10 Ekim'in dördüncü yılı: Acı da dava da sürüyor

103 kişinin öldüğü Ankara Gar Katliamı’nın üzerinden dört yıl geçti. Sorumluların yargılanması için başlatılan adalet mücadelesi sürerken katliamda yaralananlar arasında hala tedavisi sürenler var. 10 Ekim’de eşi Uygar Coşgun’u kaybeden 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun, “Vücudunda hâlâ bilyelerle yaşamak zorunda olan bir sürü insan var. Yürek acısı da yarası da kolay geçmiyor. Dördüncü yılın sonunda iyileşmeliyiz deme noktasına geldik” dedi.

Abone ol

ANKARA - ‘Emek, Barış ve Demokrasi’ talebiyle Türkiye’nin farklı illerinden 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’daki mitinge katılanlara yönelik IŞİD’in düzenlediği katliamın üzerinden dört yıl geçti. Ankara Garı önünde türküler eşliğinde başlayan mitinge düzenlenen saldırının ardından 103 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi de yaralandı.

Geride kalan dört yıla rağmen hâlâ tedavisi devam edenler ve psikolojik destek alanlar bulunuyor. Tutuklu sanıklar yönünden verilen hapis cezalarına ilişkin mağdur avukatlarının yaptığı temyiz başvuruları Bölge Adliye Mahkemesi’nde beklerken tutuksuz 16 sanık yönünden açılan dava ise hâlâ devam ediyor.

‘DÖRT YIL SAĞLIK SORUNLARIYLA GEÇTİ’

10 Ekim Ankara katliamından yaralı olarak kurtulan Günay Karakuş, saldırıda iki yakın arkadaşını ve bacağını kaybetti. Geride kalan dört yılda çok sayıda operasyon geçiren ve protez bacağıyla yeniden yaşama sarılan Karakuş bu süreçte amatör olarak ilgilendiği resme yoğunlaştı ve sergiler açtı. Erzincan’da öğretmenliğe devam eden Karakuş geride kalan dört yılda sağlık sorunlarının devam ettiğini belirterek şunları söyledi:

“Hâlâ İstanbul’a gidip geliyorum tedavi için. Protezimde bazı sorunlar oluyor. Dört yıl aslında sağlık sorunlarıyla geçti. Protezin sorunları hiç bitmedi. İnsanlar protezini taktı günlük yaşamına devam ediyor gibi gördü ama öyle değildi. Sürekli olarak İstanbul’a, Ankara’ya gidip gelişler devam etti. Protezi takınca bir kerede hiçbir şey hallolmuyor. Hiçbir zaman eski yaşam kaliteme kavuşamadım. Çalışıyorum ama fiziksel olarak zorluk yaşıyorum. Bir şekilde hayata adapte olmaya çalışıyorum. Öğrencilerle birlikteyim, resim yapıyorum ve üretiyorum. Öğrencilerle birlikte olmak iyi geliyor.”

‘GERİDE KALAN 4 YIL KELİMELERE SIĞDIRILACAK GİBİ DEĞİL’

Katliamı ardından simge fotoğraflardan olan bu karede Hatice Çevik ve eşi.

Ankara’daki katliamda kızı Başak Sidar Çevik ile kızının halası Nurgül Çevik’i yitiren Hatice Çevik 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den aday oldu ve Suruç Belediye Eş Başkanlığına seçildi. Katliamın ardından üç ay kimseyle konuşmadığını anlatan Çevik, Suruç Belediye Başkan adaylığı sürecinin kendisine iyi geldiğini söyledi. Suruç’ta acı yaşamış annelere sarılarak iyileştiğini hissettiğini anlatan Çevik şöyle devam etti:

“Geride kalan dört yıl kelimelere sığdırılacak gibi değil. Çok zor bir süreç geçirdik. Katliam anından başlamayacağım. 2019 Ocak ayına kadar ben kendime kapanmış, evime kapanmış hayatımı çocuklarıma adamıştım. Ancak o kadar kendimi iyileştirebilmiştim. Partinin teklifte bulunmasıyla düşünme ve değerlendirmenin ardından adaylığı kabul etmekle süreç biraz terapi gibi oldu. Halkla iç içe olmak halkla acıları paylaşmak terapi gibi geldi. Suruç’ta benim gibi acısız, acının düşmediği ev yok. Bu anlamda birbirimizi onardık. Şu anda acılarımız hala taze öfkemiz hala artıyor. Biz bu katliamın hesabını sormadan sorumlular yargılanmadan acımız da dinmeyecek. İnsanlara acılarından sarıldığımız bir süreç geçti. Beni insanların kabul edişi çok etkileyiciydi. Annelerle bir araya gelmek, sarılmak çok farklı duygular. Aynı dili konuşmasak da bakışlarımızla birbirimizi anlayabiliyorduk. Birbirimize dokunarak da olsa acılarımızı hissediyoruz. İnsanlarla bir arada olmak çok güzel hissettiriyor.”

‘DAYANIŞMA OLMASAYDI 4 YIL BU KADAR HIZLI GEÇMEYECEKTİ’

10 Ekim’de eşi Uygar Coşgun’u kaybeden 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun bu süreçte katliamda yakınlarını kaybedenlerle ve yaralılarla yakından temas eden isimler arasında yer aldı. Sürecin her geçen yıl ağırlaştığını söyleyen Coşgun, “Zaman zaman yorulduğumuz, gerçekten katlanamadığımız dönemlerden geçtik. Ama hızlı geçmiş zaman bunu fark ettik. İyi ki bu mücadeleyi başlatmışız ve bu mücadelenin içinde olmuşuz diyebiliyoruz. İyi ki biz yas tutmaksızın davamızın peşinde olmuşuz diyoruz. Dayanışma olmasaydı birlikte olmasaydık bu dört yıl bu kadar hızlı geçmeyecekti” dedi.

