YAZARLAR

AKP Anayasa girişimi neden mutlaka durdurulmalı?

İktidar, aile hukukunda değişiklik yapmak istiyor. Medeni Yasayı devre dışı bırakmak yoluyla erkek çokeşliliğine anayasal meşruiyet getirmenin yolu açılacak. Oradan kız çocukları için evlilik yaşına, ailede çocuk ve kadın haklarının yok sayılmasına uzanacak, erkek egemenliğinin kurulmasına uzanacak bir girişim bu. Tüm muhalefet partilerinin, iktidarın anayasa değişiklik önerisine baştan, temelden karşı olduklarını belirtmeleri gerekir.

Bugün 5 Aralık, Türkiye’de kadınların siyasal haklarının tanındığı günün 88’inci yıl dönümü. Ülkemizde en az 30 yıllık kadın mücadelesinin sonunda kazanılmış siyasal hakların tarihçesine kısaca baktığımızda ilkin oy hakkı talebi çıkar karşımıza. Sonra seçilme hakkı, kamu görevi hakkı eklenir, siyasal haklara. Demokrasinin de gelişimiyle birlikte uzun ve kararlı mücadelenin sonunda ayrımcılık yasağıyla birlikte eşitlik ilkesine ulaşılır.

Fakat yazık ki tam bu sırada bizim ülkemizde kadın haklarında büyük gerilemelere yol açan yasal düzenlemeler yapılıyor. Çok daha fazla geriletmeyi de hedefleyen politik mesajlar veriliyor iktidar tarafından. Hazırlıklar yapılıyor. Son bir ay boyunca hep önümüzdeki hafta meclise sevk edileceği duyurulan bir anayasa değişiklik teklifi örneğin, kadın haklarına çok büyük bir darbe planlandığını gösteriyor. Kadın özgürlüklerinin genişletilmesi amacıyla yapılıyor gibi gösterilen ancak tam tersine kadın haklarını büyük ölçüde budayacak bu çalışmanın yazık ki bazı muhalefet partileri ve altılı masa tarafından da destekleneceği duyumları almış bulunuyoruz. Başörtülü kadınların siyasal haklarının ayrılmaz parçası olan kamu hizmetinin her aşamasında yer alma hakkının güvenceye alınması gibi son derece gerekli bir yasa önerisi getirmişti CHP. Bu yasa önerisi mecliste gündeme alınacak yeterli oy sayısına ulaşamadı. Çünkü iktidar bloku karşı çıktı. AKP ve MHP milletvekilleri, geçmişte başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılığın, yasakların tekrar edilmesini önleyecek teklifi kabul etmedi. Çünkü yıllardır kadın kazanımlarını aşındıran düzenlemelerin açıkça gösterdiği üzere Cumhur İttifakı, eşitlik karşıtlığını, ataerkil düzeni ihya çabasında. Sadece başörtülülerin değil tümüyle kadın haklarının güvence altına alınmasına temelden karşıt bir politika izliyorlar. Kutuplaşmış siyaseti topluma egemen kılarak seçim kazanmayı tek seçenek olarak gören Erdoğan, toplumsal ve siyasal kutuplaşmayı ortadan kaldırma araçlarından birisi olabilecek bu yasa önerisini reddetmeye siyaseten muhtaçtı. Üstelik yıllardır mecliste muhalefetin hiçbir önerisinin kabul edilmeyişi bir yandan parlamentonun da kutuplaşmanın kurulduğu yer olarak inşa edildiğini gösteriyor hepimize. Muhalefetin ak dediğine kara demek üzerine kurulu iktidar politikası, bu herkesin malumu. Bunların, hakları bağlamında başörtülü kadınları kendisine mahkûm kılmaktan ibaret bir politik tutum olarak görülmesi büyük hata. Bundan fazlası var çünkü asıl hedefi kadın karşıtı bir toplumsal ve siyasal ortam kurmak. Hiçbir şeklide kadın haklarını güvence altına almak istemiyor bu hedefine ulaşmak için.

