50 akademisyen dolandırıldı: Bilim alınıp satılan bir şey mi?

Van'da yapılan operasyonla 50 akademisyeni 'makale yayımlama' vaadiyle dolandıran kişiler yakalandı. Operasyon sonrası parayla makale yayımlatma bir kez daha akademinin gündemine oturdu. Prof. Adnan Gümüş, “Ana sıkıntı şu: Bilim, bilimsel bilgi ve beceriler alınır satılır bir şey mi?” diyor. Beyzade Sayın ise; “Parayla makale yayımlatan bir yerde bilim çıkmaz. Orada liyakatsiz yükselme ve kadrolaşma çıkar” ifadelerini kullanıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Uluslararası alanda bilimsel içerikli yayın yapan internet sitelerinin kaynak kodlarını kopyalayan 4 kişi, sahte web siteleri oluşturarak 50 akademisyeni ‘makale yayımlama’ vaadiyle 1 milyon lira dolandırdı. Doç. Emrah Günok, yaşanan olayı; “Akademinin ve bilginin özel bir kutsiyeti olsaydı bunlar zaten yapılmayacaktı. Türkiye'de insanlar çalışmadan, taş atmadan yorulmadan bir yerlere gelmek istiyorlar” diyerek anlatıyor.

'PARA VERMEDEN MAKALE NEREDEYSE YAYIMLANMIYOR'

Prof. Adnan Gümüş durumun, liberalizmin üniversiteleri 'alınan', 'satan' ve 'kâr edilen bir sektör olarak değerlendirildiği gibi değerlendirirsek, son derece normal olduğunu belirtiyor. Gümüş, artık para vermeden makale yayımlamanın çok zor olduğunu belirterek, "En nitelikli dergilerde bile 3 bin dolara kadar çıkan makale ücretleri var. Bu piyasa koşulları içinde, alınır satılır ve bedeli olan bir mal pozisyonunda. İktisadi liberalizm içinde üniversiteler, bilim ve araştırma bir sektör ise bu sektörün çeşitli düzeylerinde makaleyi birine yazdırmanın dışında araştırma yaptırmak da aynı hesaba gelir. Üniversiteler, 'araştırmanızın analizi yapılabilir' duyurusu yapıyor. Bu ne demektir? Bir araştırmacının analizini bir başkası yapıyorsa, o iyi bir araştırmacı değildir. Araştırma süreçlerinin öğrenilmesi başka bir şey, araştırmanın analizini birilerine yaptırılması başka bir şey. Birilerine yaptırılan analizle doçent doktor, profesör olunuyorsa, üniversiteler bile analiz birimi oluşturup hizmet sunuyorsa, bunların hepsi normal sayılır. Buradaki ana sıkıtı ne? Ana sıkıntı şu: bilim, bilimsel bilgi ve beceriler alınır satılır bir şey mi? Bir bilginin, bütün üretim süreçlerinin bir kişide toplanıp toplanmaması, hatta imkân dahiline olup olmaması gibi soruları da beraberinde getiriyor. O şeyi hak edip etmemek ne düzeyde hesaplanacak? Yani o kişinin o beceriyi edinip edinmediği ne düzeyde sayacağız? Mesela bir kişi çok başarılı bir şekilde bunları organize edip kendi adına yaptırıyorsa bir araştırma veya makale üretiminin ana taşıyıcısı sayılacak mı? Yoksa bu bir kopya, rüşvet, kandırma mı sayılacak? Bunların ucu açık" diyor.

Prof. Adnan Gümüş

'BÜTÜN MESELE AKADEMİNİN MAL OLUP OLMAMASI'

Akademik kariyerde ilerlemek için uluslararası bilim dergilerinde makale yayımlatmanın biçimsel bir kriter haline getirildiğinin altını çizen Prof. Gümüş, "Bütün mesele akademinin mal olup olmaması. Bilimsel makalelere bakıp alana yeni bir bilgi katıyor mu? Sonuçta dergilerin kime nasıl ürettirdiğini kontrol edebilme şansı yok. Bu kiminle yapılırsa yapılsın, bir katkı sunuyor mu ona bakalım diyor dergiler. Oradaki nitel ölçü de bu. Doğru adresi bulamamış ve dolandırılmışlar. Ha burada dolandırılmış ha başka bir yerde. Doçent olmak, profesör olmak ve atanmak için dergilerde yayımlanmış makaleler biçimsel kriterler haline getirildi. Dolayısıyla profesör olunca dekan ve rektör gibi birçok makama ulaşabiliyorsun. Ama niceliğe bakmadan, sadece sayıya ya da hangi adreste yayımlanmış olduğuna baktığımızda bu tür şeyler başlamış oluyor. Halbuki çalışmanın bilimsel niteliğine bakılsa bunların hiçbir anlamı olmaz. Şöyle örneklendireyim: 'Bir buğdayın vitamin değeri nedir?' değil de, Türkiye'de mi, Çin'de mi Kanada'da mı üretilmiş diye bakmaya başlarsak, Kanada'dakine 5, Çin'dekine 3, Türkiye'dekine 1 puan verirsek o zaman iş bambaşka bir yere gider" ifadelerini kullanıyor.

