10 Ekim avukatları: Bu dava böyle bitemez

10 Ekim Katliamı davası avukatları, savcılığın esas hakkındaki mütalaasına karşı sundukları beyanlarında davanın kapatılmak istendiğine dikkat çekti. Avukatlar 'dava kapanmasın' çağrısı yapıyor.

Abone ol

DUVAR - 10 Ekim Ankara Garı Katliamı davası avukatları, savcılığın esas hakkındaki mütalaasına ilişkin, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına sundukları 99 sayfalık ayrıntılı beyanlarında, henüz toplanmayan deliller, ifadelerine başvurulmamış kişiler varken davanın kapatılmak istendiğine dikkat çektiler. Olayda sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin davanın dışında bırakılmış olması ise avukatların beyanlarında dikkat çektiği en önemli noktayı oluşturuyor.

Olay yerinde 100 kişinin hayatını kaybettiği, sonrasında yaralanmaları sebebiyle ölenlerle birlikte hayatını kaybedenlerin sayısının 103’e yükseldiği katliamda, iddianamede yer alan yaralı sayısı ise 391. 10 Ekim 2015 günü Ankara Garı önünde ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ öncesinde IŞİD tarafından iki canlı bombayla gerçekleştirilmiş olan katliama ilişkin kovuşturma süreci 2016 yılı haziran ayında iddianamenin yazılıp, mahkemeye sunulmasıyla başlamıştı. 7 Kasım 2016’da duruşmaları başlayan davada, şu ana kadar toplam 50 celse gerçekleştirildi. Davada, 19’u tutuklu 36 sanık yargılanıyor.

Evrensel'den Fatih Polat'ın haberine göre, dava avukatları, adil bir yargılama yapılmadan 31 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan duruşmada sonlandırılmasından endişe ettikleri davada, savcının 12 Haziran 2018 tarihinde sunduğu esas hakkındaki mütalaaya ilişkin olarak mahkemeye 26 Temmuz 2018 günü sundukları beyanlarında şu noktanın altını çiziyorlar;

“Dosya toplanması gereken deliller bakımından halen eksiktir ve tamamlanmamıştır. Henüz toplanmamış deliller bulunmaktadır. Mahkeme heyetinin bağlantılı dava dosyalarından ve kurumlardan talep ettiği bazı belgeler henüz dosyamıza gelmemiştir.”

MÜLKİYE MÜFETTİŞLERİ RAPORU NEDEN EKSİK GELDİ?

Katliam sonrası İçişleri Bakanlığı tarafından bir soruşturma başlatılmış, soruşturma sonucunda da mülkiye müfettişleri tarafından bir rapor hazırlanmıştı. Bu raporun dosyaya kazandırılması konusunda mahkeme tarafından ara karar tesis edilmişti.

Dava avukatları beyanlarında soruyor: “Defalarca yazılan tekitlerin ardından, normalde dokuz klasörden oluşan raporun sadece birinci klasörü yollanmıştır ki, sanıkların ve sanık veya tanık olması gereken kamu görevlilerin sorumluluğuna ilişkin somut delillerin bir kısmı gelmeyen klasörlerde yer almaktadır. Müfettiş raporunun tüm tekit yazılarına rağmen aylar sonra ve eksik gönderilmesinin nedeni, ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur. Yukarıda belirtilen ve sanıkların konumuna ilişkin somut delil içeren iletişim dinlenilmesine ilişkin tape kayıtları ve müfettiş raporunun tamamı dosyamıza gelmeden esas hakkında karar verilmesi mümkün değildir.”

'KAMU GÖREVLİLERİ KORUNUYOR'

Avukatlar beyanlarında, müfettiş raporunda tespit edilmiş olan en önemli noktalardan birinin yol aramalarının canlı bombaların alana girdiği saatten itibaren yapılmamış olduğuna dikkat çekiyorlar: “Müfettiş raporunda da belirtilen Emniyet Tedbir yazısına göre, miting öncesinde, Ankara dışından gelen araçların durdurulması ve arama konusunda mahkemelerden karar alınmıştır. Ancak, Ankara Emniyet Müdürlüğü, mitingden bir gün önce 9 Ekim 2015 günü, 9.30 ile 11.30 arasında ve 22.00-24.00 saatleri arasında yaptığı yol uygulamasına saat 24.00’te ara verip miting günü olan 10 Ekim 2015 saat 9.00’da tekrar başlamışlardır. Dosya kapsamından öğrendiğimiz üzere Gaziantep’ten Ankara’ya doğru arabayla yola çıkan canlı bombaların da yol uygulamasına ara verilen saatlerde, 8.30 civarında Ankara’ya girdikleri tespit edilmiştir.”

