YAZARLAR

Afgan kız çocuğunun gözündeki dinmeyen yaş

Okuyamamak, birçok kız çocuğu için canlı canlı mezara konmakla eşdeğer. Çünkü gerçek dünyaya açılan son kapı, okulunun kapısı...  Okuyamamak, çocuk yaşta gelin ve damat olmak, ailenin borcu karşılığında satılmak demek... Okuyamamak, kronik yoksulluğu sonsuza dek kabullenmek demek...

“Ah kalbim! Baharın geçtiğini biliyorum ve neşesinin de

Ama nasıl uçabilirim bu kırık kanatlarla?

Bunca zaman sessiz olsam da unutmadım şarkı söylemeyi

Çünkü şarkılarım kalbimin tenhalığında fısıldadı 

Bu kafesi parçalayacağım bir gün, onun korkunç ıssızlığını...”

Nadia Anjuman, Afgan kadın şair

Bir evden taşınırken beraberinde aldığın ve geride bıraktığın eşyalar… Neler gelir seninle ve neleri bırakırsın geride? Beraberinde taşıdığın ve yeni açılan bavullardan şımarıkça fışkıran anılar, geçmişine mi aittir, yoksa şimdiki zamanda kurguladığın yeni kimliğine mi?

Hayat, dev bir bilgisayar ekranıymışçasına bir düğmeye basınca durur, başka bir düğmeye basında yeniden sorunsuzca ilerler mi? Öksüz duygular, hangi tavan arasında sahibinin yolunu gözler?

Peki yuvalarını geride bırakamayan, hiçbir eve konuk olamayan, kendi kaderine ve yorgunluğuna asil bir umutla yapışan “ısrarlı direnişçileri” neler bekler?

Ev, dört duvardan oluşan bir beton yığını değildir; çok daha fazlasıdır. Ev sensin. Ev benim. Ev her sabah okula yetişmek için koşar adım çıkan, akşam ise tarçınlı elmalı kurabiye kokusunun izinde evinin dönüş yolunu bulan kız çocuğunun ta kendisidir.

Ev, kapının eşiğinde kimi zaman nereye gideceğini bilemediğin yer. Ev, yollarda olmama tercihi...

Ev, kimine göre ölüm, kimine göre sığınak, kimine göre kader...

Çatışma bölgelerinde ise, ev, denizlerde boğulmamak, kaçak geçilen ormanlarda vurulmamak için mecbur kalınan bir sığınak... Bazen de yaşıtlarınla tüm gün okuma, yazmayı, saymayı, tarihi, coğrafyayı öğrendiğin sınıf oluyor senin evin.

Geçtiğimiz yıl, IŞİD’in yerel bir işbirlikçisi tarafından gerçekleştirilen bir intihar saldırısında 90’dan fazla sınıf arkadaşı öldürülen Fatima için bile, sınıf çoğu zaman onu çepeçevre bir koza gibi saran, sosyalleştiği, dünyaya açıldığı, sıra arkadaşıyla sırlarını paylaştığı bir yuva...

Açık bir hapishaneye dönmüş olan Afganistan’da bir çatı altına sığışan kadınlar ve çocuklar için ise ev, bir süredir yegâne varoluş mekânı, bir tür kafes...

Sahi, geçtiğimiz ağustos ayında, Afganistan’da yönetimi uluslararası toplumun gözünün içine baka baka ele geçiren Taliban’ın çağdışı kararı sonucunda artık ortaokul ve lise eğitimlerine devam edemeyeceklerini öğrenince hayalleri bir anda dev bir iğneyle patlatılan Afgan kız çocuklarının gözlerindeki yaşlar, tüm dünyanın üzerine dev bir yağmur bulutu gibi yağar mı?

Ona şefkatle kollarını açmış babacığına umutsuzluk içinde sarılan kar beyazı başörtülü, 10’lu yaşlardaki Afgan kızının fotoğrafının içinden fışkıran hayaller hepimize dert olur mu? Ortaokulu bitirince hayali olan mühendisliğe bir adım daha yaklaşacak, üniversiteyi belki de Batılı bir ülkede okuyarak ufkunu genişletecek, ülkesinin yeniden inşasına katkı sağlayacaktı.

