ABD ve AB: Ortak çalışma isteği çok ama pürüz de çok

ABD'de Joe Bidan'ın göreve gelmesiyle birlikte Trump'ın yıprattığı AB ile ilişkilerde onarım sürecine geçildi. Ancak ABD ve AB'nin çıkarlarının örtüşmediği belli konular, işbirliği sürecinin önünde engel oluşturuyor. Biden'ın Çin ve Rusya'ya bakışı ile Macron'un AB'nin dış politikada daha aktif olmasını istemesi liderlerin bir an önce çözmesi gereken öncelikli konular arasında yer alıyor.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - ABD Başkanı Joe Biden, dünyanın otokrasi ve demokrasi arasında bir yol ayrımında olduğunu düşünüyor. Batı değerlerini güçlendirmek için ilk önemsediği konu ise Avrupa'daki müttefikleri ile ilişkileri yeniden inşa etmek. Geçtiğimiz günlerde yapılan Münih Güvenlik Konferansı’nda Biden, "Modelimizin tarihi bir kalıntı olmadığını kanıtlamamız gerekiyor" dedi.

ABD’nin yeni başkanı, ortak güce güvenerek gelecekte birlikte yakın çalışmak için müttefiklerle bağları yeniden canlandıracağını her seferinde vurguladı. Uzun bir aradan sonra sahneye yeniden Avrupalıları kazanmaya çalışan bir ABD çıktı. Artık Avrupa’nın isteklerini ciddiye alan bir ABD Başkanı var. Biden ortak ve sıkı çalışmak için bu kadar istekliyken bu davete Avrupalı partnerleri gerçekte hazır mı?

Biden’ın, Almanya Başbakanı Merkel‘in ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un önlerinde uzun ve karmaşık bir liste var. En başta Korona salgını, iklim krizi, İran'la ilişkiler, Rusya, Çin, Afganistan ve elbette Türkiye.

Biden, sistem rakibi Çin’le yüzleşmeyi tüm demokrasilerin görevi olarak görse ve Avrupalı partnerlerinden de aynı yaklaşımı beklese de Pekin ile rekabete dayalı işbirliğini dışlamadığını da belirtiyor. Özellikle Merkel, Çin karşıtı bir cepheye çekilmek istemiyor. ABD ise Avrupa Birliği’nin yakın zamanda Çin ile yaptığı yatırım anlaşmasını (CAI-Investitionsabkommens EU-China) AB'nin bu anlaşmada Uygurların sömürülmesine, zorla çalıştırılmasına karşı yeterince vurgu yapmamasından dolayı eleştiriyor. Ancak Almanya Çin’le bir ticaret anlaşması imzalanması için çok çaba sarf etti. ABD’nin yaptığı eleştirilerin de gerçek olmadığını savunuyor. 

Biden, Rusya ve Çin’e karşı ittifakı güçlendirmek istiyor ama Avrupa ve ABD'nin bu konudaki çıkarları her zaman örtüşmüyor. Bu nedenle de bu ülkelere karşı da her zaman uyumlu bir strateji içinde değiller.

Biden, Rusya politikası için de Avrupalı ortaklarına benzer bir çağrı yaptı. Vladimir Putin yönetimindeki Rusya’nın ABD’yi, Avrupa Birliği'ni ve transatlantik ittifakını zayıflatmaya çalıştığını Amerika ve Avrupa'daki ortakların bir arada durdukları takdirde bu işin Kremlin için çok daha zor olacağını ifade etti.

Merkel, Münih Güvenlik Konferası’nda Biden’a Rusya konusunda hak vererek Ukrayna krizinde yıllardır ilerleme kaydedilmediğini de açıkça söyledi.  Merkel de NATO için ortak bir Rusya politikası çağrısında bulundu. Ancak burada da ABD ile araya Avrupa’nın aktüel olarak en büyük enerji projesi olan Kuzey Akım 2 (Nord Stream 2) sorunu giriyor. Merkel’in desteklediği bu projeye ABD karşı. Bu konu ve ABD ile Almanya arasındaki ittifakı güçlendirme ilişkileri büyük ihtimalle Almanya’da 6 ay sonra yapılacak seçimlerin sonrasında yeni gelecek hükümetle birlikte netlik kazanacak.

Diğer taraftan Biden'ın "Amerika geri döndü" mesajını ortakları olumlu karşılasa da Trump'la olan deneyim Avrupalılar için ABD tarafından yalnız bırakılma ihtimalleri olduğunu bu nedenle de stratejik anlamda kendi bağımsız politikalarını üretmeleri gerektiği gerçekliğini de ortaya koymuştu. Özellikle Macron, AB’nin dış politikada kendi gücünü göstermesini istiyor ve Fransa’nın da AB’nin dış politikasında etkin bir rol oynaması gerektiğini düşünüyor.

Merkel, NATO ortaklığındaki ilk desteğini Almanya’nın Afganistan'daki askerlerini daha uzun süre kalmasına karşı olmadığını söyleyerek verirken Biden ise Avrupalıların savunmaya giderek daha fazla para harcıyor olmalarından övgüyle bahsetti.

Trump olmasa da NATO ortakları arasında üzerinde uzlaşı sağlanamayan konular mevcut. Bu nedenle de ABD ve AB öncelikle fikir birliği sağlayabilecekleri konuları ön plana çıkarıyorlar. Tüm sorunlara rağmen yeniden dünya siyasetinde büyük bir şekillendirmeye gitmede Batı ortaklığı kararlı adımlar atmayı başarabilecek mi sorusu bir süre daha gündemde olacak.