YAZARLAR

Alejandro Aravena ve Venedik Bienali 19. Mimarlık Sergisi'ne doğru

19. Uluslararası Mimarlık Bienali’nin teması “Intelligens. Natural. Artificial. Collective.” (Zekâ: Doğal. Yapay. Kolektif.) oldukça geniş bir alan sunuyor katılımcılara. Bienal’in en dikkat çekici yönlerinden biri, Venedik’in tamamının bir “yaşayan laboratuvar” olarak tasarlanması. Merkez pavyonun tadilatta olması nedeniyle, şehre yayılan sergiler Giardini, Arsenale ve Venedik’in farklı bölgelerinde çeşitli enstalasyonlar, prototipler ve deneyler içerecek.

Geçtiğimiz haftanın kuşkusuz en önemli haberi dünyaca önemli, Pritzker ödüllü mimar Alejandro Aravena’nın Şili’den kalkıp İstanbul’a gelmesi ve burada mimarlar ile buluşmasıydı. Bu ziyaret İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde depreme yönelik olarak düzenlenen mimarlık ve kentsel planlama sempozyumu vesilesi ile gerçekleşti. Aura İstanbul ve Samet firması da destekçiler arasındaydı. Geçtiğimiz Salı akşamı, sempozyumdan hemen önce bir grup olarak Aravena ile bir araya geldik. Çok keyifli ve dolu dolu geçen bu kısacık sohbet ortamı bile üzerimizdeki tüm tozu, pası atmaya yetti. Doğrudan soru cevap şeklinde başlayan bu kısa sohbette mimarın söylediği şu sözleri kendime not ettim: “Bizler danışman değil; yaratıcıyız. Mimarlar bir öneri sunmanın tüm risklerini üzerlerine alırlar…” Burada kullandığı author kelimesi İngilizcede daha geniş kapsamlı bir yaratıcılığı ifade ediyor; hayal etmenin ötesinde planlayan, yazan, çizen ve ortaya çıkanın sorumluluğunu alabilen bir yaratıcılık bu.

Alejandro Aravena ve Venedik Bienali 19. Mimarlık Sergisi'ne doğru - Resim : 1
Alejandro Aravena

“Sözgelimi bir odanın eskizini yaparken o görünümdeki her şeyi çizmeye kalkarsanız kağıdınız simsiyah olur, neleri o eskizde vurgulayacağınızı seçmelisiniz” derken, yaratıcı mesleklerin bir tür editörlük, küratörlük misyonu taşıdığını vurguluyor: Her şeyi sunan değil, deneyimler, öngörü, gusto, teknik gibi unsurlar ışığında gerekli olanları, olması gerekenleri seçip bir projeye yerleştirmek bizlerin yaptığı ve bizleri birbirimizden ayıran en önemli özellik, Aravena bunun altını bu sözleri ile çiziyor.

“Hiçbir zaman Nobel ödülünü alanların isimlerini hatırlamayız ancak bu ödülü ne için aldıklarını hatırlarız” derken “Neden?” sorusuna gönderme yapıyor. ODTÜ'de öğrenime başlayan öğrencilerin ilk günlerinde duydukları bir kampüs efsanesidir “Why?” sorusu… sözüm ona Felsefe bölümündeki tek sınav sorusuymuş, bir öğrenci de “Why not?/ neden olmasın?” diyerek cevaplamış ve çıkmış sınavdan.. Çok sevdiğim bir anekdot olarak yeri gelen her ortamda paylaşıyorum. Karşımdaki Şilili bu “cool” adamı can kulağı ile dinlerken aklıma hemen bu geliyor tabii. Neden? hayatımızın en önemli sorusu sahiden de.. Olmazsa olmaz merakımızı gösteren, ona açılan kapı.

