YAZARLAR

Adam kazanıyor

Suriyeliler normalleşmeden beklenenler ile karşılık bulma olasılığını ölçmek için hassas terazi kullanmak zorunda. Esad’ın Erdoğan’a bir kez daha dönerken boşa sıkma lüksü yok. Ülke onların! Kim bilir işler şaşırtıcı boyutta ilerler, belki de Erdoğan’ın Emeviye Camii’nde namaz kılma hayali gerçeğe dönüşür; Esad’sız değil Esad’la saf safa.

Türkiye, Suriye ve Rusya savunma bakanları ve istihbarat şeflerinin katılımıyla Moskova’da düzenlenen üçlü toplantı hezimet sayfasında bir milat.
Suriye lideri Beşşar el Esad, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘U’ dönüşünden elde edebileceği stratejik kazanımlarla ilgili yeni bir değerlendirme yapmış olmalı ki Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in arabuluculuğuna daha fazla direnemedi.
Erdoğan’a güvenmedikleri gibi normalleşme teklifini seçim öncesi bir manevra olarak görüyorlardı. El Vatan gazetesine bakılırsa Suriyeli yetkililer, Türkiye ile normalleşme sürecine ‘evet’ derken Şam kendi bağımsız kararına göre davrandı. El Vatan’a konuşan bir kaynağa göre istihbarat düzeyindeki toplantılarda işler Şam'ın istediği gibi ve kabul edilebilir şekilde gitmeseydi bakanlar buluşması gerçekleşmezdi. Bu değerlendirme ülkenin başına gelen felaketten birinci dereceden Erdoğan’ı sorumlu tutan hakim kamuoyunu yeni sayfaya hazırlama çabası da olabilir. Fakat genelde yanlış ele alınan nokta, onlarca yıldır Suriye’yi çevreleyen koşulların Şam yönetimine kazandırdığı alışkanlıklardır. Bir adım atılmadan önce katmanlı senaryolara kafa yoran alışkanlıklar! Peki Erdoğan’la yeniden el sıkışmaya iten katmanlı hesaplar ne olabilir?
- Her şeyden önce Erdoğan’la müzakere sürecine girmek Suriye’nin kara gün dostu Rusya’nın oyun kuruculuğunu ve stratejik ortaklığın devamlılığını teyit ediyor.
- Türkiye’nin 2016’dan itibaren yarı yarıya Rusya’nın oyununa ortak olması sahada Suriye devleti lehine önemli değişiklikler sağladı. Şam-Ankara angajmanı silahlı isyanın devamlılığını sağlayan koşulları radikal bir şekilde değiştirebilir. Türkiye Suriye Ulusal Ordusu’nu (SMO) beslemekle kalmıyor sahadaki askeri varlığıyla Suriye devletinin toprak bütünlüğünü sağlamasının önünde bariyer olarak duruyor. Bu bariyer Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) gibi cihadî örgütlere de koruma sağlıyor. Türkiye sınırları bu gruplara ekonomik olarak hayat veriyor. Fiş çekildiği takdirde silahlı grupların halli önemli ölçüde kolaylaşacaktır. Bu noktadan sonra bu gruplar önemli ölçüde kendilerini eğiten, donatan, maaşa bağlayan Türkiye’nin sorunu olacaktır.
- Ekonomik olarak Suriye felç olmuş durumda. Savaştan beter bir savaş. ABD’nin Sezar Yaptırım Yasası ve Batılı yaptırımlar Suriye’yi boğuyor, yeniden inşayı imkansız hale getiriyor, Şam’la köprüleri yeniden kurmak isteyen ülkeleri de bloke ediyor. İran kendi iç sorunlarıyla boğuşurken, Rusya Ukrayna’da meşgulken kabus tablosunu yırtma kapasitesine sahip tek kanal Türkiye. Türkiye’nin politikası radikal bir değişim geçirir de yaptırımları atlatmayı göze alırsa Suriye’nin ihtiyaçlarını karşılayan kanallar açılabilir. Elbette sınanması gereken bir öngörü.
- Şam-Ankara arasında olası bir güvenlik anlaşması Kürtleri seçeneksiz bırakabilir. Kürtler Şam’ın koşullarında anlaşmak zorunda kalabilir. Bu durum ABD’nin de bölgede kalmasını imkansız hale getirebilir. Dengelerin alt üst olmasına paralel olarak ABD’nin teşvikiyle SDG’ye katılmış Arap aşiretleri saf değiştirebilir. Özellikle petrol bölgelerinde kontrolün el değiştirmesine yarayacak bir saf değiştirme öteden beri konuşulan bir senaryo.
