Afet zamanlarının dijital yangını: Dezenformasyon

Dijital evrende bağlamında koparılmış bilgiler, gerçek olmayan görseller ve videolar insanları yönlendiriyor. Bu bilgiler gerçeklerden daha hızlı yayılıyor, etkileri daha kalıcı oluyor.

Abone ol

Herkesin malumu olduğu üzere özellikle birkaç haftadır Türkiye’de doğal afetler gündemin bir numaralı maddesi. Türkiye’nin doğusu ve kuzeyi büyük oranda sellerle, batısı ve güneyi de yangınlarla mücadele halinde.

Bir yandan doğal afetler fiziksel dünyada yaşamımızı tahrip ve tehdit ediyor. Diğer yandan da dijital platformlar ve medya vasıtasıyla da zihnimizde, ruhumuzda derin yaralar açılıyor. Dijital dünyanın açtığı yaraların bir kısmının duygusal yorgunluk yarattığını kabul ediyorum. Ancak bu yazıya konu olacak kısım zihinleri zehirleyen dezenformasyon üzerine olacak.

Türkiye’de yaşayan ve ortalama medya okuryazarlığına sahip her insan şunun farkında ki artık 20 yıl önceki gibi sadece gazeteler, haber televizyonları ve ilgili devlet kurumları habere, bilgiye erişilen kaynaklar değil. Dijital evrenin içinde özellikle de sosyal ağlar -doğru veya şüpheli- bilgiye erişilen ilk yer; kullanıcıların güvendiği gazete ve haber televizyonları ile onların web sayfaları da bu bilgiyi teyit etmek için baktıkları ikinci yer olarak karşımıza çıkıyor. Yine araştırmalardan biliyoruz ki, dijital mecralarda yanlış veya bağlamından koparılmış bilgiler, doğrulanmış bilgilerden ve gerçeklerden daha hızlı yayılıyor, etkileri daha kalıcı oluyor.

Bu girizgâh ışığında 28 Temmuz itibariyle özellikle Türkiye’nin güneyi ve batısında art arda başlayan yangınları dezenformasyon düzleminde kısaca anlamlandırmaya çalışalım.

DOĞRULANMIŞ, GÜVENİLİR BİLGİ ZİNCİRİ PARAMPARÇA

Biz insanlar normal şartlar altında nereden, kimden gelen bilgilere güveniriz? Sorumlu devlet kurumları, bürokratlar, hükümet ve halkın zamanında ve doğru haber alması düsturuyla hareket eden medya kuruluşları hepimizin başvuru kaynağıdır. Gelgelelim, medya kuruluşlarının büyük bir bölümü -hangi cenahtan olursa olsun- sahiplik yapısı sebebiyle haber veren mecralar olmaktan çıkıp kendi çizgisine göre propaganda yapar hale geldi. Editörün yönlendirici yorumu olmaksızın haber paylaşımı yapmayan medya kuruluşu sayısı koskoca ülkede galiba iki elin parmağını geçmez. Hadi medya çok kirlendi, görevleri ve sorumlulukları halkı korumak, doğru ve zamanında gerçek duyurular yapmak olan devlet kurumları? Hiçbirinden doyurucu miktarda ve zamanında bilgi akmıyor.

Bu durumda gazete okuru, internet kullanıcısı, televizyon izleyici olan halk ne yapıyor? Sosyal medyanın ve şifreli mesajlaşma uygulamalarındaki grupların ortasında kendini buluyor. Hepimizin temel derdi de olabildiğince çabuk ve doğru bilgiye erişmek.
Tahmin edebileceğiniz gibi sonuç hüsran. Çünkü sosyal ağlarda, dijital evrende ve mesajlaşma uygulamalarında bağlamında koparılmış bilgiler, gerçek olmayan/o ana ait olmayan görseller ve videolar, dedikodular insanları yönlendiriyor. Hem de öyle bir yönlendiriyor ki köylerinin girişinde elinde bulabildikleri ve silah olarak kullanabilecekleri ne varsa onu alıp nöbet tutmaya başlıyor insanlar. Tıpkı Can Ertuna’nın paylaştığı videodaki gibi. Köy muhtarının eniştesinin otomobil plakası, ormanı kundaklayacak terörist diye dolaşıma giriyor. Peki kolluk kuvvetleri bunu fark edemeseydi, müdahale etmekte geç kalsaydı ne olurdu? Az çok hepiniz tahmin edebilirsiniz. Bir grup insan, WhatsApp’ta gördükleri bir mesaj üzerine konuşmasına bile izin vermeden yangının harıyla o otomobilde kim varsa katlederdi.