Eğitimi yarıda kalan kız çocuklarının her sabah okula geç kalma korkusuyla uyanıp okulunun halen kapalı olduğunu anımsayarak kendini hıçkırıklar içerisinde yastığına geri bırakırken yaşadıkları umutsuzluk ve kaygının bir deprem olup tüm dünyayı sarsması gerekirdi.  

Okuyamamak, birçok kız çocuğu için canlı canlı mezara konmakla eşdeğer. Çünkü gerçek dünyaya açılan son kapı, okulunun kapısı...  Okuyamamak, çocuk yaşta gelin ve damat olmak, ailenin borcu karşılığında satılmak demek... Okuyamamak, kronik yoksulluğu sonsuza dek kabullenmek demek...

Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (ARSA) kurucularından olan ve eğitimini Türkiye’de Erciyes Üniversitesi’nde gerçekleştirmiş olan Dr. Zakira Hekmat’ın sık sık söylediği gibi, Taliban öncesi diplomalar, ödüller, madalyalar alan kadınlar, ev ev gezen Taliban üyelerinin yarattığı korku iklimi yüzünden onları saklıyor veya yakmak zorunda kalıyorlar.

Mültecilere yardım projeleri ile iki sene önce yılın barış elçisi seçilen Hekmat, Taliban baskısı nedeniyle arkadaşlarının Afganistan’da neler çektiğinin bilincinde olduğundan uluslararası toplumu topluca sürüklendiğimiz bu felaket karşısında sık sık uyarıyor.

Reelpolitiğin izinden giden uluslararası toplum bir şekilde Taliban ile anlaşma, onu sisteme dahil etme yollarını araştırırken, yok sayılan, izole edilen, bir karınca gibi ezilmeye çalışılan kız çocukları ve kadınların dramının gündeme taşınması ancak bir günlük manşetlerle mümkün oluyor.

Aynı şekilde geçtiğimiz sene Afganistan’da ailesinin, borçlarını karşılamak üzere dokuz yaşındaki kızlarını 55 yaşındaki adama satması ve kızın sonunda kurtarılması, Taliban’a karşı sokaklara dökülüp tüm elektro şok ve biber gazı tehditlerine rağmen protestolarda ön saflarda yer alan Afgan kadınların ve kız çocukların cesareti en fazla birkaç gün konuşulmuştu. 

Şiir kitabı yayımlandıktan sonra kocası tarafından dövülerek öldürülen Afganlı kadın şair Nadia Anjuman’ın “Ağzımı açacak hevesim yok. Ne söyleyeceğim ki? Anlatsam da anlatmasam da hor görüleceğim bu çağ tarafından. Balı nasıl söyleyeceğim? Dilimde zehre döndü. Yazık! Gem vurdu ağzıma despotlar” dizelerinin yükü ne kadar ağır, değil mi?

Dünya kamuoyu, Ukrayna’da yaşanan insanlık suçlarına gösterdiği haklı duyarlılığı, Afganistan’da kız çocukları ve kadınların çektikleri, çekmekte oldukları ve çekecekleri bu acımasızlık karşısında da tüm gücüyle kullanmalı, kötülüğü sıradanlaştırmamalıdır. Zira Taliban’ın, okulları yeniden açma kararı, müfredatın Şeriat ve Afgan kültürüne uygun olarak yeniden düzenlenmesine bağlı. Taliban'ın BM temsilcisi, öğrencilerin kıyafetlerine “karar verememeleri” nedeniyle bu kararı aldıklarını açıkladı. Çünkü o karar hakkını bizzat kendilerinde görüyorlar. Bu da eğitimin kalitesinin önümüzdeki dönemde ne düzeyde olacağına dair bir işaret.

Afganistan'da Taliban'ın yönetimde olduğu 1996-2001 yılları arasında kız çocuklarının okula gitmesinin yasaklandığını da unutmayalım.

