Aşk 101'in kamera arkasına yolculuk

Netflix'in yeni yapımı Aşk 101'i mutfak ekibinden dinledik. 90'lar ruhunun öne çıktığı dizinin kamera arkasını senarist Meriç Acemi, yönetmenler Deniz Yorulmazer ve Ahmet Katıksız, kostüm danışmanlanları Zeynep Koloğlu ve Nurol Akbal Onen anlattı.

Abone ol

DUVAR - 1998 yılında geçen ve günümüze uzanan Aşk 101, okula devam edebilmek için en sevdikleri öğretmenlerini okulda tutmak üzere plan yapan 17 yaşında bir grup gencin hikayesini konu alıyor. Öğretmenlerini yeni basketbol koçlarına aşık etmek üzere işe koyulduklarında ise asıl kendileri aşkı keşfetmeye başlıyorlar. Çıktıkları bu yolculukta birbirleri hakkında bildiklerinden çok daha fazla ortak noktaları olduğunu, beraberken ne kadar güçlü olduklarını ve sevginin zorla var edilemeyeceğini fark ediyorlar. Pınar Deniz, Kubilay Aka, Mert Yazıcıoğlu, Alina Boz, Selahattin Paşalı, İpek Filiz Yazıcı ve Kaan Urgancıoğlu'ndan oluşan oyuncu kadrosuna sahip dizinin yapımcılığını Ay Yapım üstleniyor. Meriç Acemi'nin kaleme aldığı Aşk 101’in yönetmen koltuğunda ise Ahmet Katıksız ve Deniz Yorulmazer oturuyor.

'EN KİŞİSELE YAKIN HİKAYEM'

Aşk 101’in merak edilen kamera arkası yolculuğuna hikayenin yazarı Meriç Acemi ile başlıyoruz. Projenin çıkışı 2018 yazına dayanıyor. Acemi o süreci şu sözlerle anlatıyor:

"Aşk 101 hikayesinin bendeki tarafı ilginç aslında. 2018 yazında, tam da yorucu bir çalışmadan çıkıp tatile gidecekken, Mike ve Kelly’nin (Netflix içerik ekibinin) benimle görüşmek istedikleri haberini aldım. Çok heyecanlandım tabii. Tatilimi erteledim ve görüştük. Upuzun, çok tatlı bir sohbet oldu. Daha önce böyle bir görüşme geçirmemiştim. Nasıl yazdığımdan, fikirlerin kafamda nasıl oluştuğundan, ailemle geçirdiğim vakte kadar, pek çok şeyi merak edip sordular. Konuşmamızın sonunda, 'Bir sonraki hikayeni Netflix’te anlatmayı düşünür müsün?' dediler. Benim için çok mutluluk verici bir andı.

Ben Galatasaray Lisesi'nde okudum ve ortalamaya göre oldukça ilginç bir gençlik geçirdiğimi söyleyebilirim. Başım beladan hiç kurtulmadı. Türlü disiplin sorunları yaşadım, öğretmenlerin okuldan atılmam için imza toplamasına kadar geldi iş, ki Galatasaray görece rahat bir okuldur. Ben bayağı rahatsızmışım demek ki… Oturup bunu anlatmaya, bugünümden 17 yaşıma, benim ve hala görüştüğüm, o eşkıya arkadaşlarıma baktım. Ne kadar değiştiğimizi ve aynı anda hiç değişmediğini gördüm.

O zamanlar, daha imza yetkisi bile yokken, bütün okulların kar tatillerini organize eden bir arkadaşım vardı. Hala da en yakın arkadaşımdır. Kendisinin şu an çok büyük bir turizm portalı var. Başka bir örnek vereyim: Adalet duygusu çok yüksek, her şeyi yumruklarıyla çözmeye çalışan bir arkadaşım, şimdi iki kızı, iki kedisi, tatlı eşi ile barbielerle dolu bir evde yaşıyor fakat hala boks müsabakalarına katılıyor.

Bizler 17 yaşımızda okulu darmaduman ederken, yetişkinler hiçbirimizin asla hayata tutunamayacağını düşünüyorlardı. Bizim de pek bir umudumuz yoktu. Tam da bunu anlatmak istedim. Bu yönüyle Aşk 101, şimdiye kadar yazdıklarım arasında, gerçeklik payı en fazla olan, en kişisele yakın hikayem diyebilirim."

