Ahmet Türk: Parti kapatmanın bir anlamı yok, zulüm politikasının ters tepeceğini görmeleri lazım

Ahmet Türk, HDP'yi kapatma girişimi üzerine, "Deneyimlerimizden yola çıkarak diyoruz ki parti kapatmanın bir anlamı yok. Zulüm politikasının ters tepeceğini görmeleri lazım" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Mardin Büyükşehir Eş Genel Başkanı iken yerine kayyım atanan deneyimli Kürt siyasetçi Ahmet Türk, HDP'nin kapatılmak istenmesi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içindeki gelişmeler ve iktidarın izlediği politikalara ilişkin soruları yanıtladı.

Ahmet Türk'ün Mezopotamya Ajansı'ndan Ömer Çelik'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
 
1973 yılından bu yana aktif siyasetin içerisinde yer alan bir isimsiniz. 50 yıla yaklaşan bir tanıklık bu. Ülkenin en gerilimli süreçlerini kapsayan bu yıllarda Türkiye’de siyaset nasıl bir seyir izledi?

Türkiye tarihine baktığımızda özellikle Kürt inkarı üzerinde oluşturulmuş bir tarih var ve cumhuriyetten günümüze kadar Kürtleri susturmaya, sindirmeye yönelik bir anlayışın egemen olduğunu görüyoruz. Bu anlayışlar zamanın ruhuna uygun olarak bazen biraz geri çekiliyor ama Kürtlerin talepleri yoğunlaştıkça veya kazanımlar elde edildiği zaman bunların yeniden devreye girdiğini görüyoruz. 1994’leri hepimiz biliyoruz, 12 Eylül dönemini biliyoruz. Kürtleri sindirmeye, susturmaya yönelik çok ağır baskılar yaşandı. Faili meçhul cinayetler, köy yakmalar… Bütün bunlar yaşandı. Kürtler demokratik bir gelecekle ilgili bir şey istediği zaman, bir hamle yaptığı zaman bunu bitirmeye, sindirmeye yönelik hemen bir eylem planı ortaya konulduğunu görüyoruz. Peki, bunu kimler yapıyor? Elbette ki bugün ayyuka çıkmış durumda. Geçmişten beri bildiğimiz şeyler bugün yavaş yavaş Türkiye gündeminde tartışılmaya başlandı. Bakın 1993-94 yıllarında faili meçhul cinayetler çete-mafya-devlet ilişkilerini ortaya koyan birçok çalışma yaptık. Hatta bunları belgeledik. 

DEMİREL 'ASKER BENİM CEBİMDE DEĞİL Kİ ONU KONTROL EDEYİM' DEDİ

Hatırlıyorum, o dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile bir gün görüşme yaptığımızda şöyle bir şey demişti: ‘Kurtla kuzu bir arada yaşayacak.’ Tabii bunu faili meçhul cinayetlerle ilgili tartışmaları açtığımızda, faili meçhul cinayetler yaşanıyor dediğimizde çok sinirlendi ve ayağa kalktı. Dedi ki; ‘Asker benim cebimde değil ki onu kontrol edeyim.’ Tabii ki çeteler-kontrgerilla eliyle özellikle Kürdistan coğrafyasında birçok faili meçhul, faili belli cinayetler ve Kürtler üzerinde yoğunlaşan sindirme politikaları yoğunlaştırıldı. Bunlar bir aradaydı. 

Vedat Aydın olayında Mesut Yılmaz o dönem başbakandı, bu görüşmeyi yaptığımızda. Bu olayla ilgili ‘Ben bilgi istedim bana bilgi vermediler’ diyordu. Tabii ki devletin içinde kendisini devletin sahibi gören bir çete yapılanması var. Bir mafya, kontrgerilla ve milliyetçi kesimlerin oluşturduğu gruplar her zaman Türkiye'de Kürtlere karşı bir eylemi veyahut bir siyaseti geliştirmişler. Bugün yavaş yavaş bunlar tartışılıyor. Türkiye'de Kürtler kazanımları elde ettiği zaman veyahut demokratik mücadelesinde başarılı olduğu zaman bunun önünü kesmeye yönelik hemen bir hamle yapılır ve bu kazanımları ortaya adam kaldırmaya yönelik bir baskının ortaya çıktığını görüyoruz. 