Diğer taraftan sosyal ağlardaki veya şifreli mesajlaşma uygulamalarındaki kaynağı belirsiz, kuşkulu bilgi parçacıklarının dışındaki medya ekosisteminde de durum iyi değil. Örneğin, Sözcü gazetesi yazarı Rahmi Turan, yanan ağaçların ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’ye yapılan Marshall Yardım Planı kapsamında buraya ithal edilmiş, bu coğrafyadan bağımsız ağaçlar olduğunu ve bu büyük yangınların sebebi olduğunu iddia ediyor. Yazısının başlığı da şöyle: Yanan çam ağaçları ABD tuzağıdır! Halbuki İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Orman Botaniği Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ünal Akkemik de bilimsel bulgulara dayanarak diyor ki, çam ağaçları son bulgulara göre 23 milyon yıldır bu coğrafyada yaşıyor. Komplo teorileri, ulusal bir gazete vesilesiyle işte böyle yayılıyor.

Son olarak da yeni dünyanın kanaat önderlerinden bir örnek verelim. Bulundukları platforma göre fenomen, influencer gibi isimler alsalar da ortak özellikleri yüz binlerce insanın onları bir vesile ile takip ediyor oluşu. Onlardan biri de Berna Laçin. Twitter’da 1 milyon takipçisi olan Laçin, bir tweet attı. Provokasyona gelmeyin diyerek fotomontaj ve yalan dediği bir görsel paylaştı. 3 saat sonra paylaşılan görselin doğru olduğunu ama bahsedilen yerde olmadığını da altına ekledi. Nerede gördü, kimden gördü, tekrar doğruluğunu nasıl tespit etti, görsel gerçekten de nereye aitti? Bunların hiçbirini paylaşmadı. İlk attığı tweet 150 retweet, bin 400 beğeni alırken düzeltme yazdığı tweet’i 5 retweet ve 132 beğeni aldı. Düzeltme tweet’inde de ön almak için şöyle yazdı "Artık bir foto bulundu ya daha kaç sene her olayda karşımıza çıkar." Daha önce insanların yaptıkları paylaşımlardaki hataları ortaya sürmek genellikle karşıt politik motivasyon gerektirse de 1 milyon takipçisi olan birisi daha dikkatli davranmalıydı. Her konuda hemen fikir beyan etmek veya her gördüğünü yeterli bilgi olmadan doğrulamak ya da yanlışlamak çoğu insanı hataya sürükleyebilir. Berna Laçin sadece benim gözüme çarpan bir örnekti.

Dijital ağlarda tek bir iletisiyle binlerce kullanıcıya ulaşan insanların dijital itibar sorumluluğu vardır. 3 takipçili bir hesabın yarattığı etkiyle 3 milyon takipçili bir hesabın yarattığı etki arasındaki fark, tam olarak da bu sorumluluğu gösterir.

Politik motivasyonlarla iletiler paylaşan bot hesapların veya gerçek kişilerin yönettiği hesapların yarattığı dezenformasyonu anlatmaktan biz, okumaktan siz yoruldunuz ama dijital evrenin en büyük sorunlarından biri olan onlar işlerini yapmaktan vazgeçmediler. Ortalama dijital okuryazarlığı olan bireylerin artık bu tip paylaşımları zaten ayırt edebildiğini de düşünerek o konuyu pas geçiyorum.

DİJİTAL EVRENDE DAYANIŞMA DA VAR

Van’da sel, Antalya’da alevler yolları kapatırken elbette dijital evren sadece kötülükler, yanlış bilgiler, kavgalar üretmiyor. Bireyler, belediyeler, sivil toplum örgütleri yardım çağrılarını, afet bölgelerindeki ihtiyaçları ve uzaktan da olsa katkıda bulunmak isteyen insanları yine dijital ağlar yoluyla haberdar edebiliyor. En acil ihtiyaç malzemeleri, nereye teslim edilebilecekleri, neler yapılması gerektiği gibi bilgiler de iyi niyetli insanlarca elden ele yayılıyor. İdeal düzeyde organize bir birliktelik, yardım akışı sağlanamamış olsa da ülkenin başka bölgelerindeki insanların birbirinden bu yolla haberdar olduğunu ve yardım elini kudretli devletin kurumlarından önce uzattığını unutmayalım.

Dijital iletişim teknolojisi sadece basit bir araç; ne amaçla kullanırsanız o yöne bükebilirsiniz.