'NASIL BİRİ OLMALIYIM? BEN KİMİM?'

Aşk 101’de izleyenlerin neler bulacaklarını ve hikayede vermek istedikleri mesajı Meriç Acemi şu sözlerle özetliyor:

"Hayat yolculuğuna bu şekilde bir iç bakış aslında Aşk 101. 17 yaşında 'Nasıl biri olmalıyım? Ben kimim?' diyen birine 'Kendin olmaktan çekinme.' demek istedim. Aynı anda, yetişkin hayatında kaybolmuş birine de 'Dönüp 17 yaşına bak. Özün orada olabilir. Aslında nasıl biri olduğunu hatırla” demek… 17 yaşın o muhteşem hayat iştahıyla, yetişkin hayatını kıyaslamak istedim. Bu hikayenin benim açımdan en değerli tarafı, bir yetişkinin, 17 yaşında birinden daha akıllı olmadığı bir hikaye olması. Ben gençken de yetişkinleri bizden akıllı bulmuyordum, şimdi de kendimi gençlerden daha akıllı görmüyorum. Hikayem, tam da bunu anlatıyor."

'ÖNCELİĞİMİZİ 5 KARAKTERE VERDİK'

Dizinin yönetmenlerinden Ahmet Katıksız Aşk 101’in dünyasını, "Önceliğimizi hikayeyi taşıyan 5 karaktere verdik diyebilirim. Bu karakterlerin izleyici için ilgi çekici olmasının öneminin farkındaydık. Grup enerjilerinin tutmaması durumunda proje izlenirliliğinden çok şey kaybedebilirdi. Bu yüzden her oyuncunun kendi karakteri kadar grubun içindeki konumuna ve grupla uyumuna da odaklanmasını sağlamak üzerine kurguladık tüm oyuncu çalışmalarını. Projenin enerjisini de büyük oranda bu grubun enerjisi belirledi diyebilirim. Tabii yetişkin 2 baş karakterimiz (Kaan ve Pınar) de oluşan bu enerjiye büyük katkı sağladılar.

İnternet ve akıllı telefonların sosyal hayatı domine etmediği o yıllarda hayat gençler için daha fazla sokakta yaşanıyordu. Yaşlarının üzerinde özgüvene sahip çocukların, sokak yemekleriyle, güneşle, boğazla, rüzgarla ilişkilerini koparmadıkları, şehrin kalbinde yaşanan bir dünya hayal ettik. Özgürlük hissinin her yeri kapladığı bir dünya. Karakterlerin vücut dillerinden kurulan mizansenlere, kamera dilinden müzik kullanımına kadar her unsur bu duyguya hizmet etmesi için tasarlandı. Seçilen mekanların, dekorların, kostümlerin, renklerin yani özetle yapım tasarımının da bunun dışında kalması mümkün değildi tabii" sözleriyle anlatıyor.

Dizinin diğer yönetmeni Deniz Yorulmazer ise, "Ben projeye dahil olduğumda dünyanın önemli bir kısmı titizlikle kurulmuştu,en çok dikkat ettiğimiz şey dönemin ruhunu yakalamak ve bunu ince bir şekilde aktarabilmekti" diyor.

'HİKAYEMİZİ YENİDEN YAŞADIK'

Her iki yönetmeni de zorlayan noktalarla ilgili olarak Ahmet Katıksız, "İnsan bilmediği, deneyimlemediği şeylerden korkuyor. Beni en çok endişelendiren 35-40 dakikada hikaye anlatma meselesi oldu. Filmlerde ve uzun süreli Türk dizilerinde yönetmenlik yapmıştım ama bu ilk platform dizimdi. Bir hikayeyi doğru ritmde, duyguları atlamadan, bu sürelerde anlatmak hiçbir aşamada gözüme kolay gelmedi" ifadelerini kullanırken, Deniz Yorulmazer ise, "Özgürce çekim yapabilmeyi isterdik ama kalabalık şehrimiz çok geliştiği için bir parça bizi zorladı.Yine de hikayemizin geçtiği yerler, çok güçlü ve makyajı değişmiş, ruhu içinde bulunduğu döneme göre şekillenmiş olsa da, tüm yaşadıklarının izini taşıyan yerler. Biz de bu izlerin peşinde, bütün rock halimizle hikayemizi yeniden yaşadık" şeklinde konuşuyor.