- Suriye’yi vekalet savaşı karşısında ipten döndüren İran ve Rusya’ya ödenmekte olan diyetin sınırlandırılması Şam’ın ilişkilerindeki çeşitlenmeyi zorunlu kılıyor. Türkiye bu dengeyi kurma potansiyeline sahip yegane komşu ve bölgesel aktör.
Bunlar Suriyelilerin düşünce biçimi, verdiği tepkiler ve basına yansıyan bölük pörçük değerlendirmeleri dikkate alarak formül ettiğim noktalar.
Elbette Şam’ın temennilere yaslanarak boşa kürek çekmesi beklenmiyor. Bu noktada normalleşme için öne sürdükleri koşullara ne olduğu sorusu zembilden iniyor.
Suriye’deki Türk askeri varlığının çekilmesi yönünde belirlenen bir takvimin normalleşmenin önünü açabileceği konuşuluyordu.
Suriyeli milletvekili Mayda el Ali, hükümetin Türk güçlerinin çekilmesi, teröristlere desteğin kesilmesi ve halkı su kaynaklarından mahrum bırakmaması şartları yerine getirilmediği sürece Türkiye ile normalleşmeyi kabul etmeyeceğini söylüyor. Ankara’dan net olarak bir çekilme taahhüdü yok. Sadece Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ifadesiyle olası esneme bir koşula bağlı: “Ülkede her şey yoluna girdiği zaman buraları Suriye'ye devredeceğimizi söylüyoruz.” 
Yoluna girmekten kasıt açık: Kürtlerin liderliğindeki fiili özerk yapının siyasi ve askeri unsurlarıyla birlikte ‘terör’ parantezine alınıp dağıtılması.
Taraflar orta yol bulabilir mi? Adana Mutabakatı’nın güncellenmesiyle Türkiye’nin hedefe koyduğu 30 km derinliğinde güvenli bölge tasavvuru ortaklaşa oluşturulur mu? Moskova buluşmasının hazırlıklarının yapıldığı sırada Erdoğan "30 kilometre derinliğindeki güvenlik hattımızdaki boşlukları kapatacak yeni adımlar atacağız” demişti. Bu takıntılı kara harekatındaki ısrarı yansıttığı gibi 30 km hesabı bundan böyle “Adana Mutabakatı II” ile Şam’ı ortak etme hesabını da içeriyor olabilir.
Tam olarak nelerin konuşulduğunu bilmiyoruz. Heyetler ketum. Fakat ketumlukta kimsenin eline su dökemeyeceği Şam tarafında sıra dışı bir şekilde El Vatan gazetesine konuşan kaynaklar Moskova’da şu noktalar üzerinde anlaşma sağlandığını öne sürdü:
-Türkiye’nin Suriye’den tamamen çekilmesi
-Suriye'nin egemenliğine ve bütünlüğüne saygı duyulması
-Halep ve Lazkiye’yi birbirine bağlayan M-4 yolunun açılmasını öngören 2020 Moskova Mutabakatı’nın uygulanması
-PKK’nin ABD ve İsrail’in ajanı olarak Türkiye ve Suriye için en büyük tehdit olduğunun kabul edilmesi
-Uzlaşma konularının hayata geçirilmesi için ortak komitelerin kurulması.
Ankara’dan bu haberi teyit edici bir açıklama gelmedi.
Ayrıca PKK ile ilgili formülasyon şüphe çekici. Ankara PYD, YPG ve SDG’yi ismen zikretmeden PKK vurgusuyla yetindiyse Şam’ın tercihleri belirleyici oldu demektir. Ki bu çok naif bir çıkarım olur. Savunma Bakanı Hulusi Akar, Moskova’dan dönüşte “PKK/YPG, DEAŞ gibi terör örgütü üyelerini etkisiz hale getirmeyi amaçladığımızı ifade ettik. Hudutlarımızın güvenliğini sağlamak için gayret gösterdiğimizi söyledik.” demişti. Çavuşoğlu da "Rejim de bu tehdidi çok iyi görüyor fakat bizimle ihtilaflarından dolayı terörle mücadelede bugüne kadar herhangi somut bir işbirliğimiz olmadı. Önümüzdeki süreçte ortak zemin olabilirse bu mücadelede ortak da hareket edilebilir” ifadelerini kullanmıştı.
El Vatan’ın haberinde uzlaşı başlıklarında sığınmacılar da yok. Halbuki Çavuşoğlu’nun “Rejim Suriyelilerin dönmesini istiyor” sözlerini dikkate alırsak Türk tarafının iyimser bir izlenimle döndüğü anlaşılıyor. Yanıltıcı da olsa dönüşe dair olumlu bir hava estirmek için işe Suriye devletinin kontrolündeki Yayladağ-Keseb sınır kapısını açmakla başlayabilirler.
Yine El Vatan’ın haberinde muhaliflere desteğin kesilmesi şartının yer almaması şaşırtıcı.
