2000 yıl önce kuliste isimlerini kazıdılar: ‘Burası benim yerim’

İzmir, Konak İlçesi Smyrna Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Akın Ersoy’la antik tiyatroda yürüttükleri çalışmaları konuştuk. Ersoy, “Kuliste soyunduğu yere adını kazıyan oyuncuların adları var" dedi.

Abone ol

İZMİR - İzmir’in tarihi kent merkezinde yer alan Smyrna (İzmir) Agorası, dünyanın kent merkezindeki en büyük antik dönem agoralarından biri. 2007 yılından itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi adına yürütülen ve İzmir Büyükşehir Belediyesi, Güzel Enerji AŞ ve Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı’nın destekleri ile yapılan kazı çalışmalarıyla kentin tarihi gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. 8 bin 500 yıllık tarihe sahip İzmir’in geçmişinin aydınlatılmasında önemli bir yeri olan antik kentte, Agora dışında Kadifekale ve Basmane mevkilerinde yapılan çalışmaların yanı sıra son dönemde tiyatroda yapılan kazılar ağırlık kazandı.

İzmir’in en kalabalık semtlerinden biri olan İki Çeşmelik Caddesi üzerinde arkeolojik bir kazı yapmanın zorlukları neler? Smyrna tiyatrosunun yeri bilinçli bir seçim mi? Tiyatroda ele geçen yazıtlar bize neler söylüyor? İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Türk-İslam Arkeolojisi Bölümü Öğretim Üyesi, Smyrna Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Akın Ersoy sorularımızı cevapladı.

Doç. Dr. Akın Ersoy

‘AGORA ÖREN YERİ BİRÇOK ETKİNLİK İÇİN CAZİP HALE GELDİ’

Diğer kazı alanlarından farklı olarak büyük bir şehrin ortasında kazı yapıyorsunuz. Böyle merkezi bir yerde kazı yapmanın avantajları ve dezavantajları neler?

Yaşayan bir kent içinde, sürekliliği olan çok katmanlı arkeolojik çalışmaları kentsel arkeoloji olarak tanımlıyoruz. Her katmanı aynı titizlikle değerlendirip, yakın tarihe ait her objeyi aynı saygıyla karşılıyoruz.

Dediğiniz gibi ne deniz kenarında ne de kırsaldayız. Görünür olmamız sayesinde mali desteğin yanı sıra yerel yönetimlerden lojistik anlamda önemli bir destek alıyoruz. Bu sayede bazı sorunları meslektaşlarımıza göre daha çabuk çözebiliyoruz. Görünür olmak alanın daha fazla ziyaretçiye ev sahipliği yapmasına imkan sağladığı gibi basının ilgisi de daha fazla olabiliyor. Kent içinde olmamız aynı zamanda kazı işleyişi ile ilgili gerekli el arabasından iş eldivenine, yiyecek ihtiyacından kırtasiye ve nalburiye kadar her türlü lojistik ihtiyacı hızla gidermemize imkan sağlıyor ki bu bir kazı için çok önemli.

Tabii bu kadar avantajın yanı sıra dezavantajları da var. Smyrna Agorası’nın çok ulaşılabilir bir yerde olması nedeniyle hiç beklemediğiniz zamanlarda bir anda çok sayıda bürokrat ve dost, iş veya merhaba amaçlı ziyaretinize gelebiliyor. Yine kent içinde her dakika göz önünde olmanız nedeniyle arkeolojik alanın ot, çöp gibi konularda temiz, bakımlı ve düzenli olması için kırsaldaki arkadaşlarımızdan daha dikkatli olmamız gerekiyor. Örneğin rüzgarla uçuşan gazete, naylon torba ve plastik çöpler alana hızla ulaşabiliyor. Bu nedenle ekibimizdeki üç arkadaşımız her gün çim kesiminden, çöp toplamaya kadar ilgileniyor. Tabii özellikle Smyrna Agorası ören yerinin 4 hektarlık bir alandan ibaret olduğunu hatırlatayım. Ancak biz bunu avantaja dönüştürmeye çalışıyoruz ki Smyrna Agorası’nın meydanı bu gayretimiz sayesinde doğal olarak çimlendi ve birçok etkinlik için cazip hale geldi.