Alejandro Aravena ve Venedik Bienali 19. Mimarlık Sergisi'ne doğru - Resim : 2Alejandro Aravena (d. 1967), toplumsal sorunlara duyarlı mimarlık anlayışı ve yenilikçi kentsel çözümleriyle tanınan Şilili bir mimar. ELEMENTAL adlı mimarlık ofisinin başında olan Aravena, özellikle sosyal konut, altyapı ve kentsel planlama projelerine odaklanmakta. En çok, artan konut (incremental housing) modeli ile tanınıyor. Bu modelde, evlerin bir kısmı inşaat firmaları tarafından tamamlanırken, geri kalanı zamanla ev sahipleri tarafından inşa edilir. Bu yaklaşım, konutların hem uygun fiyatlı hem de uzun vadede sürdürülebilir olmasını sağlar.

Aravena, 1967 yılında Santiago, Şili’de doğdu. Pontificia Universidad Católica de Chile’de mimarlık eğitimi aldı ve 1992’de mezun oldu. Uzun bir süre İtalya’da çalışmalarını sürdürdü ve ardından 2000 yılında kendi mimarlık pratiği ELEMANTAL'i kurdu.

2003-2004 yıllarında Şili’nin Iquique kentinde inşa edilen Quinta Monroy Konutları sayesinde ekibiyle birlikte kısa sürede uluslararası tanınırlık kazandı. Bizim sohbetimizin ilk kısmı da sevgili mimar Hasan Çalışlar’ın sorusu ile bu proje üzerinden başladı.

Elemental’in sunduğu bu yenilikçi “yarım ev” modeli bir mimarlık örneği olmanın ötesinde, bir mimarlık felsefesi; bu nedenle üzerinde bitmeyecek biçimde konuşulabilir.

Geleneksel düşük maliyetli ancak kalitesiz sosyal konutlar yerine, ELEMENTAL ekibi, yalnızca temel yapıyı inşa edip, geri kalanını zaman içinde ev sahiplerine tamamlatacak bir sistem önerdi. Bu model, uygun fiyatlı ve sürdürülebilir konut çözümleri olarak birçok ülkede tekrar uygulandı. Projenin sonradan geldiği halini dünya çapında çok fazla eleştirenler olsa da bana mevcut durumu bile eşsiz geliyor. Bir mimar olmadığımdan ve konuyu uzatmak istemediğimden söz almadım ancak, bu projenin mimariyi insanlara ait bir bakış açısı ile buluşturduğu, onlara imkan verdiği için çok ama çok beğeniyorum. Mimarın değindiği üzere ulaşım, ekonomi, sosyal baskı gibi pek çok unsuru gözlemlemeye imkan veren deneysel duruşunu da çok kıymetli buluyorum; kuşkusuz dünya mimarlık tarihinde önemli bir halka.

Aravena, 2016 yılında Pritzker Mimarlık Ödülü’ne layık görüldü. Jüri, onun çalışmalarını “dezavantajlı grupları güçlendiren ve yoksullar için yaşam koşullarını iyileştiren” tasarımlar üretmesi nedeniyle ödüllendirdi.

Mimar aynı yıl, 15. Venedik Mimarlık Bienali’nin küratörlüğünü üstlendi. Bienalin teması “Reporting from the Front” (Cepheden Raporlar) olarak belirlenmişti. Sergi, mimarlığın küresel sorunlara nasıl çözümler sunabileceğine odaklandı. Konular arasında konut krizleri, göç, şehirleşme ve kentsel eşitsizlik gibi meseleler vardı. Kanımca yine tarihi olan bu bienal de, mimarlık dünyasında teorik tartışmalar yerine pratik ve uygulanabilir çözümleri ön plana çıkardı.

Mimarın öne çıkan diğer projeleri de bakış açısını yansıtan detaylarla dolu.

Constitución Halk Kütüphanesi (Şili) 2010’daki deprem sonrası toplumla iş birliği içinde tasarlanan bir kütüphane. Siamese Towers (Şili) – Universidad Católica için tasarlanan araştırma ve inovasyon merkezi. Villa Verde Konutları (Şili) – Sosyal konutlarda kademeli büyüme modelinin bir diğer örneği.

