YAZARLAR

AKP’li olsam çok merak ederdim!.. Belki de edemezdim!

Ben AKP’li olsam çok alınır, çok kırılırdım. Bozulurdum yani. Üzülürdüm de kızardım da. Nasıl oldu da “darbecilerin arkasındaki Körfez şeyhleri” şimdi kankamız ve bankamız oluverdi diye! Tamam, paramız yok ama onurumuz da yok mu, diye.

Ben AKP’li olsam çok merak ederdim.
Ama etmiyorlar. Ne bakanların, milletvekillerinin, ne ilişmiş gazetecilerinin, ne de “leblebi çekirdek” gördükleri seçmenin böyle sorusu var.
Özür dilerim. Sonuncuları bilemem. Belki vardır.
MHP’nin filan da yok.

Bir AKP Grup Başkanvekili, o da soruyu kendi lideri için değil, karşı taraf için kendince cevapladı; “densizlik” etti diye hemen haddi bildirildi.
Hani, bir zamanlar iktidarın ve Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı “fesatçı” gördüğü ama şimdi durmadan kucaklaştığı Birleşik Arap Emirlikleri için “diz çöktü” filan demeye kalkan “demokrasi illüzyonu gazisi!”

Merak edeceğim şu olurdu, tabii AKP’li olsam. Yoksa merak etmiyorum:
“Yahu bizim liderimizin ve partimizin ‘darbeler’ konusundaki pozisyonu nedir? Bir ilkemiz filan var mıdır?”

Çünkü farz-ı mahal AKP’li olsa bu soruyu soracak olan ben mesela, şuna şaşırmış olurdum:
1.Mısır’da darbe oldu. Kardeşimiz Mursi devrilip ölümüne hapsedildi. Meydanlarda insanları katletti darbeciler. Darbenin arkasında Suudi Arabistan vardı!

2. Türkiye’de darbe girişimi oldu. Fetöcüler kardeşlerimizi katlettiler. Darbenin arkasında Birleşik Arap Emirlikleri vardı.

Gel gör ki:
1,5. Biz şimdi Suudi Arabistan’la yine kankalaşıyoruz.
2,5. Biz şimdi Birleşik Arap Emirlikleriyle kankalaşıyoruz.

Bari 10-15 yıl geçeydi, bari zaman aşımına uğrayaydı.
Hiç olmazsa o günlerde yaşça ileri olanlar artık aramızda bulunmayaydı da bu günleri görmeyeydi.

Tamam, Atatürk ile Venizelos da sulh yaptı.
Anzaklar için de Çanakkale’de tören yapılıyor.
Fransa ve Almanya birlikte Ortak Pazar’ı kurdular.
Devletler ilelebet düşman olmamalı. Yüzde yüz katılıyorum.

Ama olay şu:
Misal, Osman Kavala ve Gezi mahkumları, “finansör” olmakla itham edilip ağır cezalara çarptırıldı, değil mi?

Yahu Suudi Arabistan Mısır darbesinin finansörü ve organizatörü olarak tescilliydi.
Yahu Birleşik Arap Emirlikleri-Fetö darbesi bağlantısı üstüne Cumhurbaşkanı, “Türkiye’de darbe girişimi olduğu zaman Körfez’de kimlerin buna sevindiğini çok iyi biliyoruz. Birilerinin istihbarat örgütü varsa bizim de var. Darbe girişimini takip edenleri, nasıl paralar harcandığını çok iyi biliyoruz” dedi mi tam 5 sene önce?

Yahu aynı meselede Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Darbe girişimine bir ülke 3 milyar dolar para desteği verdi. Üstelik bu Müslüman bir ülke” dedi mi demedi mi?

Yahu bu BAE, “Gezi’deki karışıklıklar”la bile ilişkilendirilmedi mi?

Başta Yeni Şafak, iktidara ilişmiş gazeteciler, bunları sayfa sayfa tefrika etti mi etmedi mi?
Hemen hepsi önce, darbe girişiminden sadece iki hafta sonra, İngiliz gazeteci David Hearst “Birleşik Arap Emirlikleri 15 Temmuz darbe girişiminden hemen önce Fetö’ye para aktardı” diye yazdığında buna sarılmadı mı?

