9 Mayıs: İnsanlığın zafer bayramı

Faşizm, kapitalist toplum düzeni için bir ‘istisna’, bir ‘sapma’, geçmişte kalan bir ‘kötü anı’ değildir; güçlenen kapitalizmin, merkezileşen, yoğunlaşan sermayenin bir fonksiyonu olarak ‘güncel’dir.

"Son", Kukryniksy [Mikhail Kupriyanov, Porfiri Krylov ve Nikolai Sokolov kolektifi], 1947-1948.
Google Haberlere Abone ol

Bugün 9 Mayıs. Dünya tarihinin en kutlu, en önemli bayramlarından biri; faşizmin, Nazi rejimi ve ordusunun, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne kayıtsız şartsız teslim olduğu, İkinci Dünya Savaşı’nın Avrupa’da resmen sona erdiği gün... Bu gün önemlidir; çünkü kapitalist üretim ilişkileri ve burjuva toplumu ayakta kaldıkça, faşizm ve faşistlik ile onun varyantları da bir olgu, bir tehdit olarak ayakta kalacaktır, kalmaktadır. Faşizm, kapitalist toplum düzeni için bir ‘istisna’, bir ‘sapma’, geçmişte kalan bir ‘kötü anı’ değildir; güçlenen kapitalizmin, merkezîleşen, yoğunlaşan sermayenin bir fonksiyonu olarak ‘güncel’dir. İktidara geldiği her yerde sermaye sınıfının aktif desteği ya da gönüllü hoşgörüsü ile ilerlemiştir. Dolayısıyla nasıl ve kim tarafından yenilgiye uğratıldığı hakikati, onunla nasıl mücadele edileceği sorusu açısından önemlidir. 9 Mayıs’ın önemi biraz da bundan. Faşizmi, 22 milyonun üstünde insanını yitiren, muazzam ölçülerde kaynak yitiren Sovyet halkları yenilgiye uğratmıştır ve 9 Mayıs onların zaferinin günüdür. Gelin, önce bu günün ilginç öyküsünü hatırlayarak başlayalım; sonra zaferi, onunla doğrudan bağını kurabileceğimiz bir şarkı ve iki roman ve resimlerle kutlayalım…

Batılı müttefikler, İngiltere, ABD, Fransa ve etrafındakilerden oluşan Müttefik Sefer Gücü, Nazi Almanyası ile 7 Mayıs 1945 gününün ilk saatlerinde bir mütareke yapmıştı. Fransa’nın Reims kentinde imzalanan bu mütareke, Almanya’nın 8 Mayıs itibariyle Batı Cephesi’nde teslim olduğunu ilan ediyordu. Fakat Reims'taki tek Sovyet temsilci olan General İvan Susloparov ateşkes için imza yetkisi olmadığını söyledi. En etkin muharip güç olan ve bir süredir Berlin sokaklarında Hitler’in fedaileri ile çatışmakta olan Kızıl Ordu, çökmüş faşist rejimi kendi başkentinde bizzat teslim alacaktı. 8 Mayıs gecesi Berlin’deki Kızıl Ordu karargâhında, Alman Genelkurmay Başkanı General Wilhelm Keitel, Nazi ordusu Wehrmacht'ın kayıtsız şartsız teslim belgesini, Sovyet Mareşal Georgi Jukov’un önünde imzaladı. Anlaşma Berlin saatiyle gece yarısına yakın saatlerde imzalanmıştı; ama saat farkı nedeniyle Moskova ve SSCB o esnada artık 9 Mayıs günündeydi. Sovyet halkları, savaşın ve acılarının sona erdiğini, sadece anayurdun değil, Avrupa halklarının da kurtuluşunun gerçekleştiğini 9 Mayıs günü duydular. Böylece, zaferin asıl sahipleri için düşmanın diz çöktüğü gün 9 Mayıs oldu. Tüm Sovyet halkları ve dünyanın her köşesindeki anti-faşistler için onu gerçek bir bayram günü yapan bu detaydır. Hitler, onu saklandığı ine kadar takip eden Kızıl Ordu’nun eline geçmemek için 30 Nisan’da kendini öldürmüş, çetesi 8 gün daha umutsuzca silah kullanmıştır ve 9 Mayıs böylece, bambaşka bir Almanya’nın, bambaşka bir dünyanın ilk günü olmuştur. Faşizmin bozguna uğradığının belgesi, onu bozguna uğratanların takvimiyle 9 Mayıs 1945’te imzalanmıştır.