Toplumun karşısına çıkıp hedefini açıkça söylemesi mümkün değil elbette. Bu nedenle CHP yasa önerisine karşın, anayasa değişikliği önerisiyle toplumun karşısına çıkmak istedi. Çünkü niyeti başörtülü kadınların hakları için yasal veya anayasal güvence oluşturmak değil. İlk aşamada hedefi başörtüsü odaklı toplumsal ve siyasal kutuplaşmanın zayıflamasını önlemek, aksi takdirde seçim kazanamaz. İlaveten CHP ve lideri Kılıçdaroğlu’nun tarihsel pozisyonundaki değişimi toplum nezdinde görünmez kılarak, muhalefetin siyasal başarı elde etmesini önlemek. Çünkü gayet iyi biliyor ki toplumun başörtüsüne odaklanan mütedeyyin kesiminin, haklara verilecek güvenceyi CHP’den duymaya ihtiyacı vardı. Beklenti buydu ve yasa teklifi kabul edilmese dahi CHP bir siyasi irade beyanı anlamına gelen duruşunu gösterdi. Mütedeyyin kesimin ihtiyacının bu şekilde karşılandığını, vaktiyle yasaklara karşı mücadele etmiş, şimdilerde ise demokrasi ve eşitlik mücadelesiyle adalet arayışını sürdüren başörtülü kadınların konuyu değerlendirmesinden net olarak anlayabiliyoruz.

Toplumun AKP’den başörtülü kadınların hakları için güvence duymaya ihtiyacı yok ve kendisi de bunu biliyor. Siyasal kutuplaşmanın zayıflamasına karşı ön alma ihtiyacı duydu çünkü köşeye sıkışmıştı. Yirmi yıllık iktidarın sonunda Cumhuriyet mitinglerinde ve 267 krizinde bile olmadığı kadar kendisini köşeye sıkışmış hissetmiş, seküler kesim ilk defa iktidarı CHP yasa teklifiyle bocalatmış olacaktı. Olmadı. Neden olmadığı herkesin malumu şimdi konunun o kısmına girmeyeceğim. Çünkü şimdi acilen Meclisteki her bir milletvekiline ve siyasi partilere seslenmek istiyorum. Çünkü özellikle İYİ Parti ve Gelecek Partisi ile Saadet Partisi'nden ürkütücü duyumlar geliyor. Siyasal kutuplaşmayı derinleştirmek için son bir enstrüman olarak iktidarın ortaya attığı anayasal güvence iddiasını destekleyeceklerine dair duyum ve belirtiler umarım doğru değildir.

Ama yine de özellikle Meral Akşener ve Ahmet Davutoğlu’na seslemek istiyorum. Başörtülü kadınların, haklarının anayasal güvence altına alınmasına ihtiyacı yok. Ayrımcılık karşıtı uluslararası sözleşmeler zaten Anayasa hükmünde olduğu için Anayasanın ve yasaların uygulanması yeterli, hakların güvenceye alınması için. Uygulamada eski sorunların yaşanmayacağına dair bir güvence yeterliydi, o da verildi. İktidarın anayasa girişimi “içeriğine bakalım” gibi politik mesajlarla desteklenmekten vazgeçilmeli. Muhalefet partilerinin “metni görmek lazım” türünden mesajları iktidarı cesaretlendirir. Tüm muhalefet partilerinin, iktidarın anayasa değişiklik önerisine baştan, temelden karşı olduklarını belirtmeleri gerekir. Seçime çeyrek kala anayasa önerilmez birincisi bu. Böyle bir ortamda anayasa tartışılmaz. Ve tartışılamayan bir ortamda anayasa yapılmaz. İktidar blokundan iki partinin liderlerinin görüş ve onayıyla sınırlı bir anayasa hiç olmaz. Önümüzdeki seçimleri kazanacağınız iddiasıyla çıktığınız bu yolda yönetmeyi planladığınız toplumun yaşamını, seçimle devirmeyi planladığınız, artık seçim sonrasında eski iktidarı temsil edecek iki kişinin belirlemesine izin vermenin politik izahı yok.

Garip duyumlarım, muhalefet partilerinin, iki seçim sandığının yanına bir referandum sandığı eklenmesini önlemek için anayasa değişiklik teklifini mecliste kabul etmek eğiliminde oldukları üzerine. Referandumdan, çünkü sandıktan kurtulmak için mecliste kabul eğilimine girmişler. Ver kurtul politikası, politika değil tek kelimeyle teslimiyet. İktidara teslim olmuş, majestelerinin muhalefeti hükmündeki partilere seçmen iki sandıkta da niye oy versin. Seçimlere beş kala mevcut iktidarın anayasal düzenleme yapmasına itiraz etmeyen muhalefet partilerine seçmen niçin ihtiyaç duysun. Seçmendeki iktidar değişikliği arzusunu, güven tesis ederek beslemesi gereken muhalefet, iktidarın başörtüsü bahaneli anayasa değişikliği teklifini kabul ettiği takdirde, seçmen iktidarın değişmesi arzusunu kaybeder. Muhalefet de seçimleri.

