30 yıl sonra tahliye olan şair Çomak'ın vasisi Özel: İlhan'ın sesini dünya duydu

Akademisyen İpek Özel, aralarında şair İlhan Sami Çomak'ın da bulunduğu cezaevindeki pek çok öğrencinin vasisi oldu. Özel, Çomak'la ilgili "Dünya onun sesini duydu, buradaki mahkemeler duymadı" dedi.

30 yıl sonra tahliye olan şair Çomak'ın vasisi Özel: İlhan'ın sesini dünya duydu
İpek Özel ve İlhan Sami Çomak (Fotoğraf: Gazete Duvar)
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Cezaevleri üzerine çalışmalar yapan akademisyen İpek Özel, meslek hayatının önemli bir bölümünü cezaevlerindeki öğrencilerin vasisi olarak geçirdi. 30 yıllık mahkumiyetin ardından kısa süre önce tahliye edilen şair İlhan Sami Çomak'ın da vasiliğini üstlenen Özel, Türkiye'de vasilik sistemini ve hükümlü öğrencilerle deneyimlerini anlattı.

Medeni Kanun'un 407. maddesi 1 yıl ve üzerinde ceza alan herkesin medeni haklarını kısıtlıyor ve vasi tayin edilmesini öngörüyor. Ancak bu, uygulamada pek çok soruna yol açıyor. Vasi olarak üniversite ve farklı şehirlerdeki cezaevleri arasında binlerce kilometre yapan Özel, halen MEF Üniversitesi'nde cezaevi çalışmaları üzerine dersler veriyor; ayrıca 2021 yılında yayınlanmış ''Cezaevi Çalışmaları ve İskandinav Ceza İnfaz Sistemi'' adlı bir kitabı bulunuyor.

'DOSTLUĞUMUZ MEKTUPLA BAŞLADI'

Vasilik süreci sizin için nasıl başladı?

2000'lerin başında psikiyatri ve sanat üzerine çıkan PsikeArt adlı bir dergi vardı. Bu dergiye cezaevinde bulunan bir grup öğrenci mektup yazmış ve kitap talebinde bulunmuşlardı. Bunu görünce evdeki kütüphanemden seçtiğim kitapları hazırlayıp hemen cezaevine yolladım. Kolinin içine koyduğum karta da ''Genç arkadaşlarım, size kendi kitaplarımdan bir seçkiyi yolladım. Seyahate çıkacağım için çıkıp alma şansım olmadı, ben de kütüphanemden farklı türden kitapları seçerek yollamak istedim, umarım okuma isteğinizi tatmin eder" gibi bir not yazdım.

Ardından planladığım gibi Avignon seyahatine çıktım. Fransa'dayken dergiden bir telefon geldi. Kitaplar yerine ulaşmıştı ve öğrenciler benimle irtibat kurmak istiyordu. İstanbul'a döndüğümde dergiye yazan cezaevindeki bu üç gençten bir mektup aldım. O dönem İzmir Kırıklar Cezaevi'nde bulunan Ufuk, Barış ve Fatih ile yıllara yayılacak dostluğumuz, bu mektuplaşmayla başladı. Bu gençler arasında İlhan Sami Çomak'ı daha sonra tanıyacaktım.

Mektuplar gidip gelirken öğrencilerin avukatı beni aradı ve Ufuk'un (Aydın) onun görüşçüsü olmamı istediğini iletti. Cezaevinde bir kişinin görüşçüsü olmak aslında zor bir süreçtir. Listenizdeki bir görüşçünün öncelikle o kentten taşınmış olması gerekir. Siz bunu ispatlamak durumundasınız ki, listeye yenisini ekleyebilsin. Ufuk, ben daha Fransa'da iken bu süreci başlatmış ve cezaevine kabul ettirmişti. Ufuk'un resmi görüşçüsü olmuştum. Bu gençler İzmir'de, F tipi cezaevindelerdi. Avukatları beni uyarma ihtiyacı hissetmiş olmalı ki, arayarak ''Bakın bu durumu kabul ederseniz bu sizin sicilinize işlenir, hayatınız zorlaşır'' dediklerini hatırlıyorum.