Bunların tümünde izlenebileceği üzere, Aravena’ya göre mimarlık yalnızca estetik bir disiplin değil, aynı zamanda topluma hizmet etmesi gereken bir araç. Projelerinde, düşük gelirli toplulukları tasarım sürecine dâhil ediyor ve onların ihtiyaçlarına en uygun çözümleri geliştirmeye odaklanıyor. Dünyanın dört bir yanındaki mimarlar ve şehir plancıları için katılımcı, uygun maliyetli ve sürdürülebilir tasarım anlayışıyla ilham kaynağı olmayı böylelikle sürdürüyor.

Haftanın diğer bir gününde ise İKSV tarafından koordinasyonu üstlenilen Venedik Bienali pavyonumuzda bu yıl 19. kez gerçekleşecek Mimarlık Sergisi için ülkemizi temsil edecek ikiliden Ceren tarafından, hazırladıkları projelerini küçük bir grup mimar ile birlikte dinledim. Henüz basına açıklanmadığı için sizlere bunun hakkında kısa bir süre sonra yazabileceğim.

Alejandro Aravena ve Venedik Bienali 19. Mimarlık Sergisi'ne doğru - Resim : 3

Venedik Bienali Mimarlık sergisi dünya çapında mimarlık alanındaki en prestijli etkinliklerden biridir. İlk kez 1980 yılında düzenlenen Mimarlık Bienali olarak anılan bu sergi, Venedik Bienali’nin bir parçasıdır ve sanat bienaliyle dönüşümlü olarak iki yılda bir düzenlenir. Günümüzde mimarlık pratiğinin küresel ölçekte tartışıldığı, disiplinler arası etkileşimlerin teşvik edildiği bir platform olarak konumlanmıştır.

Venedik Bienali, 1895 yılında sanat bienali olarak kurulmuştur. Başlangıçta yalnızca görsel sanatlara odaklanan etkinlik, zamanla tiyatro, müzik, sinema ve dans gibi diğer disiplinleri de kapsayacak şekilde genişledi. Mimarlık da bu genişleme sürecinin bir parçasıydı.

Mimarlık, 1970’lerin sonlarında Venedik Bienali programına dahil edilse de, ilk bağımsız Mimarlık Bienali 1980 yılında Paolo Portoghesi’nin küratörlüğünde gerçekleştirildi. Bu ilk etkinlik, “La Presenza del Passato” (Geçmişin Varlığı) başlığını taşıyordu ve postmodernizmin yükselişine vurgu yapıyordu.

Bu sergide en dikkat çekici bölüm, “Strada Novissima” adlı enstalasyondu. Portoghesi, Giardini’de gerçek boyutlarda bir cadde tasarlatarak 20 ünlü mimarın farklı cephe anlayışlarını sergilemesini sağladı. Bu dönemde mimarlığın sanat, kültür ve politika ile ilişkisi üzerine daha fazla düşünülmeye başlandı.

1980’den sonra Bienal, mimarlık dünyasındaki gelişmelere göre farklı temalar etrafında şekillendi ve küratörlerin seçtiği konulara göre farklı yönlere evrildi.

1996‘da Hans Hollein "Sensuousness and Sense” ile Mimarlık ile duyular arasındaki ilişkiye odaklanarak, mimari deneyimin sadece görsel değil, aynı zamanda fiziksel ve duygusal bir süreç olduğunu vurguladı.

2000 yılında Massimiliano Fuksas "Less Aesthetics, More Ethics” sergilerinde mimarlığın sosyal ve etik boyutlarını ön plana çıkaran ilk bienallerden biri oldu. Küreselleşme, çevresel krizler ve şehirleşme gibi meseleleri ele aldı.