Muhalefetin yapması gereken, en başta, haftalardır sonraki haftaya ötelenen bu değişiklik teklifini, seçimlere kadar öteletmek olmalı. Diyorlar ki iktidar seçim kampanyasını bu önerinin reddedilmesi üzerine kurar. Kursun. Sizin de Altılı Masa olarak anayasa öneriniz var, siz de bunu kullanırsınız. Çünkü muhalefetin anayasa önerisi eksiği gediğiyle birlikte özgürlüklere kapı açan demokrasiyi yeniden inşa imkânı sunan bir teklif. İktidarın anayasa girişimi ise hak gaspı üzerine kurulu, ataerkiyi yeniden ihya amacı taşıyan, kadın karşıtlığına yol açacak bir düzenleme. Toplum anlamaz zannını tez elden bir kenara bırakmalı muhalefet ve özellikle kadın hareketiyle işbirliği halinde iktidarın teklifini ret ederek seçim kampanyasında topluma vereceği mesajların içeriğini kadınların görüşleriyle şekillendirmeli.

İktidarın değişiklik teklifini başörtülü kadınlara güvence olarak düşünmekten vazgeçmeli muhalefet. Çünkü değil. Öyle bir niyeti olmadığı CHP teklifinin kabul edilmeyişiyle açıkça ortaya kondu. İktidar, aile hukukunda değişiklik yapmak istiyor. Eşlerin eşitliğine dayalı aile tanımını aşındırmak ve aile hukukunda Medeni Yasayı devre dışı bırakmak yoluyla erkek çokeşliliğine anayasal meşruiyet getirmenin yolu açılacak. Oradan kız çocukları için evlilik yaşına, ailede çocuk ve kadın haklarının yok sayılmasına uzanacak erkek egemenliğinin kurulmasına uzanacak bir girişim bu. Hatta erkek şiddetinin aile içinde olması durumunda kamu davası konusu olmasını önlemeye kadar gitmesini isteyen kesimlerin dilediği bir düzenleme geliyor. Muhalefet meclise gelmesini durdurmalı. Durduramadığı takdirde referandum yeter sayısına ulaşmasını önlemeli ki bu kesinlikle 400 ver kurtul politikasını aklınızdan bile geçirmeyin demek oluyor.

Yüzyıllardır yoğun emek, hatta kanla canla bedel ödenerek elde edilmiş kadın hakları, bir asırdan fazladır süren siyasal haklar mücadelesi hep kazandı. Kazanımlarıyla dünyayı dönüştürdü. Bu suyun eşitlik yönünde akışını tersine çevirmeye kimsenin gücü yetmeyecek demek için, eşitlik mücadelesinin akış yönünü göstermek için yazdım baştaki tarihçeyi. Umarım anlaşılmıştır. Bu tarihçede kaç devlet, kaç hükümet, kaç iktidar, kaç parti, kaç politikacı geldi, geçti. Dünya nasıl dönüştü, varın siz hesap edin. Kadın eşitlik mücadelesi değişmedi. Kuşaktan kuşağa aktarılarak gelişti ve hep kazandı. Bugünün Türkiye’si de eşitlik mücadelesinde kadınlarla, kadın hakları savunucularıyla işbirliği yapan politikacılarla demokrasiye evrilecek. Çünkü kadın hakları ve eşitlik mücadelesi tarihi, demokratik gelişimin tarihidir, aynı zamanda. Kadın karşıtlığı üzerine politika üreten iktidarlar ve o politikaları destekleyen parti ve siyasetçiler bu tarihten ders çıkardığı takdirde AKP anayasa girişimine bırakın oy vermeyi en ufak bir olumlu mesaj vermeyi bile etik olarak aklının ucundan geçirmez. Toplumu ataerkil düzene doğru değiştirmek isteyen bir iktidara karşı muhalefet etmek de o iktidarın teklifini desteklemeyi değil durdurmayı gerektirir.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.