O güne dek gençlerin dava dosyasını bile okumamıştım, neyle suçlandıklarını bilmiyordum. "Ama 20'li yaşlarındaki bu çocuklar cezaevinde kalmaya korkmuyorlarsa onların annesi yaşında bir insan olarak ben neden korkayım" diye düşündüm ve doğruca İzmir'e, Ufuk'un bulunduğu Kırıklar F Tipi Kapalı Cezaevi'ne gittim. Ufuk'u cezaevinde ilk görüşümde bu çocukların ne kadar küçük olduğunu sarsılarak fark ettim. İlk görüş çok zor geçti. Ufuk'tan başlayarak o yıllarda pek çok öğrencinin vasisi olma sürecim böyle başladı.

'ONLARI YARGILAYAN SAVCILAR, FETÖ DOSYASINDAN YARGILANDILAR'

Vasisi olduğunuz bu öğrenciler neden cezaevindelerdi?

Ege Üniversitesi'nde bir basın açıklamasına katılmışlardı. Yıllarca özel yetkili mahkemelerce yargılandılar. Daha sonra onları yargılayan savcılar, FETÖ dosyasından yargılandılar. Sonuç olarak bu gençler delili olmayan gerekçelerle uzun yıllar cezaevinde kalmış oldular. Ufuk denetimli serbestlikten yararlanarak 9 sene sonra, Barış 10, Fatih ise 12 sene sonra tahliye oldu.

Şair İlhan Sami Çomak ile ne zaman tanıştınız?

Ufuk'tan sonra oradaki pek çok öğrenci, görüşçüleri olmam için bana başvurdu. Bu da daha sonra vasileri olmamın yolunu açtı. O dönem İlhan, 12 senedir cezaevindeydi ve tahliyesine çok uzun süre vardı. Yeniden yargılanıyordu. Yargılanma bittikten sonra İlhan'ın da vasisi oldum. 10 yılı aşkın süre de onun vasiliğini üstlendim.

'8 ÖĞRENCİNİN VASİSİ OLDUM'

Cezaevinde görüşçü olmak ile bir hükümlünün vasisi olmak arasında ne fark var?

Her tutuklu ve hükümlünün üç tane görüşçüsü seçme hakkı bulunur ancak cezaevindeki kişiler, terörle mücadele kapsamında yargılanıyorlarsa haklarında önce güvenlik soruşturması yapılır. Soruşturmadan geçerlerse, kendi aileleri dışında, görüşçüleri olmasına izin verilir.

Görüşçünün yapabilecekleri sınırlıdır, kişiyi cezaevinde ziyaret edebilir. Görüşçü değilseniz kapalı cezaevindeki kişiyi ziyaret edemezsiniz. Vasilik ise vasiye daha fazla sorumluluk veren bir durum. Bir kişi hüküm giydiğinde sadece hareket özgürlüğü değil hak ehliyeti de kısıtlanır. Yani kişinin banka işlemlerinden sağlık ihtiyaçlarına veya tedaviye erişimine ya da eğitimine devam edebilmesi gibi işler vasi üzerinden yürütülür. Hükümlünün kendisi vasilik talep ederek başvuru yapar. İdari mahkeme vasi olacak kişi hakkında güvenlik soruşturması yürütür ve vasiyi mahkemeye davet ederek vasilik şartlarını yerine getirip getiremeyeceğine bakar. Onaylarsa sizi o hükümlünün vasisi olarak atar.

Siz genellikle siyasi nedenlerle cezaevinde olan öğrencilerin vasisi oldunuz, kaç kişi oldu bugüne dek?

Sekiz öğrencinin vasisi oldum. Ancak şunu da belirteyim; bu benim özellikle tercihim olmadı. Hatta adi suçlardan içeride olan öğrenciler varsa onların da vasisi olmayı dilerdim.

Şöyle bir gerçek var; siyasi suçlarla içeri alınan öğrenciler eğitime, okumaya daha fazla eğilimli. Oysa adi suçlardan içeride olan gençlerin maalesef önemli bölümünün eğitimle ilişkisi kopmuş durumda. Ben biraz da mesleğim gereği konuya eğitim odağından bakmayı tercih ediyorum.

