Akademisyen Ceyhun Elgin: Politika ekonominin önüne geçiyor

Prof. Dr. Ceyhun Elgin, ekonomi yönetiminin bilinçli bir politika tercihi olarak enflasyondan ziyade büyümeye öncelik verdiğini söyledi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Dünya ülkelerinin Merkez Bankaları enflasyonla mücadele için faizleri artırırken, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) 18 Ağustos’ta aldığı kararla politika faizini 100 baz puanlık indirimle yüzde 13’e çekti. Eylül 2021’de başlayan faiz indirimi enflasyon ve döviz kurlarındaki yükselişe rağmen ısrarla sürdürülüyor. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin ile hükümetin para ve maliye politikalarını konuştuk.

'POLİTİKA EKONOMİNİN ÖNÜNE GEÇİYOR'

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin

Merkez Bankası beklentilerin tersine 18 Ağustos’ta politika faizini 100 baz puanlık indirimle yüzde 13’e çekti. Dünya ülkeleri Merkez Bankaları enflasyonla mücadele için faizleri artırırken TCMB’nın faizi indirmesini nasıl açıklıyorsunuz?

Politika ekonominin önüne geçiyor bence. Yaklaşan seçimler itibariyle ekonomide en ufak bir durgunluk istemiyor ekonomi politikasını yöneten kişi ve kurumlar. Sayın Cumhurbaşkanının kafasındaki iktisat teorisi veya danışmanlarının kafasındaki iktisat teorisi, yani faiz ile enflasyon arasındaki ilişki, bizim ana akımdan farklı gözüküyor. Enflasyonu geri plana atıp büyümeye odaklanmak istiyoruz ama büyümeye de odaklanmıyor bu politika. Büyümeye de zarar verici bir hal almaya başladı. Ama bence kafalardaki asıl konu, seçime yaklaşırken yüksek faiz politikasının politika yapıcının işine gelmemesi. Ben böyle görüyorum.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan faiz indirimini “Bankalar mutlu. Son dönemde hiç kazanmadıkları parayı kazanıyorlar. Merkez Bankası'ndan 13'le alıyorlar, yüzde 30'la, 35'le, 40'la piyasaya satıyorlar” diye yorumladı. Faiz indiriminden hangi kesimler faydalanıyor?

Bankalar faiz indiriminden çok ciddi şekilde kar ediyorlardı ama en son yapılan düzenleme bunu biraz değiştirecekmiş gibi gözüküyor. Çünkü artık kredi verirken, Merkez Bankası'ndan da bono ve devlet tahvili almaları gerekecek. Dolayısıyla artık o kadar kar edemeyecekler. Bu bankaların karını engellemeye çalışan bir hamle gibi gözüküyor. Ama en azından bu hamleye kadar Ali Babacan’ın dedikleri doğruydu. Faiz indiriminden bu kesimler faydalanıyor. Bir de faiz indiriminden düşük faizli krediye erişebilen kesimler faydalanıyor. Bunun dışında faydalanan da yok. Türk lirasının değersiz olmasından faydalanan kesimleri de içine katabiliriz. Bu noktada ihracatçıları kastediyorum. Onun dışında açıkçası faiz indiriminden faydalanan, memnun olan bir kesim olduğunu düşünmüyorum.

Tüketici kredisi çekip de dövize, KKM’ye yatıranlar epeyce kar etmiş bir kesim olabilirdi. Ama daha sonra kredi faizlerinin artışı ile beraber o pek mümkün olmamaya başladı.

'ÜLKECE KAYBEDİYORUZ, YOKSULLAŞIYORUZ'

Faizlerin düşürülmesi ile birlikte döviz kurları da yeniden yükselişe geçti. Döviz kurlarının yükselmesinin olası sonuçları nelerdir, bu durumda hangi kesim kazanıyor, kim kaybediyor?

Genel olarak ülkece kaybediyoruz, yoksullaşıyoruz. Reel olarak döviz cinsinden alım gücümüz, kişi başı milli gelirimiz düşüyor. Bir miktar dövizle kazanıp harcama şansı olan birileri varsa onlar için iyi olabilir. Türkiye sınırına yakın yaşayan yabancı ülke vatandaşları da kazanıyor diyebiliriz. Türk ürünlerinin fiyatı nispeten ucuzladığı için ihracatçılar da kazanıyor diyebiliriz.

Döviz kurunun yükselmesi aslında toplumca biraz da uluslararası piyasalarla olan bağımızı zayıflatıyor. İnsanların yurt dışına çıkma ve ithal ürünleri tüketme şansını azaltıyor. Tabi bunlar bilinçli bir politikanın ürünü de olabilir. Yani yerli ürünlere ağırlık verip ithal ürünleri keserek, cari açığı kapatma amaçlanıyor olabilir. Ama cari açığın da kapanmadığını gördüğümüz için çok da başarılı olduğunu söyleyemeyeceğiz.

Kur Korumalı Mevduat (KKM) hazineye yük olmaya devam ediyor. KKM’nin ekonomiye verdiği zarar nedir ve nereye kadar bu uygulama sürdürülebilir?

