Ali Sabuktay: Ayrı liste Emek ve Özgürlük İttifakı'na vekil kaybettirebilir

Siyasal iletişimci Ali Sabuktay, Emek ve Özgürlük İttifakı'ndaki liste belirsizliğine ilişkin "Büyük illerde iki ayrı liste çıkarsa ittifak, kazanma olasılığı olan 5-6 vekilliği kaybedebilir" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR- Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerinin katılımıyla HDP Genel Merkezi’nde yapılan son toplantıda, ittifaktaki siyasi partilerin seçim ittifakı konusunda uzlaşıya vardığı açıklandı. Seçime Emek ve Özgürlük İttifakı olarak girme kararı alındığı belirtilen toplantının sonuç bildirgesinde, "Mücadele ittifakı olarak başlattığımız süreci, genişleyerek bir seçim ittifakı haline de getirmek üzere bir irade ortaya çıktı. Seçime, Emek ve Özgürlük İttifakı olarak girme kararı alındı. Teknik çalışmalarda HDP başta olmak üzere ittifakın bileşeni olan tüm güçlerin kazanımlarını koruyup geliştirecek yol ve yöntemler esas alınacak" denildi.

1999 yerel seçimlerinden beri çok sayıda siyasi kampanyada görev alan ve son dönemde de İzmirli seçmen profili hakkında çalışmalar yürüten siyasal iletişimci Ali Sabuktay ile sürece dair gelişmeleri konuştuk.

Ali Sabuktay, Emek ve Özgürlük İttifakı'ndaki uzlaşıya ilişkin "Kriz ortaya çıktığı andan itibaren, ittifak içindeki partilerin yöneticileri yangına körükle gitmeyerek yapıcı bir tutum aldılar. Önceki gün yaptıkları toplantıyla yaydan çıkan oku yerine koymaya çalıştılar. Umarım başarırlar, en optimum sonuca varırlar" ifadesini kullandı. 

Sabuktay, liste tartışmalarına ilişkin ise "Büyük illerde iki ayrı liste çıkarsa Emek ve Özgürlük İttifakı kazanma olasılığı olan 5-6 milletvekilliğini kaybedebilir" dedi.

‘YAYDAN ÇIKAN OKU YERİNE KOYMAYA ÇALIŞTILAR’

TİP’in bazı illerde kendi logosu ile seçime girme kararının arkasından uzun süren bir toplantı sonrasında anlaşma sağlandığı açıklaması geldi. Açıklamanın içeriğine girmeden önce tartışmanın seyrine ilişkin neler söylersiniz ve bizim bu anlaşmadan ne anlamamız gerekiyor?

Öncelikle, altında politik kaygılar olsa bile teknik-taktik yönü ağır basan bu tartışmanın bizim önümüzde gerçekleşmesine, bir gerilim alanı haline getirilmesine gerek yoktu. İçle dış arasında olması gereken mesafe korunmalıydı, mutfakta halledilmesi gereken bir konu salona taşınmamalıydı. Umarım muhalif aktörler yeterli dersi almıştır. Her soruya illaki karşılık vermek mecburiyetinde olmadıklarını, kamuoyu önünde oldubittiler yaratarak bir avantaj sağlayamayacaklarını anlamışlardır. Taraflar arasında müzakereyle çözülebilecek bir sorun bir kez kamuoyunun önüne çıkarsa yeni saflaşmalar oluşur, çözüme varmak zorlaşır. İttifak içindeki bir parti kendi çıkarını da gözetebilir tabii. Her partinin kendine ilişkin gelecek tasarımı olabilir, fakat muhalif seçmenin kahir ekseriyeti bunlarla ilgilenmiyor, tali meseleler olarak görüyor. Bu tip durumlar hem sayısal yönden hem de ortaya çıkan moral iklim yönünden "kazanacağız" duygusuna gölge düşürüyor. İnsanlar, parti ve ittifaklardan bu rejimi sonlandıracak tarihsel bir rol oynamalarını istiyor. Kriz ortaya çıktığı andan itibaren, ittifak içindeki partilerin yöneticileri yangına körükle gitmeyerek yapıcı bir tutum aldılar. Önceki gün yaptıkları toplantıyla yaydan çıkan oku yerine koymaya çalıştılar. Umarım başarırlar, en optimum sonuca varırlar.

