YAZARLAR

30 yıllık bir RTÜK hikayesi  

İçeriğin denetlenmesinin RTÜK Üst Kurulu’ndan ayrı bağımsız bir komisyon tarafından uzman desteği ile yapılması gerekir. Ceza sisteminden önce rehberlik edecek yapıların kurulması elzemdir. 30. yılında özerk, adil ve şeffaf bir RTÜK talebi yapabilirdim, neyse ki o kadar naif değilim.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) 1994 yılında kuruldu. O zamandan bugüne kadar geçen 30 yıl için RTÜK’ü nasıl bilirdiniz diye sorsalar ‘iyi bilmeyiz’ derim. Ama RTÜK’ün varlığını sorgulamıyorum. Çünkü radyo ve televizyon kanallarının kuruluş lisansları, frekans tahsisi ve tarafsızlığın korunması, kamu yararının gözetilmesi için özerkliği sağlanmış düzenleyici kuruluşlara ihtiyaç var. Bu cümle bir önceki cümlenin gerekçesi olarak da okunabilir. Bu yazıya geçtiğimiz 30 yılda neler olduğunu sığdırmak mümkün değil ama RTÜK’ü sansür kelimesiyle yan yana getiren konu başlıklarını sıralamaya çalışacağım.

Bir iletişimci olarak benim yayıncılığa bakışımda kamu yararı esastır. Ve kamu yararı sadece TRT’nin değil, tüm yayıncıların sorumluluğudur. Haberlerin tarafsızlığı da herkese açık olan televizyon ekranındaki izleyicinin ruh sağlığının gözetilmesi de çocukların üstün yararı ilkesinin esas alınması da bu kapsama girer. Elbette medyanın iktidar medyası ve muhalefet medyası diye ikiye bölündüğü, ancak birinin diğerinden çok daha geniş yer kapladığı eşit olmayan bir ortamda tarafsızlık, kamu yararı konuşmak zor.

Bugün RTÜK iktidara yakın olan televizyon kanallarını pas geçerek diğer kanallara dağıttığı cezalarla yine gündemde. Aslında başkanın açıklamalarıyla hep gündemde. Geçtiğimiz günlerde televizyonda istemedikleri içeriklerle ilgili olarak Meclis’te söylediği “gerekirse toptan yok ederiz” cümlesini hayretle okumuştum. ‘Yok etme’ ne kadar da yıkıcı ve bir o kadar da kamu yararıyla ilgisi olmayan bir eylem. Bu konuşma gündüz kuşağında yayınlanan programlara yönelikti, ardından diziler ve her zamanki gibi muhalif haber kanallarına cezalar geldi.

6112 sayılı Kanunun ‘yayın hizmeti ilkeleri’ başlığında 8. maddede 24 bent ile ilkeler sıralanıyor. Bu ilkelerden bazıları çok net, bazıları ise karar vericilerin görüşüne göre değişebilir. Örneğin c bendinde herkesin hemfikir olacağı şekilde “Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı yayın olamaz” yazıyor. Ya da k bendinde yayınlar için “Siyasi partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz” yazıyor. Bu maddelerin aksi yönünde yayınlar yapıldığını ve bunu yapan ‘yandaş’ medya olduğunda hiçbir şekilde incelemeye veya cezaya tabi tutulmadığını biliyoruz. Aynı maddedeki f bendi özellikle dizilerin aldığı cezalarla karşımıza çıkıyor, yayınlar için şöyle yazıyor; “Toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.” RTÜK’ün denetleme faaliyetinin çalışma prensibi hiçbir yayını önceden izlemeden RTÜK uzmanlarının programları kayıt sistemlerinden izleyip, yayın hizmeti ilkelerine aykırı bir durum var mı diye kontrol etmeleri, eğer varsa RTÜK Üst Kurulu’na bildirmeleri şeklinde işliyor. Aynı zamanda izleyicilerin geri bildirimleri de inceleme başlatmak için yeterli olabiliyor. İzleyiciler RTÜK’ün web sitesi, telefon hattı veya uygulaması üzerinden görüşlerini bildirebiliyorlar. RTÜK’ün 2023 Yılı Faaliyet Raporu’na göre geçen yıl 86.729 vatandaş bildirimi gelmiş. Bu bildirimlerin yüzde 66,7’si diziler, yüzde 7,1’i reality programlar, yüzde 5,2’si haber bültenleriyle ilgiliymiş. CİMER üzerinden gelen 8251 şikayet/görüş cevaplanmış.

