Antibiyotikle kirlenen Dicle Nehri

Dünya çapında yapılan araştırmada birçok nehirle birlikte Dicle Nehri'nde de antibiyotik tespit edildi. Hewsel Koruma Platformu aktivisti Güner Yanlıç, Dicle Nehri'nin tanımsız bırakıldığını belirterek, “Dicle Nehri yaklaşık 70 km kıyı koruma kanunundan muaf tutulduğu için her türlü saldırıya açık bir haldedir” dedi.

Abone ol

DİYARBAKIR - Geçen hafta Dicle Nehri'nin, aşırı yağış nedeniyle debisinin yükseldiğini ve mavi akmaya başladığını yazmıştım. Bu sevindirici bir haberdi elbette. Ama kat ettiği mesafe kirlilik nedeni olan her şeyin Dicle’ye boca edildiğini bilmek, bu sevince bir burukluk da katıyordu. Doğa ya da Dicle direniyordu ama insanlar da bu direnci kırmak için bilinçli bilinçsiz elinden geleni yapıyordu.

Nehir sularının kirliliği üzerine yapılan dünya çapında bir araştırmada, Dicle Nehri'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda nehirde antibiyotik tespit edildi. Araştırmada, 72 ülkede 711 noktadan örnek alındığı ve bu örneklerin yüzde 65’inde antibiyotik tespit edildiği söyleniyor. 111 noktadan alınan örneklerdeki antibiyotik miktarının güvenli seviyelerin üzerine çıktığı, en kötü vakalarda ise antibiyotik miktarının, güvenli sınırların 300 kat üzerinde olduğu belirtildi.

Birleşmiş Milletler ise antibiyotik direncinin 2050 yılına gelindiğinde 10 milyon kişiyi öldürmüş olabileceği uyarısında bulunmuştu. Antibiyotiğin nehir sularına insan ve hayvan dışkısının yanı sıra ilaç üretim tesislerinden karışabildiği bilgisi de önemli elbette.

Tarihi, tarihi yapıları, birçok kültürü işaret eden tarihi yapılarının yanı sıra Diyarbakır’ı önemli şehirlerden biri yapan unsurlar arasında Dicle nehri ve Hewsel Bahçeleri’nin bulunduğu biliniyor. Surlarla birlikte Hewsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunması da bunu gösterir nitelikte.

Ancak bu tescilli değere rağmen ne Dicle Nehri'nin ne de Hevsel Bahçeleri’nin hak ettiği şekilde korunduğunu söylemek mümkün değil. Turistlerin ilk görmek istediği yerlerden biri olan surlar bakımsızlıktan yıkılıyor. Dicle ve Dicle’de yaşayan canlılar barajlar ve kirlilik nedeniyle belki de en zor zamanlarını yaşıyor. Hewsel Bahçeleri’nin üzerine kurulduğu arazı ise imara açık hale getirilmeye çalışılıyor.

Bütün bu sorunları Diyarbakır’da çalışmalarını yürüten Hewsel Koruma Platformu Aktivisti Güner Yanlıç ile konuştuk. Yanlıç, Hewsel Koruma Platformu’nu, “Bizler, bu kentte yaşayan ve yaşamı savunanlar olarak, yaklaşık iki yıl önce Dicle Nehri'ni ve nehre bağlı insan ve insan dışı yaşamı korumak ve bu konuda duyarlılık yaratmak adına Hewsel Koruma Platformu’nu kurduk. Bugüne kadar Dicle Nehri'nin bilinçli olarak isimsiz, tanımsız bırakılması ve Hewsel Bahçeleri sazlıklarının yok edilmesine karşı başta hukuki süreçler olmak üzere birçok çalışma yapmaktık” sözleriyle tarif ediyor.

'TANIMSIZ DİCLE'

Dicle’nin isimsiz, tanımsız bırakılması da başka bir tehlikeye işaret ediyor. Çıkış noktasından Diyarbakır’ın Bismil ilçesine kadar kat ettiği mesafe için statüsüz bırakılmış Dicle. Barajlar nedeniyle suyu azalınca dere statüsü verilmek istendi. Ancak bu, Dicle’nin etrafında yapılaşmaya neden olacak bir girişim olur ki çevreciler buna tepki gösteriyor.

