ABD'nin en uzun savaşından dersler

ABD'nin sonuçsuz heveslerinin en büyük bedelini Afgan halkı ödedi. Sovyet deneyiminden çıkarılacak bir ders kaldıysa, o da Afganistan hakkındaki tahminler genellikle doğru çıkmadığıdır.

Google Haberlere Abone ol

Steve Coll

2010’nun başlarında Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov, Afganistan savaşına ilişkin başkan Barack Obama’ya tavsiyede bulundu. Sovyetler 1979’da Afganistan’ı işgal edip de ABD ve diğerleri tarafından yardım gören İslamcı mücahit isyancılara karşı kazanılamayacak bir çatışmanın içine düştükten sonra, Gorbaçov, politbürosundaki şahinleri görevden alarak 1989’da tamamlanacak olan bir askeri geri çekilme emretti. ABD'nin de benzer bir 'büyük stratejik başarısızlık' riski altında olduğu yönünde Obama’yı uyardı; 'politik bir çözüm ve birliklerin geri çekilmesini’ önerdi. Gorbaçov’un tavsiyesine göre, bu 'iki yönlü' yaklaşım -yani birliklerin denetimli olarak geri çekilmesi ve Taliban’la, savaştaki diğer Afgan gruplarla görüşmelerin yapılması- ülkede 'ulusal uzlaşmayı' teşvik etmek için çabalamalıydı.

Obama, o yıl içinde Taliban’la gizli barış görüşmelerinin yapılması için yetki verdi, o zamandan beri de ABD temelde Gorbaçov’un yaklaşımını takip ediyor; yavaşça olsa da çelişkili politikalar eşliğinde ve (2 bin 200'den fazla Amerikan askerinin öldüğü) çok büyük maliyetlerle. Afganistan’daki Amerikan varlığı 2010 Ağustos’unda yüz bin askere ulaşmışken, Obama’nın başkanlığı sırasında on binden biraz daha azına kadar düştü. Obama yönetiminin Taliban’la yaptığı görüşmeler başarısız oldu; fakat Donald Trump başkan olduğunda müzakereleri canlandırdı. 2020 başlarında Trump’ın temsilcisi Zalmay Khalilzad, Taliban’la, bütün ABD birliklerinin 1 Mayıs 2021’e kadar çekilmesini de içeren bir anlaşmaya vardı. Trump ayrıca, makamından ayrılırken ABD güçlerinin 2 bin 500'e düşürülmesini emretti (Yaklaşık yedi bin NATO askeri de geride kaldı).

BIDEN’A KALAN MİRAS

Başkan Joe Biden’a da şunlar miras kaldı: On yıllık başarısız görüşmeler, gittikçe Taliban’ın işine yarayan, kusurlu bir Trump anlaşması, savaş çıkmazını değiştirmeye yetmeyecek kadar küçük bir ABD birliğinin konuşlandırılmış olması, ülkeyi tamamen terk etmenin son tarihinin giderek sünmesi, aksi takdirde yeni Taliban saldırılarına davetiye çıkarması… Biden’ın önünde iyi seçenekler yok, sadece riskli tercihlerden oluşan bir liste var. Beyaz Saray’da, politik bir değerlendirmeyi takiben, NATO müttefikleri ile yapılan istişarelerle ve Başkan Eşref Gani liderliğindeki NATO destekli Kabil hükümetiyle Taliban arasındaki durdurulan barış görüşmelerini hızlandıracak son bir hamleyle, Biden kararını açıladı: ABD tarihindeki en uzun süreli savaşı sona erdirecek, bütün ABD ve NATO birlikleri 11 Eylül’de geri çekilecek.

Biden, “Afganistan’a gitmemizin nedeni, yirmi yıl önce gerçekleşen korkunç bir saldırı. 2021’de neden hâlâ orada kaldığımızı açıklayabilecek bir şey değil bu” dedi. Kendisinin, ABD'nin savaşını denetleyen dördüncü başkan olduğunu belirterek, “Ben bu sorumluluğu beşinciye devretmeyeceğim” diyerek ekledi.