Dizi oyuncularının seçim süreci ve deneme çekimleri ile ilgili çalışmalarını Katıksız, "Deneme çekimlerinden ziyade beraber çalışmaya karar verdiğimiz andan sete çıkana kadar geçen sürede yaptığımız oyuncu çalışmaları verimliydi bence. Klasik olarak senaryo üzerinden yapılan çalışmalarla başladık, buna eş zamanlı olarak da karakterlerin vücut dillerini ve konuşma şekillerini belirlediğimiz çalışmalar yaptık. Aynı zamanda çift oynayacak oyuncular diğerlerinden ayrı, çiftlere özel kimi çalışmalar yaptı. Ayrıca düzenli olarak şirketin sinema salonunda film izledik oyuncularla beraber, bunların bazıları oynayacakları karakterlerle ortak özellikte karakterler barındıran filmlerdi, bazıları da projemizin tonuna referans olabilecek filmlerdi" sözleriyle aktarırken, Yorulmazer, "Yine ben dahil olduğumda oyuncularımız belliydi,çok iyi bir cast yapılmıştı,süreçte onlarla çalıştıkça da gördüm ki hepsi çok yetenekli ve tutkuyla işini yapan isimler. En büyüğümüz Müfit abiden İpek’e kadar herkes hep en iyisini aradı ve verdi" ifadelerini kullanıyor.

DİZİ MÜZİKLERİNDE MERİÇ ACEMİ'NİN SEÇTİKLERİ KULLANILDI

Ahmet Katıksız, çekimler sırasında yaşanan unutulmaz anları ya da onları en çok etkileyen sahneleri ise şöyle aktarıyor:

"Beni en çok ergenlik sıkıntıları yaşayan karakterlerin doğru anlaşılmadıkları zamanlarda çareyi dünyaya savaş açmakta bulmaları etkiledi. Ergenlik isyanın temel sebeplerden biri olan bu durum, bende okurken de, çekerken de, izlerken de büyük bir çaresizlik hissi uyandırdı.

Deniz Yorulmazer ise, "Sinanın 5. Bölümün sonunda ayı saldırısına uğrayıp diziye veda ettiği sahneyi unutamıyorum... Şaka şaka! Spoiler vermem merak etmeyin. Hayatlarının birçok dönüm noktasını anlatan sahnelerimiz oldu, yalnızlıklarını, kavgalarını, dertlerini, aşklarını, serseriliklerini, dostluklarını gördük... Bu sebeple o özel anların hiçbirini ayırmam" diyor.

Dizi kadar dizide yer alan müzikler de dikkat çekiyor. Bunun sırrını her iki yönetmen de Meriç Acemi’nin senaryosuna ve yönlendirmelerine bağlıyor.

Ahmet Katıksız, "Meriç senaryoyu yazarken düşündüğü şarkıları da not olarak yazmıştı. O şarkıları referans alarak ön hazırlık döneminde kullanılacak şarkılarla ilgili ayrıca bir çalışma yaptık. Müzik danışmanımızla yaptığımız toplantılar sonucu listeler oluşturuldu. Projenin tonunda mutabık olduğumuz editörlerimiz de eş zamanlı olarak kendi listelerini yaptılar. Sonrası montaj geçen saatler, günler... Sahneleri müzikle bağlama süreci deneye göre ilerledi çoğu zaman. İlk iki bölüm editörümüz Aylin Zoi Tinel aynı zamanda müzisyen olduğu için onun katkısı çok büyük oldu. 3.ve 4. bölümleri bağlayan Ahmet Can Çakırca’nın bulduğu şarkılar da sahnelerin etkisini çok arttırdı" derken, Deniz Yorulmazer, "Meriç'in yarattığı dünyayı okuyunca zaten o günlere gittik hepimiz, hepimizin benzer anıları var ve fonda bu şarkılar eşlik etmişti yaşadıklarımıza, Onun kafasında çalanlara,sahnelere düştüğü notlara biz de çekerken hissettiklerimizi eklemeye çalıştık,olmazsa olmazlarımız oldu,ulaşamadıklarımız oldu ama neticede nefis bir playliste sahip olduk" vurgusu yapıyor.

