Almanya seçimleri ve Türkiye'de anayasa reformu çalışmaları

Medeni ülkelerde bu işler hep böyle oluyor. Seçimler de iktidar değişiklikleri de sakin ve çağdaş bir ortamda gerçekleşiyor. Umarım bizde de bir gün iktidarlar bu şekilde el değiştirir.

Abone ol

ALMANYA'DA YEŞİLLER VE SOSYAL DEMOKRATLAR SEÇİMLERDEN KAZANÇLI ÇIKTILAR

Almanya seçimlerini yaptı, şimdi Merkel sonrasına hazırlanıyor. Bir zamanlar Helmut Kohl tarafından Doğu Almanları temsil etmek üzere biraz da sembolik olarak kabineye alınan ve onun tarafından “das Maedchen” (kız çocuğu) olarak adlandırılan Angela Merkel 16 yıl sonra kendi isteğiyle iktidardan ayrıldı. “Das Maedchen”dan “Mutti” (anne, annecik) rütbesine terfi eden sakin ve uzlaşmacı Merkel, halkına yalan söylemeden, çalıp-çırpmadan, har vurup-harman savurmadan uzun yıllar yönettiği Almanya’yı daha zengin, daha istikrarlı bir ülke olarak teslim edip, iktidarı boyunca hiç ayrılmadığı iki odalı mütevazi evine başı dik eski bir siyasetçi olarak dönüyor.

Alman basınında okuduğum bir makalede Almanya’da halkın “seçim” (wahl) yaptığından, başka ülkelerde toplumların Almanlardan farklı olarak kimi zaman seçim değil, “karar” vermek (entscheidung) durumunda kaldıklarından bahsediliyordu. Yazıda, Amerikalıların Trump’a karşı, tercihlerini tam olarak karşılamasa da oylarını Biden lehine kullanmaları buna örnek gösterilmişti. Gerçekten, Almanya’da seçmenler hiçbir zaman yaşamsal bir karar vermek durumunda kalmadılar. Bu kez de CDU’lu Armin Laschet’in veya SPD’li Olaf Scholz’un Şansölye olması yaşamlarını pek değiştirmeyecek. İktidar koalisyonunun kompozisyonu değişecek ama, Almanya kaldığı yerden yoluna devam edecek.

Almanya seçimlerinde birinci olan Sosyal Demokrat Parti (SPD-yüzde 25,7), Yeşiller (yüzde 14,8) ve Hür Demokrat Parti (FDP-yüzde 11,5) karlı çıktı. Yeşiller ve SPD oylarını sırasıyla yüzde 6 ve yüzde 5 civarında artırırken, FDP’nin oy artışı yüzde 0,7 oldu. Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU- yüzde 24,1) yaklaşık yüzde 9 oy kaybederek tarihindeki en kötü sonucu alırken, aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD-yüzde 10,3) yüzde 2,3 oranında oy kaybetti. Doğu Almanya komünistleri tarafından kurulan Sol Parti ise yarıya yakın oy kaybederek yüzde 4,9’la kıl payı barajın altında kaldığı halde, seçim yasasının sağladığı olanaktan yararlanarak parlamentoya girebildi. Almanya’da bizdeki gibi değişik renklere bölünmüş bir seçim haritası ortaya çıktı. SPD ülkenin kuzeyine, doğusuna ve ortasına hakim olurken, CDU/CSU batı ve güney kesimlerinde varlığını korudu. AfD eski Doğu Alman eyaletlerinin bulunduğu ülkenin güney-doğusunda tutunabildi. Yeşiller ve FDP ise ülke genelinde varlıklı ve eğitimli büyük şehirlerde etkili oldular.