İki taraf için de muhaliflere ne olacağı en çetrefilli başlıklar arasında. Ve muhalifler pek endişeli. Öfkelerini dışa da vuruyorlar. Cuma günü İdlib, Cisr el Şuğur, Atarib, Dana, Taftanaz, Azez, Ahtarin, Marea, El Bab, Cerablus, Çobanbey, Afrin, Tel Abyad, Ras'ul Ayn gibi yerlerde Şam’la görüşmeler protesto edildi. "Ölürüz de Esad'la uzlaşmayız" denildi. Türkiye’yi hedef alan pankartlar taşındı: "Suriye halkının düşmanlarının müttefiki Suriye halkının düşmanıdır", "Uzlaşmayacağız", "Rejimi devirmek istiyoruz", "Eğer uzlaşma istiyorsan, git Kürtlerle uzlaş. Biz bir katille uzlaşmayız." Türkiye’nin desteğini görmüş pek çok muhalif figür uzlaşmayı reddeden açıklamalar yaptı.
MİT’in güdümündeki Suriye Ulusal Koalisyonu, Türk yetkililerden durumun açığa kavuşturulması için randevu istemiş. Sicillerinde kullanılmış olmaktan başka bir şey görünmese de kendilerini izahat isteyebilecekleri bir pozisyonda görmeleri takdire şayan!
Neden hayal kırıklığına uğruyorlarsa! Erdoğan’ın sicili kullanıp bir kenara atmanın pratikleriyle doluyken... Astana satışın başladığı zemindi, varış limanı da muhaliflerin tasfiye edildiği yer olacak. Şam-Moskova hattı için hedef bundan gayrısı değil. Rus Savunma Bakanlığı üçlü toplantıda sığınmacı ve terör örgütleriyle mücadelenin ele alındığı bilgisini paylaşmıştı. Burada tarafların terör örgütleri sınıflandırması zıtlık içinde. Türkiye PYD ve YPG’ye IŞİD’i ekleyip “kokteyl terör” sunumu yapıyor. Şam için terör örgütleri Türkiye’nin desteklediği gruplar. Rusya da Astana ve Cenevre süreçlerini kabul edenleri ‘makul’ sayma eğiliminde olsa da bunları 'fiilen yok edilecek' listesinde tutuyor.
Hükümet sınırlardan gelen tehlikeyle ilgili YPG’ye odaklanarak kamuoyunu yanıltıyor. Odaklanılması gereken şey savaş ağaları, maaşlı milisler ve uzlaşmayı küfür sayan cihatçıların düşmanlıklarını Türkiye’ye yöneltme potansiyelidir. Bumerang etkisini bertaraf edecek hazırlık var mı yok mu?
Çavuşoğlu muhalifleri temin etmeye çalışan sözler sarf ederken normalleşmeyi önlemek için provokasyonların olabileceğine işaret ediyor. İstanbul’daki terör saldırısına dönüp bir de bu zaviyeden bakmak gerekiyor. Türkiye bir yanlıştan dönerken gecikmeden beslediği grupların temayüllerine odaklanmazsa bunun bedelini bütün ülke ağır bir şekilde öder.
Normalleşme olacaksa Esad’ın koşulları ortada. Aşırı hassas durum hile kaldırmaz. Şam’daki siyaset de çok inatçı. Türkiye’nin çekilmesini takvime bağlayan bir mutabakata ilaveten Esad “Kürtleri sen hallet, cihatçıları bana bırak” diyen bir anlayışı benimser mi? Ya da Erdoğan istediklerini alıncaya kadar muhalif güçleri koz olarak elinde tutma inadını sürdürür mü? Erdoğan, Kürtleri ortak düşman olarak çerçeveleyip normalleşmenin harcı yapmak istiyor. Esad’ın hesabı daha farklı.
Üç ülke dışişleri bakanları öngörüldüğü üzere bu ayın ikinci yarısında bir araya gelirse tarafların pozisyonları biraz daha netlik kazanabilir. Belli ki hedef seçimden önce Erdoğan, Esad ve Putin’i buluşturmak. O vakit kanlı bir sayfa üzerinden bir seçim yatırımını da konuşuyor olacağız. Suriyeliler normalleşmeden beklenenler ile karşılık bulma olasılığını ölçmek için hassas terazi kullanmak zorunda. Erdoğan’a bir kez daha dönerken Esad’ın boşa sıkma lüksü yok. Ülke onların! Olasılık bu ya kim bilir işler şaşırtıcı boyutta ilerler, ilişkiler normale döner, belki Erdoğan’ın Emeviye Camii’nde namaz kılma hayali de gerçeğe dönüşür. Esad’sız değil Esad’la saf safa. O vakit Şam’dan mesaj düşer: Yaz İsmail, adam kazandı!


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.