6 Şubat Depremi ve rezerv alan dayatması
Rezerv alan tespitinde şehir planlamacıları, uzman akademisyenlerin bilimsel ölçütleri esas alınmalı, projeler sonucunda ortaya çıkabilecek sosyal ve ekonomik etkiler mutlaka değerlendirilmelidir.
6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ikinci yılı da geride kaldı. 11 ili kapsayan ve 120 bin kilometre karelik geniş bir coğrafi alanda gerçekleşen bu depremlerden yaklaşık 14 milyon kişi etkilendi. 53 bin 537 kişi hayatını kaybederken 107 bin 204 kişi de yaralandı. Yıkım sonucu 2 milyon 275 bin kişi evsiz kalırken, yaklaşık 5 milyon kişi de farklı illere göç etmek zorunda kaldı.
Depremlerin neden olduğu can kayıpları ve sonrasında yaşanan acılar unutulmadı. Depremlerin aramızdan ayırmış olduğu canlara duyulan özlemler, her geçen gün milyonlarca yürekte daha da büyüdü.
Bu depremler, daha önce gerçekleşen depremlerden ve bilim insanlarının tedbir içeren uyarılarından ders alınmadığını bir kez daha kanıtlamış oldu. Tarihsel süreç içerisinde doğaya hakim olmaya çalışan insanoğlu, yaşadığı doğal felaketlerin nedenlerini araştırıp önlem almaya çalışırken, bizim coğrafyamızda ise doğal afetler ne yazık ki "kader planına" bağlandı.
6 Şubat depremlerinin sosyal, ekonomik ve psikolojik olumsuz etkileri çok büyük oldu. Depremin etkisi ile sosyal sektörler (konut, eğitim, sağlık, çevre), alt yapı sektörleri (içme suyu, kanalizasyon, belediye hizmetleri, ulaştırma, enerji, haberleşme) ve ekonomik sektörler (imalat sanayi, tarım, madencilik, turizm) büyük zarar gördü. Depremin gerçekleşmesinden sonraki ilk birkaç gün bazı bölgelerde, enkaz altındakilere yönelik arama, kurtarma çalışmalarına geç başlanmasında, afet yönetiminin koordinasyonsuzluğu etkili oldu. Sonuçta soğukta enkaz altında kurtarılmayı bekleyenlerde ölü sayısı arttı.
Okulların kapatılması, Olağan Üstü Hal ilan edilmesi, barınma için ilk etapta çadır gönderilmesi, konteynır kentlerin kurulması, ülke genelinde gerçekleşen gıda ve giysi yardım toplama kampanyaları, TV'ler ve radyolarda canlı yayın aracılığıyla büyük miktarda para toplanması, depremin yaralarını sarmaya ve yeniden toparlanmaya ilk etapta yeterli gelmedi. Kızılay’ın, depremin 3. günü "AHBAP adlı yardım derneğine" parayla çadır satması ve Kızılay Başkanı’nın bu satışın ahlaki ve akılcı olduğunu savunması o günlerin tartışma konularından biriydi. Depremin ertesinde bu büyük yıkımın nedenleri sıralanırken, yıkımdan birinci derecede sorumlu olan müteahhitlere, bina projelerine ve ruhsatlarına imza atan kişilere yönelik adli soruşturma ve gözaltlıların da ciddi anlamda etkili olmaması halkın tepkisine neden oldu.
22 Ocak 2024 tarihi itibarıyla depremlerden etkilenen 11 ilde yapılan hasar tespit çalışmalarına göre 2 milyon 258 bin 622 binadan; 39 bin 361'i yıkılmış, 21 bin191'inin acil yıkılacak, 202 bin 571'inin ağır hasarlı, 43 bin344'inin orta hasarlı ve 1 milyon 952 bin 155'nin ise az hasarlı veya hasarsız olduğu tespit edilmiştir. Yıkılan veya ağır hasar gören binaların arasında mesken olarak kullanılanların dışında kamu kurumlarının hizmet binaları, tarihi ve kültürel yerler, okullar, hastaneler ve ticari işletmeler bulunmaktadır. Deprem bölgelerinde hala yüz binlerce kişi konteynerde yaşıyor.
31 Mart 2023'te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmada "319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konut yaparak depremzede vatandaşlarımıza teslim edeceğiz" demişti. Dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki 14 Eylül 2023'de TRT Haber'e verdiği mülakatta, Toplu Konut İdaresi'nden (TOKi) depremzedeler için inşa etmek istedikleri konut sayısını 850 bin olarak açıklamıştı.