Şimdi bu zafer günü için çok anlamlı olan kültür anıtlarına gelebiliriz. Kutlama için öncelikle bir şarkı, Alman işçi sınıfının bir marşını önermek istiyorum: “Einheitsfrontlied”, Birleşik Cephe Marşı. Bu muhteşem şarkı, Almanya’da faşizmin çöküşünde değil, işbaşına geldiğinde ortaya çıkmıştır ve bu açıdan daha anlamlıdır. 1933’te Alman büyük burjuvazisi ve güçlü devlet bürokrasisi Hitler’in diktatörlüğü için uzlaştığında işçi sınıfı parçalanmış durumdaydı. Ocak ayında Hitler şansölye oldu ve o yaz hem işçi sendikaları hem de siyasal partiler yasaklandı. Einheitsfrontlied, sosyal demokrat SPD ve komünist KPD arasında bölünmüş işçi sınıfına, bu koşullarda yapılmış bir birlik çağrısıydı. Sözlerini Bertolt Brecht yazdı. Bestesini komünist müzisyen Hanns Eisler yaptı. İlk olarak 1934’te Strasbourg’daki enternasyonal bir işçi festivalinde söylendi. İspanya’da faşistlerle savaşın sürdüğü 1937’de, bu savaşa katılan komünist Alman aktör ve müzisyen Ernst Busch söylerken ilk kez kaydedildi. Faşizm henüz iktidara gelmişken, işçi sınıfını direnişe çağırıyordu Einheitsfrontlied: “Ait olduğun yere gel arkadaş / Birleşik işçi cephesi saflarına katıl / Çünkü sen de bir işçisin!” (1) Bu çağrının ne kadar haklı olduğu, sonrasında yaşanacak 12 sene boyunca görülecekti. Bu marş uluslararası bir etki yarattı, Avrupa’daki hemen her dilde söylendi. Ama buraya Einheitsfrontlied'in bu çok sayıdaki kaydından ikisini bırakmak istiyorum. İlki Ernst Busch’un seslendirdiği, 1948’deki senfonik düzenlemeden sonra yapılmış bir kayıt…

İkincisi ise Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde Leipzig Radyosu’nun korosu tarafından seslendirilen versiyon:

Bu marş, yitirilmiş bir kavganın başında yazılmış, 12 yılın ardından, enternasyonal dayanışmayla faşizm alt edildikten sonra anlamı büyümüş bir tarihsel belge gibidir. Bu akşam, tüm insanlığın zafer bayramı olan 9 Mayıs şerefine kadeh kaldırırken dinlemeyi öneriyorum.

ÖRÜMCEK AĞI VE ODER KIYISINDA İLKBAHAR

İki de roman önermek istiyorum, Avrupa’daki faşizm gerçeğine dair. İlki Joseph Roth’un “Örümcek Ağı”… Birinci Dünya Savaşı’ndan sağ döndüğü için kendi ailesi tarafından bile hor görülen, hayatta kalmış olması nedeniyle kaybedilen savaşın kefareti omuzlarına yüklenen yüzbinlerce Alman gencinden biri olan Teğmen Theodor Lohse, 1920’lerin sonundaki ekonomik çöküşte, kendisine umutsuzca bir gelecek ararken yoluna Nazi gizli örgütü çıkar. Muhteris kişiliğiyle Lohse çetenin içinde hızla yükselir. Almanya’da faşizmi ve onun üstünde durduğu cıvık kaidede birer kum tanesi olan sayısız basit faşistin oluşturduğu kütleyi, bunlar henüz yolun başındayken anlatmaktadır Roth. Teğmen Lohse’nin faşist amirlerinden biri için şöyle yazdı: “İçinde yaşadığı insanlardan nefret etti, onlara da nefret aşıladı, acımasızlığı gördü, toplumun çürüyüşünün ilk adımlarını sezdi. Birbirlerine düşecekleri, birbirlerini yiyecekleri anı bekledi.” Ve bu amir, emrindeki Lohse için, bu küçük kafalı faşist için şöyle düşünüyordu: “Korkak ve gaddar, beceriksiz ve sinsi, hırslı ve yeteneksiz, para sever ve hoppa, […] gururlu ve aşağılık, tekmelenen ve hırsını yitirmeyen şu Theodor Lohse’yi ne kadar sevdi! Tam Avrupalı bir genç adamdı, milliyetçi ve bencil, inançsız ve sevgisiz, kana susamış ve dar kafalı. O genç Avrupa’ydı.”

İkinci roman ise bu kez faşizmin sonuna, onun sonunu gerçek anlamda “kimlerin” getirdiğine dair… Emmanuil Kazakeviç’in Oder Kıyısında İlkbahar’ı, artık savaşı kazandığı kesinleşmiş, anayurdunun binlerce kilometre içlerinden başlayarak saldırgan Nazi ordusunu önüne katıp onu Oder Nehri’nin önüne, Berlin yakınlarına kadar süpürmüş olan, kadın ve erkek Sovyet yurttaşlarını anlatmaktadır. SSCB’deki yüzlerce farklı halkın çocuklarından oluşan ve modern tarihin gördüğü en ağır bedeli ödeyerek devasa faşist makineyi inine kadar kovalayan bu isimsiz kalabalıktakiler kimlerdir?

1- Marşın sözlerini Almancadan Türkçeye Olcay Geridönmez çevirdi.
2- Örümcek Ağı, Joseph Roth, Çev. Ahmet Arpad, Everest Yayınları, Temmuz 2019
3- Oder Kıyısında İlkbahar, Emmanuil Kazakeviç, Çev. Olcay Geridönmez, Evrensel Basım Yayın, Ekim 2000