Smyrna Agorası

‘YANLIŞ YER SEÇİMİ İLE BU PAHALI YATIRIM HEBA EDİLEMEZDİ’

Son kazılarla tiyatroyu büyük oranda açığa çıkardınız. Kentin planını düşündüğünüzde Smyrna tiyatrosunun yeri bilinçli bir seçim mi sizce?

İzmir’in jeolojik yapısından ötürü özellikle Kadifekale yamaçlarında toprak kaymaları söz konusu. Bu nedenle antik çağın İyonyalı mimar ve plancılarının tiyatronun yeri için en uygun yeri seçtiklerini gözlemliyoruz. Çünkü tüm diğer alanlarda toprak kayması söz konusuyken tiyatronun bulunduğu yerde andezit ana kayanın bulunması tiyatronun yer seçiminde etkin olmuş görünüyor.

Helenistik dönemde yamacı kullanarak izleyiciler için oturma yerleri inşa etmeleri, maliyetleri de en aza indirmelerini sağlamış olmalı. Aslında var olan güncel teknoloji, mimarlara daha başka seçenek sunmuyordu. Ancak Roma dönemine gelindiğinde inşaat teknolojilerindeki gelişme sayesinde sadece yamaca bağlı bir tiyatrodan ziyade daha düz alanlarda tiyatrolar inşa edilebilir hale geldi. Dolayısıyla tiyatronun Helenistik dönemde zemin statiğinin en uygun olduğu yerde, düzgün şehir planına uygun olarak inşa edildiğini, Roma döneminde ise inşaat teknolojileri sayesinde büyütüldüğünü söyleyebiliriz.

Bugün de şehir plancıları, istatistikçiler ve mimarlar tarihi kent merkezi çerçevesinde şehir surları ile çevrelenmiş alanda tiyatro nerede yapılabilir diye düşünseler muhtemelen bu noktayı seçeceklerdi. Çünkü diğer yamaçlar toprak kaymasına açık. Antik Çağ’da bir kentte oldukça lüks ve pahalı olan tiyatro gibi bir proje için dönemin mühendislerinin yanlış bir yer seçimi ile bu pahalı yatırım heba edilemezdi. Örneğin kentin savunma merkezi olan ve arkeoloji terminolojisinde Akropolis olarak adlandırılan bugünkü Kadifekale dahi altı andezit olan kayalık tepenin (Pagos) üzerinde bir iç kale şeklinde inşa edilmişti.

‘EN AZ KAPASİTE İLE 16 BİN İZLEYİCİYE EV SAHİPLİĞİ YAPTI’

B. Anadolu’daki diğer tiyatro yapılarıyla karşılaştırdığımızda nasıl bir plan çiziyor ya da nereye koyabiliyoruz? Kaç kişilik bir nüfusu barındırabildiğini bu aşamada söyleyebiliyor muyuz?

Karşılaştırmak için henüz bazı detaylarından yoksunuz. Kazıların ilerlemesiyle bu detaylara ulaşacağız. Ancak 20. yüzyılın başında yapılmış olan tiyatronun çizimlerinden yola çıkar ve bunları da eğer doğru kabul edersek İyonya kentlerindeki diğer tiyatroların farklı özelliklerinin Smyrna tiyatrosunda bir araya geldiğini söyleyebiliriz.

Özellikle Efes ve Milet gibi kentlerle rekabet halinde olan Smyrna’da inşa edilen kamu projelerinin, bu iki kentte inşa edilenlerden daha büyük, daha güzel, daha fonksiyonel olarak inşa edilmek isteneceği açıktır. Örneğin Smyrna tiyatrosu izleyici kapasitesi olarak Milet tiyatrosunun kapasitesini geçip Efes tiyatrosuna yaklaşırken, dairesel planlı tiyatronun çap ölçüsü her iki tiyatroyu da aşmaktadır. Yer seçimi bakımından Smyrna tiyatrosu ile Efes tiyatrosu paralellik gösterirken bir diğer benzerlikleri, içinde bulundukları kentin düzenli planına uygun olarak yönlendirilmiş olmalarıdır. Dolayısıyla antik dönemde tiyatrolarda tek tip proje uygulanmış gibi görülse de farklılıklar aslında detaylarda saklı.

