ve 2050 yılına kadar sıfırlanması) kömür yakılarak enerji üretiminin “azaltılması”, 2030 yılından sonra orman kesimlerine son verilmesi, fosil yakıt sübvansiyonlarının durdurulması, temiz enerjiye geçilmesi, gelecek yıl yeni bir gözden geçirme konferansının düzenlenmesi ve ülkelerin aldıkları tedbirler hakkında rapor vermeleri gibi unsurların bulunması önemli adımlar.

Türkiye’nin bu anlaşmanın altına imza atmış olması da önemli. Şimdi eylem zamanı.

2030 yılına kadar orman kesimlerine izin verilmiş olması, kömürden spesifik olarak bahsedilirken, petrol ve doğalgazdan ismen bahsedilmemesi, gelişmekte olan ülkelere yapılacak yardımlar konusunda bir fon yaratılmamış olması anlaşmanın eksik ve zayıf yanları. Ama gelecek yıl yapılacak izleme konferansında ülkelerin üzerlerindeki baskının artmasıyla bu gibi eksiklikleri gidererek daha somut ve bağlayıcı taahhütler altına girmeleri her zaman mümkün. Bu biraz da toplumların ve küresel kamuoyunun tavrına bağlı olacak.

HİNDİSTAN-ÇİN, ABD-ÇİN İŞBİRLİKLERİ

Anlaşmada dünya seragazı salımlarının yüzde 40’ına sebep olan kömür santrallerinin sonlandırılması (phase out) yerine, son dakikada Hindistan’ın, arkasına Çin’i de alarak anlaşma metnine “sonlandırma” ifadesinin yerine “azaltma” (phase down) ifadesinin konulmasını sağlaması büyük hayal kırıklığı yarattı. Hindistan kömür santrallerini ancak 2070 yılında durdurma sözü verebiliyor. Hindistan’ın, hasmı Çin’le işbirliği yaparak anlaşmayı sulandırması dikkat çekici bir durum. Oysa 40 kadar ülke Glasgow sürecinde kömür santrallerini 2040 yılına kadar veya daha erken bir tarihte durdurma taahhüdünde bulunmuşlardı. Hindistan özellikle bu grupta yer alan sanayileşmiş ülkelere, ellerindeki kömür madenlerini tükettikten sonra bu gibi taahhütlerde bulunmanın çok kolay olduğu eleştirisini yapıyor.

Hindistan gibi Hint-Pasifik bölgesinde Çin’in diğer önemli karşıtı Avustralya’nın da kömür lobisi içinde yer alarak bu iki ülkeyi perde arkasında desteklemesi aynı şekilde dikkat çekici. Avustralya dünyanın en büyük kömür ihracatçılarından biri. Buna karşılık araları son zamanlarda iyice açılan ABD ve Çin konferans sırasında beklenmedik bir şekilde ortak bir açıklama yaparak küresel ısınma konusunda daha fazla çaba gösterme ve ortak çalışma taahhüdünde bulundular. Biden ve Xi Jinping, bugün sanal ortamda ilk kez buluşarak ikili ve küresel konuları görüşecekler. Yeni bir soğuk savaşı önlemek için iki liderin çevre konularında işbirliği yapma kararı almaları çok önemli.

Dünya göründüğü gibi siyah ve beyaz renklerden oluşmuyor. Arada grinin “elli tonu” var.

*Emekli Büyükelçi