Depremlerden sonra afet bölgesinde güvenli ve sağlıklı konutlar oluşturma hedefiyle uygulamaya sokulan "rezerv alan uygulaması" ile bugüne kadar yapılması planlanan konutların yüzde 45'inin teslim edildiğini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 26 Ocak 2025'te kamuoyuna duyurdu. Bu duyuruya göre, 6 Şubat 2023'ten bugüne kadar deprem bölgelerinde teslim edilen toplam konut ve iş yeri sayısı 201 bin 580. 2025 yılı sonunda da ise 358 bin 859 konut, 31 bin 307 işyeri ve 62 bin köy evi olmak üzere toplam 452 bin 983 bağımsız bölüm hak sahiplerine teslim edilecek. Bu rakamlar daha önce vaat edilen konut sayılarının uzağında kalmış oldu.
Geçen yıl, 6 Şubat tarihli Gazete Duvar'da yayınlanan "6 Şubat depreminin acı sonuçları" başlıklı yazımda Rezerv Alan uygulaması ile imar planlarının nasıl uygulanacağını sormuş, ardından rezerv alan uygulamasının yeni rant piyasası oluşturacağına dair tartışmalara değinmiştim. Yaşanılan bir yıllık süreçte, afet risklerini azaltmak ve daha dayanıklı konutlar inşa etmeyi amaçlayan bu uygulamanın bazı bölgelerde, rant projesine dönüştürülmeye çalışıldığı görülmüştür.
REZERV ALANI PROJELERİ
2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'a yönelik uygulamalar yıllarca kamuoyunda önemli tartışmalara neden olurken,6 Şubat 2023 depremleri sonrasındaki uygulamalar ise bu kanunda yeni değişikliklerin yapılmasına taban oluşturmuştur.
9 Kasım tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 6306 sayılı kanun hakkındaki tartışmalara ve gelecek yıllarda gerçekleşecek kentsel dönüşüm uygulamalarına yeni bir boyut kazandırmıştır.
Kanunun ikinci maddesinde yapılan değişiklikle "rezerv yapı alanı" tanımındaki "yeni yerleşim alanı" ibaresi iptal edilmişti. Bu ifadenin çıkartılmasıyla rezerv alan ilan etmek için sınırlama da ortadan kalkmıştır. Böylece afet riski olan yerler değil, yerleşim yerlerinde bulunan parseller de rezerv yapı alanı olarak ilan edilecektir. Üzerinde riskli yapı bulunmayan ve riskli alan niteliğinde olmayan mevcut yerleşim alanlarının rezerv yapı olarak belirlenmesi Kanun'daki "afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi" amacına hizmet etmemektedir. Ayrıca bu kanundaki diğer bir değişiklikle (3/7 maddesi) özel mülkiyetteki taşınmazların rezerv yapı alanı ilan edilmesinde "arsa metrekaresinin yüzde 30'u veya değerinin dönüşüm projeleri hesabına yatırılmak üzere Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na verilmesi" şartı getirilmiştir. Bu düzenleme afet riskini dikkate almadan koruma kapsamındaki alanları (yeşil alan ve askeri alan) rezerv alan ilan edebilecektir.
21 Mayıs 2024 tarihli 32552 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6306 sayılı Kanunu’nun Uygulama Yönetmeliğindeki Değişiklikler de bir dizi olumsuz hukuki sonuçları da beraberinde getirmiştir. Rezerv yapı alanlarının belirlenmesi, depremzedelerden ve kamuoyundan gelebilecek tepkiler dikkate alınarak duyurulmadı. Rezerv alan karar alma süreçlerine, depremzedeler ve konuyla ilişkili Sivil Toplum Kuruluşları'nın (STK) katılımı sağlanmadı. İktidar yanlısı nüfuzlu kişilere ve siyasilere ait az hasarlı binaların bulunduğu alanların, rezerv alanlarına dahil edilmediği ve ayrım yapıldığı tartışmalar devam etti. Az hasarlı konut sahibi binlerce kişiye "evinizi tamir edin oturun" diyerek masrafa sokan bazı yetkililer de, daha sonra bu konutların pek çoğunu rezerv alanlarına dahil etti.
Rezerv alan kararlarını içeren tebligatların, doğrudan muhatabına değil de bina kapısına asılması barınma ve mülkiyet hakkının korunması ilkesine uygun değildir. Binaların riskli olduğu tespitlerinin çoğunlukla basit gözlemlerle yapılması ayrı bir tartışma konusudur. Kapıya asılan tebligat sürelerinin kısa tutulması, açıklanan süre içinde bulunduğu binayı tahliye etmeyenlere kolluk kuvvetleri aracılığıyla müdahale edileceğinin yasada yazılı hale getirilmesi de dikkat çekicidir.
Sağlam binaları hasarlı göstermek için deprem bölgelerinde karot şirketleri türedi. Bunlar bazı konutlardan sahiplerine haber vermeden karot örneği almaya kalktılar. Artçı depremin etkilerini bahane ederek, binanın taşıyıcı beton kolonlarından örnek karot alıp bilimsel analiz yapacağız dediler. Sağlam binaların yıkılmaya çalışılması hem ekonomik bir kayıp, hem de mülkiyet hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 35. maddesine de aykırıdır. Mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlandırılabileceği ifade edilse de, kamu yararı kriterinin somut ve objektif gerekçelere de dayandırılması şarttır.
