YAZARLAR

6284 için kadın dayanışması mı kitlesel dayanışma mı?

Tüm toplumu tehdit eden anayasa değişiklik teklifi henüz gündemden tam olarak düşmemişken üzerine oğul Erbakan’ın şartları ve Gonca Kuriş’in katili Hizbullah’ın hiç uzağına düşmeyen Hüda-Par desteğini de alan iktidar 6284 gündemiyle birlikte bu ülkenin eşit yurttaşlık hakkı arayışlarına karşı cehennemin kapılarını ardına kadar açmış oldu.

Deprem bölgesinde seçim propagandasına girişmiş olan Cumhur İttifakı bir yandan da genişlemeye çalışıyor. Seçim yaklaştıkça tüm ittifaklarda görülen genişleme çabası şüphesiz anormal değil. Fakat genişlemek ve seçim kazanmak için kadın haklarının, kadınların şiddetsiz ve güvende yaşam hakkının pazarlık malzemesi olarak kullanılması anormal olmanın ötesinde insanlık dışı. 6284 sayılı şiddet yasasının kaldırılmasını isteyen Yeniden Refah Partisi şartlarının kabul edildiğini duyurdu. AKP’den bu duyuruya yalanlama gelmedi. Kaldı ki görüşen AKP yetkililerinden birisi Numan Kurtulmuş olduğu için asla ve asla kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadelede devletin üstüne düşeni yapması gerektiği yönünde bir tavır beklenemez. Gerek şiddet yasası gerekse ön koşul olarak kendilerine sunulan otuz küsur madde içindeki diğer kadın karşıtı beklentilere “hayır” cevabı vermesi kendi zihniyeti açısından mümkün değil en başta. Genel Başkan Vekili konumuyla parti adına karar verme yetkisine de sahip olduğunu tahmin etmek zor değil. Diğer yandan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ve AKP’nin TBMM Grup Başkan Vekillerinden Özlem Zengin “söz konusu bile olamaz, düşünülemez, müzakere dahi edilemez” minvalindeki açıklamalarda bulundular. Ancak bu tür açıklamaları daha önce de çok gördük. “Asla” dedikleri birçok konuda alınan kadın karşıtı kararlar uygulamaya girdikten sonra tek kelam etmedikleri de biliniyor.

İstanbul Sözleşmesi hakkındaki karara gerçekte içten içe hiç katılmadıkları halde sessizce boyun eğdikleri unutulmasın. Nafaka hakkında kadın hareketiyle uyumlu bir direniş sergiledikleri düşünülüyor. Evet, görünüşte öyle ama unutulmasın ki “yasa değişikliğine gerek yok, uygulamada sorunlar giderilebilir” şeklinde hem nalına hem mıhına cinsinden söylemleriyle yargı kararlarının bugünkü haline geçit verdiklerini unutmayalım. Veya TCK 103 kapsamında çocuk cinsel istismarına af getirilmesi şeklindeki gece yarısı önergesine 26’ncı dönem AKP kadın milletvekilleri de itiraz ettiği için, kadın hareketiyle ortaklaşa tavır sergilemekten kaçınmadıkları için engel olunabildi. Ama şimdi 27’inci dönem AKP kadın vekillerinden böyle bir ortak tavır görülmedi. Hatta bizzat Özlem Zengin’in de içlerinde yer aldığı bir vekil ekibi cebinde liste ile çocuk cinsel istismarı faillerine af istemek için tüm partileri dolaştı, bilindiği üzere. Sonra da Covid affıyla açık cezaevine geçme izin verildi. Açık cezaevinden izinli çıkanların ise cezaevine dönmesi 2023 ağustosuna kadar uzatıldığı için o çocuk cinsel istismar failleri toplumda, aramızda dolaşıyor. E, bize de çocuk cinsel istismarı faillerinin oyları Cumhur İttifakına mübarek olsun demek kalıyor. Bir sene öncesinden seçim hesabı yapılmıştı yani. Şimdi seçime iki ay kala 6284’ten vazgeçmek onlara hiç zor gelmez.

Vazgeçmek dedimse lafın gelişi. Akıllarında olandı. İktidar şiddet yasasını kırpmak için fırsat kolluyordu. Yine bir sene önce ısrarlı takip maddesinin görüşülmesi sırasında komisyon başkanı Öznur Çalık’ın “sıra 6284 değişikliklerinde” ifadesini kullandığı hiç aklımdan çıkmıyor ve kimsenin unutmasına da izin vermeye niyetim yok. Nitekim TBMM 27’inci dönem 5’inci yasama yılının başından itibaren iktidar kanadından 6284 konusunda bir girişim geleceği endişesi hakimdi kadınlara. Bekliyorduk bir saldırı. Şimdi Yeniden Refah Partisinin önkoşulu olarak karşımıza çıkması da şaşırtıcı değil, AKP’nin rıza göstermesi de şaşırtmaz. En çok merak edilen AKP’li kadınların tutumu. Tavandan tabana kadınlar nasıl davranacak? Acaba parti içinde 6284’ü savunmak isteyen AKP’li kadınlara nasıl destek olabiliriz? Tüm kadınların ortak meselesi kadına yönelik şiddet ve bu şiddetle mücadele AKP’li kadınların da temel sorunlarından olduğuna göre nasıl bir dayanışma sergilenebilir? Bu günlerde kadın hareketinde cevabı en çok merak edilen sorular bunlar. Bu sorulara olumlu cevap veremiyorum ne yazık ki. Özellikle karar vericiler arasındaki kadınlar açısından olumlu cevap vermek çok zor. Teşkilatlarda, tabanda, seçmen kitlesindeki kadınlar arasında 6284’ü savunma iradesinin çok daha yüksek olacağı tahmin edilebilir. Ancak karar vericiler arasındaki kadınların tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde karşılaştığımız gibi kolayca ikna olacakları ön kabulündeyim. “Fahişeler” davasına katılmak isteyen feminist avukatların taktığı “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” yazılı maskelerin mahkemece zorla çıkarttırılmasını isteyenlerin KADEM ve AKP Kadın Kolları avukatları olduğunu hatırlayalım. Dilipak'ın avukatları kadar sert karşı çıkmışlardı feminist avukatların varlığına. Oysa kadın dayanışması için oradaydı kadın örgütleri adına davaya katılmak isteyen feminist avukatlar. Çünkü fahişe hakareti İstanbul Sözleşmesi yanında taraf olan kadınlara yapılmıştı ancak dayanışma zemini oluşturmayı dahi önlediler. 6284 için daha farklı davranacaklarını düşünmek, kadın hakları bilincini ve kadına yönelik şiddetle mücadeleyi partizan çıkarların önüne yerleştirebileceklerini sanmak hayal olur. Hele de AKP ideolojisi ve Cumhur İttifakı açısından beka sorunu olarak görülen bunca kritik bir seçimin şafağında imkansız. Umarım yanılan ben olurum.

Ezcümle tüm toplumu tehdit eden anayasa değişiklik teklifi de henüz gündemden tam olarak düşmemişken üzerine oğul Erbakan’ın şartları ve Gonca Kuriş’in katili Hizbullah’ın hiç uzağına düşmeyen Hüda-Par desteğini de alan iktidar 6284 gündemiyle birlikte bu ülkenin eşit yurttaşlık hakkı arayışlarına karşı cehennemin kapılarını ardına kadar açmış oldu. İktidar mensubu kadınlara bel bağlamak yerine eşitlik mücadelesi yürüten kadın, erkek, LGBTİ+ bireylerin, partilerin, toplumsal kesimlerin dayanışmasına güvenmek gerekiyor.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.