'LİYAKATSİZ YÜKSELME VE KADROLAŞMA OLUYOR'

İstanbul Eğitim Sen 6 No.'lu Üniversiteler Şube Başkanı Beyzade Sayın, dolandırılan akademisyenlere 'müstehaktır' diyor. Satın, “Aslında biz o tür girişimde bulunan akademisyenlere 'müstehak olmuş' diyoruz. Bir akademisyen öyle bir çeteye, paralı yayın yapacağım diye para yatırıyorsa başına gelecek şeylere de katlanması lazım. Uluslararası bilimsel dergilerde herhangi bir paraya gerek yok. Siz makalenizi yazar gönderirsiniz eğer makaleniz alanınıza hizmet ediyorsa, bilimsel verileri ve kriterleri yerine getiriyorsa ve alanda kabul görecek yenilik getiriyorsa yayımlanıyor. Ama bazı dergiler bu tür bilimsel nitelikten yoksun yayınları basarak akademik yükselmeyi yapıyor. Dolayısıyla bunlar üniversitelerin gelmiş olduğu halin de göstergesi" diye konuşuyor.

Beyzade Sayın

Parayla makale yayımlatan bir yerden bilim çıkmadığını belirten Sayın, "Oradan liyakatsiz yükselme ve kadrolaşma çıkar. Ahbap-çavuş ilişkisi ile kişisel ilişkilerle yayın yapan, ne alanına ne ülkeye ne de dünya genelinde bir literatüre katkısı olan işler yapıldığı için onlar toplumun diğer halinden azade değil. Mesela Hindistan'daki bir dergiye bin 500 euro gönderiyorsunuz makaleniz yayımlanıyor. Siz bu makaleyi getiriyorsunuz doçentliğinizde, profesörlüğünüzde ya da öğretim üyeliğinizde kullanıyorsunuz. Ulusal ve uluslararası parayla yayın yapan dergiler var. Makale belli kriterleri sağlamasa bile yayımlanıyor çünkü para var işin içinde.

Mesela sosyal bilimlerde, bir akademisyen sosyolojik bir çalışma yapmış. Başka bir akademisyen küçük bir değişiklik yaparak buna benzer bir çalışma yayımlıyor. Normalde bunun yayımlanmaması lazım. Bu çalışmayı yayımlayan dergi şunu demeli: Böyle bir çalışma ulusal ve uluslararası literatürde var. Bu makale yayımlanmaz. Parasız dergiler bunu diyor. Paralı dergiler ise, 'ama burada da bir iki paragraf bir şey var. Yeni bir şey konulmuş oraya' deyip makaleyi yeni kabul edip yayımlıyorlar" diyerek bazı dergilerdeki yozlaşmayı anlatıyor.

'E-POSTA ÜZERİNDEN İLETİŞİME GEÇİYORLAR'

29 Nisan 2017 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde yardımcı doçentken KHK ile ihraç edilen Felsefeci Emrah Günok, dolandırıcıların akademisyenlere e-posta üzerinden ulaştığını söylüyor. Kendisine de benzer bir e-posta geldiğini anlatan Günok, "Makale değeri taşıyacak olan çalışmalar ve kitap bölümleri ile ilgili söz veren mailler geliyor. Yükselme hırsı olan bir akademisyenin hangi önemli kavşakta bu yayınlar kendisi için çok etkilidir? Yardımcı doçentlikten, doçentliğe geçilirken. Dolayısıyla yardımcı doçentlik dosyasını hazırlarken güçlü bir dosyaya ihtiyaç var. Bu dosyayı sağlayacak en önemli unsurlardan bir tanesi yabancı yayın. O yabancı yayın çok önemli bir faktör teşkil eder. Yardımcı doçentler ya da doçentlikten profesörlüğe geçenler genelde böyle bir hazırlık yapar. Uluslararası bilimsel bir dergide İngilizce, Almanca ya da Fransızca makale yayımlatmak Türkiye'de en çok puan getiren kaynaklardan bir tanesi" diye belirtiyor.

Emrah Günok

'AKADEMİSYENLER OYUNUN BİR PARÇASI'

Bu tarz dolandırıcılık olaylarının yaşanmaması için bilginin kutsal olmasına vurgu yapan Günok, şöyle devam ediyor: “İnsanların arzularının ön plana çıktığı alanlardan bir tanesi de akademi ve burada yükselme. Bunu karşılamak üzere atılmış herhangi bir adım, ortaya konulacak olan faaliyeti paraya çevirmek üzere ortaya konuluyor. Akademinin ve bilginin özel bir kutsiyeti olsaydı bunlar zaten yapılmayacaktı. Türkiye'de insanlar çalışmadan, taş atmadan yorulmadan bir yerlere gelmek istiyorlar. Liyakat ile bir yere gelinmek alaya alınan ve burun kıvranılan bir şey haline geldi. Ya birinin yardımıyla ya da bir sahtekarlık ile bir yere geliyorsun. Akademisyenler, o kandırılma oyununun bir parçası. Bu tür mailler geldiği zaman bakınca anlıyorsun, diğerleri anlamıyorlar mı? Anlıyorlar. Birçok insan bunun arkasında koşuyor çünkü insanlar İngilizce bilmiyorlar. Üretmek istemiyorlar. Hiçbir şey üretmeden puan toplayarak bir an önce profesör olarak gelinebilecek en iyi yere gelmek istiyorlar."