Cinayetten veya cinsel içerikli bir suçtan içeri alınmış öğrenim çağında bir gencin vasisi olmayı ister miydim? Evet isterdim. Bunu söylemek belki antipatik gelebilir ama şöyle düşünmek istiyorum; kişinin gençken, örneğin 19-20'li yaşlardayken suç işlerken aslında o suça sürüklenmiş olabileceğini düşünüyorum, ya da aksi durumu kabullenemiyorum diyelim.

Bir gün bu insanlar tahliye olacak, topluma geri dönecek. Eğer cezaevlerinde kaldıkları süre zarfında işledikleri suçla gerçek manada yüzleşmiş olurlarsa, yaratmış oldukları mağduriyetin bedelini ödemek isterlerse, belki toplum için daha yararlı bireyler olabilirler. Hatta belki kendilerini affedebilirler. Bu söylediğimi çok idealist bulabilirsiniz, hocalık mesleğinden gelen bir düşünme biçimi diyelim. Ben buna inanıyorum.

'HER BİRİNİN HİKAYESİ KENDİ İÇİNDE ÇOK ZORDU'

Ama bu ülkede Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca, Hrant Dink'i katleden Ogün Samast gibi yakın geçmişten iki örnek de var. Bu insanlar da suç işlerken çok gençti. Bu türde suçluların vasisi olmak istenebilir bir şey mi?

Cevabı zor bir soru ve kimseyi incitmek istemiyorum ancak böyle profillerle karşılaşmış olsaydım vasilik taleplerini kabul ederdim. Ben cezaevi çalışmaları dersi veriyorum ve cezaevi kapısından giren herkese, işlediği suçtan bağımsız, insan haklarına saygılı davranmak gerektiğini düşünüyorum. Bu, zaten yasaların gereği.

Değerli arkadaşım Hrant Dink'in öldürüldüğü gün hissettiğim büyük acı bugün hala içimde. Hrant'ı öldüren bir katildir, elbette suçludur ancak cezaevinde yattığı süre boyunca avukatların bu kişiyi savunması ya da benim o kişiyi eğitim sistemi içinde tutma çabam, işlemiş olduğu suçu hafifsemek anlamına asla gelmiyor. Ben, bu insanlara yeniden insan olma şansı verilmesinden söz ediyorum. Bu kamu güvenliği ve insanlık açısından da yerine getirilmesi gereken bir görev bence. Çünkü aksi halde onlar cezaevinde ne kadar uzun kalırlarsa kalsınlar, bir birey olarak topluma katıldıkları zaman muhtemelen çok daha büyük suçlar işleme ihtimalleri olacak.

Yaşadığınız tecrübe ışığında, özellikle öğrencilerin vasisi olmak açısından sizi en çok zorlayan hikaye hangisi oldu?

Vasisi olduğum tüm öğrencilerde yaşadığım duygu, bu insanların gerçek manada suçlu insanlar olmadığıydı. Bu sekiz öğrenci de adil yargılama hakkından mahrum bırakılan, işledikleri suça dair somut deliller olmayan gençlerdi. Tutuklu oldukları süre boyunca bu gençleri ayda en az bir kez mutlaka gördüm. Üstelik cezaevlerinin hepsi İstanbul'da da değildi. Bu yüzden uzun yıllar boyunca İzmir, Sincan, Kandıra, Eskişehir ve Silivri'ye defalarca gittim.

Tabi, vasi olduğunuzda bir terör dosyası ile ister istemez ilişkilendiriliyorsunuz. Ben hukuk fakültesinde çalışıyorum ve siz fakültede bile insanlara bu kişilerin terörist olmadıklarını anlatmaya çalışıyorsunuz. Yine de bütün bu zorluklar, bu sıkıntılar içeride olanların yaşadıklarının yanında hiç bir şey.

Keza, vasisi olduğum Fatih, 12 sene boyunca kapalı bir cezaevindeydi ve son iki senesi kanser hastalığıyla boğuşarak geçti. Ben Fatih'i o dönem Afyon Cezaevi'nde olduğu için iki sene boyunca her hafta gördüm. Hem tedavisini takip ettim hem de moral açısından destek olmaya çalıştım. Tahliye oldu ve şimdi evlilik hazırlıkları yapıyor.