"Projelendirme, konutun arazi ve iklim koşullarına, yörenin kültürüne, mahallenin dokusuna ve teknik standartlara göre hazırlanmaktadır." denmesine rağmen gerçek tam da bu şekilde değildir. Can ve mal kaybının büyük olduğu bu depremlerin sonrasında, şehirler yeniden inşa edilirken, eski dokuya uygun projeler ne yazık ki, hayata geçirilemedi. Özellikle yüzlerce, hatta binlerce yıllık eski tarihi eserlere, çarşılara ve sokaklara sahip illerde (Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya) soğuk görünümlü, birbirinin benzeri betonarme binaların inşa edilmesi, bu illerin kendilerine has şehir kimliğiyle uyuşmamaktadır. Bu kötü görüntüler turizmi de olumsuz açıdan etkileyecektir.
Rezerv alan projesinde "11 şehirde 174 ayrı alanda, 1900 şantiyede, 182 bin mimar, mühendis ve işçinin çalışması sonucunda bugüne kadar 201 bin 580 konut ve işyerinin anahtarını teslim ettik" açıklamasını sosyal medya hesabından yapan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, büyük inşaat firmalarına sağlanan imtiyazlardan ise hiç bahsetmemiştir.
Konut projelerinin şehir dışında, ıssız yerlerde ve tarım alanları üzerinde hayata geçirilmesi, depremzedede yabancı bir çevrede bulunma hissi yaratır. Yaşlılar, emekliler ve kronik sağlık sorunu olanlar, bölgeye uyum sorunu yaşayabilir ve eski komşuluk ilişkilerinin özlemini duyabilirler. Ayrıca yeni TOKİ konutlarının daha küçük oturum alanına sahip olması, konut ödemelerinin konut tesliminden, 2 yıl sonra 15- 20 yıl içinde ödenmesi şartına bağlanması dar gelirli, yaşlı depremzedeler için büyük yük olacaktır.
6 Şubat depremlerinden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında arazilerin acele kamulaştırılabileceği ve hazineye devredilebileceğine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararnamesi Nisan 2023'te kanunlaşmıştı. Farklı illerde gerçekleşen bu uygulamaların sonuncularından bir tanesi de Malatya - Yeşilyurt İkizceliler köyünde gerçekleşti. İkizce köyü sakinlerinden bazıları kendilerine haber verilmeden 17 Ocak 2024 tarihinde tapulu arazilerinin Re'sen kamulaştırıldığını duyurdular. Depremden sonra Malatya'da TOKİ konutlarının yapıldığı yerleşim alanında ikamet eden İkizceli köy sakinleri, durumu protesto ederek nöbet tutma eylemini başlattılar. Ardından hukuk mücadelelerini de sürdüreceklerini açıkladılar.
Rezerv alan belirleme sürecinde birçok bölgede jeolojik etütler, fay hatlarına uzaklık, zemin sağlamlığı vb. faktörlere dikkat edilmediği konunun uzmanlarınca dile getiriliyor. Ayrıca yetersiz elektrik, kanalizasyon, su, yol planlamalarının gelecekte yeni sorunlara da yol açacağı da unutulmamalıdır.
Doğal afetlerde sorumlular, adalet karşısına çıkarılıp cezalandırılmadıkça eski alışkanlıklar devam edecektir. Önümüzdeki yıllarda daha çok rezerv alan adaletsizliklerine, mülkiyet hakkı gaspı ihlallerine şahit olacağız. Umutlarını, geleceklerini kaybedip en yakınlarını toprağa verenlerin, yüreklerinde kor haline gelen acıları hiç küllenmeyecektir. Ege'de, İzmir'de, İstanbul'da büyük depremlerin olacağının ifade edildiği, sağlıktan, eğitime, ekolojiden, barınmaya kadar bir çok sorunun giderek büyüdüğü dönemde (10 Ocak 2025'de) TBMM'ye sunulan İmar Affında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ne ne demeli? Bu teklif 31 Aralık 2024 tarihinden önce yapılmış yapılara af getirmekte; mevzuata aykırı ve kaçak yapılara yönelik idari ve mali yaptırımları ortadan kaldırmakta; Devletin, yapıların afet riskine karşı dayanıklılarını kamu adına denetim sorumluluğunda yok saymaktadır.
Rezerv alan uygulama alanlarındaki kararlara halk dahil edilmeli, şeffaf olmayan uygulanmalara son verilmelidir. Rezerv alan tespitinde şehir planlamacıları, konunun uzmanı akademisyenlerin bilimsel ölçütleri esas alınmalı, gerçekleşecek projeler sonucunda ortaya çıkabilecek sosyal ve ekonomik etkiler mutlaka değerlendirilmelidir.