Kürtler bunları biliyor ama Türkiye halkının bir kısmı gerçekten yaşadıklarımızı, Kürtlerin yaşadıklarını, burada yaşanan sancılı, acı dolu dönemleri çok iyi bilmeyenler de var. Ama yavaş yavaş bugün Türkiye'de bir değişim ve dönüşüm oluyor. Düne kadar Kürtleri yalnızlaştıran politikalar yerine bugün gerçekten Kürtlerin dostları da olmuştur. Farklı halklardan bir destek gelmiştir. Kürtlerin haklı mücadelesini ne kadar haklı olduğunu görmeye başladılar. Ama toplumu değiştirip, dönüştürmeye yönelik bir projenin ortaya konulması lazım. 

Geçmişle yüzleştirecek bazı çalışmaları gerçekleştirmek gerek. Çünkü geçmişini bilmeyen bir toplumun içinde yaşıyoruz. Yaşanan olayları bilmeyen belli kesimler var. Kürtlere düşmanlık yapan ırkçı-milliyetçi bir kesim var. Ama toplumun bir kesimi de apolitik ve bu apolitik kesimi elinde tutmaya yönelik bir siyaset işliyor. Kürtleri potansiyel tehlike göstererek, Kürtleri bölücü göstererek apolitik kesimi, milliyetçi kesimi elinde tutmaya çalışan bir anlayış var. Bir de Kürtlerin kazanımlarını asla kabul etmeyen, Kürtlerin haklarını, kimliksel ve dilsel haklarını kabullenmeyen ve içselleştirmeyen bir anlayışla karşı karşıyayız.

'PARTİ KAPATMANIN BİR ANLAMI YOK'

Bu yıllarda siyaset yürütmek nasıldı? Kişisel tarihinizde ne gibi izler bıraktı geçen yıllar, neleri biriktirdiniz?

Hak ve özgürlükler mücadelesi, çok uzun soluklu bir mücadele oldu. Bu mücadelenin tüm olumsuzluklara rağmen baskıcı anlayışa rağmen başarıya ulaşacağına inanıyoruz. Ama tabii ki yaşadığımız süreçler baktığımızda gerçekten zor süreçler oldu. Çok iyi biliyorsunuz HEP kapandı, Demokratik Parti kuruldu, arkasından Özgür Parti kuruldu, arkasından HADEP, DEHAP, Demokratik Toplum Partisi... Bütün bunlar tek tek Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla kapatılmış oldu. Şimdi o döneme baktığımızda aldığımız oy oranı yüzde 5-6 ama gittikçe demokrasiye inananlar ve Kürtler daha başarılı bir çalışma yaparak en son 7 Haziran'da yüzde 13’lere çıktı. Bütün baskılara rağmen bunun ters teptiğini artık bunların görmesi lazım. Parti kapatmakla sonuç alınmayacağı ortada ama halen bu yöntemlere başvuruyorlar. Biz geçmişteki deneyimimizden yola çıkarak diyoruz ki parti kapatmanın bir anlamı yok. Kürtlere baskı kurmanın da Türkiye halklarına ve Kürtlere bir faydası yok. Yürütülen zulüm politikasının aslında ters tepeceğini görmeleri lazım. 

Bugünkü dünyamızda artık diyalogla, ortaklaşarak, demokratik bir toplum yaratarak sorunları çözebiliriz. Bunun ötesinde bir çözüm yolu yok. Baskıcı, sindirme politikalarıyla bu meseleler çözülmüyor artık. Geçmişte yaşadıklarımız ve bugüne geldiğimizde bütün bu olumsuzluklara rağmen bugün eğer bir halk ayaktaysa bir inancı var, bir talebi var; halkın meşru bir talebi var. Haklı, meşru talebiniz olduğu zaman asla kaybetmezsiniz, asla yılmazsınız. 

Bütün baskılara rağmen şimdi bakın 8-10 tane partimiz kapatıldı, birçok yöneticimiz cezaevine girdi ve bugün de hala devam ediyor. Bugün on binlerce Kürt siyasetçi içeride. Eğer bugün iktidar partisine bile bu kadar operasyon yapılsaydı, bu kadar baskı yapılsaydı AKP diye bir parti kalmazdı veya Cumhuriyet Halk Partisi diye bir parti kalmazdı. Ama bugün bu baskılara rağmen bu mücadele devam ediyorsa, bir inancın sonucudur, haklı bir mücadelenin sonucudur, özgürlük talebinin sonucudur. 