Talepler ve tepkiler üzerine, avukatların beyanlarında belirttiği gibi, davanın görüldüğü Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi daha önce dönemin Ankara Valisi Mehmet Kılıçlar, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Kadri Kartal, dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğü TEM Amiri Hüseyin Özgür Gür, dönemin Ankara İl Emniyet Müdür Yardımcısı Cemal Dalkılıç, Dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Cihangir Ulusoy, dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürü Hakan Duman, dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Adem Arslanoğlu ve dönemin Çevik Kuvvet Şube Müdürü Yılmaz Ergan hakkında suç duyurunda bulunmuştu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise işleme koymama kararı verdi. Avukatlar, bunun üzerine mahkeme heyetinden yeniden suç duyurusunda bulunmasını talep etmiş ve mahkeme bu talebi yerine getirmemişti.Dava avukatları, savcının esas hakkındaki mütalaasına ilişkin olarak mahkemeye sundukları beyanlarda, Emniyet Genel Müdürlüğünün, adeta 10 Ekim Katliamı’nın tarifinin yapıldığı “Muhtemel Eylem” başlıklı yazısını gereğinin yapılmadığını da hatırlatarak, bu istihbaratın gereğini yapmayan kamu görevlileri için yeniden suç duyurusunda bulunulmasını talep ettiler. İlgili istihbaratta şöyle deniliyordu: “DEAŞ’ın ülkemize yönelik uluslararası ses getirecek çapta büyük bir eylem yapma kararı aldığı, bu eylemle ilgili olarak seçtiği grubu Suriye/Deyr-Ez Zor’da bulunan kalabalık bir kampta özel eğitime tabi tutmaya başladığı, planlanan eylemin uçak/gemi kaçırma ya da miting/kalabalık yerde aynı anda çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde kompleks bir eylem olabileceği yönünde teyide muhtaç bilgiler edinilmiştir.”

‘YENİDEN SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULSUN’

Soruşturma sırasında müfettişler Ankara emniyet müdürleri ve müdür yardımcılarının ifadelerini almışlardı. Dava avukatları, bu ifadeler arasında yer alan, dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Adem Arslanoğlu’nun şu beyanlarının önemine dikkat çekiyorlar: “Bu canlı bomba saldırısının çözümü, devletin güvenlikten sorumlu merkezi teşkilat ve birimlerinin bu terör örgütünün diğer illerle bağlantılarını tüm yönleriyle aydınlatılması ile mümkündür. Patlamayı gerçekleştiren teröristler Suriye Gaziantep Osmaniye Adana Aksaray güzergahından Ankara’ya kadar gelmişlerdir.

- Bahse konu terör eylemini gerçekleştiren terör örgütünün ülke sınırları dışında bağlantılarının olduğu, Suriye’den yönetildiği, Suriye’deki örgüt merkezinden düzenli para akışının olduğu, patlamayı gerçekleştiren teröristlerin Suriye’den Türkiye’ye girdiği gibi konular dikkate alındığında bu konunun Milli İstihbarat Teşkilatının görev ve sorumluluk alanı olduğu görülecektir.

- Patlamayı gerçekleştiren teröristler Suriye’den Türkiye’ye girmiştir. Suriye sınırından geçerken neden yakalanmadılar? Türkiye Cumhuriyetimizin sınırlarını korumakla görevli yetkili kurum Türk Silahlı Kuvvetleridir.

- Patlamayı gerçekleştiren terör örgütünü yurt içinde takip etmekle görevli merkezi birim EGM İstihbarat ve TEM Daire Başkanlıkları patlamayı gerçekleştiren teröristleri taşra birimleri ile koordine ederek neden tespit edememiştir?

-Patlamayı gerçekleştiren teröristler Gaziantep Valiliği, Gaziantep MİT Bölge Başkanlığı, Gaziantep İl Jandarma, Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğü sorumluluk alanındayken neden tespit edilmediler ve yakalanmadılar?

- Patlamayı gerçekleştiren teröristler yol güzergahındaki Osmaniye, Adana, Aksaray Valilikleri MİT Bölge Başkanlıkları İl Jandarma Alay Komutanlıkları, İl Emniyet Müdürlükleri sorumluluk alanındayken neden tespit edilmediler ve yakalanmadılar?

- Patlamayı gerçekleştiren teröristler Ankara MİT Bölge Başkanlığı ve Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı sorumluluk alanındayken neden tespit edilmediler ve yakalanmadılar?

Yukarıda sıralı maddelerle belirtmiş olduğum konular olayın bütününü ortaya koymaktadır”.

Avukatlar, bu anlattıklarının Arslanoğlu’nun kendisinin bir sorumluluğu olmayacağı anlamına gelmediğini de hatırlatarak, dosyada toplanan delillerin Arslanoğlu’nun beyanları ile de birleştirildiğinde, bütün bu sorumlulara dair mahkemenin somut bir adım atması ve her bir kuruma dair suç duyurusunda bulunması gerektiğini belirtiyorlar.

İNSANLIĞA KARŞI SUÇ

Dava avukatlarının, beyanlarını dayandırdıkları ana noktalardan birini de, TCK’nin 77. maddesine atıfla “10 Ekim Ankara Garı Katliamı insanlığa karşı suç teşkil etmektedir.” tezi oluşturuyor. İnsanlığa karşı suçtan hüküm kurulması için yeni bir iddianameye gerek olmadığını belirten avukatlar, “Sanığın ek savunması alınmak suretiyle hüküm kurulabilecektir” diyorlar.

'ARANANLARLA İLGİLİ İŞLEM YAPILMADI' 

Avukatların beyanlarında dikkat çektikleri önemli noktalardan biri de, aranır durumda gözükenlerle ilgili ciddi bir işlem yapılmadığını gösteren pek çok örnek olması. Mütalaada Genç Ensar, Genç Muhavitler gibi derneklerle ilişkileri sanıklar bakımından aleyhe delil olarak kabul edilmiş ve söz konusu dernekler hakkında “örgütle irtibat ve iltisaklı dernek”, “DEAŞ güdümündeki dernek” tespiti yapılmış. Ancak, mahkeme heyeti bu tespit doğrultusunda çeşitli illerin emniyet müdürlüklerinden sanıkların hemen hemen hepsinin örgütlenme çalışması yürüttüğü derneklere ilişkin bir soruşturma olup olmadığını sormuş ve söz konusu yazıların bir kısmına olumlu bir kısmına olumsuz cevap verilmiş. Örnek olarak Gaziantep Emniyet Müdürlüğü müzekkereye çok geç de olsa verdiği yanıtta, söz konusu derneklerle ilgili hiçbir soruşturma yürütülmemiş olduğu, Genç Ensar ve Genç Muhavitler Derneklerinin olağanüstü genel kurul yaparak kendisini feshetmiş olduğunu bildirmiş. Yazı cevabının ekinde olağanüstü genel kurula ilişkin belgeler gönderilmiş.

Avukatlar beyanlarında şöyle devam ediyor: “Ne ilginçtir ki Genç Ensar Derneği dava konusu katliamın olduğu gün 10 Ekim 2015 günü olağanüstü genel kurul yapmış, feshetme kararı vermiştir. Genel kurula katılanlara ilişkin hazirun listesi ise daha da ilginçtir. Dosyamız sanıklarından ikisi genel kurula katılmışlardır. Ahmet Güneş ve Abdülmuttalip Demir’in imza atmış olduğu tutanak dosyamız içerisinde bulunmaktadır. Söz konusu bilgi dosyamız sanıklarının ve yine bu kişilerin yakalanmamasına ilişkin sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin durumuna dair çok önemli bir delilken, Savcılık Makamı bu hususu görmezden gelmiştir. Artık bağlantılı dosyalardan adım adım takip edildiğine emin olduğumuz bu sanıklar o gün yakalansalardı, şu an Ahmet Güneş firari olmayacak ve bağlantılı dosyalarda tespit edildiği üzere halen suç aletleri üzerinde parmak izi çıkmayacaktı. Abdulmüttalip Demir katliam günü yakalansaydı, mütalaada da belirtildiği üzere katliamdan üç gün sonra Yunus Durmaz ve Talha Güney ile delilleri karartamayacaktı.”

'ANKARA, GAZİANTEP KATLİAMLARI BİRBİRİYLE BAĞLI'

Avukatlar beyanlarında, yakın dönemin birçok katliamını gerçekleştirenlerin ortak hareket ettiklerinin HTS kayıtlarıyla da ortaya çıktığına dikkat çekiyorlar: “HTS kayıtlarının sınırlı incelemesinden dahi, sanıklara ilişkin HTS kayıtlarını değerlendirdiğimiz analiz raporumuzdan da anlaşıldığı üzere, dava dosyalarından ve iddianamelerden sanki birbiriyle hiçbir irtibatı bulunmayan, farklı kişilerden oluşan, birbirinden bağımsız hücrelerin ayrı ayrı gerçekleştirdikleri katliamlar gibiymiş gibi görünse de gerçekte Ankara Katliamı sanıklarının Gaziantep Emniyet patlaması, Gaziantep Düğün Katliamı, Suruç Katliamı ve Diyarbakır Katliamı’nı gerçekleştirenlerden bağımsız hareket etmedikleri, bu katliamları gerçekleştiren örgüt militanlarının tümünün birbirleriyle sürekli ve çok sıkı iletişimleri olduğu ve özellikle Gaziantep’te bir iş bölümü çerçevesinde ve son derece organize hareket ettikleri anlaşılmaktadır.”

Eğer dava avukatlarının endişe ettiği gibi 31 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında görülecek duruşmada mahkeme heyeti davayı kapatma yoluna giderse tutuklu 19 sanık açısından karar verilecek ve davaya firari 16 sanık açısından teknik olarak devam edilecek. 36 sanıklı davada sanıklardan biri olan Mehmet Kadir Cebael de, dava açıldıktan sonra, 16 Ekim 2016 günü Gaziantep’te IŞİD’e yönelik operasyonda öldürülmüştü.

Henüz gerekli deliller bile toplanmadığı ve kamu görevlilerinin sorumlulukları es geçildiği için avukatlar, ısrarla döne döne şu vurguyu yapıyor: ‘Bu dava böyle bitemez!”