58. Antalya Altın Portakal Film Festivali… Yasemin Demirci: Sıkışma hissini görsel ve mekansal olarak besledim

58. Antalya Altın Portakal Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Yasemin Demirci ile son kısa filmi "Gece Kuşağı"nı konuştuk.

Abone ol

DUVAR - Ödüllü kısa filmleriyle tanınan yönetmen Yasemin Demirci’nin son filmi “Gece Kuşağı”, ilk kez 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde seyirciyle buluştu. Senaryosunu Demirci'nin yazdığı, yapımcılığını Nevra Koçoğlu ve Cansu Menlikli'nin üstlendiği film, İstanbul sokaklarında bir cumartesi gecesi içkiyi fazla kaçıran Özge ve Tarık'ın eve dönmek üzere çıktıkları yolculuğu Özge'nin gözünden anlatıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Cihat Süvarioğlu, Başak Kara, Erkan Uyanıksoy ve Nezaket Erden yer alıyor. 

Yönetmen Yasemin Demirci ile "Gece Kuşağı"nı konuştuk.

Yasemin Demirci, 1992 yılında doğdu. Prag Film Okulu’nda Sinema eğitimi aldı. 2015’te mezun olduktan sonra Kingston University of London’da Film Studies okumaya gitti ve okulu dereceyle bitirdi. 2015’ten bu yana Venedik’ten Ankara’ya birçok festivali dolaşan kısa filmler çekti.

Her filmin farklı bir yaratım süreci oluyor. Gece Kuşağı’nın fikir olarak ortaya çıkış sürecini kısaca anlatabilir misiniz?

Şöyle bir durup etrafıma bakmamla başladı bu süreç. Çevremdeki gerginliği, tedirginliği, içimdeki sıkıntıyı anlamlandırma çabasına girdim ve en büyük sebeplerinden birinin cinsiyetim üzerinden baskılanmak olduğunu fark ettim. Mesela gece vakti bir yere yürüyerek gitmeye çalışırken arkamdan yürüyen kişi beni tedirgin ediyor, güvende hissedemiyorum. Fakat zamanla arkamdaki kişinin de benzer bir tedirginlik yaşadığını ve bu gerginliği kişilerin birbirlerine artarak bulaştırdığını gözlemledim. Bu sadece benim cinsiyetimi etkileyen bir durum olmaktan çıktı o anda. Bize atfedilen cinsiyet rolleri üzerinden hepimiz bir baskı altındayız aslında. Bu farkındalık beni bir hikaye anlatma arayışına soktu, bu durumu tartışmaya açmak istedim. Böylece Gece Kuşağı’nın senaryosu yavaş yavaş gelişmeye başladı.

Gece Kuşağı oyunculuklar ve diyalogların doğallığı ile öne çıkıyor. Senaryo yazımı, oyuncu seçimi ve yönetiminde nelere dikkat ettiniz? Nasıl hazırlandınız?

Ele aldığım konu çok hassas olduğu için özellikle doğallığa senaryoda çok önem verdim. Oyuncularımı da bu dikkatle aradım. Hem Cihat hem Başak hem de Erkan’la anlatmak istediğim hikaye üzerine yaptığımız konuşmalar, provalarımızdaki doğal performansları beni çok etkiledi. Kurduğumuz samimiyet de bu hazırlık sürecini ve çekimlerimizi bizim için çok kolaylaştırdı.

SOĞUK BİR İSTANBUL GECESİ...

Filmin atmosferi ve hava şartları da filmi çok besliyor. Bu koşulları sağlamak ve bu koşullarda çalışmak sizin için nasıldı? 

Ben bu hikayeyi her zaman soğuk bir İstanbul gecesinde anlatmayı hayal ettim. Fakat bu kadar soğuk günlere denk geleceğimizi tahmin edememiştik. Hava şartları kesinlikle filmimizdeki tedirginliği ve karakterlerimin üzerindeki baskıyı arttırıyor. Bu anlamda tam hayal ettiğim gerçekleşti. Fakat tabii ki koşullar çok zorluydu. Setteki zor çalışma koşullarının da üzerine çıkan ve bu şartlara rağmen bizimle birlikte olan ekibimize fırsat bulmuşken yeniden teşekkür ederim.

Mekan, filminizde özneye dönüşüyor. Bir yönetmen olarak mekan kullanımını nasıl yorumluyorsunuz? Dar alanda hikâye anlatmanın avantajları ve zorlukları nelerdir?

Dar alan benim için hikayemi vurgulayan bir etken ve karakterlerimi daha da baskı altına alan bir tercihti. Ben sıkışma hissini görsel ve mekansal olarak da beslemek istedim. Dar alanda hikaye aktarımının avantajları, anlatısal ama zorlukları da daha çok teknik üzerinden olur diye düşünüyorum. En büyük dezavantajı da görsel kısıtlanma diyebilirim ama bunu da iyi bir göz ve gözlemle avantaja dönüştürmek mümkün. 

Yurt dışında yaşamış ve eğitim almış biri olarak filminiz için 'Türkiye hikayesi' diyebilir misiniz yoksa evrensel bir yönü var mı?

Açıkçası ben toplumsal cinsiyet rollerinin üzerimizdeki baskısının toplumdan topluma çok da değiştiğine inanmıyorum. Belki biraz daha yumuşuyor belki biraz daha sertleşiyor ama temel sorun aynı. Kadın olmak da erkek olmak da baskıları farklı boyutlarda bir yük olarak üzerimize yapışıyor. Coğrafya fark etmiyor. Bu yüzden bu gerilimin evrensel olduğunu söyleyebilirim.

Peki son olarak, yeni projeler var mı gündemde, şu an ne üzerine çalışıyorsunuz? 

Şu anda ilk uzun metrajımın senaryo sürecindeyim. Daha yolun başındayız ama çok heyecanlıyım, umarım seyirci karşısına çıkmak çok uzun sürmez.