Taliban’ın Afganistan’da kadınlara ve kız çocuklarına yaptığı düpedüz kötülüktür. Amaç, kendi dışında ötekileştirdiği, saygı duymadığı, kim bilir belki de iktidarına rakip gördüğü bir özneyi yok saymak suretiyle zayıflatmak ve son kertede yok etmektir. Taliban, kız çocuklarının okumasını engelleyerek, kadınların kamusal hayatta silinmesini savunarak aslında bilimi, özgür düşünceyi, cesareti, bilgiyi de ortadan kaldırıyor.

Ancak kötülük karşısında susmak, umursamamak, sorunları çifte standartlı bir şekilde sıralamak da, bilinçli bir kötülüktür.

Bu korkunç gidişat karşısında sessiz kalma, evrensel bir hakikati savunmaktan cayma lüksümüz yok. Nesiller boyu adaletsizlik yaşamış bir halkın nefes almaya, var olmaya, insanca yaşamaya hakkı yok mu?

Uluslararası toplumun bu noktada yapması gereken ise; önceki vaatlerine uygun olarak Afganistan’a dış yardımı, kadın ve kız çocuklarının eğitim hakkının koşulsuz ve eksiksiz sağlanmasına koşullandırmaktır. Çünkü Afganistan’da eğitilmeyen, okul yaşantısından koparılan kız çocuklarının okumasını şeytanlaştıran bir anlayış, ileride bu çocukların eğitilmemiş, okumamış ve adaletsizlik karşısında hiddetlenmiş bir şekilde göç etmesine de zemin hazırlar. Eğitilmemiş her Afgan kızı ve kadını, aynı zamanda Avrupa’nın ileride sınırlarına yığılmış bir göç tehdididir.

Bu satırları yazdığım dakikalarda ise, Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen ‘Afganistan'da Orta Öğretimdeki Kız Çocuklarının Eğitimine Yönelik Kısıtlamanın Devam Ettirilmesi’ hakkındaki basın açıklaması, bu farkındalığı göstermesi açısından anlamlı oldu:

“Afganistan'da bugün başlayan yeni eğitim döneminde, orta öğretimdeki kız çocuklarının eğitimine yönelik kısıtlamanın devam ettirilmesini üzüntüyle karşılıyoruz. Yeni eğitim döneminde kız çocukları dahil tüm öğrencilerin eğitimlerine devam etmesi esas itibariyle bizatihi Afgan halkının büyük bir çoğunluğunun beklentisidir. Afganistan Geçici Hükümetine öncelikle Afgan halkının yararı için kapsayıcı bir şekilde bir an evvel her yaşta kız çocuklarının da eğitimine izin verilmesi çağrısında bulunuyor, bu zor günlerde Afgan halkının yanında olmayı sürdüreceğimizi vurguluyoruz.”

Bundan böyle Türkiye’nin Afganistan’la kurduğu tüm temaslarda, gerektiğinde havuç-sopa politikası eşliğinde, kız çocuklarının okullaşmasının önündeki teknik, yasal ve zihinsel tüm engellerin kaldırılmasını önceleyen bir yaklaşım benimsemesi gerekir. Bu, Afganistan’da kullanıma açılacak yeni bir bina veya ticareti yapılacak yeni bir üründen çok daha öncelikli, çok daha ivedi bir konudur. Birçok açıdan da, birçok genç kız ve kadın için ölüm-kalım meselesidir. Dolayısıyla, bu kararın ardından Doha’da ekonomik konular üzerine hafta sonu yapılması planlanan görüşmeler de dahil Taliban’la bazı temaslarını kestiğini açıklayan ABD’nin izlediği çizgi devam ettirilmeli. 

Büyük şair Kavafis’in dediği gibi, “Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir.” Arkamızdan gelecek şehirlerde kayıp nesiller yaratmamak için uluslararası toplumun omzunda devasa bir yük var ve bu sorumluluğun bir an olsun geciktirilmeksizin yerine getirilmesi gerekiyor.  

Nobel Barış Ödülü sahibi Pakistanlı Malala Yusufzay'ı destekleyen uluslararası toplum, aynı desteği, Cuma günü hakları için her şeyi göze alarak sokaklara dökülen Afgan kız çocuklarından esirgememeli.


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.