Ahmet Tulgar’a ağıt

Sana veda etmeyeceğim. Kitapları seninle okuyacağız, Baylan’da çay içeceğiz, birlikte film izleyeceğiz, Bruce Springsteen’i sen dinlemeye devam et lütfen, ben henüz hazır değilim.

Abone ol

Onur Bütün

Gittiğini öğrendiğimiz andan beri, nasıl ve neden sorularını durup durup soruyorum. Hepsi saçmalık biliyorsun. Ölüm sadece ölümdür, artık hep o andan öncesi vardır. Zaman kendini imha eder bize rağmen.

Sayıklar gibi geçiyor zaman. Acıyı ve ölümü karşılamaya dayanıklılığımızı görsen en esnek hallerinle yorumlar, yorgun sesini, sesinin hemen ardından gelen hırıltılı nefesini kulaklarım işitirdi biliyorum. Ama çok zor bilesin, senin ardından yazmak da düşünmek de çok zor. Geçecek biliyorum, derinlere inecek hasretlik ve acı… Üstelik bir çare de buldum, yazının sonuna kadar bekle lütfen!

Cenazene gelemedim, dayanamazdım. Bunu en iyi sen anlarsın. Hepimiz acıyı başka şekillerde yaşıyoruz. Sen, dünyaya geldikten sonra seçebildiğim ailem ve yoldaşımsın. Pandeminin en kapalı, en ağır günlerini benimle/bizimle konuşarak geçirdin, beni hiç yalnız bırakmadın, sen de yalnız kalmadın bu arada, söylemesem kızarsın, birbirimizin yalnızlığını aldık, azalttık, sağ olasın. Pandemide her akşam saat 21.00’de Instagram canlı yayını yapıyordun, işi gücü yetiştirip orada kalabalık bir sohbete katılıyorduk. Aktüel politikayı, gazeteciliği, kitapları, dizileri, filmleri, şarkıları paylaştık, dertleri, tasaları konuştuk. Neşemiz azalmıştı. “Hep mutlu ve neşeli olamaz insan” mottosunu paylaştık, özellikle bunun için iyi ki varsın.

Bazı şeyleri sadece ikimiz bileceğiz emin ol, kamusal alan/özel alan ayrımına bakışımız bir, hayata, edebiyata, özellikle de politikaya... Ama eleştirilerini, beklentilerini anlatacağım nefesim yettiğince. Şimdilik sadece yazmaya cesaret etmeliyim, yoksa sesim acıyla kısılabilir diye korkuyorum yani bu yazı yas tuttuğumuzun da ilanıdır Ahmet!

Senden ayrı tutamam bu yası, tutamayız, olmaz! Bu bakışı bana aktardığın için de sağ olasın! Sensiz bunu öğrenemezdim.

'Çocuklar ve Canavarları' adlı romanını daha on beş gün önce ikinci kez okumaya başlamıştım, sondan üçüncü telefon konuşmamızda nasıl da sevindiğini söylemiştin. (Dönüp dönüp aramalarımıza, mesajlarımıza, fotoğraflarımıza bakıyorum, bazılarını silmişim lanet olsun!) Bu yıl atölyelerimizde okuyacağız romanını, uzun uzun konuşacağız ve sana sonra anlatacağım hepsini. Hep böyle yapmadık mı? Birbirimizin metinlerini okuduk, eleştirdik, en çok da yazılarımıza, dosyalarımıza sevindik.

Çocuklar ve Canavarları, Ahmet Tulgar, 164 syf., İletişim Yayıncılık, 2022.

Feminist okumalar atölyelerimizde 'Arzunun Serbest Dolaşımı' adlı öykü kitabın üzerine geçtiğimiz ocak ayında etkinlikler yapmış, tartışmış ve seni sohbetimize(1) davet etmiştik. Atölyelere katılan tüm kadınlar, queerler teker teker bana yazdılar ya da aradılar, acımız da birbirimizi teselli edişimiz de kocaman, seni sımsıkı kucaklıyoruz. Tanıdık tanımadık herkesin sana selamı var.

Sen Gazete Duvar’da yazmaya başlamadan önceki ayların ağırlığı ve zorluğu üzerime yapışıp kalmıştı, tekrar yazmaya başladığında sevinmiştik. O kısa zaman diliminde 56 yazı yazmışsın. “Haftada dört günüm iki yazının hazırlığıyla geçiyor, kalan üç günde kitap okuyorum, biliyorsun her gün Yoldaş’la dışarı çıkıyoruz, iyiyim, idare ediyorum” diyordun. Eline, emeğine sağlık Ahmet!

Türkiye’de edebiyat eleştirisinin zayıflığını, yazarların ve şairlerin yalnızca edebiyatın içinden zayıf okumalar yapmalarına, yaşadığımız dünyayı anlamak için politik ve kültürel araçlardan yoksun oluşlarına, örneğin bilime meraklı olmayışlarına bağlıyordun, nitelikli metinlerin basılamadığına ya da yeterli ilgiyi görmediklerine kadar uzuyordu sohbetlerimiz. Jüri müessesi ve ödül meselelerine dair fikirlerini zaman zaman yazdın, anlattın, meraklısı yazılarında bu tartışmaları okudu, bundan sonra da okuyacaklar. Hiç tanımadığımız insanlara uzun yıllar elin, aklın, ruhun değdi, bazen gazetecilik deneyiminle bazen yazar kimliğinle bazen insanlığınla. Tüm bunlar için de sağ olasın.

Bu yazıyı okuyanlar gayet kişisel ve duygusal bir anlatım bulacaklar ama biz “duyguların politikası” üzerine seninle uzun uzun sohbetler yaptık. Spinoza göndermelerimde susar dinlerdin, Roland Barthes ya da Thomas Bernhart’da da ben sessizleşirdim. Senin belli yazarlar, akımlar ya da coğrafyaların edebiyatı, kültürleri ve politik dünyası üzerine duayen oluşun beni hep çok zenginleştirdi, bunlar için ayrıca sağ olasın Ahmet!

İnsan sevdikleriyle her zaman vedalaşmak zorunda değildir Ahmet. Bunu senin gidişinin beşinci gününde fark ettim ve bu düşünce beni masamın başına oturttu.

Sana veda etmeyeceğim. Kitapları seninle okuyacağız, Baylan’da çay içeceğiz (Bu arada çay bile kim bilir kaç liradır orada, istersen başka bir yere gidelim), birlikte film izleyeceğiz, Bruce Springsteen’i sen dinlemeye devam et lütfen, ben henüz hazır değilim.

Yine yazacağım Ahmet, seninle ilgili anlatacak çok şey var, şimdilik hoşça kal!

Notlar:

1 - https://www.youtube.com/watch?v=szPzaU6hK74&t=1s