'MÜZİK, YÖNETMENİN ANLATIM ARAÇLARINDAN BİRİ...'

Dizi ile müzikler arasında nasıl bir bağ kurduklarını anlatan yönetmenler, müziğin projenin anlatımında en etkili araçlarından biri olduğunu belirtiyorlar. Ahmet Katıksız konuyla ilgili olarak şöyle diyor:

"Müzik şüphesiz yönetmenin elindeki anlatım araçlarından biri. Normal şartlarda klasik anlatıda anlatım unsurlarından herhangi birinin diğerlerinin önüne geçmesi tercih edilen bir durum değildir. Fakat sanırım dizilerin tüketim şeklinden dolayı olacak, son dönemde müziğin diğer unsurların biraz daha önünde hareket ettiği bir çok dizi izledik. Özellikle hikayeyi yüksek tempo ve enerjiyle anlatmak isteyen dizi projeleri, müzik konusunda ekonomik davranmıyorlar."

Deniz Yorulmazer, Katıksız'ın sözlerine şunları ekliyor:

"Beden ve ruh gibi bu ikili,müzik çok güçlüdür,resimlerle anlatmaya çalıştığınız şeyi, uyandırmak istediğiniz duyguyu müzik çok basit ve zarifçe yapabilir, bir piyano 2 tuşla dokunabilir bize, mutlu da eder, ağlatır da, istediği bir zamana da götürür... Özellikle müziksiz bir anlatım tercihi üzerine oluşturulmadıysa bir proje, elimizde müzik yoksa boş bir beden vardır."

Dizide yer alan parçaların nasıl seçildiğini ise Deniz Yorulmazer şu sözlerle dile getiriyor:

"Hep dönemin ruhunu kolladık ama önceliğimiz her zaman sahnenin duygusudur. Sahneyi destekleyen ve bizi orada, o zamanda, onların arasında hissettiren parçaları seçmeye çalıştık. İlk aşık olduğumda bu eşlik etmişti. İlk kavgamda bu şarkıyla gaza gelmiştim. İlk ayrılığımda bu şarkı dağıtmıştı beni... gibi birçok insana bire bir dokunacak şarkılar var ve hissettiğimiz duygular gibi bu parçalar da zamansız olduğu için şimdi de ,ileride de, her dönemde karşılık bulacaktır. Ayrıca döneme bağlı kalmadığımız, aynı ruha sahip günümüz şarkılarından da yararlandığımız oldu, izlerken etkileri görülecektir."

Dizi ile en çok özdeştirdikleri sanatçı ve parçalar ise her iki yönetmen için farklı. Katıksız, genel olarak hepsini beğenirken Deniz Yorulmazer'in favorileri daha çok rock söyleyen sanatçılar.

Katıksız, "Dizinin genel tonunu özdeşleştirdiğim tek bir parça yok aslında. Erkut Taçkın’ın Sevmek İstiyorum parçasını Sinan karakterine çok yakıştırıyorum. 3. bölümün son sekansında Mor ve Ötesi’nin Daha Mutlu Olamam parçasının karakterlerin ruh durumlarıyla yarattığı tezatı da ayrıca seviyorum" diyor.

Yorulmazer ise, "Hemen üç tane söyleyeyim... Where is my mind?-Pixies, Ay Karanlık-Cem Karaca ve Bugün-Şebnem Ferah" diyor.

Sözü şimdi de Aşk 101’in yapım ve kostüm dizaynını gerçekleştiren Zeynep Koloğlu ve Nurol Akbal Onen bırakıyoruz. Projenin dünyasını oluştururken nelere dikkat ettiklerini, seçilen kostümlerden, çekim mekanlarına kadar merak edilen tüm detayları bizimle paylaşıyorlar.

90'larda geçen Aşk 101’in prodüksiyon sürecinde Zeynep Koloğlu kendilerini en çok dış mekanların zorladığını anlatırken Nural Akbal Onen ise o döneme ait aksesuar ve kostümleri hali hazırda bulunmaması en çok zorladığına dikkat çekiyor.

'HARİCİ MEKANLAR ZORLADI'

Koloğlu, "En çok harici mekanlar zorluyor tabii. 10 yıl bile geri gitseniz kırsalda olmadığınız sürece çok detay devreye giriyor. Sokak lambaları, tabelalar, elektrik direkleri, kaldırım taşları, bazı sokak zeminleri, arabalar, toplu taşıma vs derken küçücük sahne için bile çılgın bir hazırlık gerekiyor. Dönüştürmeniz veya eklemeniz gereken bu detaylarla varolanı bozmamak gerek, bu da çalışmaların tüm detaylarıyla önceden planlanması ve hazırlanması demek oluyor. Tabii böyle bir ihtiyaç hem zaman alıyor, hem ekipteki çalışan sayısını arttırıyor. Tüm bu detaylarla bütçeler de etkileniyor" diyor.

Nurol Akbal Onen ise, "Dönemin bazı kostüm ve aksesuarlarının günümüzde hali hazırda bulunamıyor olması.Günümüzde 90'ların modası tekrar popüler hale geldi. Birçok marka belli başlı 90lar modellerini tekrar satışa sundu. Ayrıca, vintage mağazalardan, ikinci el pazarlardan ve internet satışlarından 90'lara ulaşabiliyor olsak da özellikle aradığımız bir modeli her zaman bulamayabiliriz. Durum böyle olunca da tekrar üretmek gerekiyor. Bu da maliyet ve zaman açısından problem olabiliyor" ifadelerini kullanıyor.

'90'LAR MODASI YENİDEN YAŞANACAK'

Aşk 101’de 90’lara ait pek çok detayı bulacağımıza dikkat çeken Koloğlu ve Onen 90'lar modasının yeniden yaşanacağını belirtiyorlar. Zeynep Koloğlu şunları söylüyor:

"Aslında bu duygu çok sürpriz olmayacak sanki... Bugün 90’ların modası geri gelmiş durumda… Yine ilk göze çarpan giyim tarzları olacaktır. Saç modelleri, makyaj detayları, takılar, ayakkabılar, çantalar… Detaylardan bahsetmeyi stylistimiz sevgili Nurol’a bırakıyorum.. Gündelik hayatta kullanılan bazı aksesuarlar ise hatırlayanları gülümsetecektir: Cep telefonunun olmayışı, walkman, cdman gibi … Şimdi vintage diye andığımız bu tip detaylarla sıkça karşılaşacağınız kesin. Kimi mobilyalar, telefon kulübeleri, otobüsler… Yaratıcılığın zamanı, dönemi yok bence. Eskiye bakarak günümüze dokunmak, yaratmak hep var modada. Şimdi de 90’lar yeniden esiyor hayatımızda. Renklilikten bahsedildiğinde 90’lar kesinlikle açık ara önde, benim de gençlik yıllarım gayet net hatırlıyorum. Bugün hem dekorasyon hem giyim tarzları için renkler ne kadar pastel, dokular ne kadar organik ve doğayı anımsatıyorsa, 90’lı yıllarda bir o kadar tersineydi. Hayatımızda canlı, hatta fosforlu renkler, plastikler, lastikler, türlü sentetik kumaşlar, desenlerde kontrastlar hakimdi. Her şey için geçerliydi; moda, takı, aksesuar, dekorasyon, ev tekstili , elektronik…"

90'LAR ESİNTİSİ...

Nurol Akbal Onen ise, "90'ların klasikleşmiş parçalarının çoğunu göreceğiz aslında. Yüksek bel jeanler, jean ceketler, yırtık kotlar ve t-shirtler, çiçekli mini elbiseler, bol kesim eşofman üstleri, oduncu gömlekler, postal ve botlar, file çoraplar, basketbol ayakkabıları, gümüş uçlu deri kolyeler, deri bileklikler, plastik renkli saatler, Johnny Depp deri ceketleri, Levis 501ler, renkli polo yakalar, Converse ayakkabılar, Adidas çizgili eşofmanlar, Air Jordan ayakkabılar, Cat botlar... 90lar modasında öne çıkan öğelerden biri de renkli olması diyebiliriz evet ama 80'lere oranla daha minimal ve sade, günümüze oranla ise kesinlikle daha renkli.