Ben KKM’nin hazineye yükü açısından açıkçası çok da endişeli değilim. Yani KKM olmasaydı da faizlerle hazineye yük binecekti. Fırsat maliyetinde ne kadar KKM’nin yükü vardır, o beni çok fazla endişelendirmiyor. Tabi bunlar hep arka kapı politikaları. Asıl uygulanması gereken para politikasını izlemeyip onu yapmadan ona benzer şeyler yapmak. Dolayısıyla bu kafa karışıklığı yaratıyor. Ana akım politikalardan uzaklaştıkça, uluslararası yatırımcılar nezdinde aslında çok ciddi bir güven kaybı oluyor. Uzun vadede bu daha da olumsuz olacak.

Tabii ki hazineye bir yükü var ama hazineye yükü faiz artışında da olacaktı. Dolayısıyla faiz artışının yükünü çıkarttığımız zaman ekstradan ne kadar yük getirdi kısmı biraz daha tartışılabilir. Faizi neden artırmıyoruz? Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı öyle istiyor. 

'DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN' MÜCADELESİ VERİLİYOR'

TÜFE yüzde 80’e dayandı. Ekonomi yönetiminin enflasyon ile mücadele ettiğini düşünüyor musunuz?

Hayır, ekonomi yönetiminin enflasyon ile mücadele ettiğini düşünmüyorum. Açık söyleyeyim; bilinçli bir politika tercihi. Tarım Kredi Kooperatifleri kanalıyla belli ürünlerin fiyatlarını indirmeye, TÜİK ile müdahale yoluyla bir şeyler yapmaya çalışılıyor. Bunlar belki mücadele kapsamında değerlendirilebilir ama asıl politika yapıcının ilgi alanındaki şey enflasyondan ziyade büyüme gibi gözüküyor. Dolayısıyla enflasyon ikinci plana itilmiş vaziyette.

Enflasyonla para politikası ile mücadele edilmiyor. Maliye politikası ile de mücadele edilmiyor. Ki zaten sadece para politikası ile mücadele edilir. En azından ana akım iktisadın görüşü budur.

Belli regülasyonlarla, Tarım Kredi Kooperatifleri kanalıyla veya zincir marketlere verilen cezalar gibi şeylerle, 'dostlar alışverişte görsün' mücadelesi veriliyor. 

Merkez Bankası 2021 Eylül ayında faiz indirimine gitmeye başlamasaydı ve faizi yüzde 19’da tutsaydı, bugün enflasyon ve dolar tahmininiz ne olurdu?

Burada kesin bir tahmin vermek doğru değil ama yüzde 19’da kalsaydı dolar kuru ve enflasyon daha düşük olurdu. Ne kadar olurdu diye soruyorsanız yine çift haneli rakamlarda olacaktı enflasyon, orası kesin. 10 TL civarında bir dolar kuru ve işte yüzde 30-40’lar civarında da bir enflasyon olurdu diye düşünüyorum.

Para politikalarında bu gelişmeler olurken hayat pahalılığı gündemdeki yerini koruyor. Türkiye bir ekonomik kriz yaşıyor. Bunun sonucu olarak da geniş halk kesimleri giderek yoksullaşıyor. Öte yandan bu ekonomik ortamda bankalar ve büyük sermeye şirketleri yüksek karlar açıklıyor. Bu çelişkiyi nasıl açıklamak gerekir?

Doğru, bütün dediklerinize katılıyorum. Hayat pahalılığı ciddi derecede arttı, hepimizin reel alım gücü düşüyor. Bankalar ve büyük sermaye şirketleri kar açıklıyor. Ucuza borçlanıp pahalıya verdiğiniz zaman tabi ki kar edersiniz. Bunun bir sınırı yok. Büyük sermaye şirketleri de kar açıklıyor. Burada birkaç husus var: TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının doğru olduğunu varsayıyoruz. TÜFE’deki artış yüzde 80, ÜFE’deki artış çoktan yüzde 100’leri geçti. Şirketlerin ya da üreticilerin hissettikleri, yaşadıkları, maliyetlerinde karşılaştıkları enflasyon çok daha fazla. Dolayısıyla onların fiyatlarına yansıtmasının da çok daha fazla olması lazım. Öte yandan TÜİK diyor ki, 'hayır tüketici fiyatlarına o kadar yansımıyor'. TÜFE olduğundan daha az raporlanıyor. Sadece bu açıklayabilir yüksek karları. Yani TÜFE olduğundan fazladır ve tüketici fiyatlarına olduğundan çok daha fazla yansıyordur. Böylece yüzde 200, yüzde 300 kar artırıyorlardır. Ama yüzde 200-300 karı TL cinsinden artırıyorlar. Onu enflasyondan arındırdığınız zaman daha da düşüyor. Ama enflasyon yüzde 80 ise yüzde 300 kar artırma yine ciddi anlamda reel bir artırımı gösteriyor. Eğer enflasyon yüzde 80 değil de yüzde 160-200 ise aradaki makas azalıyor. Enflasyon eğer rapor edilenden daha yüksekse aslında reel karlar düşüyor. 

İkincisi ise belirsizlik. Bu belirsizlik ortamında fiyatlara, fiyat artış oranına güvenmiyorsanız artışı çok daha fazla yapmak isteyebilirsiniz. Bu durum konut ve kira fiyatlarında gözüküyor. Enflasyon yüzde 80 rapor ediliyor ama hiç kimse bu rapora inanmıyor. Bu rapor doğru da olabilir ama kuruma karşı güven yitirilmiş. Bu nedenle siz kiraya çok daha yüksek oranda zam yapmak istiyorsunuz. Çünkü diyorsunuz ki, aslında enflasyon yüzde 120’nin üzerinde. İşte fiyat belirleyici firmalar da bu şekilde davranıyor.