100'üncü yılında Lenin'e suikast: Efsaneler ve gerçekler

Sovyet devriminin lideri Lenin'e 'en ölümcül' yarayı açan suikast 100. yılında hâlâ yanıtlanmamış sorular içeriyor... Özellikler de aradan geçen zamana rağmen açıklanmayan İngiliz arşivlerinde yanıtı bulunabilecek sorular...

Abone ol

Ekim Devrimi'nin hemen ertesinde, Bolşevik lider Lenin'e yönelik suikast girişiminin üzerinden tam 100 yıl geçti. Konu Sovyet tarihi ve Lenin suikasti olunca, etrafı komplo teorilerinin ya da kulaktan dolma bilgilerin kokusu sarıveriyor! Haliyle Sovyet tarihinde yaşanan böylesi kritik bir olayda da gerçeğin izi, ortaya atılan abes iddiaların izine karışıyor: "Lenin'in vücuduna isabet edenler zehirli kurşunlardı", "Bu aslında Stalin'in planıydı", "İngilizler yaptırdı, tetikçi kördü"... İşte efsaneler ve gerçeklerle Lenin suikastı!

YAŞANANLARI HATIRLAYALIM

Lenin'in hayatını kaybetmeden önce yaşadığı sağlık sorunları sık sık, ağır yaralandığı bu suikasta bağlanır. Gerçekten, ondan fazla saldırı girişimi arasında Lenin'i ölüme en çok yaklaştıran, 30 Ağustos 1918 günü yapılanıdır. O gün Lenin Moskova'nın güneyindeki bir silah fabrikası olan 'Orak ve Çekiç'te işçilere seslenir. Aynı yıl kamulaştırılmış olan fabrikada yaptığı konuşmasını bitirdikten sonra binadan ayrılır ve arabasına yönelir. Bu sırada kendisine bir kadın seslenir. Sesin geldiği yöne döner dönmez kadın üç el ateş eder. Bir kurşun vücudunu ıskalayarak ceketinin hemen yanından geçer. Ancak diğerleri Lenin'e isabet eder: Biri sol akciğerinin bir kısmını parçalar ve köprücük kemiğinde kalır, diğeriyse sol omzuna saplanır.

Suikasta dair en iyi bilinen noktalardan biri de, ağır yaralan Lenin'in hastaneye değil, doğrudan Kremlin'e götürülmesidir. Bu düzenlenen saldırının organize olduğu ve devam edebileceği şüphesiyle yapılır. Fakat Kremlin'e gelen doktorların ısrarı sonucu tedavisine hastanede devam edilir.

Fanya Kaplan

SALDIRGAN KİMDİ?

Yakalanan tetikçi doğrudan dönemin istihbarat servisi Çeka'ya götürülür. Aynı gece yapılan sorguda, isminin "Fanya Kaplan" olduğunu söyleyen tetikçi, Lenin'i vurmayı uzun süredir düşündüğünü ve Kurucu Meclis'in kapatılmasının buna neden olduğunu söyler:

"Benim adım Fanya Kaplan. Bugün Lenin’i vurdum. Bunu tek başıma gerçekleştirdim. Silahı kimden temin ettiğimi söylemeyeceğim. Hiçbir ayrıntıyı söylemeyeceğim. Lenin’i öldürmeye çoktandır karar vermiştim. Bence o devrime ihanet etmiştir. Kiev’de Çarlık yöneticisine suikast girişiminden ötürü Akatui’ye sürgüne gönderilmiştim. Burada 11 yıl kürek mahkûmu oldum. Devrimden sonra serbest kaldım. Kurucu Meclis’den yanaydım ve hâlâ da öyleyim."

Kaplan, 'Narodnikler' ve 'SR' gibi isimlerle de anılan Bolşeviklere muhalif "Sosyalist Devrimci Parti" üyesidir. Aslında bu parti için doğrudan "muhalif" demek yerine 'muhalif konuma gelmiş' demek daha yerinde bir tanımlama olacaktır. Çünkü parti, Bolşeviklerin proletarya diktatörlüğü programına sıcak baksa da tarımda 'devletleşme' konusunda görüş ayrılıkları iki grubu birbirinden uzaklaştırmıştır. Ülkeyi Birinci Paylaşım Savaşı'ndan çıkaracak Brest Litovsk Anlaşması sonrası hükümetten çekilen SR, Kurucu Meclis'in dağılması sonucu Bolşeviklerle kurduğu köprüleri de atmış olur.

İNFAZ

Sorguda Kaplan'ın ağzından başka söz alınamaz. Böylece derhal kurşuna dizilmesine karar verilir. Bu sırada aynı gün, Çeka'nın liderliğini üstlenmiş Moisei Uritski de suikasta uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Böyle bir kriz anında Lenin'i vuran Kaplan'ın infaz kararı fazla düşünülmemiş olsa gerek. İnfaz, bizzat dönemin önde gelen Bolşevik kadrolarından olan Sverdlov tarafından yönetilir. Tetiği çekecek kişiyse Baltık Filosu'ndan Pavel Malkov'dur. Sverdlov, Kaplan'ın vurulduktan sonra gömülmemesi emrini verir ve Malkov'a şöyle der: “Hiçbir izinin kalmaması için tüm kalıntıları yok edilmeli”. Malkov daha sonra infaz anındaki hislerine dair şöyle diyecektir:

“Bir insanın, özellikle de bir kadının infazı kolay bir şey değildi. Ağır, oldukça ağır bir sorumluluktu. Ama o ana kadar asla bundan daha haklı bir emri uygulamak üzere görevlendirilmemiştim.”