‘BAŞLARDA KÖTÜ BİR RÜYA GİBİ GELMİŞTİ, ŞİMDİ ÇOK GERÇEK’

Mehtap Sakinci Cosgun

Bu süreçte evlerinden çıkmayan annelerin ve babaların dava için evlerinden, şehirlerinden çıktıklarını söyleyen Coşgun katliamın üzerinden dört yıl geçmesine rağmen tedavisi devam eden insanların olduğunu ve yaraların tam anlamıyla iyileşmediğini belirterek şunları kaydetti:

“Vücudunda hâlâ bilyelerle yaşamak zorunda olan bir sürü insan var. Hafif ve ağır yaralılar var ama insanlar hala vücutlarındaki bilyelerle yaşıyorlar. Yürek acısı da yarası da çok kolay geçmiyor. Basit tedavilerle kısa sürede iyileşecek düzeyde değil. İnsanların hâlâ tedavisi devam ediyor. Dördüncü yılın sonunda daha yeni psikolojik tedavi olmayı kabul etmeye ikna olan insanlar biliyorum. Psikolojik süreçlerde de kişinin bunu kabul etmesi gelebilecek son nokta. Dördüncü yılın sonunda iyileşmeliyiz deme noktasına geldik. Dört yılda kabul etmediğimiz süreçlerden geçiyoruz. Başlarda kötü bir rüya gibi gelmişti ama şimdi çok gerçek ve çok içindeyiz.”

‘YAKALANSALARDI BU KATLİAM GERÇEKLEŞMEYECEKTİ’

10 Ekim Katliamı’na ilişkin Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 Kasım 2016 tarihinde başlayan katliam davasında 21 ayda, 10 grup duruşması ve 53 celse görüldü. 2 Ağustos 2018 tarihinde 50’nin üzerinde duruşmanın sonunda tutuklu 19 sanığa farklı cezalar verildi. Firari 16 sanık yönünden ayrılan dosyanın davası hâlâ devam ediyor ve 3’üncü duruşma 21 Kasım tarihinde görülecek. Tutuklu sanıklar yönünden verilen karara yargılama süreci nedeniyle itiraz ettiklerini ve Bölge Adliye Mahkemesi’nden sonuç beklediklerini belirten 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu’ndan İlke Işık, tutuksuz sanıklar yönünden devam eden davaya ilişkin ise şunları söyledi:

“Bu dosyanın 16 firari sanığı vardı. Hiçbir zaman bu sanıklar 4’üncü Ağır Ceza’nın önüne getirilemedi. MİT’le görüşmesine ilişkin basında hala haberleri çıkan İlhamı Balı’nın da aralarında olduğu sanıklar bunlar. Bu dosyada yakalanabilecekken yakalanmayan uzun süre takip edilen sanıklar olduğunu ve bunun katliama sebebiyet verdiğini söylemiştik. Bu kişiler nasıl yakalanamadılar, Türkiye içinde takip edilmiş olmalarına rağmen neden yakalanmadı sorusunu üçüncü duruşmada da soracağız. Yakalansalardı bu katliam gerçekleşmeyecekti. Bu katliamın planlayıcısı olan kişiler ve bunu sadece biz değil iddianame de söylüyor. İstihbaratın elinde bu kişiler hakkında ne bilgi vardı? İzleniyorlar mıydı? Haklarındaki bilgiler nelerdi? Bu soruları soyuyoruz ve taleplerimizi sıralıyoruz. Çoğuna cevap verilmedi ve 21 Kasım’da resmî kurumların cevap vermediği bir sürü şeyi tekrar soracağız.”

‘ADALET TALEBİ DEVAM ETMEMİZ GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR’

“10 Ekim’in tanıkları arasında yer alıyorsunuz. Sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin yargılanması talebinin de aralarında olduğu birçok talebiniz bu süreçte mahkeme heyetince kabul edilmedi. Hem avukat hem de tanık olarak geride kalan 4 yıl size ne hissettiriyor” sorumuza ise İlke Işık şu yanıtı verdi:

“Bu bizim için bir dosya değil. Sadece avukatlık yaptığımız bir iş değil çünkü biz bu katliamın tanıklarıydık. Biz de o mitingin katılımcısıydık ve mesleğimiz avukatlık olduğu için müşteki koltuklarında değiliz. Ailelerle birlikte yürüttüğümüz bir süreçti ve onlar ne hissediyorsa biz de benzer şeyleri hissediyoruz. Adalet ne kadar kıymetli bir şeymiş ve hepimizin ne kadar ihtiyacı varmış bu dört yıl bize bunu gösterdi. 4 yıldır benzer şeyleri anlatıyoruz. Ülkenin en büyük katliamı ucu kime gidiyorsa gitsin aydınlatılmalı dedik. Israrla buna gitmeyen bir yargı vardı karşımızda. Hâlâ bunun mücadelesini vermek her şey bir yana insan olarak çok incitici. 103 insanın öldüğü katliamın ardından adalet talebine kulak tıkamak kabul edilebilir değil. Adalet talebi bize devam etmemiz gerektiğini söylüyor.”