ALMANYA'DA MUHTEMEL KOALİSYON SEÇENEKLERİ VE TÜRKİYE'YE ETKİSİ

Yukarıdaki sonuçlarla Almanya’da farklı koalisyonlar kurmak mümkün. Ancak geçmiş seçimlerden farklı olarak bu kez ikili değil, üçlü bir koalisyon kurulacak. En muhtemel koalisyon seçeneği, seçimden galip çıkan SPD, Yeşiller ve FDP’nin kurabileceği “trafik lambası koalisyonu” (Ampelkoalition). Almanya’da partiler renkleriyle tanımlanıyorlar. SPD (kırmızı), Yeşiller (yeşil) ve FDP’den (sarı) oluşan “trafik lambası” koalisyonunun önündeki en büyük sorun, FDP’nin vergi artışlarına geleneksel olarak muhalif olması nedeniyle, yüksek gelirlilerin vergilerini artırma sözünü veren SPD’nin yerine CDU/CSU’yu tercih ediyor olması. Diğer koalisyon seçeneği ise CDU/CSU (siyah), Yeşiller ve FDP’den oluşan “Jamaika” (siyah, yeşil, sarıdan dolayı, Jamaika bayrağı renkleri) koalisyonu. Jamaika koalisyonunun handikapı, seçimlerde en çok kayba uğrayan ve ikinciliğe inen CDU/CSU önderliğinde kurulacak olması. Ancak CDU’nun Şansölye adayı Laschet daha seçim gecesi hükümeti kurmaya talip olduğunu açıklayarak, SPD’nin işini güçleştirdi. Diğer olası koalisyon seçeneği ise SPD ve CDU/CSU tarafından kurulabilecek “büyük koalisyon”.

Merkel’in başında bulunduğu bu koalisyon tarzına SPD seçimler öncesi karşı olduğunu açıklamış olduğundan, şansı en az olan seçenek bu. AfD ve Sol Parti ile bu dört partinin hiçbiri aynı koalisyonda yer almak istemiyor. Yeni koalisyon hükümetinin kompozisyonu partiler arası yapılacak görüşmelerde belirlenecek. Bu yıl sonuna kadar partiler arasında zorlu müzakerelerin gerçekleşmesi bekleniyor.

Almanya’da koalisyon görüşmelerinin çok uzun sürmesinin nedeni her meselenin en ince ayrıntısına kadar müzakere edilip yazılı protokollere bağlanması. Bizdeki eski koalisyonlarda olduğu gibi ganimet paylaşımı, her koalisyon ortağının kendi başına buyruk hareket etmesi Almanya’da mümkün değil.

Bugünden bakıldığında Almanya’nın yeni koalisyon hükümetinde çevreci Yeşiller’in ve liberal FDP’nin yer alacağı kesin gibi. Bu nispeten küçük iki parti, koalisyonun hangi partinin başkanlığında kurulacağını belirleyecek. Bir anlamda SPD veya CDU/CSU’nun kaderini belirleyen “king-maker” yani “kral yapıcı” olacaklar.  Almanya’daki gelenekler gereği koalisyonun küçük ortağı hep Şansölye (Başbakan) Yardımcığını ve Dışişleri Bakanlığını üstleniyordu. Bu takdirde Yeşillerin Şansölye adayı Annalena Baerbock veya bir başka Yeşil üye Dışişleri Bakanı olacak.

Geleneksel olarak Türkiye’ye eleştirel yaklaşan Yeşiller’in içinde Türkiye’deki insan haklarının durumunu çok yakından izleyen Cem Özdemir gibi parlamenterlerin varlığı AKP hükümetinin işini zorlaştıracak. Esasen SPD’nin ve FDP’nin tutumu da pek farklı değil. Dolayısıyla “trafik lambası” koalisyonu kurulduğu takdirde AKP’nin işi zorlaşacak. “Jamaika koalisyonu” kurulduğu takdirde de Yeşillerin gene Dışişleri Bakanlığını üstlenmesi nedeniyle durum pek farklı olmayacak. Her iki koalisyonda da güçlü Maliye Bakanlığı liberal FDP’de kalacak gibi görünüyor.

Yeni koalisyon hükümetinin önünde iklim değişikliği, kaçak göçmenler, Çin, Transatlantik ilişkilerde yaşanan gerilimler, AB’nin yapısal sorunlarının üstesinden gelmek, dijital dönüşümü Avrupa’da hayata geçirmek gibi önemli sorunlar var. Olaf Scholz veya Armin Lashet, Şansölye her kim olursa olsun, vakit geçirmeden kolları sıvayıp bu sorunlarla boğuşmak zorunda kalacak. SPD’nin oylarını artırarak seçimlerden birinci çıkması Avrupa’da sosyal demokratları umutlandırdı. Olaf Scholz’un Şansölye olup başarılı bir performans ortaya koyması halinde Avrupa’da sol makus talihini değiştirebilir.