Türkiye'deki demokrasiye inananlar, Türkiye'de hak ve özgürlükten yana olan insanların bugün Kürt siyaseti üzerinde yürütülen baskıya karşı çıkmaları gerekir. Bunun yanlış olduğunu anlatmaları gerekir. Toplumun gerçekleriyle yüzleşmesi için bazı çalışmalar ortaya koyması gerekiyor. Eğer toplum geçmişiyle yüzleşecek bir noktaya gelmemişse gelecekle ilgili doğru projeleri ortaya koymaya imkan kalmıyor. Bütün mesele burada.

 

ÇÖZÜM SÜRECİ: ÇOK SONUÇ ALICI OLACAĞINI TAHMİN ETMİYORDUK

Yıllardır süren savaş koşulları içerisinde masanın diğer tarafından yer alan iktidarın kendisi tarafından bugün unutturulmaya çalışılan bir süreç yaşandı 2013-2015 yıllarında. Kürt sorunu bugünkü iktidar için ne ifade ediyor? Dün nasıl yaklaşıldı, bugün nasıl yaklaşılıyor?

Tabii o günler çok önemli zamanlardı, bunu görmek lazım. Şunu başından beri hep savundum; Kürtlerin hak ve hukukunu, özgürlüğünü içselleştirmezseniz, o problemi çözemezsiniz. Çünkü bu ülkede ‘Evet Kürtler bir halktır. Kürtlerin bir kimliği var. Kürtlerin bir dili var ama birlikte yaşamaya kararlı. Bunu kabullendiği gün sorunlar çözülecek’ diyecek birileri hep çıkacak. Bunları içselleştirmeden, kabul etmeden bu sorunların çözülmesi zor. Şimdi geçmişte Kürt sorununun çözümü konusunda bazı adımlar atıldı ama hiçbir zaman bu görüşmelerde talepler gündeme gelirken açık bir şekilde bu taleplerin yerine getirilmesi konusunda bir açıklama yapılmadı. Şimdi başında söylediğim gibi eğer bir meseleyi çok açık bir şekilde toplumla, halkla paylaşmaz, neler yapılacağını ifade etmezseniz bundan vazgeçersiniz. Tabii böyle bir şey oldu ve seçim döneminden önceydi. İşte böyle bir projeyle Kürtleri kazanacağını zannettiler ama tam tersi oldu. Kürtler karlı çıktı. Yüzde 10’lardan yüzde 13’lere çıktı. Bu projenin kendilerine yaramadığını görünce masayı devirmiş oldu. Mesele bu kadar basit. Bu kadar basit bakmak gerekiyor. Yoksa çözüm konusunda çok ciddi bir şey göremedim. Açıkçası Kürt sorununun çözümü konusunda çok ciddi bazı gelişmelerin olacağını tahmin etmiyordum. Bu işin sonucunun alınmasının kolay olmadığını, zor olacağını ama tabii ki buna rağmen biz sürece olumlu yaklaştık.

Güvensizliğiniz hep mi vardı mevcut iktidara karşı?

Vardı. Sadece benim değil, herkesin vardı ama sonuçta bir adımdır. Bazı şeylerin tartışılması bizim açımızdan önemliydi. Bunun Türkiye gündemine gelmesi önemliydi. Bunun sonuç vermeyeceği ihtimali üzerinde de tartışıyorduk. Başında söylediğim gibi bir şeyi çözmek için ona inanmak lazım. Kürtlerin hak ve özgürlüklere sahip olmaları gerektiği inancının olması gerekiyor. Bunun çözümünü talep edenlerin, bu konuda siyaset yürütenlerin, Kürtlerin bir halk olduğunu bu halkın bazı hakları olduğunu kabullenmesi gerekiyor ama bu konuda çok ciddi bir şey yoktu. Bu nedenle bunun çok sonuç alıcı olmayacağını biraz tahmin ediyorduk.
 
Dün devlet heyetlerinin İmralı'ya gidip görüşmeler gerçekleştirdiği Öcalan, bugün ne avukatı ne de ailesiyle görüştürülüyor. Bu tecridin amacı ne?
 