Bolşeviklerin öfkesi yalnız Sverdlov ve Malkov'un sözleriyle sınırlı kalmıyordu. Suikastın ertesi günü çıkan Bolşevik gazetesi Krasnaya Gazeta'da şöyle yazıyor:

“Özgürlük için savaşanların kanı ve acıyla sertleştirdiğimiz kalplerimizi çeliğe dönüştüreceğiz. Kalplerimizi acımasız, sert ve sarsılmaz hale getireceğiz, böylece merhamet asla sızamayacak içlerine ve böylece düşman kanı denizindeki kıpırtıları görünmeyecek. (...) Lenin ve Uritski, Zinovyev ve Volodarski'nin kanına karşılık, bırakın burjuvazinin kanını sel olsun -daha fazla kan, alabildiğine fazla.”

Pavel Malkov.

'ARKA PLAN'DA KİM VAR?

Peki ama ardı arda düzenlenen suikastların arkasında kim vardı? Lafı dolandırıp dolandırıp soruyu cevapsız bırakanlardan olmamak adına, olası faillere geçmeden önce peşinen haber verelim: Soru bugün dahi tam anlamıyla yanıtlanmış değil! Yine açık ara en absürt iddiadan yani Stalin'in suikastin arkasında olduğu savından başlayarak bunları aktaralım. Aslına bakarsanız bu iddianın temelinde, Stalin isminin, özellikle batı kamuoyundaki 'ilgi çekiciliği' var. Bu algıya kananlar haksız da sayılmaz. Sonuçta Stalin, geçtiğimiz yüzyılda hakkında en fazla komplo ve spekülasyon pompalanan liderlerden biri. Yani ortada bu iddiayı sağlam kanıtlarla savunan falan yok. Ancak bu bir gerçekmiş gibi pazarlayanlara kolaylıkla rastlanmış!

'Zehirli kurşun' meselesinden de bahsedelim... Uzun bir süre Lenin'i vuran kurşunların zehir taşıdığı, ciddi ciddi ele alınan bir konuydu. Özellikle doktorların çıkardığı kurşunlarda zehri taşıyan haç biçiminde bir kesik olduğu görüşü, kimi tarihçileri dahi ikna etmişti. Ancak daha sonra olası bir zehrin, ateşlenen kurşunun ısısında etkisini yitireceği düşüncesi, bu yöndeki iddiaları etkisiz kıldı.

Olayı anlatan bir propaganda resmi: Yaralı Lenin'i halk kurtarıyor...

İNGİLİZ PARMAĞI İDDİASI

Şimdi gelelim İngilizlerin konuyla ilgisine. Sovyet iktidarının Ekim Devrimi'nin ardından en çok çekiştiği ülkelerden birinin İngiltere olduğu biliniyor. Devam eden Birinci Paylaşım Savaşı sırasında İngilizlerin asker konuşlandırmaya kadar varan hamleleri, bu çekişmeye verilecek küçük bir örnek. Bu anlaşmazlık, Moskova'ya ticaret yolunu da kapattığı ve Sovyetler'i büyük ekonomik zorluklarla yüzleşmeye mahkum ettiği için iki ülke arasındaki ilişkiler hayli gergindi. Suikastın arkasında İngiltere'nin olduğuna yönelik iddialar uzun yıllar boyunca 'propaganda' olarak değerlendirilse de 2010'ların başında ortaya yeni belgeler çıkmasıyla birlikte ciddi bir ihtimal olarak gündeme geldi.

BBC'de konuyla ilgili olarak yer alan haber şöyleydi:

“İngiltere hükümeti Rusların, Müttefikler'in saflarında savaşta kalabilmesini sağlamak için geliştirdiği plan çerçevesinde Robert Bruce Lockhart adlı bir kişiyi elçi olarak Moskova'ya gönderdi. (...) BBC'de bu akşam yayımlanacak bir belgeselde ulaşılan yeni belgelere göre, Lockhart Temmuz ayında Moskova'daki Bolşevik karşıtı örgütlere para vermek için Londra'dan tahsisat istedi. (...) 1918 yazında Savinkov adlı bir Bolşevik muhalifiyle yaptığı görüşmeden sonra Londra'ya gönderdiği telgrafta şöyle dedi: "Savinkov karşı devrim öneriyor. Müttefiklerin müdahalesiyle önde gelen Bolşevikler öldürülecek, askeri diktatörlük kurulacak." Bu telgrafın altında o dönemde savaş kabinesinde yer alan Lord Curzon'un bir notu bulunuyor. Bu notta, Savinkov'un yöntemin çok acımasız olduğu, müdahale konusunda kesin bir karar alınıncaya kadar bir şey yapılamayacağı belirtiliyor.”

Suikastın ardından Lockhart gözaltına alınır ve sorgu sırasında Lenin'in öldürülüp hükümeti devirme amacıyla düzenlenen komploda payı olduğunu kabul eder. İngiliz istihbaratı üzerinden hayli zaman geçmesine rağmen arşivlerini açmadığı için, maalesef konu hakkında daha detaylı bilgilere ulaşılamıyor. Ancak bu haliyle bile İngilizlerin rolü güçlü bir sav. Tabii gelecekte bu belgelerin güncellenmesi haline daha etkili yorumlar yapılacağı kuşkusuz.

Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı linkler

1- https://www.wikisosyalizm.org/Lenin%27in_vurulmas%C4%B1

2- http://spartacus-educational.com/RUSkaplan.htm

3- https://www.bbc.com/news/world-12785695