YAZARLAR

Alon Liel: Türkiye'yi İsrail'in düşmanı olarak tanımlayamam

Orta Doğu politikasını değiştirmek için adımlar atmaya başlayan Türkiye'nin İsrail'le geleceği ne olacak? Türkiye-İsrail ilişkilerinin mevcut durumunu ve geleceğini, bu alanda uzun yıllar çalışmış Dr. Alon Liel konuştuk.

Dr. Alon Liel uzun yıllar İsrail Dışişleri Bakanlığında çalışmış. Türkiye’yi yakından tanıyan Dr. Liel, 1981-1983 yılları arasında maslahatgüzar olarak Türkiye’de de görev yapmış. Türkiye-İsrail ilişkilerinin 60. yıldönümü fikriyle hazırlanan Türkiye-İsrail İlişkileri 1949-2010 adlı çalışması dahil Türkiye’ye dair 6 kitabı var.

Ancak Dr. Liel’i Filistin meselesini yakından takip edenler de bilir. İsrail-Filistin meselesinde çoğunlukla duymaya, görmeye alıştığımız şahin çıkışlara ters düşen açıklamaları zaman zaman bölge ve dünya basınında yer alıyor. Birkaç yıl öncesine kadar The Guardian’da yazıları yayınlanan Dr. Liel, İsrail’in Filistinlilere yönelik politikalarını ve bakışını sıkça eleştirenlerden biri. Dr. Liel’in kariyeri göz önüne alındığında Filistinlilere ve Filistin meselesine ilişkin değerlendirmeleri oldukça önemli.

Malum Türkiye, Orta Doğu politikasını değiştirme niyetinde. Birleşik Arap Emirlikleri ile başlayan dümen kırma süreci, açıklamalara bakılırsa Suudi Arabistan, Mısır ve kriz üstüne kriz yaşanan İsrail’i de kapsayacak.

Dr. Liel ile Türkiye-İsrail ilişkilerini konuştuk.

Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl yorumlarsınız? Sizce iki düşman ülke mi?

İlişkiler, diplomatik ilişkiler kötü. İlişkiler, (olması gereken) diplomatik ilişkiler seviyesinin altında olsa da ticaret, turizm, spor gibi alanlarda ilişkiler devam ediyor. İki halk seviyesinde her şey neredeyse normal ancak liderlikler seviyesinde ilişkiler gergin, kötü.

Dikkatleri üzerinde toplayan yeni durumlar sebebiyle yeni bir dönüm noktası olabilir, ancak Türkiye’yi İsrail’in düşmanı olarak tanımlayamam.

Fakat İsrail’deki genel hissiyat Başkan Erdoğan’ın İsrail politikalarına, başka Filistin konusu olmak üzere siyasi duruşuna yönelik çok hasmane, düşmanca olduğu yönünde.

'İKİ İSRAİLLİ TURİST İLİŞKİLERİ YENİDEN BAŞLATABİLİR'

“Dikkatleri üzerinde toplayan yeni durumlar” dediniz? Neyi kastediyorsunuz?

Muhtemelen sizin ve birçok insanın da bildiği gibi iki İsrailli Türkiye’de casusluk suçlamasıyla tutuklandı. Bu olay iki önemli telefon görüşmesi ile sona erdirildi. Biri bizim cumhurbaşkanımızdan sizin cumhurbaşkanınıza, ikincisi bizim başbakanımızdan sizin cumhurbaşkanınıza. Bu yeni bir değişiklik demek, çünkü İsrail hükümeti iki-üç hafta öncesine kadar Erdoğan ile temastan kaçınıyordu.

En önemlisi, bizim cumhurbaşkanımız ile (Erdoğan) görüşmesinde ikili ilişkiler ve bölgesel konularında diyaloğun yenilenmesini konuştular. Eğer bu gerçekleşirse, (iki ülke ilişkilerinde) bir dönüm noktası olabilir. Ancak olup olmayacağını izlememiz gerekiyor.

Böyle bir konuşma en azından son 8 yıldır gerçekleşmemişti. Bizim cumhurbaşkanımız seçildiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tebrik etmişti fakat bizim cumhurbaşkanımız üst düzey diyaloğu sürdürmedi. Dolayısıyla bu (telefon görüşmeleri) bir değişimi getirebilir.

'GENEL HİSSİYAT; TÜRKİYE OLMADAN DA İYİ GİDİYORUZ'

Türkiye, BAE ile yeni ilişkiler başlattı. Ardından Suudi Arabistan, Mısır da gelecek gibi görünüyor. İsrail-Türkiye ilişkilerinde de yeni bir süreç bekliyor musunuz?

Türkiye geçtiğimiz yıl İsrail ile ilişkilerini geliştirmek istediğini kanıtlayan çeşitli girişimlerde bulundu.