Yaratıcılık konusunda dönemin şartları bence 90ları daha yaratıcı olmaya itmiş. Günümüzde çok daha fazla hazır giyim ve tasarım ürünü var ve bunlara ulaşmak çok kolay. Giymek istediğin, hayal ettiğin şeyin tam karşılığını bulamasan da sunulan sınırsıza yakın seçenekle hayaline yakın parçaları bulabiliyorsun. Bu da kişiyi hayalindekini tasarlamaktan ziyade hazır olana itiyor. 90lar de bu imkanlar çok daha kısıtlı olduğundan insanlar elindekileri birleştirerek özgün tasarımlar yaptılar" şeklinde konuşuyor.

'YILLARI ÇOK NET ÇİZGİLERLE BELİRLEMEDİK'

Dizinin geçtiği 90’larla günümüz arasındaki farkın özellikle çok net bir şekilde çizilmediğinin, o yılların havasını izleyicinin daha çok his olarak yakalayıp yaşayacaklarının da altını çiziyorlar. Tüm kreatif ekip Aşk 101’in zamansız bir dizi olduğu konusunda hemfikir.

Zeynep Koloğlu konuyla ilgili olarak,  "Aslında projenin özelinde başta hep birlikte aldığımız bir karardı bu. Çok net çizgilerle belirlemeyecektik yılları. Satır arası detaylarla anımsatmak, izleyende ‘’aslında şu anda 90’lardaymışsın gibi’’ hissini bırakmak istedik. Tüm detaylarıyla, doğrularıyla dönemi birebir yansıtmak yerine, duygu ve inandırıcılık ön plana çıkıyordu bizim için. Ana hatlarıyla döneme sadık kalıp özellikle gençlerin izlerken yabancılaşmamasını hedefledik. Projeyi kurarken yönetmenimiz Sevgili Ahmet Katıksız’ın en çok altını çizdiği anahtar cümleydi bu yaklaşım. Tam da o yaş kitlesinin, içinde bulundukları duyguları ıskalamamak için yine sevgili yönetmenimiz Deniz Yorulmazer ile devamında da elimizden geldiğince hoş bir harman yarattığımızı düşünüyorum. O yıllara gençliği denk gelen bizlerde de gülümseten anılar canlandı hep.. Eğlenerek çalıştık açıkçası… Umuyorum ki o keyif herkese geçecek" ifadelerini kullanırken, Nurol Akbal Onen de "Bazı karakterlerin stillerinde 90'larla hayatımıza girmiş ve günümüzde de trend olan parçaları kullandık. Bazı karakterlerin stillerini oluştururken ise 90lar öncesinde de klasikleşmiş oradan da günümüze devam eden parçaları ön plana çıkararak zamansız olma hissine katkı sağladık. Dolayısıyla çok da belirgin bir fark hissedilmeyecek" vurgusunda bulunuyor.

Son olarak Zeynep Koloğlu ana karakterlerin kostüm ve tarzlarını neye göre oluşturduklarını, yapılan styling çalışmalarının detaylarını şu sözlerle anlatıyor:

"Bir dünyayı kurarken karakterleri çalışmak aslında en başta gelen unsurlardan. Mekanları dahi kurarken tarih kadar karakterler de yön veriyor tasarımlara. Öncelikle senarist soru yağmuruna tutuluyor biz tasarımcılar tarafından. Sevgili Meriç Acemi hep çok hızlı ve hazırdı cevaplar için. Bu işimizi çok kolaylaştırıyor tabii. Gerisi hayal gücümüzün izin verdiği kadar düşlemeye kalıyor.

Bazen bahsi geçen karakterlere benzeyen kişiler anımsar öyle yola koyulursunuz, bazen de araştırma sürecinde çağrışımlar yakalarsınız. Sonra en keyifli kısmı gelir; üzerine düşünmüş olan herkesin hayalini dinleyip ortak noktada buluşturur ve hayata geçirirsiniz. Tasarımcı yönünüzle siz en iyisini yakalamaya çalışırken, yönetmen harika bir bakış açısı ekler, tam o sırada yapımcının altını çizdiği detayla karakter hazır oluverir. En inandırıcı ve seyirlik sonuçların böyle çıktığını düşünürüm hep. Ekip çalışmasının keyfi tam da burada çıkıyor işte. Birlikte hayal kurmak ! Biz böyle kurduk, böyle çektik Love 101’i. En iyisini arayanlarla buluştuk, yolu açık olsun." (KÜLTÜR-SANAT SERVİSİ)