Arap dünyasında geçen hafta: Türkiye Kuzey Suriye'de ABD'nin kırmızı çizgilerini aşamaz

Arap basınında bu hafta Türkiye ve ABD arasında Suriye’de güvenli bölge kurulmasına ilişkin anlaşmazlık nedeniyle yaşanan gerilim gündemdeydi. "Türkiye’nin Kuzey Suriye’de ABD’nin kırmızı çizgilerini aşamayacağını" belirten Kuds El Arabi Gazetesi'nden Vail İsam, Türkiye'nin elinde Suriye’nin kuzeyine yönelik bir saldırı planının da olmadığını yazdı. El Arabi El Cedid gazetesinden Hurşit Dalay ise Türkiye'nin Kuzey Suriye'de Kürt gruplara karşı tehditlerinin dozajının yükselttiğini ancak "Türkiye'nin ABD'nin onayı olmadan bölgede operasyon yapamayacağını" iddia etti.

Abone ol

Sudan’da Ömer El Beşir’in devrilmesinin ardından ordu ve siviller arasında geçiş sürecine yönelik ittifak sağlandı. Önümüzdeki üç senelik dönemin detaylarının belirlendiği anayasa bildirisi, askeri konsey ve muhaliflerin çatı örgütü olan Hürriyet ve Değişim Bildirgesi Güçleri tarafından imzalandı.

Sudan’daki bu uzlaşmanın ardından Arap basınında çıkan yorumlarda, Sudan’da yeni bir dönemim başladığının tescil edildiği vurgulandı. Sudan basınında ise “devrimin başarıya ulaştığı” yorumları yapıldı.

Arap dünyasında geçtiğimiz hafta yaşanan bir diğer önemli gelişme ise, Suudi Arabistan’da kadınlara yeni haklar verilmesi oldu. 21 yaşını dolduran her Suudi kadını, yeni kararlarla erkeğin refakati olmadan seyahat etme, evlenme ve boşanma başvurusu yapma gibi hakları elde etmiş oldu.

Söz konusu düzenlemelerin Suudi Arabistan’da erkeğin kadın üzerindeki vesayetini kaldırdığı yorumları yapılsa da, bazı medya organları, bu türden adımlara rağmen Suudi insan hakları savunucularının halen cezaevlerinde olduğuna dikkat çekti.

Türkiye ve ABD arasında Suriye’de güvenli bölge kurulmasına ilişkin anlaşmazlık Arap basınında da geniş yer buldu. Birçok köşe yazarı, Türkiye’nin ABD’nin izni olmadan Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyona başlayıp başlamayacağını irdeledi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın danışmanı ve damadı Jared Kushner’in son Ortadoğu turu, bu hafta Arap dünyasının bir diğer önemli gelişmesiydi. İsrail basınında çıkan ve Trump’ın Arap ülkelerini Filistin meselesinin çözümü için Camp David’e davet ettiğine yönelik haberler akıllara 1978 yılında Mısır ve İsrail arasında imzalanan ve bölgenin bütün dengelerini değiştiren Camp David anlaşmasını getirdi.

'SUDAN’DA DEVRİM BAŞARIYA ULAŞTI'

“Sudan’da Askeri Konsey ile hürriyet ve Değişim Bildirgesi Güçleri arasında ittifakın sağlanması ve imzaların atılmasıyla 19 Aralık 2018 Devrimi eski rejimi yıkmak ve değişimi sağlamakta başarılı olmuş oldu.

Başarının sağlanmasının ardından ülkeyi daha zor bir dönem bekliyor. Çünkü bu dönem, eski rejimin kalıntılarının silinmesi ve ekonomik alanda reformun sağlanabilmesi için ciddi anlamda çalışmanın gerektiği bir dönemdir.

Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, eski rejime bağlı kesimlerin varlığı devam ettiği sürece, devrimin güvende olmayacağıdır. Bu durum da, eski rejime bağlı unsurların temizlenmesi için çok dikkatli bir güvenlik planının ortaya konmasını gerektirmektedir.” (Memun Ebu Şeyba / Sudan bajnews)

'İKİNCİ CAMP DAVİD’E DOĞRU MU?'

“ABD Başkanı Donald Trump’ın müsteşarı Jared Kushner’in Ortadoğu’ya yaptığı ziyaret, ABD’nin Filistinliler ve İsrailliler arasındaki barış çabalarında kendi istediği şekilde yürümeye istekli olduğunu gösterdi. Jared Kushner Ürdün, Mısır, Fas, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (bunların yanı sıra İsrail de vardı) kapsayan bu ziyaretinde, Arap liderlerini ‘yüzyılın anlaşmasının’ Filistinliler için olumlu yönleri olduğu şeklinde güvence vermeye çalıştı.

İsrail medyası, Kushner’in bu ziyaretinde Eylül ayı ortasında Camp David’te bir zirve yapılması yönünde bir öneriyle geldiğini de yazdı. Habere göre ABD, Filistin meselesinin ciddi bir şekilde çözümü için ne kadar istekli olduğunu göstermek istiyor. Bu öneri, 17 Eylül 1978 yılında yine Camp David’teki bir anlaşmayı akıllara getiriyor. Bu anlaşmada Mısır v e İsrail uzlaşarak aralarındaki çekişmeyi bitirdi. Bu anlaşma arkasında bölgesel güç dengelerini değiştirecek izler bıraktı.