Almanya kurulduğundan bu yana her dönemde kendi tarihi kişiliğini yarattı. Kuruluş aşamasında, Avrupa Birliği’nin de kurucu babalarından biri olan Konrad Adenauer (CDU) vardı. Soğuk Savaş döneminin en azgın yıllarında Willy Brandt (SPD). O Willy Brandt ki, diz çökerek Alman halkı adına Yahudilerden özür diledi ve “ostpolitik” sayesinde Doğu Almanya ile normalleşmeyi sağlayarak birleşmenin temellerini attı. Helmut Schmidt (SPD) iki Almanya’nın mahvına yol açabilecek Orta Avrupa’da bir nükleer savaşın engellenmesi için elinden geleni yaptı. Helmut Kohl (CDU) birleşmenin mimarı oldu. Merkel ise İkiz Kule terör saldırılarından sonra Almanya’yı çatışmaların içine sokmadan ülkesinin Avrupa’daki ağırlığını artırdı. Yukarıdaki liderlerin tümü Almanya’nın refah düzeyini yükseltirken, Naziler tarafından Alman halkının yüzüne sürülen kara lekeyi silmeye gayret ettiler.  Bakalım bayrağı Merkel’den devralan yeni lider, iklim değişikliği, dijital dönüşüm, göçmenler gibi sorunların yaşandığı bu çok kutuplu dünyada yeni bir başarı hikayesi yazabilecek mi?

ALMAN PARLAMENTOSU'NA GİREN TÜRKİYE KÖKENLİLER

Bundestag’a girme başarısını gösteren 18 Türkiye kökenli milletvekilinin (Almanya vatandaşı oldukları için Türkiye kökenli Almanlar demek daha doğru olur) biri hariç hepsinin sol eğilimli partilere mensup olmaları nedeniyle, Türkiye’yle ilgili insan hakları ve demokratik duyarlılığın daha da artması beklenmeli. Türkiye’deki anti-demokratik uygulamaların daha fazla mercek altına alınacağından, üstüne gidileceğinden kuşku duyulmamalı. Türkiye kökenliler arasında Cem Özdemir ve Aydan Özoğuz gibi bakanlık şansı olanların varlığı bu olasılığı artırıyor.

SEÇİMLER BARIŞ VE HUZUR İÇİNDE GERÇEKLEŞMELİ

Türkiye’de barış ve huzur içinde seçimlere gidilebilirse, Almanya’dan farklı olarak, bir seçim yapılmayacak, yaşamsal bir karar verilecek. Türkiye’de seçmen çağdaş yaşam tarzını, demokrasiyi, laik düzeni, hukukun üstünlüğünü, güçler ayrılığını, özgürlükleri, hesap veren bir yönetim anlayışını isteyip istemediği hakkında temel bir karar verecek. Türkiye’de seçim süreci şimdikinden çok daha gerilimli ve çatışma yüklü bir ortamda cereyan edecek. Oysa Almanya’da son derece sakin bir seçim ortamı vardı. Almanya’yı tanımayanlar Türkiye’deki seçim atmosferini orada aramış olabilirler. Bu durum sadece Almanya için geçerli değil, medeni ülkelerde bu işler hep böyle oluyor. Seçimler de iktidar değişiklikleri de sakin ve çağdaş bir ortamda gerçekleşiyor. Umarım bizde de bir gün iktidarlar bu şekilde el değiştirir.

ALMANYA BUGÜNKÜ DEMOKRATİK OLGUNLUĞA BEDEL ÖDEYEREK ULAŞTI

Almanya’nın bugünkü demokratik olgunluğuna ulaşması hiç de kolay olmadı. Demokrasiye giden yolda büyük acılar yaşandı, ağır bedeller ödendi. Nazi rejimini, İkinci Dünya Savaşını ve işgal dönemini yaşayan Almanya’da demokrasi mücadelesi ırkçılık ve neo-nazilere karşı hala, ama hukuk içinde devam ediyor. Bugünkü Alman anayasası 1949 yılında Batı Almanya’da işgal güçlerinin onayı ile kabul edildi. O zaman iki Almanya arasındaki bölünmeyi derinleştirmemek amacıyla “Temel Yasa” (Grundgesetz) adıyla kabul edilen Alman anayasası Hitler döneminden alınan dersler üzerine inşa edildi.

Örneğin Almanya’da geçerli olan seçim sistemi nedeniyle, ülkede tek bir partinin hükümeti kurması hemen hemen olanaksızdır. Bu bilinçli bir tercihtir. Federal Almanya bu yüzden kurulduğu günden beri koalisyon hükümetleriyle yönetilir. Birilerinin iddia ettiğinin aksine koalisyon hükümetlerinin sakıncalı bir yanı yoktur. Aksine edebiyle kurulan, edebiyle yönetilen koalisyon hükümetleri Almanya’ya uzlaşma, istikrar ve refah getirmiştir. Bugünkü müreffeh ve istikrarlı Almanya, koalisyon hükümetlerinin eseridir. Sorun koalisyonlarda değil, yozlaşmış siyaset anlayışındadır. İşleyen denge ve denetim mekanizmaları olmazsa, kötü niyetli, çapsız yöneticilerin eline geçen merkezi hükümetler daha tehlikeli ve zararlı hale gelir. Almanlar bu dersi Nazi döneminde çok acı şekilde öğrendiler. Koalisyonlar bu bakımdan bir denge denetleme mekanizması olarak da görülebilir.