Smyrna tiyatrosu 20. yüzyılda yapılmış çizimler üzerinden ve Akdeniz coğrafyasındaki tiyatroları bir araya getiren tiyatrolar kataloğunda, 20 bini aşan izleyici kapasitesine sahip olan Akdeniz’in en büyük tiyatroları arasında yerini aldı. Bu kapasite oranı bir koltuğun 60 cm, bir sandalyenin 40 cm olması üzerinden hesaplanıyor. Bu anlamda hangi değer esas alınırsa Smyrna tiyatrosu en az kapasite ile 16 bini aşan, en fazla kapasite ile ise 20 bini aşan izleyiciye ev sahipliği yapıyor.

Prof.Dr. Recai Tekoğlu'nun okumasına göre, "Selanik'ten gelen Basos ve çocukların ekipmanı..." yazılı yazıt. 

‘KULİSTE SOYUNDUĞU YERE ADINI YAZAN OYUNCULAR VAR’

Tiyatroda ele geçen yazıtlar bize neler söylüyor?

Yazıtlardan birisi Selanikli Bassos ve arkadaşlarının Selanik’ten gelip Smyrna tiyatrosunda performans gösterdiklerini söylüyor bize. Kumpanya şeklinde tiyatro gruplarının şehir şehir gezip tiyatrolarda oyunlar sergilediklerini biliyoruz. Yine tiyatro duvarlarında, dönemin başka tiyatrocularının adlarını görüyoruz. “burası benim yerim” diyerek kuliste soyunduğu yere adını kazıyan oyuncuların adları var. Bunlardan biri Ioulius’un oğlu Teimolaos idi. Böylece sanatçının o mekân içerisinde o köşeyi sahiplendiğini anlıyoruz.  Yine İzmir’de yöneticilerin tiyatroda onarımlar yaptırdıklarını öğreniyoruz. Örneğin bir yazıttan İzmirli Proklos’un tiyatro yakınında bir çeşmenin onarımını gerçekleştirdiğini öğrenmekteyiz. Yine MS 2. yüzyıla tarihlendirilen ve İmparator adı zikreden bir yazıt ise Septimus Severus’u onurlandırmaktadır.

Bir başka yazıt, tiyatronun inşasında kullanılan taş blokların hangi sıra ile yerleştirilmesi ve hangi bloktan başlanması gerektiğini işaret ediyor. Yine daha önceki tarihlerde bulunan tiyatroya ait yazıtlı koltukların bazılarının Asklepios kültü temsilcilerine ayrıldığını öğreniyoruz.

‘DEVLET, TİYATROYU PROPAGANDA ARACI OLARAK KULLANABİLİYOR’

Antik dönemde tiyatroları sadece sanatsal alanlar olarak mı düşünmeliyiz? Nasıl bir siyaset izleniyordu, aşağı yukarı bir bilgiye sahip miyiz? 

Tiyatrolar, bir kentteki olası her türlü siyasi, politik ve dini pratiklerin gündeme geldiği bir yer. Örneğin Efes’te Hıristiyanlık yayılmaya başladığında Efesliler tiyatroda toplanıp “En büyük tanrı Artemis’tir” diye karşı çıkıyorlar. Efeslilerin bu duruşu aynı zamanda ekonomik ve sosyolojik bir duruş. Belli ki Hıristiyanlık özellikle kentteki Artemis kültü üzerinden bir varlık edinmiş olanları rahatsız etmişti. Bazıları, inançları anlamında Hıristiyanlığı bir risk ve küfür olarak görürken, bazıları da bir hac merkezi olan Efes’e, Artemis’e adaklar sunmak ve dualar etmek için ziyarete gelenlerden elde ettikleri gelirleri kaybedecekleri korkusuyla bu yeni dini anlayışı reddediyorlardı. Farklı inançların bir araya geldikleri zamanlar da olmuştur tabii. Mesela Roma Dönemi’nde MS 2. yüzyılda yaşanan kuraklık zamanında Pagan tanrılara yakarışların kuraklığa çare olmaması üzerine kentin Romalı yöneticileri Efes örneğinde gördüğümüz gibi pek de sevmedikleri Hıristiyanların İzmir’deki lideri olan Aziz Polykarpos’tan tanrısına dua etmesi için yardım istemek zorunda kalmışlardı. Sorun böylece çözülmüştü.

