YAZARLAR

Alevi dedeler gibi Alevi analara da maaş bağlanacak mı?

Alevi toplumunun en önemli talebi olan Cemevlerine ibadethane statüsü tanımak yönünde adım atılmadığı ortada. Ve muştulanan hazırlıklar da ibadethane statüsü tanınması yönünde değil. Dedelere maaş, elektrik su giderleri ve bakım hizmetlerinin devlet tarafından karşılanması bir adım tabii ki umarım gerçekleşir. Ancak yetmez. Aleviler eşit yurttaşlık gereği tüm haklara sahip olmak istiyorlar ve esasen hiçbir yurttaş bunu istemek zorunda kalmamalı.

Bazı müstesna şahsiyetler vardır ya hani “yargılanıp idam edileceği” şeklindeki ifadelerle hukuka işaret etme alışkanlığının sık görüldüğü zamanlardaki gibi "çalışma başlatıldığı" bilgisini verirken sonuçta alınacak kararları da bilir, bilmekle yetinmez herkese bildirir. Şükür ki güzide basınımız böylesi müstesna şahsiyetlerden mahrum değil. Saldırı altındayken onur savaşına girecek kadar onurlu olmadığı defalarca test edilmiş amiral gemisinden, bırakın uzak görüşü, ön görüyü olmayanı görme becerisi serdedilen bir yazıyla aydınlanıverdik. Evet Abdülkadir Selvi, amiral gemisinden bile değil basbayağı kaptan köşkünden bildirdi: Üç bakan ortak çalışma yürütecek ve çalışmanın sonunda şu düzenlemeler yapılacak. Tabii kimsenin açıklamasına gerek olmayan bilindik şablona uyma zorunluluğu nedeniyle paragrafın başında ve sonunda yeni en az iki yerde Erdoğan ismi geçmeli. Neyse lafı fazla uzatmaya gerek yok ama Selvi’nin yazısından şablona uygun paragrafı ve henüz olgunlaşmamış olan fikirlerin sonucu olup henüz yapılmamış olan bakanlar kurulu toplantısından çıkacak kararları buraya bırakmakta fayda var.

“Erdoğan, bakanların çalışma yaptığı yönündeki açıklamasını 13 Ağustos’ta yaptı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da zaten 8 Ağustos günü çalışmalara başlamışlardı. Aldığım bilgiye göre önemli bir mesafe alınmış. Ama bakanların hukuki ve idari düzenlemeler üzerinde biraz daha çalışması yapması gerekiyor. Çalışma olgunlaştıktan sonra kabine toplantısında ele alınacak. Sonra alınan karalar Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanacak.

1-Cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin devlet tarafından karşılanması.

2-Cemevlerinde görevli Alevi dedelerine maaş bağlanması.

3- Ayrıca cemevlerinin hizmetlerini yürüten bir görevliye maaş bağlanması.

4- Cemevlerine tapuda özel bir imar lejantı verilmesi.”

Bahsedilen özel imar lejantı (imar planı gereğince tabloda belirtilmesi için kullanılacak sembol) ibadethaneleri işaret eden sembol mü yoksa tarihi, turistik, kültürel mekanları gösteren bir sembol mü olacak bu da ayrı bir merak konusu, tabii kehanet tutarsa.