Yanlıç, “Dicle Nehri'nin Türkiye sınırları içinde kalan kısmı yaklaşık 600 km’dir. On binlerce yıldır insanların yaşamına ev sahipliği yapan muhteşem vadilere sahiptir. İsimsiz, tanımsız su olarak Dicle Nehri yaklaşık 70 km kıyı koruma kanunundan muaf tutulduğu içi her türlü saldırıya açık bir haldedir” diyor.

'NEHRİN KENARINDAKİ ÇİFTLİKLERDE BİLİNÇSİZCE İLAÇ KULLANILIYOR'

Dicle’nin daha önce de kirlilik tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirten Yanlıç, şunları söyledi:

“Elbette daha önceleri de nehre kanalizasyon atıkları akardı ama bu denli insan-hayvan ve tarımsal üretim için kullanılan kimyasal ilaç yoktu ve kullanılmıyor denecek kadar azdı. Nehir vadi yatağına meyve bahçeleri, pamuk, mısır, seralar, inek, koyun, tavuk, hindi ve balık çiftlikleri kuruldu. Bunlara bilinçsizce ve fütursuzca hormon dahil birçok ilaç ve antibiyotik verilir ve bunda ölçü, kıstas ya da kaygı yoktur. Bu antibiyotikler hayvanların atıklarıyla nehre geçer ve nehir olağanüstü kirlenir. Nehri korumak için bunun önüne geçmek lazım.”

Güner Yanlıç

'PROJELER ELLERİNİ SAZLIKLARDAN ÇEKMELİ'

"Özellikle Hewsel Bahçeleri sınırları içinde yer alan sazlıklar Hewsel Bahçeleri ve kentin surlarıyla birlikte UNESCO Dünya Mirası listesinde olup UNESCO’nun koruması altındadır" diyen Yanlıç, "Ve UNESCO, ilan sahibi olmasına rağmen sermayenin saldırılarına dair hiçbir tepki ve yaptırım hakkını kullanmayarak sermayeye hizmet eder" dedi.

Sazlıkların arıtma görevi gördüğünü belirten Güner Yanlıç, şöyle devam etti:

"Sazlıklar nehirlerin en önemli doğal ve çok güçlü arıtma görevi gören bitki topluluklarıdır. UNESCO, sazlıkları ve suyu koruduğunu iddia eden kurumların güzelleştirme adı altında yaptıkları saldırıları durdurması gerekmektedir. Çevreyi güzelleştirdikleri iddiasıyla projeler hazırlayan kurumların, bu sazlıklardan ellerini çekmesi en doğrusudur. Sazlıkların zamanla kendisini onaracağını hepimiz biliyoruz. Bir nehrin olmazsa olmazının bu sazlıklar olduğunu herkesin kabul etmesi ve buna göre davranması gerekmektedir.”

TEHLİKENİN ADI ANTİBİYOTİK

Yukarıda, antibiyotiğin 2050 yılına gelindiğinde 10 milyon kişiyi öldürmüş olabileceği şeklinde bir uyarıdan söz ettik. Sağlık sektörünün kâr amaçlı bu tehlikeyi görmeden geldiğine dikkat çeken Güner Yanlıç, antibiyotikle ilgili olarak şunları söyledi:

“Sağlık sektörünün sömürüyü esas almasından kaynaklı her ailenin yaşam alanı birer ecza deposu niteliğindedir. Her tedavi için verilen ilaç başka bir hastalığı tetiklemek üzere üretilmiştir. Antibiyotik insanların gündelik kullanımında su kadar yerleşik bir alışkanlık olmuş ve sağlık sektörü de bunu destekleyen politikaları merkezi iktidarlarca gerçekleştirir. Antibiyotik kullanımı öyle yüksek bir kullanım düzeyine sahip olmuştur ki hemen hemen herkesin günlük kullandığı vazgeçilmez bir ilaçtır. Buradan hareketle kullanılan ilaçların hepsi insan vücudunca emilmez ve dışarı atılır. Köy, kasaba ve kent yerleşkelerinin gri atıkları nehirlere drene olmakta bunda görevli ve yetkili kurumlar da beis görmemektedir. Antibiyotik atıklar çevre ve halk sağlığı problemidir. Bu ve sermayenin yarattığı tahribatların tespiti, dillendirilmesi ve tepki gösterilmesi kabul görmez, izin verilmez. Bu nedenle antibiyotiklerin yarattığı tahribata dair elimizde herhangi bir bilimsel veri olmamakla birlikte en büyük kirleticilerden biri olduğunu bilmekte ve dillendirmekteyiz.”