Barbados dört asır sonra İngiliz boyunduruğundan kurtuldu

Eski İngiliz sömürgesiyken bir cumhuriyet haline gelen Barbados ve Barbadoslular, artık ‘Küçük İngiltere’ sıfatından kurtulabilir.

Abone ol

Suleiman Bulbulia

Barbados Başbakanı Mia Mottley, 20 Ekim günü parlamentonun ortak oturumunda, Kraliçe Elizabeth’in 'devlet başkanı' statüsünden çıkarılması ve [bağımsız bir] cumhuriyet olma kararını ülkemiz tarihinde “ufuk açıcı bir an” diye nitelendirdi. Barbados’un varlığını eski sömürgeci efendisi İngiltere’ye bağlayan göbek kordonunu keserek yeni bir istikamete doğru yol almasıyla, bunun gerçeğe dönüştüğü güne ulaştık.

Bağımsızlık, Dame Sandra Mason’ın Barbados’un ilk devlet başkanı olarak atanacağı pazartesi akşamı başlıyor. Covid protokolleri sebebiyle halkın törene katılımı son derece sınırlı kalacak olsa da Galler Prensi, internet üzerinden yayınlanacak olan bu törene ‘Kraliçe’nin temsilcisi’ sıfatıyla katılacak.

İNGİLTERE VE KARMAŞIK DUYGULAR

Bu kararın kendisi karmaşık duygulara neden oldu. Barbadosluların bir kısmı, onun varlığına karşı çıkacaktır. Diğer bir kısmıysa Charles’la tazminat meselesini gündeme getirmek için iyi bir fırsat olabileceğini savunuyor.

Her halükârda, bugünün gelmesi çok fazla zaman aldı. I. James adına ada üzerinde hak iddia eden Kaptan John Powell komutası altındaki ilk İngiliz gemisi,14 Mayıs 1625’te Barbados’a ulaştı. Üç yüz doksan altı yıl önce yaşanan o günden itibaren, “Los Barbados” (‘Sakallı Olanlar’) adası bir İngiliz sömürgesi olageldi. İsmini, bazılarının, sakalı andıran bir görünüme sahip olan bol incir ağaçlarından etkilenerek verdiği söylenen, bir önceki ziyaretçiler olan Portekizlilerden aldı. Bir başka kesimse, bunun sakallı insanların varlığıyla bağlantılı olduğunu düşündü.

1627'den itibaren İngilizler adaya yerleşti ve asırlardan beridir burada yaşayan ve adanın asıl sakinleri olan Arawak’ların tüm izlerini yok etti. İyi bir mali geçmişi ve İngiltere ile sosyal bağlantıları olan kişilere bu yeni sömürgede toprak verildi; Barbados’un güçlü bağı ve İngiltere’ye olan sadakati, ona ‘Küçük İngiltere’ unvanını kazandırdı. İngilizler, Barbados’u, ‘yeni dünyanın’ farklı yerlerinde çoğaltılacak bir köle toplumu ve köle ekonomisine dönüştürdüler. Karayipler'in ‘tacındaki mücevher’ diye biliniyordu. Bu, hiçbir zaman gurur duyamasak da anlamamız gereken bir geçmiş.

SÖMÜRGECİLİĞİN MODEL ÜLKESİYDİ

Barbadoslu bir tarihçi, Batı Hint Adaları Üniversitesi’nin şu anki rektör yardımcısı ve Karayip adalarının tazminatları güvence altına alma mücadelesinde öncü bir kişi olan Profesör Hilary Beckles, yaşananı en iyi şekilde özetliyor. “Barbados, İngiliz köle toplumunun doğduğu ve İngiltere’nin yönetici elitlerinin en zalim şekilde sömürgeleştirdiği yerdi” diye yazıyor: “Servetlerini, köle haline getirilmiş, ‘harcanabilir’ bir işgücünün ürettiği şekerden elde ettiler; bu devasa zenginlik İngiltere’nin sömürgeci bir süper güç olarak konumunu güvence altına aldı ve anlatılamaz acılara sebep oldu.”