Eski, ABD başkanı Jimmy Carter’ın Cam David anlaşmasıyla Arap-İsrail çekişmesini bir yol ayırımına sokarak Kahire’yi bu stratejik denklemden çıkardığı gibi, Trump da bölgesel ve uluslararası denklemlerden Filistin meselesini tasfiye etmeye ve bu meselenin çekişme yerine bir işbirliği kapısını açacak bir mesele haline getirtmeye çalışıyor.” (Muhammed Ebulfadl / Londra merkezli El Arab gazetesi)

'ARABİSTAN’DA REFORMLARA RAĞMEN HAPİSHANELER İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI İLE DOLU'

“Suudi Arabistan’daki muhafazakâr toplum sistemi, Körfez Arap ülkeleri ve diğer Arap devletlerinden tamamen farklıdır. Dolayısıyla bu sistemin aksine herhangi bir değişim ve dönüşüm hem bir karışıklık hali yaratıyor hem de sert eleştirilere neden oluyor. Zira uzun yıllardır bu sistemin ıslah edilmesi yönünde çağrılar gelmekteydi.

Erkeğe kadın üstünde vesayet kurma hakkı tanıyan kanun, belki Suudi Arabistan Krallığı’nda en fazla tartışılan kanundur. Bu kanun, babaya, kocaya veya erkek kardeşe kadın üzerinde tam anlamıyla bir yasal kontrol ve egemenlik kurma hakkı vermektedir. Bu da bir çok kadının başka ülkelere kaçıp o ülkelerden sığınma hakkı talep etmesine yol açıyor. Çünkü geri dönmeleri durumunda ölüm veya ömür boyu ev hapsi cezası alma ihtimalleri var.

Yeni veliaht Muhammed Bin Selman’ın, ülkesinde ‘açılım süreci’ adı verilen reform adımlarına rağmen, ülkedeki hapishaneler başta kadını erkeğin velayeti altında tutan kanunun değişmesini talep eden kadın insan hakları savunucuları ile dolu. Bu durum da, Bin Selman’ın reformlarının başka hedefler taşıyan bir başlıktan ibaret olduğunu göstermektedir. (El Haliç Online haber sitesi)

'TÜRKİYE’NİN SURİYE ÇIKMAZI'

“ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffry’in, Türkiye ile güvenli bölge konusunda anlaşamadıklarını, ABD’nin Türk tehdidine karşı Suriye’nin Kuzeyi’ndeki Kürtleri koruyacağını açıklaması, Türkiye’nin Suriye’de nasıl bir çıkmazın içinde olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu durum, defalarca tekrarladığımız Türkiye’nin Suriye’de askeri operasyon yönündeki tehditlerinin bir ses bombasından ibaret olduğu şeklindeki söylemlerimizi de haklı çıkarıyor.

Jefrry’nin açıklamalarında, Türkiye’nin Kuzey Suriye’de ABD’nin kırmızı çizgilerini aşamayacağına dair bir güven vardı. Ayrıca, Türkiye Milli Savunma Bakanı’nın elinde Suriye’nin kuzeyine yönelik bir saldırı planı olmadığını belirtti.

Türkiye, Suriye’ye müdahalede bulunmak için tek başına karar alacak durumda değil. Müdahalelerle ilgili her defasında gereken izni alabilmek için ya ABD’ye ya da Rusya’ya dayandı. Bu da Türkiye’yi bu iki ülkeye bağımlı kıldı. Ancak diğer tarafta yer alan ve Türkiye’ye komşu olan İran, Ortadoğu’daki müttefiklerini koruyabilmek için gereken nüfuza sahip bir ülke konumunda. Hem de kimseden izin almadan.” (Vail İsam / Kuds El Arabi Gazetesi)

'TÜRKİYE’NİN TEHDİTLERİNİN DOZU YÜKSELİYOR?'

“Türkiye’den Suriye’de Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyonla ilgili tehdit duymadığımız gün olmuyor. Hem de makam olarak en üst mertebeden. Belki de bu operasyonun olacağına yönelik beklentilerin nedeni, Türkiye’nin sınırda alarm durumunda olması ve bölgeye daha fazla askeri yığınak yapması, ordunun üst düzey yetkililerinin sınır bölgelerini sık sık ziyaret etmesi. Türkiye’nin Washington’un bu operasyona muhalefetine karşı meydan okuyan ve ABD’ye rağmen böylesine bir operasyona başlayacağı yönündeki tehditleri.

Dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süre önce bir konuşmasında bunları yerin altına gömeceklerini (Kürt savaşçıları kastederek) söyleyerek tehditlerinin dozunu yükseltmişti. Sanki bu konuşmayla, daha önce Türkiye’nin böyle bir operasyona başlaması durumunda ekonomisini yerle bir etmekle tehdit eden ABD Başkanı Donald Trump’a bire cevap niteliğindeydi.

Türkiye’nin tehditlerinin dozunun arttırmasıyla, bu tehditlerin gerçeklik payının ne kadar olduğuyla ilgili bazı soru işaretleri olmaya başladı. Bu soru işaretlerinden biri, Türkiye’nin ABD’nin onayı olmadan böylesine bir operasyona bağlayıp başlayamayacağı yönünde. Bir diğer soru da, Türkiye’nin böyle bir operasyona başlaması durumunda Ankara ve Washington arasında bir çatışmanın olup olmayacağı.” (Hurşit Dalay / El Arabi El Cedid gazetesi)