Almanya basınında geçen hafta: ‘Kendimizi hedef haline getiriyoruz’
ABD’nin orta menzilli füzelerinin Almanya’ya konuşlandırılmasına karşı kaleme alınan açık mektubun ilk imzacılarından fizikçi Kütt, Almanya’nın bu adımla kendisini hedef haline getirdiğini söyledi.
DUVAR - Almanya’nın güneyindeki Aschaffenburg kentinde düzenlenen bıçaklı saldırıda biri 2 yaşında bir çocuk olmak üzere iki kişinin hayatını kaybetmesi, failin Afganistan vatandaşı olması dolayısıyla bir kez daha göçmen karşıtı söylem ve talepleri beraberinde getirdi. 23 Şubat’taki erken seçime gidilen süreçte faşist Almanya için Alternatif (AfD) partisi ile arasına mesafe koymaya çalışan ana muhalefet Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi, daha sıkı göç yasaları talebiyle AfD ve tabanına göz kırparken, 25 Ocak Cumartesi günü binlerce kişi başkent Berlin’in ikonik yapılarından Brandenburg Kapısı’nda toplanarak ‘aşırı sağı’ protesto etti. Basında çıkan bazı yorumlara göre ise Almanya için çözüm yolu, ne ‘tersine göçten’ (Remigration) ne de ‘herkes için ülkede kalma hakkından’ geçiyordu.
ABD'nin yeni Başkanı Donald Trump ile milyarder iş insanı Elon Musk arasındaki ‘bromance’ daha ne kadar sürer bilinmez; fakat Musk Almanya basını ve kamuoyundaki yerini uzunca bir süre daha koruyacağa benziyor. Son aylarda çeşitli şekillerde AfD’ye desteğini dile getiren Musk, cumartesi günü AfD’nin Halle/Saale’deki seçim etkinliğine çevrimiçi katılarak ‘medeniyetin geleceğinin Almanya’daki seçime bağlı olduğunu’ ve ‘Almanların Alman olmaktan gurur duyması gerektiğini’ söyledi. Kaba bir çeviriyle ‘Savaş, savaş, savaş’ (Fight, fight, fight) sloganlarının atıldığı etkinlikten izlenimlerini kaleme alan bir gazeteciye göre etkinlik Almanya’nın doğusunda yapılan bir Trump mitingi gibiydi.
Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesinin Almanya’da yarattığı endişelerden Suriye’deki Beşar Esad yönetiminin yıkılması sonrası Almanya’daki Suriyelilerin durumuna geçtiğimiz hafta Almanya basınına yansıyan haber ve yorumlardan öne çıkan bazıları şöyleydi…
GÖÇ TARTIŞMASINDA ‘ORTA YOL’ ÖNERİSİ
Almanya, 22 Ocak Çarşamba günü Bavyera eyaletindeki Aschaffenburg kentinde 2 yaşındaki Faslı-Alman bir çocuk ve 41 yaşındaki bir erkeğin ölümüyle sonuçlanan bıçaklı saldırıyla sarsıldı. Bu saldırının failinin de Afganistanlı bir sığınmacı olması, seçim sath-ı mailine girilen ülkede bir kez daha yabancı ve göçmen karşıtlığını körükledi. Ana muhalefet CDU lideri ve federal başbakan adayı Friedrich Merz’in göç yasalarını sertleştirme önerisi ve CDU’nun bu hafta federal meclise sunması beklenen önergeye AfD’den gelecek kesin, liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) gelecek olası destek saldırının medya ve kamuoyunda da göç üzerinden tartışılmasını beraberinde getirdi. Die