Ali Sabuktay



‘İTTİFAK EN İDEAL SENARYO OLAN TEK LİSTEYLE SEÇİMLERE GİTMEYECEK’

Açıklamadan çıkan sonuca göre ittifak içinde ve dışında maksimum faydayı sağlayacak formül üzerinde anlaşıldığı söyleniyor. Sizin elinizdeki veriler ve birikimleriniz ışığında bu fayda nasıl olabilir? Böylesine bir formülde ittifakı bekleyen yanlış hesaplar ihtimali daha çok hangi noktalarda yoğunlaşır?

Dediğiniz gibi buradaki temel mesele, tek tek öznelerin değil toplam muhalefetin en iyi sonucu elde etmesi. Başka bir deyişle, oyun teorisindeki “Nash Dengesi”nin yakalanması. Bütün aktörler belki kendileri açısından maksimum faydayı elde edemeyeceği ama herkesin en iyi sonuca ulaşmasını sağlayacak bir denklemin parçası olmayı kabul etmeli. Herkes derken sadece Emek ve Özgürlük İttifakı’nı kastetmiyorum, diğer muhalif ittifak ve partilerin de bu denkleme uygun davranması gerektiğini söylüyorum. 2018 seçimleri böyle davranılmadığı için kaybedildi, 2019 seçimleri ise böyle davranıldığı için kazanıldı. Her biri diğerinin tutumundan etkilenecek çok aktörlü bir seçime gidiyoruz. Muhalefet stratejisini bu perspektiften bakarak oluşturursa siyaseti ve matematiği kullanarak hepimiz için en hayırlı sonucu elde edecektir.

İktidar, yeni seçim sistemini kendisinin tek liste olarak gireceği, diğer ittifakların ise ayrı ayrı girmek zorunda kalacağı varsayımı üzerine kurguladı. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın toplantı sonrası yaptığı açıklamadan ve kulis bilgilerinden HDP’nin tüm illerde, TİP’in en az 41 ilde kendi logosuyla ve ittifak çatısı altında gireceği anlaşılıyor. Diğer belirli olan nokta ise HDP’nin güçlü olduğu yerlerde TİP’in aday göstermeyeceği bilgisi. Dolayısıyla ittifak en ideal senaryo olan tek listeyle seçimlere gitmeyecek. Buradan nasıl bir “Nash Dengesi” çıkar, bakıp göreceğiz. Fakat kritik mesele, TİP’in ayrı gireceği 41 il içinde büyük şehirler olacak mı sorusunda düğümleniyor.  

‘İZMİR ARAŞTIRMALARINDA TİP, YÜZDE 2’YE YAKIN BİR OY ALIYOR’

Peki, İstanbul, İzmir, Ankara ve Diyarbakır’ı baz alarak bu büyük şehirlerde sizce ittifak nasıl bir formülle yol almalı?

Toplantı sonrası yapılan açıklamada tam bir netlik yok ama Diyarbakır’da tek listeyle girileceğini varsayabiliriz. TİP Sözcüsü Sera Kadıgil açıklamalarında, HDP’ye oy vermeyecek ama TİP’e oy verecek bir seçmen grubu olduğunu, bu oyları kazanmak için farklı senaryolar uygulamak gerektiğini savunmuştu. Bu argümana bağlı olarak, her iki partinin de kazanma şansı olmayan illerde seçime bağımsız girilmesini, HDP’nin güçlü olduğu ama oylarının milletvekili kazanmaya yetmediği yerlerde de TİP listesinden seçime girilebileceğini ve İstanbul gibi yerlerde iki partinin rekabet edebileceğini söylemişti. Tartışma tam da bu noktada açığa çıkmıştı. Bazı emareleri hepimiz görüyoruz ama TİP’in "yükselen" gücü meselesi bir seçimle ölçülebilmiş değil, şu anda temenni içeren bir hipotez. Bu tezi savunanlar kamuoyu araştırma sonuçlarına ve diğer göstergelere bakarak ve bunları biraz da iyimser değerlendirerek bir kestirim yapıyor herhalde.