Şimdiye kadar, ABD’nin en uzun savaşında yenilgiye uğradığını açıkça kabul etmesi şaşırtıcı gelmeyebilir. En azından bir on yıldır savaşın askeri açıdan kazanılamayacağı aşikâr. ABD’nin yaklaşık 2006’dan beri Taliban’a tahammül ettiği gibi, yabancı birliklerle yerel isyancılar arasındaki çıkmazlar –Sovyetler’in otuz yıl önce vazgeçtiği çıkmaz gibi- planları sık sık heba ediyor; bu arada isyancılar, Taliban’ın Pakistan’da sahip olduğu gibi adam toplayabilecekleri, eğitim verebilecekleri, yaralılarını tedavi edebilecekleri ve yeniden silahlanabilecekleri harici sığınaklara sahip. Pakistan ordusu ve onun istihbarat örgütü ISI, aynı taktiği Afganistan’daki NATO birliklerine karşı kullandı; öyle ki ISI ve CIA, 1980'li yıllarda  aynı taktiği Sovyet güçlerine karşı kullandı ve nihai sonuç aynıydı.

Daha da şaşırtıcı olan, Taliban’ın gerici bakış açısı ve uluslararası diplomaside önceki kıt deneyimi düşünüldüğünde, müzakerelerde başarılı olarak ABD’ye baskın çıkmasıydı. Obama’nın elçileriyle ilk görüşmelerinden Khalilzad’la olan yoğun müzakerelere kadar, Taliban bıkıp usanmadan iki talep peşindeydi: Yabancı güçlerin geri çekilmesi ve Taliban esirlerin serbest bırakılması.

TRUMP TALİBAN’IN ELİNİ GÜÇLENDİRDİ

Taliban’ın Afgan kuvvetlerine karşı yaptığı saldırıları azaltarak ve müzakereleri destekleyerek ödünler vermesini umursamaksızın, Trump, hiç beklemeden ABD’nin geri çekilmesini emredeceği tehdidiyle, Taliban’a yardımcı oldu. ABD’nin isyancıları savaş alanında cezalandırma tehditleri de artan bir biçimde boşa çıktıkça, Taliban’ın en büyük saiki dünya sahnesinde sorumlu bir taraf olarak itibar kazanmaktı. Liderleri yargılanıyordu, bunu ya başarmışlardı ya da muhtaç değillerdi.

Pentagon ve Kongre’deki birçok Cumhuriyetçi, Biden’ın nihai geri çekilmeyi ertelemesini öne sürdüler; ta ki Taliban ve Kabil arasında bir anlaşma sağlamlaşana dek; yahut Taliban, ateşkesi ya da en azından Afgan güçlerine ve sivillere karşı şiddeti büyük ölçüde azaltmayı kabul edene dek. Fakat Biden’ın vardığı sonucu tartışmak kolay değildi ve 'Afganistan’daki askeri varlığımızın döngüsünü uzatarak veya genişleterek geri çekilme için ideal koşulların oluşacağını umut etmek ve farklı bir sonuç beklemek delilikti'. Yirmi yıl süren resmi iyimserlikten ve savaşın gelişimine dair sınırsız yalancılıktan sonra, elbette bir Başkan’ın askeri yenilgiyi kabul etmesi değerlidir.

