Akıncı Üssü'ndeki teğmenler: Düğüne gideceklerdi, müebbet aldılar

Akıncı Üssü'ndeki kursiyer teğmen annesi Kezban Kalın, “O gün düğünü olan öğrenci şimdi özgürken, bizim çocuklar sırf orada oldukları için hayatları elinden alındı” dedi. 

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - 15 Temmuz Darbe Girişimi'ne katıldıkları gerekçesiyle Akıncı Üssü davasında 114 Kursiyer Teğmen hakkında müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet cezaları verildi.

"Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ceza alan bu kursiyer teğmenler 8 yıldan beri cezaevinde tutuklu bulunuyor. Çocukları cezaevinde olan aileler kararın bozulmasını beklerken, geçtiğimiz aralık ayında Yargıtay 3. Ceza Dairesi, mahkemenin verdiği cezaları onadı.

Kezban Kalın, çocukları askeri öğrenci veya kursiyer teğmen olup ağırlaştırılmış müebbet gibi ağır cezalara çarptırılmış yüzlerce anneden birisi. Kalın, şu anda Diyarbakır’da bir hücrede tutulan oğlunu cezaevine götüren süreci ve yaşananları anlattı.

‘GURUR DUYDUKLARI BU ÇOCUKLARI BİR ÇIRPIDA HARCADILAR’

Kezban Kalın’ın oğlu Alper Kalın, girdiği tüm liselerin sınavlarını kazanmasına rağmen havacı olmayı çok istediği için Hava Lisesi’ni tercih etmiş:

“Oğlum ortaokuldan sonra bütün sınavlara girdi. Ankara Fen Lisesi dahil askeri okulların hepsini kazandı. Hava, Deniz ve Kara Kuvvetlerinde okumaya hak kazandı ama Hava Lisesi'ni tercih etti. Ardından Bursa Işıklar Lisesi’nde dört yıl yatılı olarak okudu. Oradan mezun olduktan sonra Hava Harp Okulu’na gitti ve 2014 yılında teğmen olarak mezun oldu. Oğlum pilot olmaya çok hevesliydi. Sürekli ders çalışıyor, büyük bir heyecanla eğitime gideceği günü bekliyordu. Okulu bitirdiğinde İzmir Çiğli'de temel pilot eğitimlerine katıldı. 2016 yılı haziran ayında Çiğli’deki eğitimini 2’nci olarak bitirdi. O zamanlar brövesini Hulusi Akar takmış, “Biz sizin çocuklarınızla gurur duyuyoruz” demişti. Gurur duydukları bu çocukları şimdi bir çırpıda harcadılar. Ama şunu bilsinler ki ben çocuğumla hala gurur duyuyorum!”

‘15 TEMMUZ GÜNÜ ÇOCUKLARA MASA SANDALYE TOPLATMIŞLAR’

Kalın’ın oğlu Hava Kuvvetleri'nin rutin takvimi doğrultusunda pilotluk eğitimi almak için 2016 yılının haziran ayında, Akıncı Üssü’ne kursiyer teğmen olarak kayıt yaptırmış:

"Akıncı Üssünde oğlumun da içinde bulunduğu 14 kişilik kursiyer teğmen grubu eğitime hemen başlayamadı. Dolayısıyla burada henüz bir mesai yapmamışlardı. 15 Temmuz 2016 günü, üstleri tarafından 'terör tatbikatı' olduğu gerekçesi ile üste kalmaları emredilmiş. Tatbikat olacağı için telefonlarını dolaplarına kilitlemelerini istemişler. O gün bazı kursiyerlere masa sandalye toplatmış, bazı öğrencilere de filo önünde nöbet tutturmuşlar. Hatta öncesinde oğlum, “Anne bugün terörle mücadele tatbikatı varmış herhalde yemeğe yetişemem, telefonlarımızı kapatıyoruz, merak etmeyin” diye beni aramıştı. Eşim de asker olduğu için telefonunu kapatmasını hiç garip karşılamadık. Ta ki televizyonlarda darbe oluyor diye haberleri görene kadar… Bir de Akıncı Üssü merkez denilince elimiz ayağımız birbirine dolaştı. Nasıl sabahladık size anlatamam.”