Güncel araştırmaların çoğunda TİP’in ülke oy oranı yüzde 1,5 civarında çıkıyor. Benim datalarına hâkim olduğum ve güvenilirliğine inandığım İzmir araştırmalarında TİP, kararsızlar dağıtıldıktan sonra yüzde 2’ye yakın bir oy alıyor. Eğer İzmir’de de bağımsız girmeyi ve rekabet etmeyi düşünürse bu oy oranıyla milletvekili çıkarması matematik olarak imkânsız. Çok iyi bir kampanya ile oyunu bir puan kadar arttırdığını, yüzde 3’e yükselttiğini varsayalım. Bu oran, yaklaşık üç buçuk milyon seçmenin oy kullanacağı bir seçimde TİP’in 100 bin civarında oy alması demektir. Yani iki seçim bölgesinin olduğu İzmir’de her bölge için 50 bin oy anlamına gelir. Bir vekilin minimum 100 bin oyla seçildiği bir durumda TİP’e verilen 50 bin oy çöpe gidecektir. Oysa bu oylar tek listede birleşse, belki Emek ve Özgürlük İttifakı’na fazladan iki milletvekili kazandırabilir.

'TİP LEHİNE DÜZENLEMELER YAPILABİLİR'

Öte yandan TİP’e oy verip de HDP’ye oy vermeyecek seçmen sayısı da Sera Kadıgil’in ima ettiği kadar belirleyici değil. İntegral Araştırma’nın yaptığı, deprem öncesi sahası tamamlanan bir çalışmada TİP seçmeninin sadece yüzde 15’i HDP’ye asla oy vermeyeceğini söylüyor. Yukarıdaki senaryoya göre bu oran 15 bin seçmen ediyor. Başka bir deyişle, TİP İzmir’de rekabetçi bir taktik izlerse, 15 bin seçmenin oyunu kazanmak için 85 bin seçmenin oyunu boşa harcamış olacak. Üstelik, tek listeye oy vermeyecek bu seçmeni ikna etmek de TİP’in siyasi görevi. Yükselen performanslarıyla bunu yapabileceklerine dair yeterince ipucu verdiler.

TİP’in bir iddiası da muhtemel oy havuzunun HDP’den görece farklı olması. Kısmi doğruluk payı olan bu argüman açısından da meseleye bakalım. TİP, İzmir’deki yüzde 2’lik oyunun 0,70 puanını HDP’ye oy vermiş seçmenden, 0,60 puanını CHP’li seçmenden alıyor. Geriye kalan oylar ise, ilk kez oy kullanacaklar ile İYİ Parti ve MHP seçmenlerinden geliyor. Ama buradan geçişin azaldığını söyleyebilirim. Dijital medyada, sokak röportajlarında veya yakın çevremizde gördüğümüz TİP’e yönelik değişik kesimlerden gelen ilgi, bir sosyalist parti için önemli olabilir ama seçim matematiği açısından pek de belirleyici değil. Şu anda TİP’in rezervuarı olarak CHP ve HDP seçmenleri gözüküyor. HDP’lilerin yüzde 7’sinin, CHP’lilerin yüzde 6’sının ikinci partisi TİP. Yani, TİP umduğu genişlemeyi başarsa bile, Kadıgil’in söylediğinin aksine, bu durum HDP ve CHP’nin aleyhine olacak ve büyük olasılıkla milletvekilliğine dönüşmeyecek.

İzmir’de TİP ve HDP’nin ayrı listelerle girdiği bir simülasyonu, üç aşağı beş yukarı batıdaki diğer büyük metropollere de uyarlayabiliriz. Eğer bahsedildiği gibi TİP sadece iki partinin de kazanma ihtimali olmayan illerde aday gösterirse hem 41 ilde seçime katılma zorunluluğu halledilebilir hem de TİP’in bağımsız politika yapma isteği karşılanabilir. Belki Hatay gibi özelliği olan yerlerde TİP lehine düzenlemeler de yapılabilir. Böylelikle bahsettiğim denge kurulabilir. Fakat büyük illerde iki ayrı liste çıkarsa Emek ve Özgürlük İttifakı kazanma olasılığı olan 5-6 milletvekilliğini kaybedebilir. İzmir özelinde, birinci parti olduğu için CHP bu vekillikleri alabilir ama AKP’nin birinci parti olduğu illerde bunlar Cumhur İttifakı’na gidebilir.