2010’da Kazuyo Sejima "People Meet in Architecture” diyerek sesleniyordu. İlk kez bir kadın küratör olan Japon mimar Kazuyo Sejima, mekân-insan etkileşimi ve mimarinin sosyal boyutuna odaklandı. 2012 yılında David Chipperfield ile 178.000 izleyiciye ulaşan bu sergiler bu kez mimarların biraz daha kendi içlerine döndüğü “Common Ground” (Ortak Zemin) sergileri ile karşımızdaydı. 2014 yılında Rem Koolhaas “Fundamentals” teması ile herkesi şaşırttı; ancak bu bienal mimarlık farkındalığı adına önemliydi. Ayrıca kendini oldukça kavramsal noktalara çekmiş olan global mimarlık dünyasının da ayaklarını yere bastırıcı nitelikteydi. 2016 yılında Alejandro Aravena’yı takiben 2021 yılında Hashim Sarkis "How Will We Live Together?” diye sordu ve küresel salgın sonrası dönemde mimarlığın, toplumlar ve bireyler arası iş birliği için nasıl bir alan yaratabileceğini sorguladı.

2023 yılı yeniden Afrikalı bir kadın küratör olan Lesley Lokko ile şekillendi. “The Laboratory of the Future” teması ile Afrika kıtası ve diasporasının mimarlık üzerindeki etkilerine odaklanan bu bienal, sürdürülebilirlik, ırk, kimlik ve teknoloji gibi konuları ön plana çıkardı.

Venedik Mimarlık Bienali, yalnızca sergi ve gösterimler sunan bir etkinlik değil, aynı zamanda yeni düşüncelerin ve mimari pratiklerin tartışıldığı bir laboratuvar işlevi görmekte. Açıkçası bu her bienalin misyonu. Bienallerin en büyük katkılarından biri de, küresel ölçekte mimarlık, tasarım gibi düzenlendikleri alandaki kültüre yön veren tartışma ortamları yaratabilmeleridir.

Mimarlık Bienali, mimarlığın sanat, teknoloji, politika ve ekoloji gibi alanlarla nasıl kesiştiğini araştırırken, genç mimarlara, araştırmacılara ve deneysel projelere de büyük bir platform sunar. Ayrıca, ulusal pavyonlarla her ülkenin mimarlık vizyonunu sergilemesine olanak tanır.

Alejandro Aravena ve Venedik Bienali 19. Mimarlık Sergisi'ne doğru - Resim : 4
Carlo Ratti

2025’te Carlo Ratti’nin küratörlüğünü üstlendiği 19. Mimarlık Bienali, “Intelligens. Natural. Artificial. Collective.” temasıyla doğal, yapay ve kolektif zekânın mimarlıkla nasıl bütünleşebileceğini keşfetmeyi hedefliyor. Yapılan açılamalara göre bu kez Venedik’in kendisi bir “yaşayan laboratuvar” olarak ele alınacak. Bunda sergilerin ana merkezindeki tadilat çalışmalarının etkisi de var tabii, bienal bu kez kente yayılacak. İklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve yapay zekâ gibi günümüzün en kritik meseleleri mimarlık perspektifinden tartışılacak. Bu temayla Ratti, mimarlık disiplininin gelecekte nasıl şekillenebileceğine dair yeni bir vizyon sunmayı amaçlıyor.

19. Uluslararası Mimarlık Bienali’nin küratörü olarak seçilen Ratti İtalyan mimar, mühendis ve MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) profesörü. Bienal, 10 Mayıs - 23 Kasım 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Ratti, MIT Senseable City Lab’ı yönetiyor ve aynı zamanda CRA - Carlo Ratti Associati tasarım ofisinin lideri olarak yenilikçi kent tasarımlarıyla tanınıyor. Çalışmalarında, yeni teknolojilerin yapılaşmış çevreyle nasıl entegre edilebileceğine odaklanıyor.

Bu yılki Bienal’in teması “Intelligens. Natural. Artificial. Collective.” (Zekâ: Doğal. Yapay. Kolektif.) oldukça geniş bir alan sunuyor katılımcılara. “Intelligens” kelimesi Latince’de “zekâ” anlamına gelirken, aynı zamanda “gens” (insanlar) kelimesini de barındırıyor. Ratti, mimarlığın iklim değişikliği gibi küresel sorunlarla başa çıkabilmek için doğal, yapay ve kolektif zekâları kullanması gerektiğini savunuyor. Tarih boyunca mimarlığın çevresel zorluklara çözüm üretmek için şekillenmesi doğrultusunda, günümüzde de bu iş birlikçi yaklaşımın daha da önem kazandığını belirtiyor.