Geçtiğimiz yıl buradaki hissiyat; Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri geliştirmek istediği ancak İsrail’in karşılık vermediği yönündeydi. Genel hissiyat, “Türkiye olmadan da bölgede iyi gidiyoruz”, “Türkiye’nin mesajlarını aldık ancak İsrail karşılık vermeme kararı aldı” şeklindeydi.

Anladık ki, Erdoğan’ın İsrail ile ilişkileri geliştirmek istemesinin sebeplerinden biri Türkiye’nin bölgesel ve küresel düzeyde yaşamakta olduğu zorluklar.

İsrail ile ilişkileri düzeltme girişimleri Mısır’ı da kapsayacak şekildeydi. İsrail ve Mısır çok yakın ilişkiler içinde. İsrail veya Mısır ile ilişkileri bir diğeri olmadan geliştiremezsin.

İsrail ve Mısır bölgede her konuda koordinasyon içinde, özellikle güvenlik ve aynı zamanda bölgesel dış politikalar.

Türkiye’nin İsrail ve Mısır’ın ikisi ile de ilişkileri geliştirme girişimi olduğunu anladık.

Şu anda BAE ile olanları görüyoruz. Elbette bunda İsrail’in de etkisi var, çünkü emirlikler ile ilişkilerimizi normalleştiriyoruz. Karşılıklı büyükelçi atadık, diplomatik ilişkilerimiz var.

Açıktır ki Türkiye emirlikler ile ilişkilerini geliştirirse bu, bizi de etkiler.

'MESELE, YENİDEN DİYALOĞU BAŞLATMAK'

Türkiye ve İsrail arasında yakında bir “barış süreci” bekliyor musunuz?

Savaşıyorsanız, düşmansanız barış süreci başlatırsınız. Söylediğim gibi, düşman değiliz. Bu nedenle, hiç kimse bir barış sürecinden bahsetmiyor.

İzlememiz gereken şey, doğrudan diyaloğumuzun olması. Karşılıklı büyükelçiliklerimiz var. Tamam, büyükelçi yok ancak diplomatik ilişkilerimiz var.

Barış görüşmelerine değil, iki tarafın da diğerine kendi duruşlarını anlattıkları diyaloğa ihtiyacımız var ve bizim her zaman, özellikle de 90’larda samimi diyaloglarımız oldu Türkiye ile. Ben yıllarca bunun bir parçasıydım.

Böyle bir diyalogda 5 Türkiye’den, 5 İsrail’den diplomatlar olarak oturursunuz ve her konu hakkında konuşursunuz. En azından bir tarafı ilgilendiren bütün bölgesel konularda konuşursunuz; Suriye, Lübnan, Mısır, Katar, Suudi Arabistan, Filistin meselesi, Kürt meselesi ve tabii ki Libya. Türkiye’nin Libya’da çok aktif olduğunu biliyorum. Libya ve gaz meselesine dair bir sürü temas var.

Böyle bir diyaloğunuz yoksa birbirinizi tam olarak anlamazsınız.

Yani mesele yeniden bir barış süreci başlatmak değil, yeniden diyaloğu başlatmak.

'POLİTİK SORUNLAR KİŞİSELLEŞTİ'

Siz Türkiye’yi yakından tanıyan bir isimsiniz. İki ülke arasındaki diyaloğun önündeki engeller neler?

Bence, Türk ve İsrail tarafları açısından temel sebep Filistin meselesi.

Biliyorsunuz, neredeyse 8 yıldır Filistinlilerle barış görüşmeleri yapmıyoruz. Ufukta bir Filistin Devleti yok ve Batı Şeria’daki İsrail işgali devam ediyor. Yerleşim (birimlerinin inşası) devam ediyor. Gazze’deki durum kötü. Zaman zaman şiddet de var. Bu nedenle, Türkiye İsrail’in Filistin politikasından mutlu değil.

Bizim açımızdan bakıldığında Erdoğan, HAMAS’a çok sempati duyuyor gibi görünüyor ve (İsrail tarafından) HAMAS bir terör örgütü olarak değerlendiriliyor ve listeleniyor.

Türkiye-HAMAS arasında özellikle askerî yönü olan herhangi bir temas burada çok rahatsız edici olarak görülüyor. Öncelikle Filistin meselesi ve belki de Kudüs meselesi ki, İsrail’in İslam açısından kutsal yerleri kontrol etmesi.

İsrail, Kudüs’ü başkentinin bir parçası olarak görüyor.

Ancak bütün bunların üstünde Mavi Marmara olayı ile sembolleşen, müzakerelere rağmen, iki tarafın da verilen sözlerin tutulmadığını düşündüğü, liderlerimizin dahil olduğu çok keskin, kişiselleştirilmiş kinler var.