Selvi aynı yazıda binlerce Alevi talebinden pek çok binlercesinin gerçekleştirildiğini de belirtiyor ki mühim mesele. Belki bahsedilen yedi bini aşkın Alevi talebi içinden beş binden fazlasının gerçekleştirildiğini bilen vardır. Ancak Alevi toplumunun en önemli talebi olan Cemevlerine ibadethane statüsü tanımak yönünde adım atılmadığı ortada. Ve muştulanan hazırlıklar da ibadethane statüsü tanınması yönünde değil. Dedelere maaş, elektrik su giderleri ve bakım hizmetlerinin devlet tarafından karşılanması bir adım tabii ki umarım gerçekleşir. Ancak yetmez. Aleviler eşit yurttaşlık gereği tüm haklara sahip olmak istiyorlar ve esasen hiçbir yurttaş bunu istemek zorunda kalmamalı. Cemevlerine ibadethane statüsü tanınması yönünde bir adım atılacak olsa o üç bakanlığın arasında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da yer alması gerekirdi. Garip değil mi, tümüyle ataerkil bir zihniyetin devam ettirilmesi için kurulmuş ve çalışmakta olan Diyanet, erkek şiddetiyle mücadele alanında söz sahibi kılınıyor ama Alevi toplumunun haklarına ilişkin düzenlemelerde yer almıyor. Garip değil. Bilenler için hiç garip değil. Erkek şiddetini önlemek için değil, tersine erkek şiddetiyle mücadeleyi önlemek için şiddetle mücadele mekanizmaları arasına özenle yerleştirildi, Diyanet. Ve şimdi tam da Diyanet’in temel sorumluluk alanına giren Alevi haklarına ve taleplerine ilişkin çalışmaların dışında tutuluyor. Alevi köylerine cami açılmaması, imam tayin edilmemesi talepleri yok sayılıyor ve güya çeşitli hazırlıklar yapılırken o camileri açtırıp o imamları tayin eden Diyanet hazırlıkların içinde değilse hazırlıkların temel Alevi talepleriyle ilgisi yok demektir. Hedef inanç özgürlüğü bağlamında eşit hizmet sunmak değil çünkü. Tersine tüm toplumun farklı inançları arasında özgür ve eşit düzen kurulmasını önlemek için baş sorumlu devre dışı tutuluyor. Burada minik bir parantez açıp İslam’ın Hanefî-Sünnî yorumunu resmi devlet politikası olarak uygulamak ve böylece Müslümanları kontrol altında tutmak için kurulmuş olan bu yapının dışında kalmak belki Alevilerin şansıdır demekten kendimi alamıyorum. İnanç özgürlüğünü devletin tekeline alma aracı olan Diyanet dini aşırılıkları baskılayacağı düşünülse de Hanefiliği Selefîliğe dönüştürme yolunda ilerlediğine göre Allah etmeye Aleviliği bünyesine alacak olsa Alevilik, Bektaşilik neye dönüşür, kim bilir? “Yol bir, sürek bin bir” kuramıyla inanç içinde farklı uygulamaları eş değer gören bir çoğulculukla inanç ve ibadet özgürlüğünü tesis etmiş olan Alevilik, Diyanet aracılığıyla tek tipleştirilmek istenebilir. Dinin kurumsallaşmasından uzak kalabilmek keşke mümkün olsa bu ciddi tartışma başka bir konu elbette ve devletten hak ettiği hizmeti almak ayrı bir konu. Fakat işte bilelim devlet hizmet verdiğinde karşılığında inanç özgürlüğünü satın alıyor. Mevcut yapıda durum böyle… Bu açıdan bakınca Alevi Taleplerinin karşılanması için yapılan hazırlıklara iyi ki Diyanet dahil edilmemiş diyebiliriz ama Alevilerin değerlendirmelerini öğrenmek daha önemli elbette.

Diyanet dışında devre dışı tutulanlardan biri de Milli Eğitim Bakanlığı. Oysa Alevi taleplerinin başında gelen, inanç mensuplarını en çok inciten devlet politikası olarak zorunlu din dersinin kaldırılması veya çok daha yumuşatarak söyledikleri şekliyle Alevi çocuklarının bu dersten muaf tutulması. Müfredatıyla Alevileri, Alevi inancını yok sayan zorunlu din dersini kaldırmak yönünde en ufak bir hareket yok. Müfredatta yok sayma var. Müfredatta hakaret unsuru var. Cemevlerine yapılan saldırılara duyarsız kalmayan siyasetin ziyaretleri geçen haftanın gündeminde yer tuttuğu zaman konuya ilişkin en güzel yazılardan birisi Ali Duran Topuz’a aitti. “12 Eylül darbecilerinin zorunlu hale getirdiği (Sünniliğin devletçe onaylı bir versiyonunu müfredat olarak alan) din derslerini zorunlu olmaktan çıkarmaya hiç yanaşmadı bugüne kadar mesela gelen en üst yetkili kişi ve heyet. 

Abdulbaki Gölpınarlı, pek çok dile çevrilmiş, pek çok alıntı yapılmış, pek çok baskısı olan Alevi-Bektaşi Nefesleri adlı eserinde Alevilik ve Bektaşilik arasındaki benzerlikleri işaret ettiği gibi Aleviliğin Bektaşilikten ayrıldığı yönlerine de dikkat çeker. Aleviliğin kadim inanç ve geleneklerin İslami örtüler altında devam ettiğini belirtir. Buradan yola çıkar biz bugün İslam öncesinde de başka inançlarla Alevilik arasında benzer ilişkiler kurulmuş olduğu yönündeki görüşlerin haklılık payını dikkate alabiliriz. Almalıyız hatta. Bu arada Sır İçinde Sır Olanlar: Alevi Kadınlar (Gülfer Akkaya 2015) için bu üç bakanlığın hazırlıkları arasında özel bir düzenleme olup olmayacağının cevabını da belki Selvi’den bekleyebiliriz. Örneğin Alevi inancında Dedelik gibi bir de Analık statüsü olduğuna göre acaba Dedelere maaş bağlanmasına yönelik hazırlıklar (doğruysa) Analar için de geçerli olacak mı? Yoksa iktidarın giderek keskinleşen kadın karşıtı politikaları doğrultusunda Analar devlet nezdinde yok mu sayılacak?


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.