Alan daralt, pres yap: Yeni tarz futbol

Gerçekte, Türk futbolu tarihinin hiçbir döneminde ne teknik ne de yetenekli bir niteliğe sahip oldu. Birileri öyle demeyi seviyordu, herkes de inanmaya meyilliydi. Ama öyle değildi. Şimdi, Rıza Çalımbay ve Erol Bulut şahsında ya da oyun algılarında bu yeteneksizlik durumu tescil ediliyor. Bu düzgün ve doğru bir gelişmedir.

Ali Fikri Işık polesar@hotmail.com

Sivasspor, Alanyaspor maçının kabaca özeti "bas, boz ve ileriye vur" olarak ifade edilse, buna itiraz etmek için pek esaslı nedenler bulmak çok zor olurdu. İki takım da orta sahada organize olmaya hiç itibar etmedi. Daha doğrusu, iki teknik direktörün futbol tasavvurunda, topa orta sahada bir akıl katıp, oradan alan kat ederek rakip kaleye gitmek, hiç yoktu. Eğer sadece orta sahaya odaklanmış bir kamera olsaydı, o kamerada hiçbir orta saha enstantanesi kayıtlara geçmezdi. İki takımın defans oyuncuları, topu kesmek ve ileriye vurup, uzaklaştırmakla görevli saydılar kendilerini, sanki tek rolleri buymuş gibi bir oyun oynadılar. Öyle ki, bazen o uzun vurulan ve uzaklaştırılan toplar, o kadar seriye bağlandı ki, hücuma giden ofans oyuncuları, henüz geri dönemedikleri için hep ofsaytta kaldılar. Defans bahsinde olumlu olan tek şey, iki takımın da derinde defans yapmayı benimsemiyor olmasıydı. Bu vaziyet, hiç kuşkusuz savunma algısı için sevindiricidir.

Oyunun gerisinde defanslar oyun alanını daraltınca, takımlar karşılıklı olarak topun olduğu bölgede çoklu pres yapma imkanı buldu. Oyunun bol temaslı geçmesinin bir nedeni de budur. Agresif, temaslı oyun, her şeyden önce, topla buluşmak için ne alan bırakır ne de zaman. Esasından Erol Bulut ve Rıza Çalımbay takımlarını potada tutan temel prensip de budur. Geride alanı daralt, daralan alanda çoklu pres yap ve rakibine topu kontrol etme imkanı verme. Bir fizik kuralı olarak, hareket halindeki oyuncuya müdahale edildiğinde, o oyuncunun topu kontrol etmesi son derece güçleşir. Bir oyuncu ne kadar yetenekli olursa olsun, henüz topu kontrol etmemişken, müdahaleye maruz kalınması, onu sıkıntıya sokar. Deyim uygunsa her oyuncu için en sıkıntılı an, topu kontrol etmeden müdahaleye maruz kaldığı andır.

Bu maça ve bu iki teknik adama daha rasyonel baktığımızda, görebileceğimiz ilk belirgin olgu, Türk futbolunun kabuk değiştirdiği gerçeğidir. Çünkü bu oyun yetenek gerektirmeyen bir oyun tarzıdır. Atletik özellikleri güçlendirilmiş bir oyuncu gurubu, alan ve zamanın imkanlarına odaklanınca ortaya bu ürün çıkıyor. Bu yeni ürünü, Türk futbol oynama pratiğine tercüme ettiğimizde, ortaya bir reddiye çıkar. Daha düne kadar Türk futbolunun teknik ve yetenekli olduğu varsayılırdı. Bu anlayışı reddetmeden, yeni olan bu oyunu oynamak mümkün olmaz. Demek ki, "çok yetenekliyiz, çok teknik oyuncularız" palavrasının sonuna geliniyor.

Gerçekte, Türk futbolu tarihinin hiçbir döneminde ne teknik ne de yetenekli bir niteliğe sahip oldu. Birileri öyle demeyi seviyordu, herkes de inanmaya meyilliydi. Ama öyle değildi. Şimdi, Rıza Çalımbay ve Erol Bulut şahsında ya da oyun algılarında bu yeteneksizlik durumu tescil ediliyor. Bu düzgün ve doğru bir gelişmedir.

Ama eğer oyunu bu rasyonel tarzda oynamakta ısrar ediyorsak, buna mutlaka, çabuk ve hızlı iki oyuncu tipi monte etmek gerekiyor. İleriye vurulan her topun sonuç üretmiyor olması, elde böyle hızlı ve çabuk oyuncuların olmayışından kaynaklanıyor.

Sivasspor maçı bir penaltı golüyle kazandı. Penaltı, penaltıydı. Küçük, basit bir faulü ceza sahası içinde yaptığınızda, bu penaltı olur; diğer bir deyişle penaltı, ceza sahası içinde yapılan faulün adıdır. Bunun hafifi, ağırı olmaz. Ceza sahası içinde faul yaptığınızda bunun cezası penaltıdır.

Tüm yazılarını göster