Tageszeitung (taz) gazetesinden Jost Maurin, “Bıçaklı saldırının sonuçları: Ne ‘tersine göç’ ne herkes için kalma hakkı” başlıklı yazısında, “Almanya ‘tersine göç’ ve ‘herkes için kalma hakkı’ arasında bir orta yol bulmalı. Aschaffenburg’da yakın zaman önce yaşanan şiddet eylemi bunu gösterdi” değerlendirmesinde bulundu. ‘Görünüşe göre psikolojik sorunları olan bir Afganın bir kreş grubuna yönelik ölümcül bıçaklı saldırısına verilen siyasi tepkilerin beklendiği gibi olduğunu’ anlatan Maurin, “Pek çok sağcı, topyekûn ‘sınır dışı’ ve ‘tersine göç’ talebinde bulunurken, pek çok solcu pratikte ‘herkes için kalma hakkı’ istiyor. Yaşanan olay, bir uzlaşmanın gerekli olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı. Maurin, yetkililer Aralık 2024’te sınır dışı edilmesi gereken faile yönelik ilgili yasaları uygulamış olsaydı hayatını kaybeden iki kişinin bugün yaşıyor olabileceğini sözlerine ekledi. Fiziksel saldırı ve yaralama gibi suçlardan sabıkası olan kişilerin sınır dışı edilmesi gerektiğini savunan gazeteci, aksi takdirde ‘radikallerin’ seçimin yaklaştığı bir dönemde bu durumu istedikleri kadar abartıp mültecilere karşı kullanabileceğine, bunun da pek çok kişide karşılık bulabileceğine işaret etti. (25 Ocak)
‘SURİYELİLERİN ÜLKELERİNİ ZİYARET ETMESİNE İZİN VERİN’
Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki cihatçı grupların 8 Aralık 2024'te Beşar Esad yönetimini devirmesinin ardından Almanya’da yaşayan Suriyeliler de bir ikilemle karşı karşıya kaldı: Ülkelerine gitmek ya da gitmemek. ‘Pro Asyl’ sığınmacı hakları örgütünün paylaştığı bilgilere göre, İkamet Kanunu’nun 47b maddesi, Almanya’da sığınma ya da koruma hakkı, mülteci statüsü veya sınır dışı yasağı olan Suriyelilerin Suriye’ye gitmek istemeleri halinde öncesinde ilgili makamlara ziyaretlerinin gerekçesiyle birlikte bildirimde bulunmasını gerektiriyor. Rusya ile savaştan kaçarak Almanya’ya sığınan Ukraynalıların ülkelerine gitmeleri halinde koruma statülerini kaybetmekten korkmalarına ise gerek olmuyor. Almanya’da yaşayan Suriyeli yazar Mohammad Al Attar da Der Spiegel için kaleme aldığı “Alman mülteci politikası: Almanya’daki Suriyelilerin ülkelerini ziyaret etmelerine şimdi izin verin” başlıklı yazısında, “Federal hükümet, biz Suriyelilere herhangi bir kısıtlama olmadan ülkemizi ziyaret etme izni verecek cesarete sahip olmalı. Orası güvenli değil; biz sadece oradaki ailelerimizi görmek istiyoruz. Bundan Almanya da fayda sağlayacaktır” dedi. Başkent Şam’daki babasının Esad henüz ülkeden kaçmadan önce yıllar boyunca her telefon görüşmesinin sonunda kendisini ne zaman görebileceğini sorduğunu anlatan Al Attar, “O zamanlar bana bu soruyu sorduğunda susardım. Şimdi ise aradığında telefonu açmaya cesaretim yok çünkü bu soru daha da utanç verici bir hal aldı” diye yazdı.