Almanya’da merkezi hükümet yerel yönetimlerle iktidarı paylaşır ve onlar tarafından denetlenir. Ülkenin üst meclisi sayılan Bundesrat (Federal Konsey) eyaletlerin nüfusları oranında görevlendirdiği temsilcilerden oluşur. Bundestag’da (Federal Parlamento) kabul edilen önemli yasalar ve bütçe bu konseyde onaylanır. Ülkenin kurumları farklı merkezlere dağılmıştır. Bu durum ademi merkeziyetçi anlayışı güçlendiren etki yapar. Örneğin Anayasa Mahkemesi (Bundesverfassungsgericht) başkent Berlin’de değil, ülkenin küçük şehirlerinden Karlsruhe’dedir. 14 üyeli hükümetin 8 bakanlığının merkez teşkilatları Berlin’de, 6 bakanlığın ise eski hükümet merkezi (başkent değil) Bonn’dadır. Ülkenin merkez bankası olan Bundesbank ise Frankfurt’tadır.

TÜRKİYE'DE YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI VE ALMANYA

Yeni anayasa tartışmaları yapılırken bunların bazıları bizde de olabilir mi diye aklımdan geçiyor. Almanya’daki güçler ayrılığı, seçim sistemi, idari örgütlenme anlayışı anayasa reform çalışmaları yapanlar tarafından mutlaka incelenmiştir. Nitekim yeni anayasa önerileri arasında Alman anayasasında bulunan ‘hükümetlerin kolay kurulması, güç düşürülmesi’ ilkesinin bizde de taraftar bulduğunu biliyorum. Güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü için kafa yorulurken, bugünkü durumdan ders alınarak, Türkiye’de köklü bir idari reform için de çalışılması gerekiyor.

Çağdaş hiçbir ülkede bizdeki gibi vali ve kaymakam atamaları yok. Bir ara Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden bahsedilirdi. Üstelik bunu söyleyen de sağcı Özal’dı. Şu anda Türkiye’de bırakalım yerel yönetimlerin güçlendirilmesini, kayyum atamalarıyla halkın demokratik tercihleri ayaklar altına alınıyor, büyük metropol belediyelerinin günlük işlerini yürütmeleri akla hayale gelmeyecek oyunlarla engelleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi kendi şehrinde taksi sayısı hakkında dahi karar alamaz hale getiriliyor. Daha adil bir dünyadan söz edenler yerel yönetimlere reva gördüklerini çağdaş dünyada kimse anlatamazlar. Geçmişte görev yaptığım Almanya, Belçika, Güney Kore gibi gelişmiş ülkelerde yerel yönetimler çok kuvvetli yetki ve olanaklarla donatılmıştır. Yerel yönetimler bir anlamda merkezi hükümeti de dengelerler. Almanya ve Belçika’nın federal devletler olmaları sebebiyle belki örnek alınmaları uygun olmayabilir ama, merkezi bir devlet yapısına sahip, “komünist” Kuzey Kore tehlikesiyle her gün burun buruna olan Güney Kore’ye ne demeli? Güney Kore’de vilayetlerin başında seçilmiş valiler bulunur ve hepsinin çok güçlü özerk idari ve mali yetkileri vardır. Bunun da ötesinde Güney Kore’de vilayet eğitim müdürleri valilerden ayrı olarak seçilir, her vilayet kendi eğitim politikalarını belirlemekte özerktir. Bu sayede Güney Kore’de çok kaliteli bir eğitim ortamı vardır. Bunlar bizde niye olmasın?

Türkiye’de anayasa reformu üzerindeki çalışmalar belirli bir olgunluğa ulaşırken umarım Alman sistemi iyi incelenmiştir. Zira Almanya’nın uzlaşıya ve iş birliğine dayalı hükümet anlayışından, anayasa mahkemesi başta olmak üzere bağımsız yargı sisteminden, güçler ayrılığından ve özerk yerel yönetim yapılanmasından örnek alabileceğimiz çok değerli hususlar var.

*Emekli Büyükelçi