Tiyatrolar aynı zamanda vatandaşlık bilincini aşılayan, birliktelik duygusunu ve sosyalleşmeyi sağlayan mekanlardı. Çünkü birbirini hiç tanımayan, görmeyen insanlar tiyatroda yan yana geliyordu. Tiyatrolar iletişim noktalarıydı. Kentin gündeminde ne varsa hepsi konuşuluyordu. Dolayısıyla tiyatrolar kente hizmet edenlerin onurlandırıldığı, kentin sorunlarının tartışıldığı, ortak sevinç ve üzüntülerin yaşandığı mekanlar olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle alt toplumsal gruplarda çok sınırlı okuma-yazma ve aritmetik bilgisi karşısında imparatorluk ya da kent yönetimi alınan kararları tiyatrolarda toplanan büyük kalabalığa seslendiriyorlardı. Mecliste alınan ve Agora’da ilan edilen bir karar, tiyatroda sözlü olarak duyuruluyordu.

Bununla birlikte devlet, tiyatroyu bir propaganda aracı olarak da kullanabiliyor. Çünkü bu kadar büyük bir kitleyi kontrol etmek, yönlendirmek ve imparatorun propaganda aracı olarak kullanmak için örneğin Roma’da Kolezyum’da, İstanbul’da Hipodrom’da özellikle alt toplumsal gruplara ekmek, pasta, zeytin yağı dağıtıldığını ve onlara keyif verecek oyunlar ve yarışmalar düzenlendiğini biliyoruz.

Doç. Dr. Akın Ersoy ve Nuray Pehlivan

‘TANRI VE TANRIÇALARIN HEYKELCİKLERİNİ YANLARINDA TAŞIYORLAR’

Smyrna’da yaygın ve bilinen inançlar neler?

Döneminin her yerde var olan inançları İzmir için de geçerli. Bütün Olympos tanrılarına saygı gösteriyorlar. Sağlık Tanrısı Asklepios, Nemesisler gibi ikincil tanrıların da ön plana çıktığı görülüyor. İnanç çeşitliliğini yazıtlar ve antik kaynaklar dışında tanrı ve tanrıçaları temsil eden ve kazı çalışmalarında ele geçen heykeller ve pişmiş toprak figürler de bize anlatıyor. Sevdikleri, inandıkları, bağlı oldukları tanrı ve tanrıçaların küçük boyutlu pişmiş toprak heykelciklerini yanlarında taşıyorlar, evlerinin ibadet köşelerinde, mekan veya dolaplarda saklıyorlardı. Yahudilik çok önceden beri biliniyordu ve milat ile birlikte alt toplumsal gruplar içinde Hıristiyanlık kaçınılmaz olarak yaygınlaştı.

Diğer yandan İzmir’de Mısır kökenli İsis ve Serapis inancının da yayıldığını ve gizemli bir başka inanç olan Mithras’a da bağlı inananların olduğunu da biliyoruz.

Önümüzdeki süreçte nasıl bir çalışma programı öngörüyorsunuz?

Önümüzdeki süreçte Smyrna Agorası’nda Hamam-Gymnasium ile Smyrna tiyatrosunda kazı çalışmalarına devam edeceğiz. En kısa süreçte Smyrna tiyatrosunun ilk kademe oturma bölümü ile orkestra ve sahne binasını ortaya çıkarmayı planlıyoruz.