Kendisini Suriye’yi ziyaret etmekten alıkoyanın Almanya bürokrasisi olduğunu babasına izah edecek durumda hissetmediğini anlatan yazar, Göç ve Mülteciler Federal Ofisi’nin (BAMF) Suriye’ye gitmek için izin istediği e-postasına yanıt vermediğini, yabancılar dairesinin ise böyle bir iznin söz konusu olamayacağını bildirdiğini söyledi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e işaret ederek ‘ülkeleri aynı diktatör tarafından yerle bir edilen’ Ukraynalılar için durumun farklı olduğunu belirten Al Attal, “Almanya’daki Suriyeliler ülkelerini ziyaret etmenin Almanya’daki oturum statülerini neden tehlikeye atacağını anlamıyor” dedi. Yazar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Orası güvenli olduğu için ya da tatilin keyfini çıkarmak için değil, ailelerimizi görmek için Suriye’ye seyahat etmek istiyoruz.” (21 Ocak)
‘DOĞU ALMANYA’DA TRUMP MİTİNGİ Mİ? PEK SAYILMAZ…’
Almanya’daki yabancı düşmanlığından en fazla fayda sağlayan ve onu en fazla körükleyen partilerin başında şüphesiz AfD geliyor. AfD’nin haftasonu seçim kampanyasının ‘start’ını verdiği etkinliğinin okyanus ötesinden bir konuğu vardı: Elon Musk. Trump yönetiminin ilk icraatlarından biri olarak sınır dışı uçuşları başlattığı ABD’den çevrimiçi olarak etkinliğe katılan dünyanın en zengin insanı, AfD’ye ve partinin Eşbaşkanı ve başbakan adayı Alice Weidel’a desteğini bir kez daha dile getirdi. Başkentin yerel gazetelerinden Berliner Zeitung’dan Sophie-Marie Schulz, Saksonya-Anhalt eyaletindeki seçim etkinliğinden izlenimlerini “AfD: Amerikan seçim kampanyası Doğu Alman eyaletinde başladı” başlıklı haberinde aktardı. Trump’ın mitinglerinde atılan sloganların burada da atıldığını, şapkaların havaya fırlatılıp Almanya bayraklarının sallandığını aktaran gazeteci, “Doğu Alman kentlerinde Trump mitingi mi? Pek sayılmaz. Yumruğunu kavgacı bir edayla havaya kaldıran da Amerikan Başkanı Donald Trump değil, AfD’nin başbakan adayı Alice Weidel” dedi.
Bunun konuşmaların yapıldığı ya da parti programının açıklandığı bir seçim etkinliği olmadığını belirten Schulz, “Bu bir miting ve AfD’nin tamamen Amerikanlaşmış seçim kampanyasının başlangıcı” diye konuştu. Miting sırasında AfD’nin diğer Eşbaşkanı Tino Chrupalla, CDU lideri Friedrich Merz’i ABD’nin bir önceki başkanı ve Trump’ın son iki seçimdeki rakibi Joe Biden’a benzetirken, hemen ardından sahneye gelen Weidel, kalabalığa bir konuğunun olduğunu açıkladı. Weidel’ın hemen yanındaki devasa ekranda, distopik filmleri andıran bir görüntüyle Elon Musk duruyordu. Musk, burada yaptığı konuşmada, AfD’nin ‘Almanya için en iyisi’ olduğunu söylerken, Weidel da salondaki kalabalığa işaret ederek “Seni seviyoruz” dedi. Musk’ın ardından söz alan Weidel, tıpkı aylar önce Trump’ın yaptığı gibi seçilmesi halinde görevdeki ilk gününde yapacaklarını anlattı. Listesinin başında ise yine Trump’a benzer bir şekilde 'ülkeden ayrılması gereken' sığınmacıların sınır dışı edilmesi, iklim koruma önlemlerinin kaldırılması ve devlet giderlerinin kısılması geliyordu. Schulz da “Weidel’ın bu planları somut olarak nasıl hayata geçirmek istediği ve hangi yasal engellerin göz önünde bulundurulması gerektiği ise konu edilmedi” diye yazdı. (26 Ocak)
‘AVRUPA ÖNCE KENDİ ÖDEVLERİNİ YAPMALI’