Yine de mahcup edici bir karardan sonuna kadar yararlanmak için Biden’ın Beyaz Sarayı’nın devreye soktuğu taktik iç karartıcı. Başkan savaşın sonunu, bariz nedenlerden dolayı, yaklaşan 11 Eylül’ün yıl dönümüne göre tasarladı. Fakat bu da aşırı kibrin trajik bedeline ilişkin hüzünlü bir düşünceyi çağrıştırması gereken anda ses getirmeyen bir politik pazarlama. 2 bin 200 Amerikalı öldü; fakat aynı zamanda, 100 binden fazla Afgan öldürüldü. Elbette Amerika’nın ülkeleri üzerindeki sonuçsuz heveslerinin en büyük bedelini Afgan halkı ödedi ve şimdi de ikinci bir Taliban devriminin kasvetli tehdidiyle veya derinleşen ve aşındıran bir iç savaşla karşı karşıyalar. Bu da kırk yıldan fazladır neredeyse kesintisiz süren, dış ülkelerin işgalleri ve gizli eylemleriyle başlatılan ve uzatılan bir çatışmanın ardından geliyor.

GEÇMİŞTEN ALINACAK DERSLER

Biden yönetimi, diplomatik, insani ve siyasi yardımın anayasal Kabil hükümetine, kentli Afgan kuşağına, özellikle de NATO güvenlik güçlerinin koruması altında yetişen ve güçlendirilen kadınlara sağlanması için uluslararası çabalara liderlik etmekte ısrarlı. Fakat Amerikan yönetimlerinin yinelenen bir alışkanlığı olarak kendi politikalarının çok yönlü başarısızlıklarının eşliğinde suçu Afgan müttefiklerine yüklüyorlar: Sanki kronik Afgan yozlaşması, ülkenin dibe vurmuş ekonomisine yapılan muazzam Amerikan doları enjeksiyonlarından ayrı düşünülebilirmiş gibi, sanki Afgan eroin kaçakçılığı Batılı kullanıcıların bağımlılıklarından ayrı düşünülebilirmiş gibi… Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ghani’ye yazdığı, geçenlerde sızdırılan, Ghani’nin barış konuşmalarında Amerikan önceliklerine ilişkin ayak sürümesinden dolayı hüsranla ve üstü kapalı tehditlerle dolu mektubu, bu sıkıntılı arşive en son katkı oldu. Blinken, “ABD’nin İslami Cumhuriyet’e ve Afgan halkına süregiden bağlılığını” göstermek için Kabil’e gitti.

Gorbaçov, Sovyetlerin 1988’de başlayan geri çekilmesinin başındayken, CIA ve daha birçok analizciler kendilerinden emin bir şekilde, ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan tarafından Sovyetler’e karşı silahlandırılan, para kaynağı sağlanan, aralarında Taliban’ın gelecekteki liderleri de bulunan isyancı mücahitlerin hızla iktidara geleceğini öngörmüştü. Gerçekte ise hâlâ parasal olarak Moskova ve geride kalan Sovyet askeri danışmanlar tarafından desteklenen laik eğilimli Kabil hükümeti birkaç yıl iktidarda kaldı. Gorbaçov’un, insani bir faciayı önleyecek ve bölgeyi istikrara kavuşturacak politik bir yapılanmaya kavuşulması için 2010’da tekrar belirttiği gibi, 'tarafların samimi ve sorumlu iş birliğine' ihtiyaç vardı. Gorbaçov böyle bir iş birliği bulamadı; Pakistan ve ABD toptan bir zaferin peşindeydi; kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği çöktü, 1991’de de Kabil rejimi çöktü.

Sovyet deneyiminden hâlâ çıkarılacak bir ders kaldıysa, o da Afganistan hakkında dışarıdan yapılan tahminlerin genellikle yanlış çıkmasıdır. Gorbaçov 11 yıl önce şöyle yazmıştı: “Fırsat önümüzde ama onu yakalamak gerekiyor: Gerçekçilik, sebat, sonuncusu ve en önemlisi de geçmişteki hatalardan dürüstçe ders çıkarmak ve bu bilgiye dayanarak harekete geçme yeteneğine sahip olmak.”

Dürüstlüğe daha çok yol var ama fırsat hâlâ duruyor.


Yazının orijinali The New Yorker sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Serdar Aygün)