Aslında her birinin hikayesi kendi içinde çok zordu ve o hikayeleri içselleştirmeniz gerekiyordu. Ben onlara ''cezaevindeki öğrenciler'' olarak bakmadım hiç. İlhan olarak, Fatih olarak, Ali Deniz, Efe, Barış, Ufuk olarak baktım.

30 yıl sonra tahliye olan şair Çomak'ın vasisi Özel: İlhan'ın sesini dünya duydu - Resim : 1
İpek Özel, İlhan Sami Çomak'ın vasisi olarak pek çok kez onu cezaevinde ziyaret etti. 
'VERİLEN HİÇBİR HÜKÜMDE SOMUT BİR DELİL YOKTU'

Cezaevindeki öğrenciler açısından sorunların başında ne geliyor?

Siz 19 yaşında bir genci cezaevine koyup 8-10 senesini aldığınızda, onun hayatından pek çok şeyi alıyorsunuz. Başta eğitim hakkı, kendini inşa etme hakkı olmak üzere... Türkiye cezaevlerinde çok sayıda akademisyen, gazeteci, siyasetçi, sivil toplumcu insan var ve bu insanların içeride olmaması gerekir. Ama öğrencilerin durumu bambaşka. İçerideki öğrenci sayısı 70 binlerde ki, bu sayının bugün itibariyle çok daha artmış olduğunu düşünüyorum. Örneğin beni bugün cezaevine koysalar elbette bütün konforum kaçar. Kimse bunu istemez. Ama ben 53 yaşındayım, kendimi inşa etmiş bir insanım. 3-5 kitap okurum, örgü örerim derken zaman bir şekilde geçer. Ama 20 yaşındaki bir çocuk için bu çok büyük bir kayıp.

İlhan Sami Çomak, 30 yıllık tutukluluk süresiyle cezaevinde en uzun süre kalan isimlerden biri oldu. Siz bu süreçte vasisi olarak neler yaşadınız?

30 sene gerçekten çok uzun bir süre. Dünya ile bağınız kopuyor. Siz içerideyken yetişkin aile bireyleriniz vefat ediyor. Ailenize katılan yeni üyeler oluyor. İçeri girdiğinizde doğanlar bugün 30 yaşında. Benim en büyük üzüntüm şu oldu; İlhan çok hayal kırıklığına uğradı. Tüm yeniden yargılamaları izledim, içler acısıydı. Önce DGM'de idam cezası verildi, sonra müebbet aldı. Özel yetkili mahkemede yargılandı, tekrar müebbet aldı. Özel yetkili mahkemeler kapanıp yerine ağır ceza mahkemeleri geldi. Bir kez daha yargılandı ve yeniden müebbet aldı. Verilen hiçbir hükümde somut bir delil yoktu.

İlhan, bu süre içinde dünyanın tanıdığı bir şair oldu. 8 kez uluslararası PEN'in onur üyeliğine seçildi. Türkiye'den ve dünyadan binlerce okuru oldu. En önemli edebiyat ödüllerinin sahibi oldu. İlhan içerideyken kendi sesini, edebiyatının sesini tüm dünyaya duyurdu, hem de böyle bir çağda... Fakat yüzlerce avukat, onlarca mütalaa, dışarıda bizim yaptığımız kampanyalara rağmen İlhan sesini mahkemelere duyuramadı. İlhan'ı ben hep 21 yaşında genç bir adam olarak gördüm ve o genç adamın tüm çırpınışlarına rağmen kendini 30 yıl boyunca hukuka anlatamaması çok acıydı.

'NE KADAR UZUN OLURSA OLSUN BİR GÜN TOPLUMA KARIŞACAKSINIZ AMA NASIL?'

Cezaevi çalışmaları alanına bir de akademik yönüyle baksak, tam olarak nasıl bir kapsamı var ve neler yapılıyor bu alanda?

Cezaevi çalışmaları, dünyadaki en önemli çalışma alanlarından biri. Tüm gelişmiş ülkeler bu alanda yapılanları önemsiyor. Ben daha çok İskandinav ceza infaz sistemi üzerine çalışıyorum. İskandinav infaz hukukunda yasalar aslında Türkiye ile benzerlik taşıyor. Ancak orada yasaların uygulama şekli, birçok açıdan benzersiz. Yasalarındaki farkla değil asıl hapis cezasının infazına yönelik uygulamalardaki inceliklerle cezaevi paradigmasını tersine çeviriyor İskandinavlar. Bu da, özgürlüğü bağlayıcı cezaları infaz ederken insan haklarından ödün vermeyerek, aksine bu süreçte insan haklarını da geliştirerek, cezaevinin, en ağır suçları işlemiş hükümlüler için bile pekala insani gelişimi mümkün kılan yerler haline gelebileceğini kanıtlamış oluyor.