Neydi olay ve iddia?
Muhammed Dahlan adında bir Filistinli, o parayı bizzat Fetöcülere ulaştırmıştı.
Nitekim Türkiye bu şahsı “arananlar listesi”ne koydu mu koymadı mı? Üstüne bir mi iki mi ne milyon dolar ödül koydu mu koymadı mı?

Dahlan öyle kişisel girişimci miydi yoksa senelerdir, Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi (şimdi başı) El Nahyan’ın danışmanı mıydı, mıy mıydı?

Sonraki “yok darbe başarısız olunca Mısır’a sığındı, kaçtı, utandı, tutun kaçmasın” türü laflar veya palavralar ne içindi?
İktidar ve Cumhurbaşkanı, BAE ve El Nahyan’la kucaklaşırken şimdi, Dahlan ehlen ve sehlen orada değil miydi?
Sedat Peker’i bile “onun kullandığını” söylüyordunuz ama Şeyh’e söylediniz mi bunu? Ne oldu “yakalama” listeniz? Ne oldu başına koyduğunuz ödül? Neden yakalayıp vermiyor BAE?

“Filistin’in en karışık adamı” unvanını, önce Arafat’ın güvenlik şefi olarak Gazze’de kendi halkından insanlara işkenceleriyle edinen, İsrail ve CIA dostu sayılan, Sırbistan vatandaşlığı da bulunan, derken yolsuzluk, rüşvet ve hatta “Arafat’ın ölümünden sorumlu” suçlamalarıyla kaçan Dahlan, nasıl olmuştu da BAE’nin (ve müttefiklerinin) has adamı olmuştu?
Nasıl olmuştu da, bütün Ortadoğu’daki Körfez oyunlarında, cebine para, eline silah verilip sahaya sürülüyordu? Libya’dan Yemen’de paralı askerlerle suikastlar organizasyonuna kadar, nasıl oluyordu da oluyordu?

Tekrar söyleyeyim.
Devletler kin tutmayabilir. Barış, hinlik ve cinlik değilse, hep iyidir.
Ama kendi halkınızın bir kısmına öfke kusuyor, yok Geziciydi diye birilerine kin tutuyorsanız devlet politikası olarak, o zaman milletinize de izah etmelisiniz…
Biz bu darbe finansörü, fesatçı, biri Mursi’yi devirten, diğeri bize karşı darbeci finanse eden Körfez ağalarına, şeyhlerine kollarımızı açıp kucaklaşmaya koşuyoruz, çünkü… diye!

Neden sahi?
Niye?
Bağışladınız mı Sisi’nin darbesini finanse edenleri?
Bağışladınız mı Fetö darbecilerine para aktardığını söylediklerinizi?

Özür mü dilediniz, o günlerde Sisi ve Suudi Arabistan için söylediklerinizden, ağır ağır suçlamalarınızdan ötürü?
Dilediniz mi özür, şu yukarıdaki “Biz biliyoruz sizi gidi Körfezciler… 3 milyar dolar para verdiler Fetöcülere, hem de Müslüman bunlar” laflarınız için?

Onlardan dilemeniz şart değil.
“Ey halkım, sizi yanılttık” diye bir özrünüz oldu mu?
Hadi halkın tamamından da vazgeçtim; partinizin üyelerinden, sadık seçmenlerinizden özür dilediniz mi ya da açık açık izah ettiniz mi?
Yanıltmadıysanız, bu tornistanı yaparken tane tane açıkladınız mı?

Ne yalan söyleyeyim…

Ben AKP’li olsam çok alınır, çok kırılırdım.
Bozulurdum yani.
Üzülürdüm de kızardım da.
Nasıl oldu da “darbecilerin arkasındaki Körfez şeyhleri” şimdi kankamız ve bankamız oluverdi diye!
Tamam, paramız yok ama onurumuz da yok mu, diye.


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.