Geçtiğimiz yıl Kızıl Goncalar dizisinin ilk bölümünün ardından, RTÜK inceleme başlattığını söyleyip henüz ceza vermeden önce yazdığım yazıyı şu cümleyle bitirmiştim: “Çünkü bu hikaye bu topraklara aitse hikayeden değil gerçeklerden utanmalıyız.” Şimdi Arka Sokaklar aynı maddeden, benzer konudan ceza aldı. Kimine göre utanç, kimine göre ceza olarak değerlendirilebilecek bir madde varsa ve değerlerimizin ortaklaşmadığı bir toplumda yaşıyorsak burada kişisel görüşler devreye girer. Oysa genel ahlak içinde çocuk ve evlilik kelimelerinin yan yana gelmemesi gerekirdi. Kadına karşı şiddet sahnelerinin de şiddet kadar ‘ailenin korunması’ üzerinden değerlendirildiği, kadının evli ve çocuklu olduğunda daha dikkate değer bulunduğu belli oluyor.

Sahipsizler, Yabani ve Deha dizilerinin de şiddet sahnelerinden ötürü ceza aldığı yazıldı. Her biri farklı bir yapım şirketi tarafından farklı kanallar için çekilen bu dizileri izledim; Sahipsizler’in yayınlanan 2 bölümünü, Deha’nın tüm bölümlerini, Yabani’nin 47. bölümünü. Bazı sahnelerde herkese açık ekranda olması gerektiği kadar şiddet var, bazı sahnelerde şiddet yeniden üretilmeden de anlatılabilirmiş diye düşündüm. Ama bana göre hiçbiri ceza gerektiren sahneler değil. Çünkü sonra hiç işim yokmuş gibi TRT’de yayınlanan Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi dizisinin son bölümünü (34) izledim. Bir sahnede çocuğun savaş alanının ortasında durup herkesin birbirinin kafasını kestiğini izlemesi inanılmazdı. Sonra ATV’de Kuruluş Osman’ın son bölümünü (172) izledim, savaş sahnelerinde bıçaklar, kılıçlar saplanıyordu. O zaman bu dört dizi rastgele seçilmiş ve adil bir değerlendirme sürecinden geçmeden ceza almış gibi duruyor.

Hem kanal hem dizi örneklerini çoğaltabilirim ama yapmayacağım. Amacım üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. İdeal bir sistemde bir düzenleyici kuruluş, muğlak ifadelerle, 9 kişinin oturup karar verdiği ve ne yazık ki bu kararların öznel olduğu bir sistemde çalışmaz. İçeriğin denetlenmesinin RTÜK Üst Kurulu’ndan ayrı bağımsız bir komisyon tarafından uzman desteği ile yapılması gerekir. Ceza sisteminden önce rehberlik edecek yapıların kurulması elzemdir. Herkese açık ekranda şiddetin her türlüsünün yeniden üretilmesine karşı olduğumu onlarca kez yazdım. Bu, hikayelerin içinde hiç şiddet olmasın demek değil, şiddetin göstermeden/yeniden üretmeden de televizyon ekranında anlatılabileceği anlamına geliyor.

RTÜK, kuruluş amacındaki karasal yayınların lisans tahsisini yapamadan dijital yayıncılık dönemi başladı. İçeriklerle ilgili denetimler siyasetten bağımsızlaşamadan dijital platformlar RTÜK denetimine tabi oldu. Sırada ne var bilmiyorum ama televizyonda reklam gelirinin en düşük olduğu ve sektörün zorlandığı bu dönemde cezalar sadece kanallara ve yapımcılara değil izleyiciye de kesiliyor. 30. yılında özerk, adil ve şeffaf bir RTÜK talebi yapabilirdim, neyse ki o kadar naif değilim. Herkese iyi seyirler.


Aylin Dağsalgüler Kimdir?

Lisans eğitimini Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. City University of London’da Uluslararası İletişim alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo-Televizyon-Sinema alanında doktora derecesini aldı. 2005 yılından itibaren İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü’nde çalışıyor. Medyanın ekonomi politiği, ağ toplumu, televizyon kültürü ve izleyici çalışmaları alanında dersler ile medya için proje üretimi dersi veriyor, bu alanlarda akademik çalışmalar yürütüyor. Avrupa Birliği, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Poynter Institute destekli projelerde yönetici olarak çalıştı. 2015-2022 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı olarak görev yaptı. Akademik çalışmalarına ek olarak RGB YouTube kanalında Diziwiz ismiyle dizilerle ilgili 45 bölümlük bir sohbet programını öğrencileriyle birlikte hazırlayıp sundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Toplum Ruh Sağlığı Bilim Kurulu üyesidir.