‘EVE GELDİĞİNDE RENGİ BEMBEYAZDI’

Anne Kalın’ın anlattığına göre bu 14 kursiyerden birisi düğün izninde olduğu için o gün orada değilmiş. Hatta cuma günü mesai saati bitiminde hepsi birlikte arkadaşlarının düğününe gideceklermiş. “O gün düğünü olan öğrenci şimdi özgürken, bizim çocuklar sırf orada oldukları için hayatları elinden alındı” diyen Kalın, oğlunun yaşadıklarını ise şu sözlerle anlatıyor:

“O gün hiçbir kursiyer oradan çıkmamış. Oğlum filo önünde nöbet tutmuş. Yani çocukların akşam olup da kaos olana kadar kavrayabilecekleri hiçbir şey olmamış. Oğlum Nizamiyede nöbet tutarken halkın üsse doğru yürüdüklerini görünce “Terör tatbikatı yaparken insanlar niye bize saldırıyor” diye düşünmüş. Sonra arabasına gitmiş ve radyoyu açmış. Radyoda darbe girişimi olduğunu duyunca koşarak arkadaşlarının yanına gidip onlara anlatmış. Sonra hepsi oradan bir an önce ayrılmaya karar vermişler. Telefonlarını kilitli dolaplardan almışlar ve herkes kendi imkanıyla üssü terk etmiş. Oğlum da arabasına atlayıp eve geldi. Eve geldiğinde o kadar korkmuştu ki rengi bembeyazdı…”

‘BU ÇOCUKLAR SANIK OLARAK DEĞİL TANIK OLARAK DİNLENMELİYDİ’

O gün yaşananların ardından işin buralara varacağını asla düşünmediklerini söyleyen Kalın, oğlunun ağırlaştırılmış müebbet cezası almasına kadar giden süreci şöyle anlatıyor:

“15 Temmuz’dan sonraki 12 gün evde kaldılar, her şey normal gidiyordu. Üsteki komutanları ile iletişim halinde, her gün yoklama veriyorlardı. Hatta yakında eğitimlerine başlayacaklarını söylemişlerdi. Ancak 27 Temmuz sabahı bir telefon geldi ve ifade vermeleri için çağırdılar. Oğlum ifadelerinin alınmasına şaşırınca babası, “telaşlanma bunlar rutin şeyler” dedi. O gün arabasına atladı ve derhal üsse doğru yola çıktı. Sonraki 10 gün kendisinden hiçbir haber alamadık. Sonradan öğrendiğimize göre, kursiyerler Akıncı Üssü'ne gittiklerinde nizamiyede apar topar, sorgusuz sualsiz, ters kelepçe yapılarak gözaltına alınmışlar. İfadelerini bile almamışlar. 12 gün boyunca Anıttepe Polis Akademisi’nin Halı Sahasında aç susuz bir şekilde tutuldular. Sonra bir anda KHK listesi konuşulmaya başlandı. Eşim emekli asker olduğu için merak edip listeye bakınca oğlumuzun ve diğer çocukların adını gördük. Daha çocukların ifadesini bile almadan nasıl böyle bir şey yaptıklarına inanamadık. O anda dünya başımıza yıkıldı. Düğün izninde olan ve o gün orada olmayan kursiyer teğmen de bir müddet görev yaptı, sonra açığa alındı ve ihraç edildi. Onca yıl emek vermiş bu çocukları bir çırpıda silip attılar. Oysa bu çocuklar sanık olarak değil tanık olarak dinlenmeliydiler.”