İnfaz hukukumuz, insan hakları hukukundan kesinlikle hiç uzak değil. Bu yönüyle bizdeki infaz hukuku, dünya ölçeğinde hapishanelerde mahpuslara yönelik muameleye ilişkin standartları belirleyen; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 17 Aralık 2015 tarihinde kabul edilmiş Nelson Mandela Kuralları'na da aykırı değil. Bu kurallar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da referans kabul ediliyor.

Diğer taraftan öyle ağır suç grupları var ki, bu suçlardan ötürü ceza alanların özgürlüğü bağlayıcıyı cezaya çarptırılmaması mümkün değil. Bu noktada devreye adil yargılanma hakkı giriyor. Siz bir kişiyi ne kadar adil yargılarsanız yargılayın onun bu süre sonunda nasıl bir insan olacağı, yeniden suç işleyip işlemeyeceği, tahliye olduktan sonra daha ağır bir suç işleyip cezaevine dönüp dönmeyeceği, tüm bunlar cezaevinde ne kadar zaman geçirdiği ile ilgili. İşte, cezaevi çalışmaları da aslında özgürlüğü bağlayıcı cezanın nasıl infaz edileceğiyle ilgili hukuku çalışan bir alan olarak önem taşıyor.

Türkiye'de en uzun müebbet hapis cezası 36 yıl, ağırlaştırıldığında ise bu ceza 45 yıl. Ancak süre ne kadar uzun olursa olsun bir gün tahliye olacaksınız ve topluma karışacaksınız. En ağır suçları işleyenler de infaz adaleti hakkına sahipler ancak genelde infaz adaletinden konuştuğumuz zaman cezaevinde olmaması gereken insanlardan bahsediyoruz. O zaman aslında doğru bir yerden bahsetmiyoruz çünkü o insanların zaten içeride olmaması gerekiyor. Biz infaz adaletinden bahsettiğimiz zaman aslında, maalesef ki, ağır suç işlemiş insanlara uygulanacak adaletten bahsediyoruz. Yani infaz diliyle konuşursak, biz o insanları nasıl ıslah veya rehabilite edebiliriz, işlemiş oldukları suçun idrakine varıp yaratmış oldukları mağduriyet hakkında farkındalık oluşturmalarını nasıl sağlarız? Cezaevi çalışmaları bu konuları ele alıyor.

'BANA FIRSAT VERİLİRSE BU ALANDA DAHA FAZLA KATKI SAĞLAMAK İSTERİM'

Türkiye'de bu alandaki uzman sayısı ve alana ilgi ne durumda?

Türkiye'de benim üniversitem dışında cezaevi çalışmalarının ders olarak verildiği başka bir hukuk fakültesi yok. Cezaevleri hakkında pek çok tez yapılmış ancak bu çalışmalar ceza hukuku ya da infaz hukuku altında yapılıyor. Sosyoloji bölümlerinde kimi dersler var ama onlar da cezaevlerinin sosyolojisini inceleyen çalışmalar. Dolayısıyla yeterli noktada değiliz.

Cezaevlerindeki hak ihlalleri nelerdir, nasıl çözümlenebilir? Ya da infaz adaleti nedir, nasıl sağlanır gibi konularda başta cezaevi yönetimlerine, ceza infaz memurlarına yönelik toplantılar yapmak, onlara dersler vermek mümkün. Hatta, bana fırsat verilse bunu yapmayı çok isterim. Bu alanı çalışan bir akademisyen olarak ve cezaevlerinde mevcut şartlara dair ilk elden gözlem sahibi olarak bu alana daha fazla yarar sağlayacak organizasyonlarda yer almayı çok isterim.

30 yıl sonra tahliye olan şair Çomak'ın vasisi Özel: İlhan'ın sesini dünya duydu - Resim : 2