Kürtleri sindirmeye, Kürt siyasetini yok etmeye, Kürtleri soruşturmaya yönelik bir süreç başlatıldı. Sayın Öcalan’ın bütün mesajlarında ülkede barışın kalıcı hale gelmesi için mesajlar vereceğini biliyorlardı. Bu nedenle baskının oluştuğu bu süreçte Öcalan'ın avukatlarıyla, ailesiyle görüşmesini engellediler. Çünkü Öcalan'ın mesajları açıktı. Kendim de görüştüm. Bu ülkede artık demokratik siyaset belli bir mesafe almıştır. Bu sorunun barışçıl yöntemlerle, diyalogla görüşmelerle çözülmesinin gerektiği inancını ortaya koymuştur. Halen de o inançta. Ama bu mesajların topluma ulaşması yürüttükleri siyasete ters. Bu nedenle böyle bir tecridi yürütmektedirler. 

Türkiye'deki mevcut çeşitliliğe rağmen bugün “tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek vatan” söylemleriyle ifadesini bulan statükonun ülkeyi sürüklediği yer neresi? Bu siyasetin başarı şansı var mı?

Dünyadaki tek anlayışların muvaffak olmadığını görüyoruz. Dünyaya baktığımızda tekçiliği, tek kişinin yürüttüğü siyasetin sonuçlarının vahim olduğunu görüyoruz. İşte geçmişte Almanya'da, İspanya'da, diğer ülkelerdeki tekçi zihniyetler… Sonuçta bunlar yıkıldı. Tekçi anlayışların bu ülkede de çok uzun sürmeyeceğine inanıyorum. Bu nedenle bu son dönem daha çok baskıyla karşı karşıya olduğumuz bir dönem. Hani tavuğun yumurtlayacağı dönem zor olur diyorlar. Bu dönem de artık baskının arttığı bir dönem. Kürtleri baskı politikalarıyla sindirmeye çalışıyorlar. Ama bu politikayı ne kadar sürdürebilirler? Bir yıl-iki yıl sürdürebilirsiniz. Ne yapacaksınız ondan sonra? Bütün dünyayı işgale mi gideceksiniz? Kürtlerin yaşadığı bütün parçaları işgal edip de orada mı kalabileceksiniz? Hayır. Mutlaka bir gün geriye dönüş olacak ve farklı bir siyaset kendiliğinden gündeme gelecek. Yürütülen siyasetin yanlış olduğu toplum tarafından görülecek, gerçek ortaya çıktığı zaman o siyasetten vazgeçilecek.

İktidarları, devletin sistemini değiştirebilecek güç toplumun örgütlü gücüdür. Toplumun örgütlü gücü büyüdükçe farklı bir siyasetin gelişmesinin önü açılmış olacak. Öyle bakmak lazım. Şimdi bugün toplum yavaş yavaş bir örgütlenme özellikle kadın hareketleri çok güçlü bir hale gelmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nden tutun kadın cinayetlerine karşı yürütülen politikalara, hukuksuzluklara bakın. Bir kadın örgütlenmesi var ama umut ediyorum ki bu örgütlenmeler sadece kadınlarla sınırlı kalmasın. Diğer kesimlerde de örgütlü bir yapının oluşması gerekir. Çünkü örgütlü yapılar, sonucu değiştiren yapılardır. 

'HALKA ULAŞMANIN FORMÜLLERİNİ OLUŞTURMAK LAZIM'

Bir eleştirim daha var. Zaman zaman açıklamalar yapmak, iktidarı eleştirmek yetmiyor. Halka ulaşmanın formüllerini oluşturmak lazım. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 80’i yoksullukla karşı karşıya. Peki, bu yoksul toplumun bu iktidarı niçin desteklediğini halka doğru anlatmazsanız bunu değiştiremezsiniz. İçine gireceksiniz. Bu halkla birlikte siyaset yöneteceksiniz. İstanbul'dan inip, Anadolu'ya geçip siyaset yürüteceksiniz, halkı bilinçlendireceksiniz. Toplumu gerçeklerle yüzleştireceksiniz, projeler ortaya koyacaksınız. Bugün bu dönemin geldiğine inanıyorum, kısacası artık buna inanıyorum.

Bu eleştirileriniz doğrultusunda yöneltecek olursam, Türkiye'deki mevcut durumu değiştirme konusunda muhalefet umut veriyor mu?

Tabii ki eleştirilecek çok yan var. Sonuçta Kürtler bunun muhasebesini yapmak zorunda. Bugün Türkiye siyasetinin tamamında milliyetçi damar çok güçlü. Bunun değişmesi gerekiyor ama siyasi partiler de kendisini değiştirmek zorunda. Cumhuriyet Halk Partisi sol, sosyal demokrat parti olduğunu söylüyor ama bu sol ve sosyal demokrat projeleri ortaya koyacak bir noktada değil. Halen milliyetçilerin savurduğu tehditler karşısında eğilip, bükülen bir siyaset yürütmektedirler. Bu kendileri açısından hem puan getirmeyecek hem eleştirilecek bir siyaset olarak Türkiye gündeminde ve bizim gündemimizde duruyor. 