Bence Türkiye’de de İsrail’in tavırlarından dolayı hayal kırıklıkları vardır. Politik sorunlar aynı zamanda kişisel sorunlara da dönüştü. Politik olarak başlayan krizler kamuoyuna sirayet ediyor. Şu anda sadece liderlik seviyesinde değil halklar düzeyinde de ilişkileri tamir etmek zorundayız ve yapılması gereken çok şey var.

'FİLİSTİNLİLERİ BÜTÜN DÜNYA UNUTTU'

Bazı Filistinliler Türkiye’nin HAMAS’a veya Filistinlilere gerçek anlamda destek vermediğini söylüyor. Bu açıdan İsrail’deki yaklaşım tamamen farklı görünüyor.

Genel olarak dünya Filistinlileri unuttu. Şu anda (İsrail üzerinde) ABD’den, Rusya’dan, Çin’den ve Avrupa’dan bile en azından Filistinlilerle görüşmelere itecek bir baskı yok. Filistinliler genel olarak hayal kırıklığına uğradı.

Diplomatik güç dengesi büyük ölçüde İsrail’in lehine. İsrail’in bugün dünyanın çoğu ile iyi ilişkileri var. Hükümetler İsrail’i Filistinlilere ne yaptığı konusunda eleştirmiyor.

Türkiye’yi ele alırsak, sadece Erdoğan’ın söylediklerine bakarsak, İsrail ile ilişkileri iyileştirmek istediğini söylediğinde buna İsrail’in Filistin politikasını değiştirmesi şartı koştu.

Dünyada çok az lider bunu yapıyor, neredeyse hiç kimse. Elbette (Filistinliler) Türkiye’den milyarlarca dolar, silah bekliyor olabilirler ancak bu, gerçekçi değil. Dünyada neredeyse hiç kimse, hükümetlerden bahsediyorum kamuoyundan değil, hiç kimse onlara yardım etmiyor.

Bu nedenle, sadece açıklamalarda bile onları (Filistinlileri) önemseyen ifadeler ve İsrail’den Filistin politikasını değiştirmesinin istenmesi, İsrail’de Türkiye’nin Filistinlilerin dünyadaki en iyi dostu olarak görülmesine sebep oluyor.

'TRUMP İSRAİL HAYRANIYDI'

İsrail açısından Biden ve Trump dönemleri arasında fark var mı?

Birçok şeyde fark var. Trump’ın bir İsrail hayranı olduğunu söyleyebilirim. Trump, İsrail’in ondan yapmasını istediği her şeyi yaptı. Elçiliği Kudüs’e taşımak, İsrail’in Golan Tepesi’nde kalmasını tanımak gibi sansasyonel şeyler dahil birçok şey yaptı.

Bu nedenle kullanmak istemiyorum, diplomatik bir terim olmayacak ancak Trump İsrail, Netanyahu açısından cepteydi. İsrail’in çok büyük bir destekçisiydi.

Biden’ın politikası daha dengeli ancak Biden Filistin konusunda İsrail’e baskı yapmıyor. Trump çok çarpıcı manevralar yapmıştı ancak Biden henüz öyle bir şey yapmadı.

(İki yönetim arasındaki) Fark şu; ABD Trump dönemindeki İsrail tarafgirliği seviyesini Biden döneminde daha düşük, daha dengeli bir seviyeye indirdi.

'NETANYAHU GERİ GELMESİN DİYE…'

Dışarıdan bakıldığında İsrail’de kırılgan bir siyasi istikrar varmış gibi görünüyor. Yakın gelecekte bir seçim, siyasi değişiklik bekliyor musunuz?

Şu anda 7 partinin oluşturduğu bir koalisyonumuz var. Durum kırılgan ancak koalisyonu bir arada tutan bir faktör var; koalisyondaki bütün partiler Netanyahu’nun siyaset dışı kalmasını veya muhalefette görmek istiyor. Çünkü Netanyahu hâlâ İsrail’deki en güçlü politikacı. Koalisyondaki partiler Netanyahu’nun geri dönmesinden korktukları için birlik halinde duruyor. Bu nedenle önümüzdeki 1-2 yıl seçim görünmüyor.


Hediye Levent Kimdir?

Gazeteciliğe 2003 yılında başlayan Hediye Levent, 2008’den itibaren 13 yıl Suriye, Lübnan ve Irak’ta yaşadı. Bu süre boyunca çeşitli yerli-yabancı medya kuruluşlarında ve köşe yazarı olarak Evrensel Gazetesi’nde Ortadoğu’da olan biteni yerinden, sahadan aktardı; yazdığı analizlerle bölgedeki gelişmelerin aydınlatılmasına büyük katkı yaptı.