Almanya ana akım medyası ve siyaseti Trump’a mesafeli yaklaşsa da Rusya ile savaşta ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğinin kesilmesi ve Avrupa’nın mali ve askeri açıdan yalnız bırakılması ihtilami özellikle Berlin’de endişe yaratmışa benziyor. Trump, göreve gelmeden önce savaşı bir günde bitirmeyi taahhüt etmiş olsa da bu vaat mevcut durumda hayata geçirilmekten uzak duruyor. Almanya Marshall Fonu Başkan Yardımcısı Sudha David-Wilp, Welt TV’ye verdiği demeçte, Trump’ın Ukrayna’daki savaşı bitirmek için Avrupa’ya ihtiyacının olduğunu, Avrupa’nın tek ses olması, ama öncesinde kendi ödevlerini yapması gerektiğini söyledi. Trump’ın geleneksel ABD siyasetini izlememesinin Avrupa açısından da bir zorluk teşkil ettiğini anlatan David-Wilp, “Bence Almanya ve Avrupa, Trump ile birlikte çalışmanın bir yolunu bulmalı. Ben Başkan Trump’ın pragmatik davranacağını ve Ukrayna’daki savaşa bir son vermek için Avrupa’ya ihtiyacının olduğunu düşünüyorum. Bence burada Avrupa da eyleme geçme yeteneğine sahip, güçlü bir pozisyon almalı… Berlin’de gelecekte kurulacak hükümette kim olursa olsun ABD ile işbirliği için bir yol bulmalı” değerlendirmesinde bulundu. Friedrich Merz’in Trump ile başa çıkma konusunda örneğin Sosyal Demokrat Partili (SPD) Başbakan Olaf Scholz’dan daha iyi olup olmayacağı sorusuna da yanıt veren David-Wilp, “Ben buradaki meselenin kimin Trump’a karşı daha iyi pozisyon alacağı olduğuna inanmıyorum. Önemli olan, Avrupa’nın tek sesle konuşması. Bence Avrupa önce kendi ödevlerini yapmalı” diyerek tek sesle konuşmak için Almanya, Polonya ve Fransa gibi ülkelerin arasındaki işbirliğinin önemine dikkat çekti. (21 Ocak)
‘BU, NÜKLEER BİR SAVAŞIN BAŞLANGICI OLABİLİR’
Almanya Başbakanı Scholz ve dönemin ABD Başkanı Biden, 2024 yılında ABD’nin orta menzilli füzelerinin Almanya’ya konuşlandırılması konusunda anlaşmaya varmıştı. ABD’de başkanın değişmesiyle de birlikte bu kararın yarattığı endişe bir kez daha gün yüzüne çıktı. Bu bağlamda Almanya'daki erken seçimde aday olan tüm siyasetçilere bu karardan geri adım atılması çağrısında bulunulan açık bir mektup kaleme alındı. Mektubun ilk imzacılarından biri olan fizikçi Moritz Kütt, Jana Frielinghaus’a verdiği röportajda, iki ülke arasındaki kararın NATO çerçevesinde alınmadığına dikkat çekerek şu değerlendirmede bulundu: “Bu silahların konuşlandırılmasıyla ilgili benim gördüğüm iki risk var: İlk olarak, Almanya, bununla kendisini bir hedef haline getiriyor. Almanya ve Rusya arasında bir çatışma söz konusu olursa, Rusya bu ABD silahlarının ne zaman kullanılacağından ya da nereye fırlatılacağından, Rus nükleer mühimmatına ya da geleneksel Rus üslerine saldırılıp saldırılmayacağından emin olamaz. Rusya’nın da hızla karar vermesi gerekir; bu ise hatalara, hatta karşı bir saldırıya yol açabilir. Burada en kötüsü de bir yanlış anlaşılma olurdu: Ruslar Almanya’nın nükleer silah stoklarına saldırdığını düşünür, ardından beklenen yıkımdan önce bunları kullanır… Bu, nükleer bir savaşın başlangıcı olabilir.”
ABD orta menzilli füzelerinin Almanya’ya konuşlandırılması kararının karşı tarafın daha fazla silahlanmasıyla sonuçlanabilecek bir silahlanma adımı olduğuna dikkat çeken fizikçi, seçimin ardından oluşacak yeni meclisin bu konuda ne yapabileceği sorusuna yanıtında, “Federal Meclis, yasal gereklilikleri değiştirebilir. Eğer mecliste ABD füzelerinin konuşlandırılması konusunda bir çoğunluk olursa iktidar partileri ile kabine üyelerinin bu kararı desteklemesi daha da zorlaşacaktır. Bu sebeple gelecekteki Federal Meclis üyelerinin bu konuda net bir tavır alması önem taşıyor” ifadelerini kullandı. (nd-Aktuell, 24 Ocak)