Anadolu'da eşi bulunmayan yerleşim

Burdur'un Hacılar köyünde 2011 yılından bu yana devam eden Büyük Höyük kazılarının bu yılki bölümü sona erdi. Kazı başkanı Prof. Dr. Gülsün Umurtak, " Bugüne kadar kazılmış böyle bir yerleşme yok Anadolu'da. Gerek yerleşmenin boyutları, şimdiden daha savunma sisteminin neredeyse 3'te biri açılmışken, 40 kadar kazamatın (yerin altına kazılmış siper) ortaya çıkması, güçlü duvarlar buranın yerel bir krallık merkezi olan kentleşme sürecindeki bir yerleşmeyi kazdığımızı bize göstermekte" dedi.

Abone ol

DUVAR - Burdur'da tarihi 5 bin yıl öncesine dayandığı belirlenen Büyük Höyük'teki kazı çalışmalarına başkanlık eden Prof. Dr. Gülsün Umurtak, "Bugüne kadar kazılmış böyle bir yerleşme yok Anadolu'da. Özellikle Batı Anadolu ve Ege dünyasında bugüne kadar kazılmış bir benzerinin olmaması, Türkiye arkeolojisine yaptığımız katkıyı daha anlamlı kılıyor" dedi.

Burdur'un Hacılar köyünde 2011 yılından bu yana devam eden Büyük Höyük kazılarının bu yılki bölümü sona erdi. Kazı başkanı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülsün Umurtak, devam eden kazılarda Batı Anadolu'nun bilinen en eski yerleşim yerlerinden Hacılar köyündeki Büyük Höyük'te kent yaşantısına ait önemli bulgular ortaya çıkarıldığını söyledi.

'M.Ö. 2800 DOLAYLARINA KADAR YAŞANMIŞ'

Bu yıl 26 Temmuz'da kazıya başladıklarını belirten Prof. Dr. Gülsün Umurtak, kazıların iki bölgede ağırlıklı yürütüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Umurtak, "Birincisi geçmiş yıllarda olduğu gibi savunma sistemi kazısı, ikincisi de yerleşmenin merkezindeki kamusal binaların olduğunu düşündüğümüz alanda kazılar gerçekleşti. Savunma sistemi, bu yıl 300 metre uzunluğa ulaştı ve höyüğün batısını çepeçevre dolaşarak kuzeye ve güneye döndüğünü gördük. Sayıları 40'a varan, sur sistemini oluşturan 5 metreye 6 metre, 5,5 metreye 5 metre gibi boyutları olan mekanlardan oluşan bir sistem. Bir zincir gibi ve dışarıdan bakıldığında da testere dişi gibi kırılmalarla dönüş sağlanarak ortaya çıkmış bir sistem. Arkeolojik yöntemlerle bugüne kadar yaptığımız saptamalar ve 'karbon 14' dediğimiz yanmış tahıllardan özellikle ağaçlar üzerine yapılan analizlerin sonuçları birbiriyle örtüştü ve bu yerleşmede M.Ö. 3100 dolaylarından M.Ö. 2800 dolaylarına kadar yaşanmış olduğunu düşünüyoruz" dedi.

'MÜHÜR KOLEKSİYONUNA 3 MÜHÜR DAHA EKLENDİ'

Savunma sistemini oluşturan mekanların savunmayı güçlendiren özelliğe sahip olduğu gibi, konut olarak da kullanıldığını gösteren buluntular elde edildiğini aktaran Prof. Dr. Umurtak, "Bunların hemen pek çoğunda tahıl öğütme üniteleri insutu (yerinde) olarak bulundu. Kentin içine bakan avlularda çok sayıda büyük çömlekler, bunların içinde küçük testiler domestik amaçla kullanılabilecek her türlü çanak çömlek ve eşya bulundu. Bunun yanında bu sezonda mühür koleksiyonuna 3 mühür daha eklendi. Yazının olmadığı dönemde bu mühürlerin yumuşak kireç, kil gibi maddelere basılarak mülkiyet ifade ettiği, bazı ortak işaretler içerdiği, yani yazı öncesi bir işaret dilinin izlerini taşıdığını düşünüyoruz. Bunun dışında bronz silahlar, kesiciler gibi buluntular da ilk yıldan itibaren bulunuyor" diye konuştu.

'BU YERLEŞMENİN TAM BENZERİ YOK'

Kazıların bir diğer önemli bölümünün de kuzeydeki istinat, dayanak duvarı olduğuna işaret eden Prof. Dr. Gülsün Umurtak, şöyle konuştu:

"Bu duvarlar çok iri taşlarla örülmüş, uzunluğu 30 metreye ulaşan güçlü sistemdi ve bu savunma sisteminin de dışında yer alıyordu. Kuzeydeki yamaçların altında eski bir dere yatağı günümüzde hala sanıyorum yağışlı havalarda canlanan belki de 3'üncü bin yılda gelen selleri tutması için bu kentin sakinlerinin bu duvarı yaptığını düşünüyoruz. Duvarın kuzey batı ve güney doğuya doğru ilerlediğini gördük. Bu yılki çalışmalarımız doyurucu sonuçlar verdi. Bu yerleşmenin tam benzeri yok. Bugüne kadar kazılmış böyle bir yerleşme yok Anadolu'da. Gerek yerleşmenin boyutları, şimdiden daha savunma sisteminin neredeyse 3'te biri açılmışken, 40 kadar kazamatın (yerin altına kazılmış siper) ortaya çıkması, güçlü duvarlar buranın yerel bir krallık merkezi olan kentleşme sürecindeki bir yerleşmeyi kazdığımızı bize göstermekte. Özellikle Batı Anadolu ve Ege dünyasında bugüne kadar kazılmış bir benzerinin olmaması, bu çalışmalarımızla Türkiye arkeolojisine yaptığımız katkıyı daha anlamlı kılıyor." (BURDUR / DHA)