Akar’ın söylemedikleri: Moskova’da ne oldu?
Eğer dışardaki restleşme masada da geçerliyse bundan Türk tarafının Esad’ın ön koşullarını yutup Erdoğan’la kucaklaşmak için Moskova’ya koşmasını umduğu sonucu çıkar. Ya da masada bir şeyler pişiyor ama gizleniyor. Ya da detaylar paylaşılmadığı için kör dövüşü yapan bizleriz!
Bana yazmaktan size okumaktan gına getiren bir yazı daha! Suriye kördüğümünü çözme hedefiyle Moskova’da çiğnenmiş yoldan bir kez daha geçildi.
25 Nisan’da Rusya, Türkiye, Suriye ve İran savunma bakanları, istihbarat şefleri eşliğinde masaya oturdu. Sonuca dair keşmekeşi bir kenara bırakalım içerde neyin tartışıldığına dair tarafların dışarıya taşıdığı fotoğraf bile uyumsuz. “Toplantı olumsuz geçti” diyen yok ama herkes kendi filini tarif ediyor.
Rusya Savunma Bakanlığı’na göre;
“Katılımcılar Suriye'de güvenliğin güçlendirilmesi ve Suriye-Türkiye ilişkilerinin normalleştirilmesine yönelik pratik adımları ele aldı.”
“Terörist tehditlerin tüm tezahürleriyle ve aşırılık yanlısı gruplarla mücadelenin altı çizildi.”
“Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve mültecilerin dönmeleri için çabaların yoğunlaştırılması gerektiği teyit edildi.”
Türkiye Millî Savunma Bakanlığı’nın bilgi notu da neredeyse aynıydı.
Bakan Hulusi Akar ise Suriye’de asker bulundurmalarının tek amacının terörle mücadele olduğunu dile getirdiklerini söylüyor. Akar’a bakılırsa mültecilerin gönderilmesi ve BMGK’nin 2254 sayılı kararı mucibince siyasi çözüm bulunması da üzerinde durulan diğer iki konu. “İşgalci” statüye rağmen “Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı” da dile getirildi. Bütün Astana bildirilerinde bu vurgu yapılıyor zaten.
Suriye Savunma Bakanlığı’nın durduğu yer farklı; onlar da “Türk kuvvetlerinin Suriye topraklarından çekilmesi ve M4 yoluyla ilgili anlaşmanın uygulanması görüşüldü” diyor.
Türk tarafı çekilmeyi zinhar ağzına almıyor.
Suriye’nin Al Vatan gazetesine konuşan bir yetkili “Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesine ilişkin somut adımlardan bahseden Türkiye Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklaması doğru değildir" dedi. Fakat bu husus Rusya Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında da geçiyor. Yalanlama sadece Türk tarafına.
Suriyeli yetkiliye göre görüşmede Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilme mekanizması konuşuldu ama iki taraf arasında normalleşmeye yönelik herhangi bir adım ele alınmadı. Yetkili şunu da ekliyor: "Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi anlamına geliyor; çekilme olmadan normal ilişkiler olmayacak.”
Suriye tarafına göre normalleşme sürecinde konuşulması gereken ilk mesele Türkiye’nin çekilmesi. Bu açıklama Suriye lideri Beşşar el Esad’ın geçen ay Moskova ziyaretinde deklare ettiği tutumla uyumlu.
Bir kere teslim etmek gerekiyor ki normalleşme meselesi çok çetrefilli konularla çevrili. Bunun birincil sorumlusu da Erdoğan. Muhalefet de Erdoğan’dan sonra bunun kolay olacağını düşünüyorsa yanılıyor.
Öngörülen süreç dört aşamada sırayla savunma bakanları, dışişleri bakan yardımcıları, dışişleri bakanları ve liderler buluşmasıydı. Üçüncü halkaya varmadan tekrar ilk çembere dönüldü. Geri dönüşler tekrarlanabilir.
SEÇİME KADAR LİDERLER BULUŞMASI MÜMKÜN MÜ?
Şark’ul Avsat'a konuşan bir Rus diplomatik kaynağa göre taraflar Dışişleri Bakanları’nın 2 Mayıs’ta buluşması konusunda prensipte anlaştı. Bu toplantı liderler buluşmasına giden yolu açacak. Beklenti bu yönde. Öteden beri merak edilen soru; kucaklaşma seçime yetişir mi? Rus tarafı 14 Mayıs’tan önce AKP’nin başarıya olan ihtiyacına binaen anlaşma sağlanabileceğini, Erdoğan sandıktan zaferle çıkarsa pazarlığın çetinleşebileceğini düşünüyor. Erdoğan’ı ödüllendirmek istemeyen Esad ise muhalefetin zaferini bekliyor. Bu konuya ufak bir parantez açalım: Esad, Arap ülkeleriyle yakaladığı normalleşme süreci ile Moskova’daki masa arasında kaçınılmaz rekabeti lehinde kullanıyor. Arap cephesi, İran’ın dahil olduğu bir masada şekillenecek Türkiye-Suriye barışıyla oluşacak Suriye denklemini kendi çıkarlarına uygun görmeyebilir. Bu tür bir barış onların arzuladığı şekilde İran’ın Suriye’den silinmesi ve Türkiye’nin bölgedeki etkisinin azalması hedeflerini garantilemiyor. O yüzden Şam’ı yoğurabilecekleri kanalları Arap normalleşmesiyle açmayı önceliyorlar.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu liderler buluşması konusunda belli belirsiz laflar etti: “Mayıs ayı içinde tarih önerileri oldu, seçime çok yakın. Mayısın başında bir teklif gelmişti ama İran Cumhurbaşkanı Suriye'ye gideceği için olmadı. Şimdi bir tarih üzerinde çalışıyorlar.”