Alejandro Aravena ve Venedik Bienali 19. Mimarlık Sergisi'ne doğru - Resim : 5
Venedik

Sözünü ettiğim üzere, bu yılki Bienal’in en dikkat çekici yönlerinden biri, Venedik’in tamamının bir “yaşayan laboratuvar” olarak tasarlanması. Merkez pavyonun tadilatta olması nedeniyle, şehre yayılan sergiler Giardini, Arsenale ve Venedik’in farklı bölgelerinde çeşitli enstalasyonlar, prototipler ve deneyler içerecek. Bu yaklaşım, Bienali şehrin dokusuna entegre etmekle kalmıyor, aynı zamanda iklim değişikliğinin Venedik üzerindeki kırılgan etkilerini vurguluyor olacak.

Yapılan duyurulara kulak verirsek bu yılki bienal, üç ana tema etrafında şekilleniyor:

Doğal Zekâ (Natural Intelligence), doğanın mimarlık üzerindeki etkileri ve biyomimari gibi tasarım yaklaşımlarını araştıracak. Yapay Zekâ (Artificial Intelligence), yapay zekânın mimari tasarım ve inşaat süreçlerine nasıl entegre edilebileceğini inceleyecek.

Kolektif Zekâ (Collective Intelligence) ise mimarlıkta çok disiplinli ve iş birlikçi yaklaşımların rolünü sunacak.

Serginin sonunda, uzay mimarisi ve insanlığın uzaya açılmasının dünyadaki sorunları çözmeye nasıl katkı sağlayabileceği konusunda bir tartışma bölümü yer alacak

Bu yılki Bienal’de 750’den fazla katılımcı yer alacak. Katılımcılar arasında mimarlar, mühendisler, iklim bilimciler, filozoflar, sanatçılar, şefler, programcılar ve çiftçiler bulunuyor. Carlo Ratti, bilimsel araştırmalarda olduğu gibi, mimarlıkta da bireysel otorite yerine kolektif bilgi üretimini teşvik eden bir model benimsemek istiyor.

Bienal kapsamında ayrıca, 30 yaş altı genç mimarlara yönelik bir program olan Biennale College Architettura düzenlenecek. 200 başvuru arasından seçilen 8 proje, 20.000 € hibe ile desteklenerek geliştirilip sergilenme üzere hazırlanıyor. Bu program, geleceğin mimarlık pratiklerini şekillendirecek yenilikçi fikirleri ön plana çıkarmayı amaçlıyor.

Bu yıl Bienal’de 66 ülke pavyonu yer alacak. Azerbaycan, Umman, Katar ve Togo ilk kez Venedik Mimarlık Bienali’ne katılan ülkeler arasında. Sergiler Giardini, Arsenale ve Venedik’in çeşitli mekânlarında düzenlenecek.

Öne çıkan ulusal pavyonlar arasında dikkatimi çekenleri paylaşıyorum:

Almanya Pavyonu’nda küratörlüğünü Nicola Borgmann, Elisabeth Endres, Gabriele G. Kiefer ve Daniele Santucci’nin üstlendiği “STRESSTEST” başlıklı sergi, ziyaretçilere gelecekteki şehir iklimini deneyimleme fırsatı sunarak küresel ısınmanın etkilerine dikkat çekecek.

Amanda Pinatih ve Gabriel Fontana küratörlüğünde hazırlanan Hollanda Pavyonu, “SIDELINED: A Space to Rethink Togetherness” sergisi ile spor mimarisini queer bir perspektiften ele alacak ve cinsiyet ile kimlik algılarını sorgulayacak; kesinlikle kaçırılmamalı!

İngiltere ve Kenya’dan oluşan bir ekip tarafından hazırlanan İngiltere katılımı, mimarlığın “sömürgeciliğin jeolojik mirasına” nasıl yanıt verebileceğini inceliyor. Sergide, malzeme çıkarımının çevresel etkileri ve mimarlığın onarıcı potansiyeli ele alınacak.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Pavyonu mimar ve akademisyen Azza Aboualam tarafından hazırlanıyor. “Pressure Cooker” başlıklı sergi, çöl ortamında sürdürülebilir gıda üretimi konusunu ele alıyor ve iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkilerini araştırıyor.

Merkez sergide, 750’den fazla katılımcı yer alacak. Mimarlık, mühendislik, iklim bilimi, felsefe, sanat ve daha birçok disiplinden isimler, geleneksel mimarlık anlayışının ötesine geçen işbirlikçi ve disiplinler arası projeler sunacak.

Caterina Miralles “Intelli-femina-gens from the Global-South-America” projesiyle küresel güneyde mimarlık, zekâ ve toplumsal cinsiyet ilişkisini araştıracak. William Hodges Hendrix “(n)permanencies” adlı projesiyle iklim değişikliğine yanıt olarak geçici mimari çözümleri ele alacak. Mika Tamori “10,000 Hours of Care” adlı projesinde, mimarlıkta bakım kavramının rolünü sorgulayacak.

Türkiye Pavyonu için Bilge Kalfa ve Ceren Erdem ikilisinin hazırladığı -ve benim bugün henüz sizlerle paylaşamadığım- tema tüm bunların içinde çok değerli, anlamlı ve ilginç bir bakış açısı sunacak. Bienali deneyimleyecek özel turlara katılmak isterseniz, desteklerimiz ile çalışmalarını gerçekleştiren İKSV'nin lalekart programına kayıt olarak bu eşsiz sergileri ve sunumları daha yakından izleme şansına sahip olabilirsiniz.

Mayıs için ben şimdiden çok heyecanlıyım!


Özlem Yalım Kimdir?

Ankara doğumlu, İstanbul’da yaşıyor ve aydınlatma sektöründe strateji ve marka yöneticisi olarak profesyonel kariyerine devam ediyor. 1995 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden lisans derecesi aldı, tasarım mesleğinin hemen her alanında gerek kendi firmalarında gerekse çeşitli kurumsal firmalarda ve pozisyonlarda rol aldı. Sivil toplum çalışmaları gerçekleştirdi, uluslararası sergilerde koordinatör ve katılımcı olarak yer aldı, pek çok yarışmanın yazımında ve jürisinde katılımcı oldu. Aydınlatma başta olmak üzere halen tasarımla ilgili alanlarda eğitimler, atölyeler ve konferanslar vermekte. Tüm meslek yaşamı boyunca düzenli olarak çeşitli aylık mecralarda mesleki yazılar yazan tasarımcı, 2013-2015 arasında Optimist dergisinde aylık köşe yazarlığı yaptı. 2018 yılından bu yana sırasıyla Cumhuriyet Pazar, T24 ve Gazete Pencere Pazar’da haftalık köşe yazarlığı yaptı. ‘Bidebunu izle’ Youtube kanalında Şehirler/Şekiller programını, Açık Radyo’da Rotatif programını (cohost) hazırladı ve sundu. Yaratıcı endüstriler alanındaki kritikleri ve ürettiği içerikler talep üzerine halen farklı mecralarda yayınlanıyor. Bunlar arasında Arkitera, Manifold, Sanatatak, Art Unlimited, Oggusto gibi yayınlar sayılabilir. NTV kanalında yayınlanan TurkMucit yarışmasının jüri üyeleri arasında bulundu; İstanbul Tasarım Bienali’ni tasarladı ve İKSV ile birlikte hayata geçirdi. İKSV de görev yaptığı 2010-2014 döneminde iki kez Turkishtime dergisi tarafından üst üste Türkiye’nin en yaratıcı 50 profili arasında gösterildi. Kanada’da yaşayan ve çalışan bir kızı var.