Ayhan Bilgen: DEP’li vekilleri cezaevinde tuttular da ne oldu?

 HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, HDP'li milletvekillerinin 4 Kasım'da tutuklandıklarını hatırlattı, Bilgen, "DEP’li milletvekillerini 10 yıl cezaevinde tuttular da ne oldu?" diye sordu.

Abone ol

DUVAR - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, gündeme dair Meclis’te basın toplantısı düzenledi.

Bilgen, 4 Kasım 2016 tarihinde HDP’li vekillerin tutuklanmasına ilişkin, “İki yıldır tutukluluk; Türkiye iç hukukunda da uluslararası kararlarda da uzun tutukluluk olarak kabul ediliyor. Konunun hukuki boyutu kabul edilemez nitelikte. Ancak sorunun siyasi olduğu çok açık. DEP’li milletvekilleri 10 yıl cezaevinde tutuldular. Türkiye sonunda ‘Biz üzerimize düşeni yaptık sıra Avrupa’da’ diye açıklama yaptı, Türkiye’nin adaylık süreciyle ilgili” diye konuştu.

‘TUTUKLAMALAR HEDEFİNE ULAŞMADI’ 

Tutuklamaların kabul edilemez olduğunu belirten Bilgen, şöyle devam etti: “Biz, kimsenin siyasetçileri rehine gibi görmesini kabul etmiyoruz. DEP’liler 10 yıl cezaevinde tutuldular, ne oldu? Onların davaları, siyasi iddiaları mı bitti? Yoksa Türkiye’deki demokrasi mi darbe yedi? 24 Haziran seçim sonuçları, son tutuklamaların da siyaseten hedefine ulaşmadığını göstermeye tek başına yetiyor. Türkiye artık krizleri çözmek, sorunları bitirmek yerine krizleri yönetmek ve krizlerden faydalanmak gibi bir arayışa girmiş durumda. Gerek bizim milletvekillerimiz, siyasetçilerimiz, gerekse tutuklu gazeteciler, akademisyenler, sivil toplum temsilcileriyle ilgili önümüzdeki günlerde AİHM’den çıkacak kararlar, Birleşmiş Milletler Keyfi Gözaltı ve Tutuklama Çalışma Grubu’ndan çıkacak kararları bekliyorlarsa bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Bundan sonrasında da bu yaklaşımın bir an önce terk edilmesi, arkadaşlarımızın bir an önce serbest kalmaları gerektiğini ifade ediyoruz.”

‘4 BİN CEZAEVİ YAPARAK MI SORUNU ÇÖZECEKSİNİZ?’

Ülkede enflasyon rakamlarına da değinen Bilgen, “Yozgat’a 4 bin kişilik cezaevi yaparak mı işsizlik ve enflasyon sorununu çözeceksiniz?” diye sordu. Bilgen sözlerini şöyle sürdürdü:  “Önümüzdeki günlerde krizin kaosa dönüşebileceği alanlardan birisi de ekonomi. Bir sorunun çözümü için önce nedenlerini doğru okumak gerekiyor. Enflasyonla ilgili güya topyekun mücadele yürütülüyor. Ancak TÜİK rakamları gösteriyor ki TÜFE’de yıllık yüzde 25, ÜFE’de 45’i bulmuş durumdayız. Ortada bir öngörü var mı? Hayır. Sonunu öngöremiyorsunuz, beklentileri tutturamıyorsunuz; ama sorunu çözebileceğinizi düşünüyorsunuz. Nasıl çözeceksiniz? Bu anlayış, sorunu çözmek bir yana daha toplumsal bir kaosa dönüştürme potansiyeli taşıyor. İç piyasalardaki kriz önümüzdeki günlerde bir büyük küresel krizle buluştuğunda bunun Türkiye’ye maliyeti çok daha büyük olacak. Telafisi imkansız toplumsal gerilimler, bireysel intihar vakaları yaşanacaktır. Toplumsal barış tehdit altına girecektir.”

‘ÇOK AÇIK İDDİALAR VAR’

Bütçe görüşmelerine dikkat çeken Bilgen, Sayıştay raporlarının idari soruşturmaya tabi tutulmadığını belirtti. Bilgen, “Türkiye’nin kendisine sorması gerekiyor. Sayıştay raporları hiçbir idari soruşturma gerektirmiyorsa, Meclis’in Sayıştay raporlarından hareketle etkin bir araştırma yapma ihtiyacı duyulmayacaksa Sayıştay’a ne gerek var? Sayıştay bir anayasal kurumsa ortaya koyduğu çalışmaları yok saymak nasıl bir hukuksuzluğu ifade eder? Çok açık iddialar var. Usulsüz satın alamalar, ihale dışı hizmet alımları ve utanılacak düzeyde kişisel harcamalar, belediye hizmeti olarak sunulmuş. Bunlar, kayyumlarla yönetilen belediyelerde de var. Kayyumlarla ilgili hiç olmazsa Sayıştay raporları üzerinden bir açıklama yapmak yerine yine kayyumlarla yönetmeye devam etmek bu ülkeyi yolsuzluk içerisinde yönetmekle tercih etmek değil midir? Eğer 15 Temmuz, 17-25 Aralık’ın bir devamıysa bu kadar şeffaflıktan uzak olan anlayış, yeni 17-25 Aralık’ları beraberinde getirmez mi? Biz bu konuyu sadece bir ekonomik denetim konusu olarak görmüyoruz. Türkiye’deki yönetim anlayışıyla doğrudan ilgili konular olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı.