Amedê te çi kir?*

Diyarbakır'da seçim çalışmaları sırasında HDP’nin önemli sloganlarından biri “Ya me ye” (Bizimdir), diğeri de “Kayyımları süpüreceğiz” idi. Erdoğan, mitinglerinde HDP’lilere adres gösteriyor ve “Defolun gidin” diyordu. Kimse bir yere gitmedi ancak kayyımlar ve kayyım politikası, bölgenin en önemli şehirleri Diyarbakır’dan “süpürüldü”.

Abone ol

DİYARBAKIR - Newroz’a katılım, HDP’nin Diyarbakır’da alacağı oyu tahmin etmek için bir olanaktı. HDP’nin Diyarbakır’da düzenleyeceği final mitingi de öyle bir fırsat verecekti ancak miting yağmur engeline takıldı. Esasında miting için son gün çalışmaya başlamıştı HDP ve bu da katılım az olabilir mi şeklinde bir kuşkuya neden olmuştu.

Öte yandan sadece Diyarbakır’da yaşayanların değil, bütün Türkiye’nin gözü kulağı Diyarbakır’daydı. Yaklaşık 2 buçuk yıldır hem Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi hem de merkez ilçeler kayyımla yönetiliyordu. Kayyım atayanlar, şehrin kayyım sayesinde hizmetle tanıştığı yönünde propaganda yapıyordu. Kayyım uygulamasını haklı çıkarmak için böyle bir propagandaya ihtiyaçları vardı elbette. Bunun Diyarbakır dışında karşılık bulmuş olması da muhtemel.

Kayyımlar çalışmadı mı peki? Evet, HDP’li belediye başkanlarına yaptırılmayan bazı işler yapıldı. Parklar tamamlandı, Gazi Caddesi’nde iyileştirmelere gidildi. Caddelere, bir yıldan az ömrü olan asfalt döküldü. Kaldırımlar bir iki kez döşenip söküldü. Defalarca refüjler çiçeklerle süslendi vs. Bunların hepsi gözle görünür ve insanı ikna etmeye yönelik işlerdi. Ama örneğin Diyarbakır’ın altyapısı için elle tutulur bir şey yapmadılar çünkü HDP’li belediye başkanları, Feridun Çelik’ten başlayarak, bu sorunu önemli oranda çözmüşlerdi zaten.

Ama elbette kayyımlar bununla yetinmedi. Kreşlerde Kürtçe eğitimi kaldırdılar. Kültür kurumlarını ya kapattılar ya da içeriğini değiştirdiler. Kadın kurumlarının başına erkek müdürler getirerek, kurumların kuruluş amacını boşa çıkardılar. Örneğin Amedspor’a sadece adı yüzünden belediyenin maddi manevi desteğini kestiler.

KAYYIMLA GEÇEN YILLAR

Kayyımların yapıp ettiklerini uzatmak mümkün. Esas Diyarbakırlılar OHAL sürecinin ürünü olan kayyımlara nasıl yaklaştı, buna bakmak gerekiyor. Söylenmesi gereken ilk şey, galiba, Diyarbakırlılar soğukkanlılıkla izlemekle yetindiler. Bu soğukkanlılığın nedenleri arasında hiç kuşku yok ki OHAL’in ağır baskısı vardı. Şehrin neredeyse bütün kavşakları polis barikatları ile kuşatıldı. Binlerce insan işinden oldu. Binlerce insan gözaltına alındı, tutuklandı ya da bir gün gözaltına alınırım endişesi yaşadı. Hiçbir gösteriye izin verilmedi ve örneğin kapalı mekanlarda düzenlenen basın toplantıları bile onlarca polisin, zırhlı araçların kuşatması altında gerçekleşti. Bir de 2015’te Sur’da olup bitenlerin travmasını unutmamak lazım.

Bu sırada Diyarbakırlılar ne düşünüyordu? Seçim tarihi belli olduktan sonra AK Partili bir esnafla konuşmuştum. “Kayyım Diyarbakır’da seçimi kazanır mı?” diye sormuştum aslında ama o, “Bu sefer sağlam bir tokat yiyecek” diye karşılık vermişti. Kastettiği kayyım değildi, Recep Tayyip Erdoğan’dı. OHAL’le başlayan süreçten o da memnun değildi.

Kendisini “dobra bir insan” olarak tarif eden AK Partili seçmenin düşüncesi tek başına bir şey ifade etmiyor denilebilir elbette. Ama şehirde genel hava da bu yöndeydi. HDP’liler iradelerine kayyım atanmasını asla kabul etmiyordu. Politik bir şehir olan Diyarbakır’da büyük çoğunluk da kayyımı kendilerine hakaret olarak değerlendiriyordu. “Hizmet” diye sunulan kayyım çalışmalarını ise “Makyaj” olarak nitelendirdiler.

KAYYIM NASIL ÇALIŞTI?

AK Parti’nin Diyarbakır’da kayyımı belediye başkanı adayı olarak göstermesi HDP’lileri sevindirdi. Çünkü ilk günden beri HDP, seçimlerde kayyımlarla yarışmak ve rövanş almak istiyordu.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım olarak atanan Etimesgut Kaymakamı Cumali Atilla Elazığlı ve Diyarbakır’a yabancı bir isim değildi. Zamanında Diyarbakır Vali Yardımcısı görevinde bulunmuştu. Kayyım atandıktan sonra verdiği mesajların sonunu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı olarak imzaladı. Seçilmiş değildi, kayyımdı ama bu tutumuyla kendisini Başkan olarak tanıtmaktan haz duyduğunu gösteriyordu.

Büyükşehir Belediyesi’ne aday olmakta bir sakınca görmemesi de bunu gösteriyor. Ama nasıl bir seçim kampanyası yürütecekti? Belediye başkanı adayı halkla iç içe olması gerekiyor, değil mi? Ama Atilla, kayyım atandığından beri onlarca sivil polis ve Özel Harekatçıyla sokağa çıkıyordu. Yollar kapanıyor, etrafında çember oluşturuluyor ve insanlarla bu şekilde konuşmaya çalışıyordu. Seçim çalışmalarını da bu şekilde yürüttü. Devletin, belediyenin bütün olanaklarını kullanarak çeşitli mecralarda propaganda yaptı. Yoksullara yardım, ihalecilere ihale vermekten geri durmadı. Zaman zaman kanaat önderleri dediği tarikatçılarla, kıymeti harbiyesi kalmamış ağalarla buluştu. Önceden tespit edilen ve yardım kolileri gönderilen yoksul insanların evlerini ziyaret etti. Ama örneğin HDP’nin Eş Başkan adayı Selçuk Mızraklı gibi Sur ilçesinde korumasız dolaştığına tanık olamadık.

Sosyal ve ekonomik yardımların kayyımla seçim kazandırabileceğini inanılıyordu muhtemelen. Ama unutulan bir şey vardı: HDP’li seçmenin talepleri arasında ulusal haklar ile demokratikleşme talepleri de vardı. Diyarbakırlılar, Kürt sorununun demokratik ve eşitlikçe bir temelde çözülmesini talep ediyordu.

Ancak bu talepler hep baskıyla karşılaştı. Hem Erdoğan’ın hem de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun seçim meydanlarından verdiği mesaj, Kürt halkını baskı altında tutmaya yönelikti. “Gerekirse yeniden kayyım atarız” tehditi, baskı altında tutma çabasının en net tarifiydi.

Ancak Diyarbakır’da ortaya çıkan tablo, bu çabaları boşa çıkarır nitelikte oldu. HDP, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi için aldığı oy oranını yaklaşık yüzde 8 puan artırdı. Bu sonuçla Kürtler, baskı politikalarına rağmen taleplerinin arkasında durduklarını ve bunun için mücadele etmeye devam ettiklerini gösterdiler.

DBP, 2014 yerel seçiminde Büyükşehir Belediyesi için yüzde 55.1 oranında oy almıştı. HDP’nin aldığı oy oranı ise yüzde 63.2 oldu. Yüzde 55.1 oyun “barış sürecinde”, yüzde 63.2 oyun ise baskının tavan yaptığı, HDP’nin çalışmaması, seçmeniyle buluşmaması için bütün imkanların seferber edildiği bir süreçte alındığını hatırlatmak lazım.

SUR YIKILDI, SURLU YIKILMADI

Merkez Sur ilçesinin 6 mahallesi 2015’te yıkıldı. İlçenin 2 mahallesi ise, kentsel dönüşüm adı altında 2016’da yıkıldı. Bu 8 mahalleden binlerce kişi şehrin çeşitli mahallelerine göç etmek zorunda kaldı. Zaten yoksul olan Sur ilçesi sakinleri evlerini kaybedince iyice yoksullaştı.

Bu arada TOKİ evler yapmaya başladı evsiz kalanlar için. Arada büyük organizasyonlarla kuralar çekildi ve evlerinden zorla çıkarılanlara yeni evleri verildi. Ancak gözden kaçırılmak istenen şöyle bir şey vardı: Sur’da yaşayan insanlar geçici işlerde çalışıyorlardı ve ancak Sur içinde geçinebilecek bir ekonomik gelire sahipti. TOKİ evleri hem yaşama biçimleri hem de ekonomik koşulları nedeniyle uygun değildi. Gasp edilen ve yıkılan evlerinin yerine inşa edilen evlere ya da TOKİ evlerine talip olabilirdi Sur halkı. Çevre ve Şehircilik Bakanı böyle bir şans tanımıştı. Ama yeni evlerin fiyatı 5 yüz bin liraya kadar çıkıyordu ve insanların bu evlere talip olmasının önüne geçilmiş oluyordu. Evinin gasp edildiğini ileri süren bir Surlu, “Buraya ancak hizmetçi olarak geliriz” demesi, durumu özetler nitelikteydi. TOKİ evleri için kredi isteniyordu ve bu krediyi alıp geri ödemek de Surlular için kolay değildi.

Kısacası Sur sakinleri yaşama biçimlerinden uzaklaşmış, evsiz, işsiz ve alışık olmadıkları bir hayata mecbur kalmışlardı. Valinin, kaymakamın, belediyenin zaman zaman aksattığı yardımlar ise hep, “Bu yardımlar oy için” şeklinde yorumlandı. HDP de yardım sunmadı denilebilir elbette, ama HDP’nin gücünün çok üstündeydi buradaki çile.

Sur’da durum böyleyken, 2015’ten sonra ilk kez bu 8 mahallede de oy kullanıldı. İnsanlar göç ettikleri ilçelerden sandıkların kurulduğu Suriçi’ndeki eski mahallelerine geldiler ve hem belediye başkanı hem de muhtar seçmek için oy kullandılar. Eski mahallelerinden eser yoktu ve kimse yaşamıyordu bu 8 mahallede çünkü yasaktı.

Bütün bunlardan dolayı Sur’daki seçimin sonucu çok merak ediliyordu. Sur ilçesi ve bağlı köyler, geçmişte yaşadıklarının üstüne sünger çekip kayyım hizmetlerine mi oy verecekti?

Öyle olmadı. Sur ilçesinde DBP, 2014 seçiminde yüzde 54.41 oranında oy almıştı. HDP, oy oranını yüzde 60.36’ya çıkardı. Baskı, göç ettirme ve bunları “hizmet” makyajı ile kamufle etme çabası etkili olmadı. Sur, taleplerinin arkasında durdu.

DİĞER İLÇELERDE ARTAN OYLAR

HDP Diyarbakır’ın diğer merkez ilçelerinde oylarını artırdı. Kısaca bakacak olursak: HDP’nin oy deposu olarak değerlendirilen Bağlar ilçesine kayyım atanmadı ancak belediye başkanının bütün icraatları kaymakamın inisiyatifindeydi. Bağlarda DBP 2014 yılında yüzde 58.5’lik oy oranını HDP, yüzde 70.12’ye çıkardı.

HDP, Yenişehir’de yüzde 50.14 olan oyu, yüzde 61.98’e çıkardı.

Kayapınar ilçesinde ise yüzde 54.6 olan oylarını yüzde 66.1’e çıkardı.

Seçim çalışmaları sırasında HDP’nin önemli sloganlarından biri “Ya me ye” (Bizimdir), diğeri de “Kayyımları süpüreceğiz” idi. Erdoğan, mitinglerinde HDP’lilere adres gösteriyor ve “Defolun gidin” diyordu. Kimse bir yere gitmedi ancak kayyımlar ve kayyım politikası, bölgenin en önemli şehirleri Diyarbakır’dan “süpürüldü”.

*Ne yaptın Diyarbakır?