Çavuşoğlu ayrıca “YPG-SDG bitmeden Türkiye’den çekilme beklemeyin” mesajını tekrarladı.
“Suriye’den çekilmek teröristlerin sınır kapımıza dayanması demektir” dedi. Suriye Savunma Bakanı Mahmud Abbas buna “Tüm yabancı güçlerin çekilmesinin ardından silahlı kuvvetlerimiz güvenliği tam olarak tesis edebilecek durumdadır” yanıtını verdi.
Eğer dışardaki restleşme masada da geçerliyse bundan Türk tarafının Esad’ın ön koşullarını yutup Erdoğan’la kucaklaşmak için Moskova’ya koşmasını umduğu sonucu çıkar. Ya da masada bir şeyler pişiyor ama gizleniyor. Ya da detaylar paylaşılmadığı için kör dövüşü yapan bizleriz! Yine de üçüncü buluşmaya kadar her şeyin bir kör dövüşüyle geçmiş olması mantıklı gelmiyor.
M-4 VE BAB EL HAVA KAPISI BAŞLANGIÇ NOKTASI MI?
Görünüşe bakılırsa Şam, Türk askerlerinin çekilmesi ve terör örgütlerine desteğin sonlandırılması konusundaki koşullarında ısrar ediyor. Ankara’nın aralıktaki ilk savunma bakanları toplantısından beri değişmeyen önceliği ise SDG ve YPG’yi de içerecek şekilde özerk yönetimin dağıtılması, sığınmacıların geri döndürülmesi ve siyasi geçiş sürecinin sağlanması. Bu minvalde deklare edilmiş pozisyonlar arasındaki uçurum büyük. Bu durum masada ara formüllere yer olmadığı anlamına gelir mi? Tarafların formüle edemediği nihai uzlaşmanın önünü açmak için bazı pratik adımlar atılabilir. M-4 yolunun açılması bunların başında geliyor. Malum yolun açılması ve terör örgütlerinin elimine edilmesi Soçi ve Moskova mutabakatlarıyla karara bağlanmış iki konu. Ne var ki Erdoğan sözünü tutmadı.
Tekrar Şark’ul Evsat’a konuşan Rus diplomatın sözlerine döndüğümüzde orada şu bilgiyle karşılaşıyoruz:
İlk toplantıda bazı adımlar kararlaştırıldı. Bunlar arasında Türk askerleri ve Suriye ordusunun Suriye'nin kuzeyindeki bazı bölgelerde yeniden konuşlandırılması da var. Ama öngörülen adımlar daha fazla istişareyi gerektiriyor.
Bu bilgi esas alınırsa tarafların aşamalı bir çekilme stratejisi üzerinde çalıştığı çıkarımı yapılabilir. Bu bir takvime dönüşürse Suriye’nin önkoşulu zamana yayılmış bir çekilme taahhüdüyle aşılabilir. Şam’ın bu konuda aradığı koşul muhtemelen seçimlerin sonucundan bağımsız olarak Rusya ve İran’ın çekilme taahhüdü konusunda garantör ülke olması.
Suriye tarafının M-4’ün açılması meselesi üzerinde durması sürecin nasıl bir yol haritasına evrileceğine dair biraz fikir veriyor.
El Ahbar gazetesine göre Türk tarafının önerisi olarak masaya gelen M-4 yolunun açılması ve Bab el Hava Sınır Kapısı’ndan normal ulaşımın sağlanması normalleşmeye dönük ilk adım olabilir. Hem bu kapı hem de M-4 Türkiye’nin de resmen terör örgütü saydığı ama işbirliği yaptığı Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) kontrolünde. Cihatçı ortakları da var tabii. Türkiye bu adımı atacaksa HTŞ ile sıkı bir konuşma yapması gerekiyor. Sözlü mü olur silahlı mı olur orası karanlık. Ya da bu konuşmayı Suriye, Rusya ve İran’a bırakmayı akıl edebilir.
Buradan Erdoğan tarafından terk edilme ihtimaline karşı İstanbul-Antep merkezli muhalif güçlerin ayak izlerine de bakmak gerekebilir. Muhalif koalisyonun Doha’daki toplantılarına bakılırsa Katar kapısını sağlama almaya çalıştıkları anlaşılıyor. Bir de Washington’a gidip “Medet ya Amerika! Normalleşmeyi durdur” diye yakarıyor gibiler. Ötekilerin savaşında vekil olmanın sonucu bu; epey rezillik, diz boyu sefillik.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
İki felâketten birine razı olmak! 04 Kasım 2024
Açılımda Kandil ve Suriye yok! Peki sahada olan ne? 31 Ekim 2024
Fars’ın stratejik aklı ne diyor; ‘Vur’ mu, ‘Dur’ mu? 28 Ekim 2024
Öcalan sahneye neden davet edildi? Ne tür oyunlar dönüyor? 24 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI