'Bankaları hırpalamayın efendiler'

Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, iktidarın ekonomiyi yönetemediğini, yükü bankalara aktardığını ama 'finans zinciri içinde krizin nihai faturasını vatandaşın ödediğini' yazdı.

Abone ol

DUVAR- Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, finans sistemindeki sıkıntıların faturasının bankalara çıktığını belirtti, sistemi kurtarmak için atılan adımların günü kurtardığını ama bankaları zor durumda bıraktığını ifade etti. Sistemin sıkıntılarının elden ele geçtiğini belirten Aktaş, "İktidardan bankalara, bankalardan iş alemine, iş aleminden vatandaşa... Vatandaş her zaman son halka ve nihai faturayı hep o ödüyor" diye yazdı. 

Alaattin Aktaş'ın "Bankaları hırpalamayın efendiler!" başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle: 

"Hazine’ye para mı lazım; bankalar iç borçlanma senedi alsın... Hem de enflasyon yüzde 80’in üstündeyken, hadi bu oran geride kalan yılın, önümüzdeki bir yılda bile resmi enflasyon yüzde 25 bekleniyorken bankalar yüzde 10 gibi faizi olan kağıtlardan alsın...

Döviz artsın istenmiyor tabii ki; bankalar elini taşın altına soksun... Bankaya gelip döviz hesabı açtırmak isteyen vatandaş KKM’ye girmeye ikna edilmeye çalışılsın, eğer vatandaş ikna olmadı ve döviz hesabı açtırdıysa bunun ceremesini de banka çeksin...

Bankadaki toplam mevduatta döviz cinsinden olanların payı yüzde 50’yi geçmesin... Geçerse banka ceza olarak ek Hazine kağıdı almak zorunda bırakılsın... Peki o Hazine kağıdına ne kadar faiz uygulansın? Yüzde 10’lar bankanın nesine yetmez! 'Ama enflasyon' diyecek olana da aba altından sopa gösterilsin...

Bu kadar zorlamayın

Bankaların bu yıl şimdiye kadar görülmedik ölçüde kar ediyor olmaları içinde bulunulan tuhaf durumun bir sonucu. Hazine’nin ağırlıklı olarak TÜFE’ye ve dövize endeksli iç borçlanmaya gitmesi, enflasyonun yüksek seyretmesi ve dövizdeki hızlı artış önemli bir kar olanağı sağladı. Ayrıca KKM sayesinde çok ucuz kaynak kullanan bankalar, ortalama maliyetlerini aşağı çekti ve krediden iyi kazandı.

Ama bu durum sürdürülebilir değil; ne Hazine açısından, ne bankalar açısından.

Özünde şöyle bir durum var... Kendi işini iyi yapmayacaksın, hatta bırakın iyi yapmayı kötü yapacaksın, yanlış kararlar alacaksın; sonra da ortaya çıkacak maliyeti başkalarına yıkacaksın.

Görünürde maliyet bankalara yıkılıyor gibi olacak ama onlar aslında bu maliyetin aktarım mekanizması.

Yanlış tercihlerden bankalara...

Bankalardan reel sektöre; mal ve hizmet üretimine...

Onlardan da çalışanlara ve vatandaşa...

(...)

Ama sistem giderek tıkanıyor.

'Kredi mi açacaksın, şu faizi geçemezsin. Geçtin mi şu cezai müeyyide var.'

'Mevduatında TL cinsi olanların payını yüzde 50’nin altına indiremezsin. İndirdin mi dinlemem, gidip düşük faizli kağıt alırsın.'

TL mevduatın faizinde yakın zamanda niye artış başladı sanıyorsunuz. Üstelik faizdeki bu artış yaygınlaşabilir. Bankalar oturup hesap kitap yapıyor; mevduata biraz yüksek faiz vermek mi kötü, yoksa döviz mevduatının payı yükseldiği için düşük faizli kağıt almak mı?

Üstelik bu yüzde 50-50 dengesinin tüzel kişiler ve gerçek kişiler için ayrı ayrı kurulması gerekiyor. Aksi halde gelsin yeni yükler!

Bankalar bir günlüğüne yok olsa!
Tüm bankacılık sisteminin ve bankacılık üstünden yürüyen hizmetlerin yalnızca bir gün durduğunu varsayın.

Para yatırmak ya da çekmek yok...

Para transferi yok...

Kredi kartı kullanımı yok...

Fatura ödeme olanağı yok...

Düşünün! Neler oluyor değil mi, neler eksiliyor...

Yapılanlar sistemi bu duruma düşürecek boyutta değil, tabii ki amaç da bu değil elbette ama bankacılığı da içinden çıkılmaz bir hale sokmanın anlamı yok." (YAZININ TAMAMI)