Barbaros Şansal: Bu referandum değil

Modacı Barbaros Şansal, son dönemde yaşadıklarını kitap haline getirdiğini söyledi. "Kumar masasından başlayan kumpası herkes öğrenecek" diyen Şansal, 16 Nisan referandumuna ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.

Abone ol

LEFKOŞA - Barbaros Şansal ile en son yeni yılın ilk saatlerinde, tutuklanmasına ramak kala sohbet etme imkanı bulmuştum. Sosyal medyada ve Kıbrıs’ın kuzeyinde hakkında konuşulanlar oldukça canımı sıkmıştı. Adada ve Türkiye’de şahsı için başlatılan “linç kampanyası” açıkçası beni ürkütüyordu. Hrant Dink’in başına gelenler Türkiye’nin 21. Yüzyıl'daki karabasanı olmaya devam ederken, insan ister istemez Şansal’ın can güvenliği için kaygı duyuyordu. Böylesi duygularla, KKTC polisinin kendisini tutuklanmasına ramak kala Şansal ile bugünü ve geleceği tartışma imkanı bulmuştuk. Bu kısa söyleşinin hemen ardından alıkonma süreci, İstanbul’daki linç girişimi ve cezaevi süreci bizleri Şansal’dan ayrı koydu. Bugünse, özgür kalışından kısa bir süre sonra Şansal kaygılarını, acılarını ve gelecek ile ilgili düşüncelerini anlattı. Tutuklandığı esnada Şansal son mesajını Duvar aracılığı ile kamuoyu ile paylaşmıştı. Şimdi ise özgür kalışından sonra ilk mesajlarını okuyucularımızla paylaşıyor.

Yılbaşından bu yana geçen süreçte Barbaros Şansal yaşadıklarını nasıl değerlendiriyor? Toplumsal ve fiili linç durumu, hapis dönemi ve bugünkü dönem Şansal'da hangi izleri bıraktı?

İfade ve düşünce özgürlüğü, vücut bütünlüğünün korunması, yaşam hakkı ve adil yargılanma süreçleri Türk/Müslüman sentezlerinde söz konusu ganimet olunca her zaman biraz sıkıntılı olmuştur. Ancak, toplum mühendisliği taktikleri kullanılarak, devlet kurumlarının bile Mafya usulü organize edildiği uluslararası bir hukuksuzlukla, talimatlı bir operasyona maruz kalacağım asla aklıma gelmezdi. Özellikle de tüm dünyada ve her platformda cansiperane savunduğum Kıbrıs hukukunun ve KKTC Anayasasının değiştirilmesi bile teklif edilemez 3'üncü Maddesinin ihlali ile gerçekleşmiş olması beni derinden sarstı. Neyse ki elde viski bardağı ile din iman reklamı yaparak ihale ve rüşvet peşinde koşan siyasi erklere inat hem Türk hem Rum Kıbrıs halklarının aydınları ve namuslu bireyleri beklemediğim bir dayanışma göstererek bana sahip çıktılar. Borçlu bıraktılar.

'KUMAR MASASINDAN BAŞLAYAN KUMPAS'

Toplumsal ve fiili linç ile ilk kez karşılaşmıyorum. Ortadoğu ya da Afrika’nın geri ülkelerinde bu sıkça yaşanabiliyor. Zaten 2012 de, İstanbul Belediyesi çöp kamyonu gözetiminde de ağır bir şekilde darp edilmiştim. O olay hala faili meçhul. Ama uluslararası bir havalimanında uçakta yolcu doluyken, yanımda Kıbrıs Türk polisi olduğu halde ve Türkiye polisi sorgulamak üzere gözaltına almışken, üstelik devletin üniformalı çalışanlarınca askeri ve sivil bir havalimanında lince maruz kalmak Kıbrıs ve Türkiye’nin başına epey iş açacak. Dünyaya rezil olmak böyle bir şey olsa gerek! Silivri 9'uncu kısımda tutsak olmak ise demokrasi madalyası gibidir. Hücre ve tecritte yaşamak sanatçıyı ve devrimciyi üretimden kopartmaz. 'Makam Odası / Linç' adlı bir eser ürettim. O 56 günü, olayların içyüzünü, sorumlularını, kumar masasından başlayan kumpası herkes öğrenecek. Hayatıma gelince elbette çok şey değişti. İyi ki değişti. Size 2 Ocak günü tutuklanmadan önce de yazmıştım, insanın karnının doyduğu değil umutlarının yeşerdiği yerdir ülkesi. Sanırım Türk kesiminin toprakları da Ankara’dan tohumlanan zehirli sarmaşıklarla kirleniyor ve bu zaten sanayisi çökertilmiş bağımlı ekonomilerine turizm açısından da olumsuz yansıyacak. En basitinden varlıklı ve saygın birçok Türkiye vatandaşı sırf bu başıma gelen skandal yüzünden mülk almaktan vazgeçti.

'ONLARCA ÇALIŞANIM İŞSİZ KALDI'

Hapishaneden çıkış süreci sonrası karşılaştığınız zorluklar, engeller ve tehlikeler neler? Bundan sonraki süreçte hayatınızda ne türlü adımlar atmayı düşünüyorsunuz? İmkanlar el verirse Kıbrıs'a dönüş söz konusu olabilir mi?

Hapis cezası ve infazı bile olmayan üretilmiş bir suç şüphesi ile tutuklandım ve hücreye atıldım. Maddi manevi ve fiziki hasarlar dışında ağır ticari darbeler de aldım. Kişilik haklarım ihlal edildi, hakkımda itibarsızlaştırma ve haysiyetsizleştirme kampanyaları yapıldı. Cinsiyetçi ve ölüm tehditli hakaretlere maruz kaldım. Hala da devam ediyor. Sadece ben değil onlarca çalışanım da işsiz kaldı.

Avukatım faillerin hepsini savcılığa Verdi. Cevap: Onlarınki ifade özgürlüğü imiş! Devlet koruma isteğime cevap bile vermedi. Seyahat özgürlüğüm yasa dışı bir şekilde engelleniyor. Elbet bu günler de geçecek. Zaten söz konusu videodan henüz dava bile açılmadı. Ben, bilirkişi raporuyla sahteliği ispatlanmış bir tweet nedeni ile tutuklandım. Kıbrıs’a 1965’dan beri gelirim. Yatırımlarım var. Çetelere boyun eğmem. İnsan insana kırılır, insan insanı kırdırır ama insan toprağa kırılmaz. Toprağa küsenin mezarı çimento olur. Ayrıca Kıbrıs’ın sadece kuzeyi yok…

Kıbrıs'tan gönderilme sürecinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Adada size karşı yürütülen kampanyanın arkasında hangi odakların olduğunu düşünüyorsunuz?

Bence bu soruyu azınlık hükümetinin Başbakanı Özgürgün ve İçişleri Bakanı Kutlu Evren’e sormalısınız. Yetkili olanlar onlar. Bana tebligat bile yapılmadı, İletişim araçlarıma el konuldu ve avukatıma bile ulaşmama izin verilmedi. Kendi biletimle geldim. Uçuş bilgilerimi TC’nin Anadolu Ajansı yayınladığına göre odak aramanın manası yok. Adanın kuzeyinin kaderi ve insan hakları kumar masaları ya da meyhanelerde yürütülen ihale pazarlıklarına alet edilmemeli.

'BAKALIM SON NE ZAMAN YAZACAK'

Referandum sürecindeki Türkiye'nin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkenin geleceği adına umutlu musunuz?

Tarihin bugünkü akışında 1971'deki 12 Mart muhtırasını, 1974 Kıbrıs çıkarmasını, 1977 1 Mayısı'nı, 1980 Askeri Darbesi'ni, 2013 Gezi Direnişini, 15 Temmuz 2016 Paralel Devlet Kalkışması'nı ve daha bir çoğunu yaşamış insanlar olarak artık filmin sonundaki 'rollcaption'u okuyoruz … Bakalım 'Son' ne zaman yazacak ve filmin uluslararası ödülü ne olacak?

Umut fakirin ekmeği oldukça aç tavuk kendini buğday ambarında zannedermiş. Aşırı milliyetçilik, din ve etnisite gibi kavramlar hep azınlığın refahına hizmet eder. Yolsuzluk, rüşvet, işgal ve taciz yayılır. Sosyal devlet, hukukun üstünlüğü fırsat eşitliği ve laiklik hayal olur. Şu an Türkiye’de yapılan proje bir referandum değil adeta Bonapartist bir plebisit. Ülke komşularının hepsiyle sorunlu ekonomisi alarm zilleri çalıyor. Gerilim ve kutuplaşma sarmalına düşmüş bir ülkede siyasal ve dini otokrasiden başka çıkış yolu bulunamaz.