‘OĞLUM HAPSE ATILDIĞINDA 22 YAŞINDAYDI, ŞİMDİ 30 YAŞINDA’

Mahkemede filo komutanının benim kursiyerlerimin hiçbir şeyden haberi yoktu şeklinde ifade verdiğini söyleyen Kalın, “Bu çocukların Anayasayı ihlal suçu işlemesi için bir şey yapmış olmaları lazım. Ortada suç yok, yerlerinden hiç ayrılmamışlar! Peki bu çocuklar nasıl suç işlediler? Orada bulunmaları nasıl suç olabilir?" diye soruyor. Kalın şöyle devam ediyor:

“Gözaltını takiben, çocukları 2016 Ağustos ayının 6’sında Sincan’da mahkemeye çıkardılar ve o gün de tutukladılar. 26 Kasım 2020’de de karar verildi. Bazıları müebbet bazıları ağırlaştırılmış müebbet cezalarına çarptırıldı. Geçtiğimiz yıl 18 Aralık’ta da Yargıtay kararı onadı. 16 Mart 2022 tarihinde bir gece ansızın ağırlaştırılmış müebbet alanları farklı illere naklettiler. Yine 3 gün boyunca oğlumuza ulaşamadık. Oğlum Sincan Cezaevinde kalıyordu, onu da Diyarbakır cezaevine gönderdiler. Yani nereden tutsam nereden anlatsam zulüm. Oğlum hapse atıldığında 22 yaşındaydı, şimdi 30 yaşında. Bütün hayalleri ellerinden alındı. En önemlisi özgürlükleri ellerinden alındı. Bunun telafisi var mı? Bu kararları verenlerin vicdanları rahat mı? Yıllardır her yere ulaşmaya çalışıyorum ama vekiller bile dinlemiyor bizi. Herkes üç maymunu oynuyor. Bizim yapacağımız bir şey yok diyorlar. Bu çocuklar darbenin sorumlusu tutulamaz, bu çocuklar darbenin mağduru. Hepsi komutanlarının emrine uydukları için suçlanıyor. Komutanların verdiği emre bakacak olursak “şunu al şuraya götür, şurada nöbet tut” Biz darbe yapıyoruz gelin siz de katılın mı demişler? Emre uymuşlar da birisini mi öldürmüşler? Birisine şiddet mi uygulamışlar? Onların orada olmaları kadar doğal bir şey yok ama orada olmaları suç oldu. Ben sadece kendi çocuğum için demiyorum yüzlerce askeri öğrenci var. Kursiyer teğmenler var. Hepsini bırakın erler var. Er ne yapabilir ki?”

‘ONU DÜNYAYA GETİRDİM AMA BUNU YAPMALARINA ENGEL OLAMADIM’

Oğlu Sincan Cezaevindeyken her hafta gördüğünü ama şimdi bu imkanın da ellerinden alındığını söylüyor Kalın. Çok zor günler yaşadığını ve uzun süre depresyon ilacı kullanmak zorunda kaldığını ifade ediyor:

“Çocuklarım için ne hayaller kurdum. Sadece ben değil bütün anneler bu hayalleri kurar. Ama şimdi çocuğumu cezaevinde görüyorum. Bu çok büyük bir haksızlık. Bir anne olarak onu dünyaya getirdim ama ona bunu yapmalarına engel olamadım. Oğlumu parmaklıklar arkasında görmek beni kahrediyor. Hiç suçu olmadığı halde hayatından 8 yılı gitti. Daha fazla orada kalmasını istemiyorum. Artık Yargıtay cezasını onayladığı için şartları da ağırlaşacak ve hücreye alacaklar. Yani nerden bakarsanız bakın bu bir zulüm. Oğlum askeri okula pilot olmak hayaliyle gitmişti. Canınızdan çok sevdiğiniz evladınızın hayallerinin elinden alınışına şahit olmak tarif edilemeyecek kadar acı bir duygu. Bu süreç uzadıkça bize verdiği acı da katlanarak artırıyor. Artık hayal dahi kuramıyoruz, sadece özgür olmasını istiyoruz...”