CHP'YE ELEŞTİRİ: ERDOĞAN HER GÜN 'BÖLCÜLERLE KOL KOLA' DİYE ELEŞTİRİ YAPTI BUNA BİLE CEVAP VERMEDİ

Bakınız sonuçta demokrasi için bir yürüyüş yaptınız, gittik yolda karşıladık. Erdoğan, her gün ‘İşte bölücülerle kol kola’ diye eleştiriler yaptı, buna bile cevap vermedi. Bu eksiklikler var ama son dönemde yavaş yavaş bazı şeylere sahip çıktığını görüyoruz. İşte partinin kapatılmasıyla ilgili yaptığı açıklama. En azından öyle bir açıklama beklediğimizi tahmin etti ki böyle bir açıklama yaptı, iyi bir şey oldu. Siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili son dönemde yapılan açıklamalar fena değil. Burada demokrasi için ortaklaşmak lazım. Biz demokrasi için ortaklaşma deyince ‘Bölücüler’ diyorlar. Biz kimseyle yan yana gelmek için bir seçimde ittifak düşünmüyoruz. Biz demokrasi için bir ittifaka varız, diyoruz. Yoksa seçime gireriz. Kendi başımıza yüzde 10 barajını da aşıyoruz ama Türkiye'nin demokratik güç birliğini kurma ihtiyacı var. Türkiye’nin ortak demokratik değerler etrafında buluşması için projeler ortaya koymaya ihtiyacı var. Bizim söylediğimiz bu. Yoksa kimsenin şemsiyesi altında seçime girmek gibi bir talebimiz yok. Böyle bir anlayışımız da yok. Onu da çok açık söylüyoruz ama bunu suiistimal ediyorlar. 

Bizim ittifakımız demokrasi ittifakıdır. Bizim istediğimiz seçim ittifakı değildir. Biz demokrasi için varız. Demokratik gelecek için kim olumlu adım atarsa onlarla beraber bu projenin gerçekleşmesi için çaba gösteririz destek veririz. Bizim anlayışımız budur. 

Kürt sorunu bu noktada ne derece belirleyici? Eleştirdiğiniz CHP, iki yıldır bir Kürt raporunu dahi açıklamadı. Kürt sorunu mevcut muhalefet için ne anlam ifade ediyor?

Bu konuda çok partileri gündeme alıp, eleştirmeyi doğru bulmuyorum. Genel muhalefet Kürtlerin meşru ve makul talepleri karşısında gerçekten tutarsız. Güven verici bir politika izlenmiyor.

Biraz önce devletin değişme zamanı geldiğini söylediniz… 

Toplum bunu değiştirecek, kendiliğinden değişmez.

BARZANİ'NİN 'KÜRTLER ARTIK KARDEŞLERİNE ASLA SİLAH ÇEKMEYECEK' SÖZÜNÜ UNUTMAMASI GEREKİYOR

Kürt güçleri arasında çatışma riski söz konusu. Bu yönlü lokal örnekler de var. Bu durumun önüne geçmek için ne yapılması gerekiyor?

Dikkatle izliyoruz. Burada aslında geçmişte Mesut Barzani'nin söylediği; ‘Kürtler artık kardeşlerine asla silah çekmeyecek’ sözü var. KDP’nin ve Sayın Barzani'nin bunu unutmaması gerekiyor. Bu sıkıntıların aşılması için bir ortak komisyon oluşturulması gerekiyor. Olayların, bu son gelişmelerin nedenlerinin araştırılması gerekir ve gerekirse yanlışlık nerede ise bu yanlışlığı çok açık dile getirip, birbirimizden özür dilemeliyiz. Varsa bir yanlışlık, bunu izah etmek gibi bir sorumlulukla da karşı karşıyayız.

Bugüne kadarki siyaset sizde böylesi bir izlenimi uyandırdı mı?

Maalesef yok. Tabii ki bugün Kürt siyasetinin bir kesimi hala Türkiye devletinin farklı kesimlerin etkisi altında. Bağımsız bir politika yürütmekten adeta aciz bir durumda. Bu da sorunların çözümünü zorlaştırıyor maalesef.

SÖYLEŞİNİN TAMAMI