Günümüzde sosyal yaşamdaki dostane tavrı ve politik nezaketiyle tanınan güzel bir ada olan Barbados, gerçekten de sarsıntılı bir geçmişe ve bizi rahatsız etmeye devam eden acı dolu bir mirasa sahip. Yine de bu durum, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın da bir zamanlar ifade ettiği üzere, ulusun “kendi sıkletinin üzerindekilerle dövüşmesini” durduramadı.

Bunu bir yolculuk olarak görüyoruz: Bir cumhuriyet haline geldiğimiz 30 Kasım, yolculuğumuzun bir diğer durağı. 30 Kasım 1966, bağımsızlık günü olmasından dolayı yankı uyandıran bir tarih. Barbados elli beş yaşına gelmişken İngiltere’ye ve tüm dünyaya, büyüklüğümüze ve sınırlı kaynaklarımıza karşın, kendi yöneticilerimiz ve kendi görevlilerimiz olabileceğimizi ifade etmekten şüphe duymamamız, devam eden bu yolculuğun bir işareti.

Şüphesiz ki, “Britanya İmparatorluğu’nun üzerinde güneşin asla batmayacağı” ve Barbados’un daima ‘Küçük İngiltere’ olarak kalması gerektiği görüşünde olan insanlar, bu dönüşümümüzde iyi bir şey bulmayabilir. Burada, yaşlılar İngiliz hanedanının adayı ziyarete geldiği günleri anımsıyor. Kraliçe’yi ya da temsilcilerini görmeyi umut ederek, güneşin altında kraliyet bayraklarını sallayarak beklerlerdi. Ne var ki, ‘Küçük İngiltere’ büyüdü ve olgunlaştı, artık “efendisinin kalesinde” vakit öldürmemeli.

TÖRENLER ERROL WALTON BARROW’A ADANDI

Geçiş sürecinin bir parçası olarak, başkent Bridgetown’da bulunan Ulusal Kahramanlar Meydanı’nda törenler gerçekleştirilirken, Lord Nelson’un yokluğu dikkat çekiyor. Heykeli, iki yüz sekiz yıl boyunca o meydanda durdu; bununla birlikte, adada ‘Siyah Hayatlar Değerlidir’ hareketinin ve bilincimizin yeniden uyanmasının neticesinde, 2020’de gerçekleştirilen bir törenle kaldırıldı.

Bayrak, arma, ulusal yemin, milli marş gibi ulusal sembollerimizi değiştirme planları mevcut değil. Buna karşın, ‘kraliyet’ ve ‘taç’ terimleri resmi terminolojiden çıkarılacak. ‘Kraliyet Barbados Polis Gücü’, ‘Barbados Polis Teşkilatı’ ve ‘hükümdarlık toprakları’, ‘devlet toprakları’ biçiminde değiştirilecek.

Bağımsızlık ilanı 30 Kasım’da duyurulacak olsa da odak noktası bu etkinlik olmayacak. Gün, daima olduğu üzere, ulusal kahramanımıza, ilk başbakanımıza, bağımsızlığın öncüsüne, Errol Walton Barrow’a adanacak.

Tabii ki, Barbados, İngiltere ile güçlü bir ilişki sürdürecek. Turistler söz konusu olduğunda, temel kaynağımız oradan geliyor; İngilizler Barbados’u sever. Yine de yaşadığımız, bütün Barbadosluların gurur duyması ve sahiplenmesi gereken yeni bir dönem. Küçük İngiltere’ye gelince, bu yıllar yeni ve sevgi içeren bir dönemi gerektirebilir.

*Suleiman Bulbulia, Barbados’taki Cumhuriyetçi Statü Geçiş Danışma Komitesi’nin bir üyesiydi ve şu anda Barbados’ta köşe yazarlığı yapıyor.

Yazının orijinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)